Milli Kahraman Mustafa Kemal

Milli Kahraman Mustafa Kemal


Mustafa Kemal ile Padişah arasındaki fark; Padişah kurtuluşun ve varlığımızı devam ettirmenin İngilizlerin insiyatifi ile olacağına inanmış birisi idi. Ama Mustafa Kemal bu bir milletin yok oluş olacağını biliyordu, çünkü o tarihi iyi biliyordu. 

M. Kemal neden bir millet tarafından sevildi ve sevilmeye hala devam ediyor?
Çünkü ondan önceki dönemde bir imparatorluğu yöneten Osmanlı padişahları Kanuni’den sonra halka önem vermemeye başlamışlardılar. Önem vermek isteyen padişah veya şehzadeler ise ya tahtan indiriliyor veya çeşitli iftiralarla tahtan uzaklaştırılarak öldürülüyordu.
I. Cihan harbi gayet tabi ki bütün şiddetiyle devam etmekteydi ve İslam Ümmeti doğuda ve Batıda, Kuzeyde ve Güneyde gayet başarılı ve gücünün üzerinde büyük bir direnç göstererek aslında işgalci düşman kuvvetlerini her cephede mağlubiyete uğratmıştı. 
Kuzey’de Ruslara karşı giriştiğimiz mücadelede taktik hata sonucu Sarıkamış’ta 130 bin askerimiz donarak tek kurşun atmadan şehit olmuştu. Bu durum Türk dünyasında büyük bir infiale neden oldu ve Ruslarla amansız mücadele başladı. Kafkasya ve Güney Azerbaycan’dan yardıma gelen Türkler, Rusları Tebriz ve Kafkaslar'da ağır bir şekilde yenilgiye uğratarak Rus ordusunun Kafkas birliklerini yani doğu kuvvetleri yok edildi. Düşman kuvvetleri bu durum karşısında Ruslara yardım için, Osmanlı imparatorluğunu saf dışı bırakarak, Çanakkale ve Boğazlara saldırdılar. İşgalci İtilaf kuvvetleri böylece Çanakkele ve Boğazları ele geçirecek Ruslara yardım edebileceklerdi.  İtilaf güçlerinin hevesleri kursaklarında kaldı.  Çanakkale harbinde yenilgiye uğratılarak geri püskürtüldüler. Ardından Saltanatın büyük cihat (Cihad-ı Ekber) çağrısına uyularak Kutu’l Amera’da bütün bir ümmet Haçlıların karşısına dikilerek  ağır bir şekilde İngiliz kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. İngilizler Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa'nın direnişini kıramamış ve Medine’de kapana sıkışmışlardı. Araplar ne kadar bizi arkadan vurdu dense'de bizi vuran Arapların tamamı  değildi, bizi asıl arkadan vuran Suud Hanedanı ile İngiliz piyonu Şerif Hüseyin'in paralı askerleriydi. 
Ama ne olduysa aynı aylarda oldu. Tarihler 1914'ü göstermiyordu aradan tam 4 yıl geçmiş. 1918 yılına gelinmişti.  II. Abdulhamit gözhapisinde bulunduğu odada ölüverdi. Velihat Şehzade de zehirlenerek hayatını kaybetti, Enver paşa suçlandı. Böylece saltanat yolunda Mehmet Vahdettin’in önü açılmış oluyordu. 
Payıtahta Mehmed Vahidet’tin oturuverdi. Devleti gayet savaş ve cephelerde başarı ile savunan komutanlar birer birer görevden alındı. Osmanlı devleti bir oldu bittiye getirilerek Mondros Mütarekesi imzalanma yolu açıldı. Kafkas İslam Ordusu dağıtıldı.
Böylece yeni padişahımız, Mondros Mütarekesine uygun olarak yurdu işgal edenlere  ses çıkarmıyor ve işgale Taktir-i İlahi diyordu. Ama anlaşmanın şartları çok ağırdı. Buna itiraz edenlere kulak tıkamış bir Padişah Mehmet Vahdettin'den başkası değildi.  Sarayda oturan yeni padişah İngiliz insiyatifine güvenerek İzmir’in işgaline onay verecekti.  Yunanlılar birkaç günde İngiliz gözetiminde İzmir ve çevresinde 3 binin üzerinde asker ve vatandaşımızı öldürdü. Ardından İngilizler Kafkaslara girerek Doğu Anadolu'dan Azarbaycan Bakü'ye kadar büyük katliamlar başlattılar. Katliamı Ermenilere yaptırıyordu.  
Mustafa Kemal bu durum karşında Anadolu’ya geçerek  kurtuluş kıvılcımını başlattı. Padişah;   Mustafa Kemal’i ve arkadaşlarını vatan haini ilan ederek idamına hükmetti. Bu arada Çanakkele’de silah zoruyla geçemeyen düşman kuvvetleri bu defa Mondros Mütarekesi ile elini kolunu sallayarak İstanbul'a giriş yapar.  
Ezanlar yasaklanır, İstanbul’un köşe ve bucakları ele geçirilir. Halk evinde ağlaşmaya başlar. Bu düşman 400 yıl içinde artık temizlenemez diyerek ağıtlar yakılır. Ama Mustafa kemal ümitsiz değildir. "GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER DEMİŞTİ," NİTEKİM DE ÖĞLE OLDU, DAVETSİZ MİSAFİRLER GELDİKLERİ GİBİ DE KAPI DIŞARI YAPILDI".  Taktir-i İlahi’nin inayeti ile 4 yıl içinde düşmanı yurttan temizlenmesinde büyük bir öncülük eden Mustafa Kemal; düşmanı kovmayı başarmıştır. Nihayetinde İstanbul ve Anadolu’da M. Kemal’e büyük bir sevgi coşkusu gösterilir. Kurtuluş savaşı komutanlarının idamına hükmeden padişah ise protesto edilir. Büyük protestolarla karşılaşan padişah endişelenerek korkuya kapılır ve İngilizlere sığınma başvurusunda bulunur. İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı da, Padişahın sığınma isteğini yazılı olarak yapmasını isterler. Padişah da aynen şu cümlelerle İngilizlerden sığınma talebinde bulunur.

İngilizlere yazdığı mektubu aynen:
Dersadet (İstanbul) İşgal Orduları Başkomutanı General Hrington Cenaplarına..
İstanbul'da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devleti fahmesine iltica ve biran evvel İstanbul'dan mahall-i ahrara naklime (başka bir yere götürlemi) talep ediyorum efendim. 16 Teşrin-i Sani 1922

Devrik Padişah Mehmet Vahdettin; Milli mücadele boyunca birçok ayaklama çıkarmış, kardeşi kardeşe düşürmüştür. 
Anadolu'da 20'den fazla iç isyan çıkartmıştır.
Vahdet'tin; Milli mücadele komutanı M. Kemal'i görevden almış ve daha sonra da onunla birlikte TBMM'nin açılışına katılan tüm komutanlar Kazım Karabekir hariç hepsini isyancı olarak suçlu bulunmuş ve idamına hükmetmiş.
Milli direnişi önlemek için nasihat heyetleri oluşturmuştu.

Kuvayi Milliyecileri yok etmek için Kuyvayı İnzibatiye (Halifelik Orndusu) kurdurmuştu. 
Ahmet Anzavur'a paşalık rütbesi verip Türk milliyetçilerine saldırtmıştır. 
Sevr anlaşması bir milletin yok oluş fermanıydı ki bunu da imzalamıştı.

Mustafa Kemal  yapılması gerekeni yapmıştı. Devrik padişah ise önder olmak Allah adına İslam dünyasının lideri olmak için payı tahta oturmuştu ama nasip olmamıştı.
Yapılması gereken  yurdumuzu; düşmanların işgaline karşı direnişe geçirmekti, padışah bunu becerememişti. Mustafa Kemal, işgal sonrası düşmanın insiyatifine sığınmanın bir yok oluş olduğunu biliyordu, ama padişah Vahdet’tin bunun farkında değildi: Padişah Vahdettin İngilizlerin insiyatifi ile varlığımızı sürdüreceğine inanmaktaydı. İşte padişah ile M. Kemal arasındaki fark bu. Padişah Vahdettin İngliz gemisine binip İstanbul'dan uzaklaşırken bu defa; "Demek ki mukadderatımız böyleymiş," demiştir.

 


 

Google+ WhatsApp