Düzenden Düzensizliği
Teknoloji sayesinde dünya adeta bir köye döndü. Dünyamızın bize en uzak köşesinde ne olmuş, ne bitmiş olaylardan bir köydeki yaşam gibi haberdar oluyoruz. Bu sevindirici ama bu kadar teknolojik gelişmeye rağmen sanki bir düzensizliğe doğru gidişat var.
“ Dünya üzerinde sıcak savaşlar sona erdi, insanlar düşünceleriyle fikirleriyle birbirleriyle savaşacaklar” demişlerdi. Bu düşüncenin doğru olmadığını yaşayarak gördük. Barışı sağlama adına Kore’ye gittik ama sonra kandırıldığımızı anladık. Acaba kandırıldığımızda da cesurca çıkıp kandırıldık diye biliyor muyuz? Çoğu zaman onu bile yapamıyoruz. Sonra da neden işlerimiz hep ters-yüz gidiyor diye yakınıveriyoruz.
Biz barış istemiştik ama savaştırdılar.
İşte bunlar bir düzenden düzensizliğe doğru gidişin alameti olabilir.
Bir şeyleri yapıyorsun, düzenliyorsun, başarmak için harekete geçiyorsun tam başardım derken ani gelişmeler çoğu defa olumsuz etkiliyor ve düzenden düzensizliğe doğru bir gidişat başlamış oluyor.
Bu durumlar karşısında ümitsizliğe kapılmamak gerekiyor. Çünkü hayatın, yaşamın temel felsefesi budur diye düşünmekteyim. Tarihte kurulmuş nice görkemli devletler ve bu devletlerde yaşayan milletler vardı. Ama şimdi onlar tarih oldu. Adları sanları yok oldu. Tarihin sayfalarında birkaç sayfadan veya birkaç kitaptan ibaret izlerine ya rastlıyorsun ya da rastlayamıyorsun.
Avrupa’yı titreten Hunlar nerede?
Hunlarla ile ilgili elimizde sahiden ne var!
Ya Roma İmparatorluğu, onlarla ilgili ne var? O koca medeniyet aniden nereye kayboldu? İnançlarından dolayı çarmıha gererek diri diri yaktıkları insanlar, suçluları aslanların önüne atarak parçalatan Roma imparatorları nerede!
Roma zulmünden korkarak yer altına şehirler ve yerleşim alanı kuran Roma halkı nerede?
Şimdi yerlerinde başka medeniyetler, başka milletler var. Göktürkler, Avarlar, Uygurlar, Sasaniler, Persler, saymakla bitiremeyeceğimiz kadar. Onlarla ilgili birkaç kitap veya arşivledikleri yazıları kalmıştır. Bir de onlardan geriye kalan yıkılmış, harabe haline gelmiş mimari eser ya var ya yok.
Sahi ya o şahane görkemli köşkleri nerede? Şimdi yoklar. Yıkıldılar, harabe haline geldiler ve yok oldular. Çünkü dünyanın kurgusu böyledir. Bir şey ne kadar düzenli olursa olsun bir süre sonra o düzen yıkılıp gidiyor.
Aslında hayat ve yaşamak o kadar kolay değil;
Düzenden düzensizliğe götüren şeyler nedir diye düşündüğü-müzde:
1.Kanunların adil olması gerekir. Konulan kanunlar tüm toplumu kapsamalı ve toplumun yaşamını, inancını karşılıklı hak ve sorumlulukları korumaya yönelik olmalıdır.
2. Kanunları uygulayanların da adil olması gerekir ve kendi çıkarlarına göre hareket etmemeleri gerekir.
3. Toplumun yönetenleri ve yönetilenleri vardır. Yönetenler ve yönetilenler arasındaki ilişki adil olmalıdır ve birbirleriyle olan ilişkilerinde hoşgörü ve saygı temeli üzerine oturtulmalıdır. Yönetenler zorbacı ve zalim olursa yönetilenler de onlara itaat etmezse burada düzenden düzensizliğe doğru çok hızlı bir gidiş olur.
4.Yönetilenler bilgili, olmalı. Görev ve sorumlulukları üslenmede, meslekler arasında ve gelir dağılımında bir eşitlik olmalı.
5. Devlet’in gelirlerinin paylaşımı adil olmalı. Çalışana hak ettiğinin karşılığı verilmeli. Çalışmayan ve topluma kambur durumuna gelen sömürgeci çıkar sahibi insanlar karşısında dikkatli olunmalı. Onların yalanları karşısında dikkatli olunmalı.
6. Toplumda güzel ahlak oturtulmalı, insanlar birbirlerine karşı saygılı ve hoş görülü olmalılar. Herkes payına düşene razı olmalıdır.
7. Sosyal devlet anlayışına dayalı olunmalı. Yolcular, hastalar, fakirler korunmalı, onlara yardım edilmeli. Fakir ve yardıma muhtaç durumunda olanlar gözetilmelidir.
8. Çağın şartlarına uyulmadığında da düzensizlik ortaya çıkar. Toplumlar her zaman iç ve dış tehditler karşısında uyanık olmalı, kendisini her alanda (ilim, bilim, teknoloji, siyasi güç) yenilemesini bilmeli ve çağın şartlarına göre hareket etmelidir.
9. İnsan hayatı için de böyledir. Çalışırsın, uğraşırsın, çabalarsın, bir şeyler yaparsın, bir ticarete atılırsın ve bir süre sonra yaptığın bütün her şeyde bir bozulma ile karşılaşabilirsin.
Bu gibi hayatın olumsuz durumlarda sabretmek, ümitsizliğe kapılmamak ve yeniden çalışmaya başlamak gerekir. Zira hayatın zorlukları, olumsuzlukları insanın yetişmesine neden olmaktadır.
Dünyada savaşlar gittikçe artmakta. Can kayıpları, adaletsizlik, yetenekli olmayan devlet adamlarının yönetime gelmesi, bir düzenden düzensizliğe doğru harekete geçtiğini göstermektedir. İçinde insan sevgisi, tabiat sevgisi, hayvan sevgisi olan barışçı insanlar yönetme gelmeli. Bu gelenler de tüm hayatlarını Allah rızası için düzene koymalı. Sadece kendi ulusu, kendi halkı için değil dünyada tüm ulusların haklarını savunacak insanların yönetme gelmesi ile ancak düzen ve disiplin sağlanmış olabileceği düşüncesindeyim.
Peki ne yapmalı?
Çıkarcı insanlar karşısında dikkatli olmalıyız:
Yalancı insanlar karşısında uyanık olmalı ve keşke diyecek bir şey yapmamalıyız.
“Keşke” kelimesini dememek için çok şey yapmalıyız.
-Yaşamış görmüş kişilerle ve onların tecrübelerinden faydalanmalı.
Bilgisizlik, cehalet, tecrübesizlik gibi durumlar; bizim hayata basiretli bakışımızı önler, liyakat sahibi olmamızın önünü keser. Bu durumdaki “Keşke” sözcüğü bizi yetiştirip hayata bağlamaz tam tersine ümitsizliğe düşürür. Nerede hangi hatayı yaptığımızı teşhis edemeyiz. Bu da bizim ve bizim neslimizin sona ermesine neden olur. Tıpkı, İnka ve Maya medeniyeti ve onların halkları gibi, yok oluruz.
Bol bol kitap okumalı, bilgili olmalıyız. Gereksiz kitaplar değil. Hayatından ders çıkaracağımız yalan ve saçmalıkların anlatılmadığı, olayları olduğu şekilde anlatan yaşam öykülerini okumalıyız. Olağan dışı romanlar değil hayatın gerçeklerini yazan roman kitapları okumalıyız. Buna rağmen yine tabiî ki “Keşke” kelimesi ile karşı karşıya kalabiliriz. Ama en azından yok olmayız. Keşke dediğimiz her olay bizi yetiştirerek daha güçlü adımlarla yere basmamızı sağlar. Geleceğe daha güçlü adımlarla yürümemizi sağlar.
Kaynak: "BCAL" Dergi; 2019, Sayı; 3; Sayfa:8