Orta Doğu'daki Savaş Üzerine Siyasi Analiz

Orta Doğu'daki Savaş Üzerine Siyasi Analiz



 Türkiye İsrail’in Gazze’deki katliamını durdurabilecek düzeyde güçlü bir ülke mi yoksa değil mi?

Türkiye İsrail'in pervasızca hareketleri ve başına buyruk hareket ederek öldürme, yakma, yıkma, tahrip etme, yok etme, yok sayma gibi eğlemlerini durdurmak için adaleti sağlama adına aslında durdurabilcek düzeyde güçlü bir devlet. Ancak bunun için bir bedel ödemek gerekir. Ancak böyle yapması halinde ABD buna izin vermez ve ABD ile savaşa girme riskini de göz önüne alması gerekir. ABD ile Türkiye’nin savaşa girmesi durumunda Batılı devletler ABD’nin arkasında olacağı muhakkak. Rusya ise Ukrayna ile savaşa sokulmuş. Çin ise uzak oluşu nedeniyle ufak tefek askeri yardımdan ibaret bir şey yapamaz.
Tek çare Araplar. İşte burada Arapların ve Arap devletlerinin tutumu çok önemli. Arap ülkelerinin bir çoğunun tarih kitaplarında, geri kalma nedenlerini Türklere (Osmanlılar) bağlayarak Türkler tarafından sömürüldüğü yer almaktadır. Yani anlayacağınız Türk düşmanlığı Arapların iliklerine kadar işletilmiş. Hele Yavuz Sultan Selim’in Memlükleri yıktıktan sonra tüm hazineyi İstanbul’a taşıması ise Arapların elinde sundukları en büyük kozları. Bu nedenle  Türk-İsrail veya Türk ABD savaşında Türkiye’nin galip çıkmasını istemeyeceklerdir. Araplar ya tarafsız kalırlar veya büyük bir kısmı (İşit, El-Kaide, Vahabi görüşünde olan Suud Arapları, Sedefi görüşünde olan çakma Müslüman taifesi) direk ABD tarafında saf tutabilme ihtimali oldukça yüksek. Zaten PKK, Elkaide, Pejak, Fetocüler, Saidi Nursiciler ise söylemeye gerek yok zaten onlar evvelden beri safları belli. Irkcılık veya İslami sloganlarla bir çok tarikat ehli cemaatlar,  cahil Müslümanları kandırma yolunda olduklarını ancak liyakat sahibi olanlar anlayabiliyor.  
Tabi hal böyle olunca da Türkiye de herşeyi göze alarak ne İsrail ile ne de ABD ile olası bir savaşı göze alma riskine girmez.  
Peki ya İran, tek başına İsrail ve ABD ile başa çıkabilir mi, işte aynı sorun İran için de geçerli. Araplar Türklere sömürgeci-Osmanlıcı gözüyle bakarken, İran'a ise "Şii" iddiası nedeniyle güvenmemektedirler. İran’ın Filistin’e girerek Gazze’deki katliamı durdurabilme gücü var ve ABD ise tek başına İran’ı engellemeye gücü yetmez. Bu nedenle böylesi bir savaş durumunda  İran’a destek duracak en az bir devletin olması gerekir. Türkiye de evvelden beri -1639 Kasr-i Şirin anlaşmasından sonra- İran’a kapıları kapatmış durumda. İran’ın hele olası bir savaşta başarısını hiç istemez.
Aslında meseleyi çok boyutlu olarak ele alınsa gerçekte ortaya atılan Şiilik, Sünnilik, Alevilik, Turancılık gibi söylemler batının istediği şeylerdir, batılı devletlerin bölmek, parçalamak için kullandığı sloganlardır.

Tabi hal böyle olunca Orta Doğu'daki bu savaşı yine Araplardan başkası çözemeyecek gibi. Ama İsrail saldırısı karşısında Arapların kendi aralarında birleşme durumu yani bir ittifak kurma durumu Araplar açısından büyük sorun. Zira Araplar arasında hem meshep hem çeşitli fırkalar var hem de ırkçılık var. Yani anlayacağınız tam da Emperyalistlerin istediği bir şey; böl, parçala ve yut.  Zaten Araplar mezhepçilik ve ırkçılık nedeniyle bölünmüşler. Bu nedenle Arapların kendi aralarında birleşerek ABD veya İsraile karşı bir bütünlük oluşturması, bir ittifak oluşturması uzak ihtimal.

Ama Şii Araplar Orta Doğu'da bir birlik kurabilecek güçte. Şii Araplar Veli-i Fakih  çerçevesinde bir Rehber etrafında birleşerek bir bütün olarak ABD veya yandaşları Batılı devletlere karşı topayükün direnişe veya savaşa geçebilme potansiyeli var gibi. Peki biz bunu söylerken neye dayanarak söylüyoruz? Şiiler I. Dünya Savaşı yılında Tebriz'de ve Kut'ul-Amera'da (Irak) Enver Paşa'nın Amcası Halil Kut komutasında birleşerek, Iran Tebriz'de Rusları, Irak Kutu'l Amare'de ise İngilizlerin ordusunu tamamen imha etmişlerdi. Ruslar I. Dünya Savaşı yıllarında Sarıkamış Vakasından sonra Tebriz'i ele geçirmek için 100 bin ölü vermişler. Bir yüz bin takviye sağlayarak elde tutmak istemişlerdi. Ama başaramamışlardı. Böylece Çarlık Rusyası'nın doğu cephesi tamamen çökmüştü.  

Eğer Sünni Araplar birleşerek bir savunma oluşturmazsa bunu Şii Araplar Vel-i Fakih (Önder) gereği sağlayabilir. Ama böyle olunca da Sünni Araplar'ın Batı tarafına kayması Fatimiler döneminde olduğu gibi olayı daha da içinden çıkmaza sokabilir. Bu durumlar Orta Doğu'daki savaşları bir çıkmazın içine sürüklenmesine neden olabilir.  Gel de ayıkla pirincin taşını. Hani bir söz var ya: "İşlerin Arap saçına dönmüş," sözü tam da bunun için söylenmiş olabilir. Bakalım kim cesaret ederek bu işi omuzlarına alarak Orta Doğu'yu savaştan arıtarak barış ve adaleti getirecek. İşte bununla ilgili Kur'anda bir ayet var. ...Çok Güçlü ve salih kullarımızı gönderileceğiz.. Kur'an'da Asırlar öncesinden övülmüş bir nesil.... Bakalım buna kim nail olacak. 
Neyse şimdi konumuza dönecek olursak son çare olarak Müslümanlar Hz. Peygamberimizin adına bir bayrak açmalı, o bayrak altında birleşerek bir bütünlük oluşturmalılar. Şiilik, Sünnilik, Alevilik gibi ayrıştırıcı sloganları bir kenara bırakmalılar. Kendi içlerinde kendi içtihatlarını yaşamalı ve birbirlerinin içtihatlarına saygılı olmalı ama dış mesele çözümünde bir bütünlük oluşturmalılar. 
Zaten bunu yapmaktan başka da çare gözükmüyor. Şu an diz çöktüremedikleri veya çekindikleri iki önemli ülke var, biri Türkiye, diğeri ise İran. Orta Doğu’daki bu katliamı durduracak tek güç bu iki ülke. Aksi durumda her iki ülke de Orta Doğu’dan çok daha kötü ve zavallı durumuna düşme riskiyle karşı karşıyadır.
Eğer Türkiye, yersiz endişesini bir kenara atarak İran'ı Şiiler adına, Mısır’ı Araplar adına kendisini ise Sünniler adına temsilci seçerek birlikte hareket etmek istese bu ittifak hemencecik oluverecek. Ardından Pakistan, Endenozya, Fas, Cezayır, Tunus gibi ülkeler otomotik olarak Türkiye'nin yanında yer alacaktır.  Bu çok da zor değil. Rusya ve Çin zaten Ortadoğu’ya Batılı Emperyalist devletlerin girmesini istemiyor. Onların da zararınadır. Onlar da bizimle birlikte savaşmasalar bile bize askeri ve ekonomik destekte bulunacaklar.
Korkunun ecele faydası yok demişler. Dünya III. Dünya savaşına doğru sürükleniyor. Emperyalist devletler bu savaşı planlamışlar adım adım hedeflerine ulaşmak için planlarını bir bir yürürlüğe koymuşlardır. Çıkabilecek bir üçüncü dünya savaşında Batılı devletler evet doğrudur teknolojik bakımından Müslümanlardan üstün olsalar bile insan kaynakları bakımından ve sahip oldukları genç nüfus bakımından yetersizlerdir. Uygulanacak doğalgaz veyaya petrol ambargosu nedeniyle uzun süre direnemezler.  Bu durumda Batılı devletlerin olası bir üçüncü dünya savaşında galip çıkma ihtimalinin çok zayıf olduğunu gösterir. 
Batılı devletler bu hesaplamalarını iyi yaptıkları için zihinlerinde tasarladıkları III. Dünya Savaşı'nın galibi olmak için hedefe sadece bir Orta Doğu devletini alıyorlar önce yıpratıyor, sonrasında bir başka Orta Doğu ülkesine yöneliyor.
Öncesinde İran ile  Irak’ı birbiri ile savaştırdılar. Ardından 1991 yılında Irak’a saldırdılar. 2001 yılında ikiz kuleleri bahane ederek Afganistan’a saldırdılar. Derken Arap Baharı’nı ortaya çıkartarak, Tunus, Cezayır, Libya. Terör örgütü başı Apo’nun yakalanması ile Türk-Kürt savaşını, Başbağlar katliamı ile Sünni-Alevi çatışmasını çıkarmak istediler.  Gezi Parkı eylemleri ve FETÖ darbesiyle Türkiye’yi hedeflerine alarak iç savaşa sürüklemek istediler. Ama başaramadılar. A, B, C derken şimdi de D planlarını yürürlüğe koymuş gibiler.
ABD’li 200’e yakın şirket Türkiye’ye yatırım yapmaya karar vermiş gibi. Bu durum bana İtalya’nın Osmanlı’nın eyaleti olan Trablusgarp’ı ele geçirmek için Libya’da kurduğu şirket ve çiftlikleri çağrıştırıyor. Bu kadar çok sayıdaki ABD şirketlerinin Türkiye’de yatırım yapmak için harekete geçmesi biraz düşündürücüdür. Ülke ekonomisi için kısa vadede iyi sonuçlar doğursa da uzun vadede büyük ve tehlikeli bir risk taşımaktadır.

 

Google+ WhatsApp