Devlet Yönetiminde Siyaset ve Politika Arasındaki Fark

Devlet Yönetiminde Siyaset ve Politika Arasındaki Fark


     Politika ve siyaset arasındaki fark nedir, her ikisinin artı ve eksileri yönünden karşılıklı olarak değerlendirmesini yapacak olurrsak:

     “Politika” kelimesi İtalyanca kökenli bir kelime olup dilimize Fransızcadan geçmiştir. Politika kelimesinin anlamı; Devletin etkinliklerini öncelikli olarak yöneticilerin çıkarları ve menfaatleri doğrultusunda; yönetim düzenini, askeri gücünü, ekonomisini ülke menfaatleri doğrultusunda amaç, yöntem ve stratejileri düzenleme ve gerçekleştirme esaslarının bütününe politika denir. 
     “Siyaset” kelimesi ise Arapça kökenli bir kelime olup dilimize Farsçadan geçmiştir. Anlamı ise devletin etkinliklerini yönetim düzenini, askeri gücünü, ekonomisini iç ve dış ilişkilerde tarafların karşılıklı menfaatleri gözetilerek yürütülen, insan haklarına saygılı, ahlaklı ilişkilerin tümüne siyaset denir. 
     Politika ile siyaset arasında fark vardır. Politikada yalan vardır, çıkarlar söz konusudur. Güç ve baskı ön plandadır. Yönetim kademesinde bulunan şahıslar, öncelikli olarak kendi çıkarlarını düşünür, ülkeler arası ilişkilerde  de öncelikli olarak kendi ülkesinin çıkarlarını düşünürler.  Politikanın temelinde sömürgecilik anlayışı vardır. Güçlüler her dayım zayıfları ezmeye yönelik adımlar atar. Güçlü olan her zaman haklıdır. Hukuk adaletin yanında değil, askeri ve parasal gücün  yanında yer alır. 
     Ülkeler arasında ilişkiler çıkarlar ve menfaatler doğrultusunda yürütüldüğünden güçlülerin zayıfları gözetmemesi ve baskı kurmaya çalışması dünya barışına katkı sağlamadığı gibi ülkeler arası savaşlara da neden olan bir anlayış sistemidir. Demokrasiyi savunurlar ama yaşantıları savundukları düşünceye uygun değil. Dini düşünceleri savunurlar ama halkın dini duygularını istismar etmeye yöneliktir. Ahrete inandıklarını söylerler ama Ahret için hiçbir adım atmaz ve hazırlık yapmazlar. 

      Eğitim; politikacıların isteklerine göre düzenlenir. Adaletin savunucuları yargıç ve hakimler ise özgür iradelerine göre değil üst sınıf -elit tabaka- tarafından düzenlenen  yasalarda belirlenen hukuk kurallarına göre karar verirler. 
     Politikacılar din kurallarını, milletin örf, adalet ve geleneklerini kendi makam ve mevkileri için birer basamak olarak kullanırlar. Politikacılar genellikle milletin dini duygularından,  örf adat ve geleneklerinden nemalanmaya çalışırlar. 
     Bu nedenle bir ülke yönetim anlayışında politikacıların inisiyatifine kalırsa o ülkede adalet bulmak çok zor olur. Onların süslü ve güzel sözlerine inanarak peşlerine takılanlar bir süre sonra hayal kırıklığı yaşamalarına neden olur. Hayal kırıklığına uğrayan halk çoğu defa devlete, millete veya dine küsebilir. Deizm, Ateizm veya Budizme yöneliş de bu nedenledir. Politik düşünceye sahip yöneticiler ülkeler arası savaşların çıkmasında oldukça etkilidirler. I. Dünya, II. Dünya Savaşları, Körfez Savaşları ve diğer günümüzdeki savaşlar bu yüzdendir.  
     Siyaset ise doğruluk, dürüstlük, insan haklarına saygılı, izzetli ve iffetli bir yönetim anlayışını oluşturmaktır. Ülkeler arasındaki ilişkilerde karşılıklı her iki tarafın menfaatleri doğrultusunda ekonomi, siyasi, eğitim, kültür alanında ilişkiler kurmaya yönelik olduğu için savaşı değil barışı sağlamaya yönelik ilişkiler bütünüdür.  
    Siyaset anlayışı doğrultusunda yürütülen devlet yönetimi iç işlerinde, çiftçinin, alıcıların ve tüketicilerin karşılıklı her iki tarafın da menfaatleri gözetilerek yürütülür. 
    Devlet veya hükümet yönetimini elinde bulunduranlar halka hizmet için yaptığı çalışma ve hizmetlerinin karşılığını halktan beklemez veya karşılığını Tanrı’dan alma isteğine yöneliktir. Bu nedenle “Halka hizmet Hakka Hizmettir,” anlayışı doğrultusunda olur. 
    Sözlerinde yalan yoktur. Yönetim anlayışlarında süslü, püslü, yanar, döner kelimeler yoktur.  Ekonomik yönden güçlü değillerdir, hakkı ve adaleti gözetirler. Peygamberleri kendilerine örnek alırlar. Yaşamları mütevazi ve sadedir.  Ülkenin bayındır, refah ve güven içinde olması için gece gündüz çalışma yaparlar. Tarihte dünyanın en ünlü siyasetçileri tabi ki peygamberlerdir. Hz. Peygamberimiz (sav.)’ın 10 yıl içinde kurduğu devletin sınırları 3 Anadolu toprakları büyüklüğündeydi kendisine ait bir sarayı yoktu. Devleti camiden yönetmiştir. Sofrasına oturanlar arasında zengin-fakir ve sınıfsal ayrımı yoktu. Evindeki uyuduğu yer normal halkın sahip olduğu düzeydeydi.
    Sofrasına herkesi davet ederdi. Sofrasında halkın sofrasından  daha ayrıcalıklı özelliklere sahip yiyecekler yoktu. 
     Bu düzen dört halife döneminde Hz. Osman'nın kendi akrabalarını yönetime getirmesiyle büyük bir darbe aldı. Hz. Ali (a.s) bu durumu düzeltmeye çalıştı ama ne yazık Hz. Muhammed (s.a.v.) kurduğu bu düzeni tekrar rayına oturtmaya çalışması çıkar çevrelerini rahatsız ettiğinden kendisine karşı güçlü bir muhalefetle karşılaştı. Büyük isyanlar, iç savaşlar ve  Hz. Ali (a.s)'ın şehit edilmesiyle birlikte devlet yönetiminde siyaset anlayışı sona erdi. 
     Ne yazık ki genellikle halkın büyük bir çoğunluğu siyasetçileri değil, politikacıları tercih ediyor. Çünkü politikacılar yalan konuşuyor, siyasetçiler yalan konuşmuyor. Siyasetçiler adaleti, politikacılar ise hukukun üstünlüğünü savunur. Halk çoğu defa aradaki bu ince çizgiyi fark edemiyor. Bunun sebebi ise halkın cehaleti nedeniyledir. Para ve zenginlik politikacılarda, ilim ve güzel ahlak ise siyasetçilere hasdır. Parasal güç ve zenginliği elinde bulunduran politikacılar için en büyük tehlike siyasetçilerdir. Bu nedenle onlar bu güçleri ile siyasetçilerin önünü tıkamaya yönelik akla gelen hemen her türlü yolu denemekten çekinmiyorlar.  
    Siyasetçiler yönetiminde kimsenin burnunun kanamamasını, incinmemesini ister, zayıfları gözetirler ama politikacılar kendi çıkarları doğrultusunda baskı kurarak yönetmeye çalışıyorlar. 
    Bir Politikacı ile Siyasetçi arasındaki farkı şöyle net bir şekilde açıklayabiliriz.
    Eğer bir yönetici savunduğu ve ileri sürdüğü fikir ve düşünceleri gibi yaşam tarzı sürüyorsa o iyi bir siyasetçidir. Savunduğu ve ileri sürdüğü düşüncelerinin aksine bir yaşam tarzı sürüyorsa o zaman bu yönetici politikacıdır.
    Eğer bir yönetici halkın seviyesinde halk gibi bir yaşam sürüyorsa, sofrasındaki yiyecekler en alt seviyede olan halkın yiyecekleri ile aynıysa o siyasetçidir. 
    Eğer bir yöneticinin sofrası çok lüks, yaşamı lüks, villalarda, cariyeleri, koruyucuları, lüks arabaları varsa o iyi bir politikacıdır. 
    Politikacılar öldüklerinde unutulurlar veya lanetle anılırlar, Siyasetçiler ise halkın gönlünde taht kurar ölümlerinden sonraki nesillerin gönlünde yüzyıllarca yaşarlar. 

Vedat Akbulak
 

Google+ WhatsApp