Şehit Ayşenur Ezgi Eygi'ye Selam

Şehit Ayşenur Ezgi Eygi'ye Selam


o-56

Ayşenur Ezgi, suçu neydi ki, İsrail’in zulmünü protesto etmeye gittiği için şehit edildi.
Yüreğinde merhamet, gönlünde anne şefkati hissiyle Filistin'e gitmişti. İnsanlıktan nasibi olmayanları, merhamet ve edepli olmaya davet için  protesto etmek istemişti. Bunca yapılan haksızlık ve zulmü görmezlikten gelemezdi. Gelemedi de. Zulmün karşısına tertemiz duygularıyla merhamet bayrağını dalgalandırmak istemişti. Oysa karşındaki aşağılıklar, iyilikten anlamayan köle ruhlu bedbaht kimselerdi. Onlar ancak zor ve güçle hizaya getirilebilir bir çeşit insana benzer yaratıklardı.

Eğer zalim İsrail haydutlarının yüreklerinde, azıcık merhamet kanı olsaydı, bir kadına el kaldırılmayacağını bilirdi. Damarında insan kanı taşıyan yüce ruhlu izzetli bir dünya insanı, kadına el kaldırmaz, kadına karşı saygısızlık yapmaz. İnsanlıktan nasibi olan biri, kadını lamba içinde parlayan inci tanesi gibi değerli görür. Oysa bu korkak haydutlar, kadına el kaldırmak bir yana, saf ve temiz duyguya sahip bir kadının yaşamasına bile tahammül edemidiler.  Çünkü bu haydutlar, vampirleşmiş köle ruhlu korkaklardır.
Korkaklar ancak masum olan insanlara, bebelere, kadınlara ve kızlara ölüm yağdırır. İsrailli zalimler de böyle yapıyorlar. Er meydanına çıkmaya cesaret edemiyorlar. Korktukları en küçük karartıyı  bile dev sanıyorlar. Azıtmış haydutlar, Ayşenur'da yeşeren saf duyguları acaba canavar olarak mı gördüler? 
Onların korkaklığı dün buldözer altında ezilen Rachel Corrien'i hayattan koparmışdı. Bugün ise bizim Ayşenurumuzu ve daha binlerce masum Filistinliği 
bu hayattan kopardı ve hala koparıyor. Bu zulüm daha ne kadar zaman devam edecek.
Aslında Filistin’e Ayşenur değil, ordumuzda görev yapan Mehmetçiğimizin gitmesi daha yakışık alırdı. Biz de ordumuz ve mehmetçiğimizle övünmeyi sonsuza kadar sürdürürdük. Zulmün karşısında Ayşenur değil Mehmetçiğimiz dikilmeliydi. Ne yazık ki biricik kızımız Ayşenurumuzu koruyamadık. Onun kanı hala yerde. Bundan dolayı başımız eğik kalacak ta ki Ayşenurumuzun intikamını alana kadar. 

Şimdi ne yapalım! Menfaatlerimiz, çıkarlarımız, uzun arzularımız biz Türk Milletinin erkeklerini pısırık durumuna düşürmüş! Geceleri uyamak için üzerimize örttüğümüz yorganı artık gök kubbe sanıyoruz!
Oysa bir zamanlar günortasında parlayan Güneş, bayrağımızdı. Güneşin battığı ve doğduğu yer sınırımız sayılırdı.  Gün ışığının vurduğu yerlere  adaleti götürmek için giderdik. Bu mirası bize; Hz. İdris, Hz. İbrahim, Zulkarneyn ve Hz. Yafes'ten kalmıştı.  Tarihin derinliklerinde adaleti sağlamak için  bizi yaratan Tanrımız Allah'a Hz. Hüseyin gibi canımızı kurban vermesini de bilirdik. Ne yazık ki şimdi tam da burnumuzun dibinde, Günortasında parlayın Güneş'in tam da yanında, zalimlerin zulmü yedi kat gökyüzünü delerek arşa yükselmiş, hala sesimiz kısık. Yapılan zulümler karşısında arş titremede. Biz de ise bir kıpırdama yok. Hala Yağmuru olmayan kuru bir gök gürültüsünden ibaret seslerden başka bir şey duyamıyoruz. 

    Yöneticilerimiz saraylarını kibrit kutusu, alimlerimiz minarelerimizi saman sapı, zenginlerimiz ise şereflerini Amerikan doları yapmış. Biz Türk gençleri ise annelerimizin üzerimize örttüğü yorganı gök kubbe sanmaktayız. Hal böyle olunca tabiî ki korktuğu her şeye kurşun sıkan köle ruhlu, bedbaht zalimler; meydanlarda sırtlan dansı yapıyor. Türk Milleti ve gençliğinin başı bu yüzden yere eğiktir. Çünkü biricik Ayşenurunu koruyamadı.
 Böylesi bir acıklı durum karşısında Ayşenur Ezgi'ye şahadet; bize ise analarımız gibi ağlamak yakışır. 
Çünkü biz öğlesine korkak ulus olmuşuz ki yüreğinde merhamet taşıyan asaletli kadınlarımızı bile koruyamıyoruz. Eğer Ayşenurumuzu hayattan koparan zalimlerden intikam alamazsak, Filistinde yapılan zulümlerin intikamını alamazsak, bu durum bizim ne kadar da zavallılığımızın delili olacak.  İş laf söylemeğe gelince dilimizin uzunluğu iki karış oluyor.  Belimize bağlamışız uzun bir yalan kayış. Türk Devleti'nin Orta Doğu'da ve dünyada güç dengelerini değiştirecek düzeyde olduğunu söyleyen düşünür ve fikir adamlarımız olsa da, bu bu söylemlerini artık inandırıcı bulmamız kendimizi avutmak ve aldatmaktan başka bir şey olmayacak.   Çünkü iş er meydanına çıkıp korkaklarla hesaplaşmaya geldiğinde ortadan kaybolan Selçuklu Pervanesine dönüşüyoruz.

Utansı Arap liderler! Yer yarılsında yerin içine batsınlar, yer içine alsın. Yerin dibine batsınlar. Gözlerinin önünde mahsum insanlar İsrail zulmü altında param parça oluyor. Bu korkaklıklarını ört-bast etmek için çeşitli bahanelerle hedef şaşırtıyorlar.

Kızım Ayşenur, sen şehitsin. Ruhun şad olsun. İnşallah senden akan kanlar, tarihte ortaya çıkan nice Nene Hatunlar yeşertir. Nenehatun nasıl koca bir ulusu uykusundan uyandırarak direnişe geçirdiyse inşallah senin de şahadet kanın uyuyan koca Türk devini uykudan uyandırıp düşmanların başına aslanpençesini indirecek cesarete erdirir. Ruhun Şad olsun, Allah'ın Rahmeti Ayşenur ve  Gazze şehitlerinin üzerine olsun.
 Ahiret’te inşallah, Kevser havuzunun başında, Peygamberimiz ve Ehl’i Beyti ile buluşanlardan olur. Ayşenur'un yakınları ve sevenlerinin başı sağ olsun. Allahtan yakınlarına sabır diliyorum. Sözlerimi aşağıdaki şiirle sonlandırmak istiyorum.

 

ŞEHİDİMİZE  SELAM

Üzerimize ölü toprağını kim serpti
Fesat ve fitneyi yüreklerimize kim ekti
Gözlerimiz görmüyor olmuşuz kör.
Ne olursun artık gerçekleri gör.

 

Yaşarken ölmüşüz, cesedimiz yerde.
Üzerimize serpilen ölü toprağı nerede.
Ey Ayşenur, sen ölü toprağından sıyrıldın
Kirli ellerin kurşunuyla yere yığıldın.

 

Ağla ey Türk Milletinin erleri
Ağla ey Muhammed'in neferleri
Ey masumiyetin gelini neler oluyor.
Akan kanlar nehirleri dolduruyor.

 

Çocuklar gözümüzün önünde öldürülüyor
Kafalar, bacaklar bedenler parçalanıyor.
Kutsal topraklarda kirli ayaklar dolanıyor.
Kutsal mabetlerimiz kana boyanıyor.

 

Korkaklar aydınlığa ve nura kurşun sıkıyor.
Bedbahtlar masum yüreklerin evini yıkıyor.
Babalar yere oturmuş, duvara dayanıyor.
Annelerin  yürekleri ise acı acı kanıyor. 

 

Yüreklerimizde kan yok, olmuş kara asfalt.
Sırtlanın dizinin dibinde temiz yürekler olmuş alt.
Damarlarımız tıkanmış, nefesimiz daralmış.
Mabetlerimiz harabe, evlerimiz yakılmış.

 

Tabutumuz yerde kaldı, kaldıran yok.
Yüreğimize saplandı, koca bir ok
Derdimiz dağlar kadar çoğaldı, çok çok
Satılık Arap yöneticiler, oldu zillet sarayında b.k

 

Ey milletim!
Yoksa uyumayı kendine meslek mi edindin.
Hani kahramanlıkta en önde gidenlerdendin
Söyle seni gerçekten birileri mi uyuttu.
Senin aklını ve yüreğini bilmem kim yuttu?

 

Uyan artık ey  koca millet.
Yere yıkılsın eli kanlı zillet.
Batı'nın hayasızlığına et nefret.
Ümmetle birleş artık, gelsin vahdet.

 

Ali Vedat Akbulak
 

 

Google+ WhatsApp