AHRET VE DÜNYA ARASINDAKİ DENGE TERAZİSİ İYİ KURULMADIĞINDA ................
Şöyle bir basın yayını, gazeteleri yani günlük haberlere göz attığımızda insan oğlunu üzen pek çok hadise ile karşı karşıyayız. Bu nedenle pek çok insan günlük olayları üzülmemek için takip etmek istemiyor. Peki insanı bu kadar üzen hadisenin sizce kaynağı ne, neden insanlık bu kadar üzücü hadiselerle karşı karşıyadır? Bunun sebebi bana göre insanlar hayatlarını dünya hayatı ve Ahret hayatı arasındaki dengeyi iyi oturtamamaktan kaynaklanıyor.
İnsanlık saadetli bir hayat sürmek istiyorlarsa hayatlarını Ahret ile dünya hayatı arasında bir denge oturtmak zorundadırlar. İşte bunu da sağlayan en önemli inanç İslam inancıdır. İslam inancını incelediğimizde İslam; hayatı Ahret ve dünya hayatı olarak farklı iki denge üzerine oturtmaya çalışıldığını görmekteyiz. Yani terazinin bir kefesinde Ahret, diğer kefesinde ise dünyadaki yaşantımız için dengeli bir yaşam tarzı bize tavsiye etmektedir.
Eğer insanlar Ahret’i unutur sadece dünya hayatına yönlenirse o zaman insanlar birçok hatalar yapabilmektedir. Dünya hayatını Ahret hayatı ile dengelemeye çalışan birisi, kendisini Allah'a karşı sorumlu hissedeceğinden dolayı, Ahret'te bu dünyada yaptıklarından dolayı hesaba çekileceği inancından dolayı dünyada karşılaştığı bir çok zorluk ve sorun karşısında sabırlı olacak, kimseyi incitmemeye çalışacak, kul hakkına geçmemeye, kul hakkını zayi etmemeye dikkat edecektir. Kimsinin kalbini kırmamaya çalışacak. Çünkü Mümin birinin kalbini kırmak İslam anlayışına göre Kâbeyi yıkmak ile eş değerde bir günahtır. Evlilikte eşine karşı sorumluluğunu yerine getirecek, çocuklarına karşı sorumluluğunu yerine getirmeye çalışacaktır. Eşlerin her ikisi de iyi bir baba ve iyi bir eş olmaya riayet edeceklerdir. Hayatını bu şekilde dengelemeye çalışan eşler dolaysıyla sorunlarını kendileri dışarı yansıtmadan çözeceklerdir. Toplum, savcı, hakim işe el koyup yahu siz bu evliliği yürütemiyorsunuz, sizi ayırıyorum demeyecekler. Dolaysıyla şunu söyleye biliriz dünya ve Ahret hayatı arasında bir denge üzerine oturtan aile, toplum için sorun olabilecek vaka da yaşatmayacaktır.
Eğer valideyn yanında yaşlanmışsa ona öf bile demiyecek, onların tecrübelerinden yararlanmaya çalışcak ve onların kalbini kırmamaya çalışcak.
Geçenlerde televizyon haberlerinde birbirleriyle geçimsizliğe düşüp boşanan eşleri veriyor. Kadın eşinin tehtitlerini kameraya çekip basına vermiş. Eşi onu ölümle tehtid ediyor.
Bu aile; dünya hayatı ile Ahret hayatını dengelemey çalışan birisi olsaydı, bu eşlerin her ikisi de bir birleriyle iyi geçinir, zorluklara karşı sabırlı olur, birbirlerinin nazına Allah için katlanır ve biri diğerini öldürmekle diğeri ise boşanma ve ayrılma ile birbirlerini tehtid etmeyeceklerdi.
Aynı durumu Komşuluk ilişkileri üzerine de söyleye biliriz. Dünya hayatı ile Ahret hayatını dengelemeye çalışan birisi komşuları ile iyi geçinmeye çalışacak. Ben çocukluğumdan hatırlıyorum. Evimizin yanı başında komşumuz ve onların saldırgan köpekleri vardı. Gidiş gelişlerde bize saldırıyordu. O nedenle o yolu geçmek bir kabustu benim için. Mutlaka sopa bulundurmak zorundaydık. Bu komşumuz eğer dünya hayatı ile ahret hayatını dengelemeye çalışan imanlı birisi olsaydı, komşuluk hakkına riayet eder saldırgan köpekleri ile bize zulüm etmezdiler.
Hastalık ve sağlıklı yaşam nasıl insanı temiz olması için bir mücadeleye itiyorsa Ahret mutluluğu için de insanların dünyada her daim gözetlendiğini, gizlide ve açıkta yaptıklarının her daim kayıt edildiğini ve ölüm sonrası yaşantısı ahret yurdunda bu yaptıklarından hesaba çekileceği inancı; insanı adaletli, dürüst sorumluluklarının bilincinde olmaya yöneltir. Eğer insanoğlu dünya hayatı ile Ahret hayatını bir denge üzerine oturtamazsa dünyadaki nizam ve adalet düzeni bozulur. Fakirler ile zenginler, güçlü ile zayıflar arasındaki denge çöker ve arada büyük uçurumlar oluşur. Kanaatimce dünyadaki bu karışıklıkların bu kaosun temel sebebi budur. Yani İnsanlık dünya hayatı ile Ahret hayatı arasındaki dengeyi tutturamamasından kaynaklanmaktadır diye düşünmekteyim.
Ahret inancından yoksun olan yöneticiler için de şunu söyleyebiliriz. Gücü ele geçirdiğinde hesaba çekilme korku ve endişesi içinde olmayan baskıcı yöneticiler bu güçlerini korumak için adaletsizliğe başvurabilirler. Yine gücü kendi elinde bulundurm rakiplerini alt edebilmek için zalim yöneticiler iftiradan tutun da bir çok meşru olmayan yönteme başvurduklarını görmekteyiz. Zenginliğin zirvesine ulaşmış para babaları eğer Ahret inancı yoksa o zaman fakire yardım etmeyecekler ve bu hayatta büyük bir dengesizliğe neden olacaktır. Böyle olunca da zengin ile fakir arasındaki uçurum giderek büyüyecektir.
İslâm hukukunu incelediğimizde İslam bize dünya hayatı ile ahret hayatını dengelememizi öğütlemekte hatta emretmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v); “Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, yarın ölecekmiş gibi Ahret için çalışın,” söyleyerek bu hayatın ve yaşamın özelliğine dikkat çekmiştir. Yine Kur’an-i Kerim’de Ahret ve dünya hayatı için birçok ayet vardır. Kur’an’da; Bakara suresi 86. Ayet’te “Bunlar öyle kimselerdir ki ahiretlerini dünya hayatı karşılığında satmışlardır. Onlardan azap hafifletilmeyecek, onlara yardım da edilmeyecektir,” buyrulmuştur.
İşte Dünya hayatı ile Ahret arasındaki dengeyi oluşturmadığımızda büyük dengesizlikler ortaya çıkıyor. Sağlık kurallarına uymayarak temizlik hususiyetinde titiz olmayan insanlar nasıl hastalanmaya açık hale geliyorsa dünya hayıtı içinde Ahret yaşantısını gözetmeden oluşturulan yaşam tarzı veya bir yönetim anlayışı insanları adaletsizliğe, zalimliğe, ahlaksızlığa, baskıcı olmaya, kibre iter. Güçlülerin güçsüzleri ezdiği, adaletsizliklerin yaşandığı bir dünya hayatı ortaya çıkarır.
Eğer dünya hayatını unutup sadece ahrete yönelik yaşam tarzı sürerse bu durumda da büyük bir dengesizlikler ortaya çıkar. Bu durum insanları ruhbanlığa iter ki bu da İslamiyet'in tasvip etmediği bir yaşam modeli ortaya çıkarır.