
Cehaletle Mücadele -2
Cehalet; kısaca bilgisizlik, bilgi yoksunu anlamına gelen Arapça’dan dilimize geçen bir kelimedir. Cehaletin üç ayağı var:
1. Bilgisizlik: Bilgi yoksunu kimseler kolaylıkla yönlendirilebilen ahmak kimselerdir. Topluma faydaları yoktur. Kendilerine ait meslekleri olsa dahi çalışmak istemezler, devletten, sosyal yardımdan geçimlerini sağlamaya çalışırlar. Sadakayla, dilencilikle hayatlarını sürdürmeye çalışırlar. Bir meslek veya işe girseler onlara bir iş versen yerine getiremezler. Verilen işleri ellerine, yüzlerine bulaştırırlar.
2. Fasıklık: Bunlar iki yüzlü aşağılık kimselerdir. İç dünyaları ile dış dünyaları farklıdır. Bu gün başka söyler yarın bir başka. Kendi çıkarları doğrultusunda fitne ve fesatçılık, ihanet, aldatma bunların işidir. Kur'anda bunlar münafık olarak nitelendirilmiştir.
3. Düşmanlık: Cehaletin üçüncü ayağını oluşturanlar, düşmanlıklarını aşikar şeklinde belli eden ve fırsatını buldukları anda direk saldırıya geçen tiplerdir.
Cehaletin her üç ayağının ortak özelliği, hak, hakikat, doğruluk, manevi değerler, adil yönetim hakkında bilgi yoksunudurlar. Çoğu defa insanlar bilgi yoksunu oldukları şeyleri düşman olarak görür ve ona gizli veya aşikar bir şekilde saldırıda bulunur.
Mesele İslamiyet doğduğu yıllarda Roma devleti ve Sasaniler Medine merkezli kurulan bu yeni İslam Devleti’ni düşman olarak gördüler, saldırarak ortadan kaldırmak istediler.
Oysa İslamiyet’in içeriğini araştıra bilir, İslamiyet’in insanlara verdiği değeri öğrenebilirlerdi. Ama böyle yapmadılar hem kendilerine zarar verdiler hem de dünya genelinde birçok savaşın çıkmasına neden oldular. Çıkan bu savaşlarda günümüze kadar milyonlarca hayatını kaybetti.
Bu nedenle hakikat ve adalet hakkında bilgi yoksunu olan ve bunları düşman olarak gören ve bunlara karşı amansız mücadele edenlerin “Cehalet! ismi ile adlandırılması gerekir. Cehalet; hakikati anlamama, doğru ve hak üzerinde olan her şeye ve herkese; adalete, barışa, düzene, nizama, huzura, güvene ve refaha karşı savaş açma ve mücadele etmenin adıdır.
Eğer onlar yani cehaletin safında yer alanlar, edepli birisi olsaydılar (şirk, kibir ve kıskançlık) onlara yön veren kuyrukları duğru istikamette onları uçuracak ve doğru yere ulaştıracaktı. Eğer edepleri yoksa içlerinde kibir, kıskançlık, riya ve şirk varsa kanatlarının biri ahreti (vacip ve farzları yerine getiren), diğeri dünyayı temsil etse dünyanın en iyisi, en zekisi, en âbidi olsalar bile amelleri ve yaptıkları iyilikleri onları hedeflerine ulaştırmayacak;
yanlış yerlerde uçacaklar,
yanlış kimselere sataşacaklar/sataşırlar.
Yanlış kimselerle arkadaşlık kurarlar.
Yanlış kimselere güvenecekler,
Gücünü bilmedikleri ve gücünü ölçemedikleri kimselere sataşmaları onlara hayır getirmez. Sırtını Allah’a dayayan, kalbini Kâbe yapıp Allah’ın korkusunu ve sevgisini kalbine yerleştiren birisine sataşmak onlara hayır getirmez. Belki kendilerine veya topluma telafisi imkânsız hüsranlara neden olabilirler ama eninde sonunda zafer Allah yolunda yürüyenlerindir. Kendisini hakka adamış imanlı birinden kurtulmak isterken kötü, çok çirkin birisini Allah onlara musallat eder, emdikleri sütü burnunlarından getirir.
Yahudi din adamları Hz. İsa’dan kurtulayım derken Pavlus ile karşılaştılar. Pavlus; Yauhudilerin dini inançlarının altını üstüne getirdi. Hz. İsa(a.s)’ı Tanrı, kendisini de peygamber ilan etti. Batıl (yanlış) ile hakkı karıştırarak yeni bir din ortaya çıkardı. Bu nedenle defalarca Pavlus’a suikast düzenlemek istemişlerse de Roma valileri her defasında son anda Pavlus’u kurtarmış. Ardından Roma imparatorluğu Yahudilere musallat oldu ki onların şehirlerini ve kutsal mabedlerdini yakıp yıktılar, Yahudileri yurtlarından çıkarıp sürgün ettiler.
Araplar da Hz Ali (a.s)’i şehit ederek O'nun adaletli uygulamalarandan, yansız yönetiminden kurtulmak istediler. Böylece rahata ve huzura kavuşacaklarını sanmışlardı. Ama gelmiş geçmiş dünyanın en zalim yöneticisi Yusuf b Haccac Araplara musallat oldu. Haccac Araplara tapiri caizse emdikleri sütü burunlarından getirdi.
Mesele bir örnekte 20. yüzyıldan örnek verebiliriz. İngilizler Birinci Dünya Savaş'ında Türk Milletini ortadan kaldıramadılar, güçleri buna yetmedi. Oysa planlarında İran Hudutuna kadar bütün Türkleri yok edeceklerdi. Bu nedenle Kurtuluş savaşı yıllarında ve sonrasındaki zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yıkmaya yönelik bir çok ayaklanmayı ABD ile birlikte desteklediler. Hitler gibi birisi ortaya çıktı ki 65 Milyon Avrupalı II. Dünya Savaşı'nda hayatını kaybetti.
Varlık aleminin Yaratıcısı Yüce Allah, doğanın kanunlarını ve olayların akışını adalet çemberi etrafında bir nizam dahilinde oluşturmuştur. Hani bir Osmanlı atasözü varya: "Yalnış hesap Bağdat'tan döner." Yapılan hata ve yanlışlıklar eninde sonunda ortaya çıkıyor ve bu yanlışlığı yapanın elinde kalıyor. Hak etmediği bir şeye sahiplenmek isteyen doğru bir iş yapmaz.
-Sofraya gelen nimetlerin helal yoldan kazınılmış olmalı.
-Kısa yoldan köşeyi dönmeye çalışmak, alın teri ile kazanılmayan, hakkı olmadığı şeylere sahiplenmek insanın fıtratını ve ruhunu bozuyor.
-Rüşvetle bir makama veya bir göreve gelinme varsa ömür boyu alınan maaş haramdır, bunun sonu hüsranla biter.
-Kibir, kıskançlık, bencillik, nimetlere karşı şükürsüzlük, yaratıcıya karşı şirk koşma insanın fıtri ayarlarını olumsuz etkiler, yani vicdanı, sevgiyi, hoş görüyü bozuluyor. Hal böyle olunca o insan asi ve zalim birisine dönüşüverir. Şimdi anladınız mı aile içi veya toplumumuzda neden bu kadar çok sayıda şiddet, kaos, öldürme ve karışıklıklarda neden bu kadar artış olduğunu...
-Bu nedenle sevgi, vicdan ve merhamet duygularımızı her zaman gözden geçirmek lazım. İnsanlara değer verip vermediğinize bakın. Dünyanın herhangi bir yerinde insan haklarına zarar veren durum karşısında duyarlı olup olmadığınızı kontrol edin. İnsanlara yapılan zulüm karşısında çaresiz kaldığınızda üzülme var mı? Bu değerlerinizi kontrol edin ki yanlışlıklara düşmeyesiniz.
Allah daim yar ve yardımcınız olsun.
Hoşça kalın görüşmek üzere.
