Sanki tepe takla insanlık olarak aşağı yuvarlanıyoruz

Sanki tepe takla insanlık olarak aşağı yuvarlanıyoruz


Bu böyle olmaz ya, yapılan yanlışlık ve hatalar yüzünden çok büyük hem de geri dönüşü olmayan gedikler açılıyor. Belki gemimiz su almaya başlamış bile ama bunun idrakinde değiliz.  Buna ne desek bilemiyorum. Bunun adı sizce ne! Tüm güçleriyle İran'ı vuruyorlar, lanetlik Esad'ı sürüp ülkenin tüm stratejik noktalarını yerle bir ediyorlar. Arada bir Türkiye’ye: "Yakında sıra size gelecek." diyerek gönderme yapıyorlar. 

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının başladığı 7 Ekim'den bu yana aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu on binlerce sivil hayatını kaybetti. Çoğu kadın ve çocuk olmak üzere masum insan öldürüldü, kıtlık ve yıkım yaşandı. Gözlerimizin önünde bir insanlık felaketi yaşanıyor. Masum sivillere yönelik tüm şiddet eylemleri yaşanırken sadece kınamakla yetinen ulusların liderleri... Filistin'de kadın, çocuk yaşlı demeden sistemli olarak katliam var. Kınamaktan öteye gidemeyen ulusların çaresiz liderleri...! Acaba gerçekten çaresizler mi, o da düşündürücü değilmi...?

Zangezor koridoru ile Türkiye, İran, Ermanistan ve Azerbaycan sınırına ABD yerleşmeye başladı. Türk dünyasından her hangi ciddi bir tepki yok. Yakında dört ülkenin kesiştiği yere üst kurmak için yeni adımlar atmaya başlayacaklar. Bu demek oluyor ki her üç devleti birbiri ile savaştıracak bir birine kırdıracak politikalar izlenecek.

Demokrasi ve insan haklarının temel dinamikleriyle oynanıyor. Güya yanlışlıklar ve hatalar giderilmeye çalışılırken büyük hem de çok büyük yanlışlıklar yapılıyor. Rum Patriği Bartholomeos ABD’den Türkiye’ye parmak sallamaya başladı. Tam da burnumuzun dibinde bir terör devleti kurulmak üzere . Hatta kuruldu bile sadece adı konmamış.   Yani anlayacağınız başımız büyük belada. Azerbaycanlı kardeşlerimiz bugün Karabağ'ı işgalden kurtarmanın neşesini yaşarken yarın bunun bedelini Zangezor koridorunda verdikleri taviz nedeniyle ödeyecekler gibime geliyor. Şimdilik size iyi uykular.

Bir adam babalarının mirasının tümünü tek başına ele geçirmek için planlar kurar. Planları başlangıçta su gibi işler. Ama kardeşlerinden birini alt etmekte zorlanınca kardeşini pisikolojik ve ruh hastası olduğunu ilan etmiş.  Adam  daha babaları ölmeden babasına karşı miras kavgasını başlamış. Aile içinde başlattığı fitne ateşi, babasının beyin kanaması geçirerek ölümüne annesinin görme yeteneğini kaybetmesine, iki kız kardeşi ve bir de erkek kardeşinin akıl hastası olmasına neden olmuş. Alt edemediği kardeşine yapmadığı kötülük kalmamış.  Ona öğle hileler kurmuş ki, bütün servetini elinden almaya çalışmış. Ama alt edememiş. Durum mahkemeye taşınmış.   Mahkemede sahte şahit, sahte delil, yalan ifade ile hâkimleri bile kandırmış. Yani anlayacağınız kumpas ile bunu başarmaya çalışmış. Ve sonra kardeşine haber göndermiş: "Ben seni çok seviyorum ve sana üzülüyorum" demiş. Bu kötü kardeşin sevgisi, dostluğu bu. Yani anlayacağınız kardeşini sevdiği için bu kadar kötülüğü yapmış.   ABD'nin dost bildiği, ittifak kurduğu uluslar aynen bu kötü kardeşin ailesine yaptığı gibi. ABD tuzağına düşürüp sömürdüğü ülkeleri dost, diş geçiremediği, güçlük çıkaranları ise terör ilan ediyor. 

İttifak içinde olduğumuz ABD ve bazı Avrupa ülkeleri Türkiye’yi yıkmak için ellerinden gelen tüm kozları oynuyorlar, alay edercesine dostumuz olduğunu ilan ediyorlar. Şimdi buna inanalım mı, inanmayalım mı! Ne yazık ki ABD'nin dostluğuna inanan çok çok birileri var. Bunların bir kısmı ise korktuklarından ABD'yi dost olarak görüyor.

Güney sınırımızda büyük bir gedik açıldı, bu gediği onarmak ancak bir mucize ile olabilir. ABD ve İsrail'e kafa sallayan bir Esat mı, yoksa İsrail ve ABD önünde diz çökmüş, kanatları kırılmış, tüyleri yolunmuş çaresiz bir Ahmet Eş-Şara mı olması daha iyi. Savaşın topsesleri  güney sınırımıza kadar ulaştı. Lanetlik Esat ne hesten anladı, ne hüsten. Ülkesini iyi yönetemedi, ne yazık ki iyi yönetemediğini de anlayamadı. Bu kadar hainlik olmaz, yahu  50 yıldır bu ülkenin ekmeğini yemiş, suyunu içmiş. Yani bir anlaşmayla yönetimi halkına bırakasaydı daha iyi olmaz mıydı? Şimdi daha mı iyi oldu Esat için. Kertenkele gibi yer altındaki deliklerde yaşamak zorunda kalacak.  Bir protokol ve anlaşma ile yönetimi kendi halkına bıraksaydı, İsrail' de o zaman Suriye'ye o kadar zarar veremezdi.

Keşke de Esat ülkesini terk edip kaçtığında Ahmet Eşşera Şam'a yürüdüğünde Türkiye Suriye'yi korumaya alabilseydi. Şimdi güney sınırımız tehlikede.   Suriye ikiye veya üçe bölünecek gibi gelir. Yani Filistin ve Lüban gibi şimdi de Suriye'nin vuruluşunu ve halkının katledilişini mi bize izletecekler. Utansın insanım diyenler. Peygamberimiz bir insan öldüren tüm insanları öldürmüş gibidir," diyerek bu gibi vakalara geçit verilmemesini buyurmuşlar. Oysa tam da burnumuzun dibinde bir insan değil binlerce insan öldürülüyor ve bunu çaresiz bir şekilde izlemek zorunda kalıyoruz. Bu nedenle insan alemi sanki  tepe takla uçurumun kenarına çekilmeye çalışıyorlar gibime geliyor. Ama ne yazık ki bunu hissedip idrakinde olanımız çok az... Bu böyle olmaz, bunun bir çıkış yolu olmalı.  Birlik, beraberlik içinde dinamik olmalıyız. Bunun şakası yok. 

Google+ WhatsApp