Kıskançlık Nelere Mal Olabilir Hiç Düşündünüz Mü?
Türkiye genelinde aile içi şiddet ciddi boyutta alarm zillerini çalmaya başlamıştır. Burada anlattıklarım "Akdere" adlı bir romandan alıntıdır. Olay kendi çevremde olduğu için ilgimi çekti. Kaf Dağı'nın ardındaki bir Ülke, Koçdizler Köyü'nda yaşanan bir hadiseden yapılan bir alıntıdır. Roman tarzında aile içi olaylar anlatılmıştır . Roman hazırlık aşamasında daha yayınlanmamıştır. Roman'da bir evladın kendi babası daha hayattayken babasıyla miras kavgasına girişiyor, nihayetinde babasını çıldırtarak ölümüne neden oluyor. Buna şahid olan kardeşi çaresizliği yüzünden babasının bu haline günlerce göz yaşı dökersen babasının ölümüne neden olan Ağabeyi ise küstahlıklarına bir yenisini ekler. Kensidini eleştirenleri Cehennemlik, kendisini ise cennetlik olarak görür. Ardından rakip olarak gördüğü diğer kardeşlerini ise, nuska ve çeşitli ilaçlarla etkisiz hale getirmek için hafızaları üzerinde oyun oynayarak baba mirasının tamanını ele geçirmeye çalışan bir kardeşin hikayesi anlatılmıştır. Kız kardeşlerinden ikisi akıl hastası olup hasteneye yattığında bunu babasından dolayı genetik hastalığa bağlar. Bu yalanına bir süre sonra kendisi de inanır. Bu romanda Habil ve kabil arasında başlayan kavganın günümüzde ne kadar tehlikeli boyutlara ulaştığını görmek mümkün olacaktır. Romandaki olay ve yaşantılar gerçektir, yer, zaman ve şahıs isimleri farklı yazılmıştır.
Eğer bir şahıs kendisinde zuhur eden yani oluşan kıskançlık duygusunu zamanında fark edip önlem alınmazsa zamanla kıskançlık hasede dönüşür, haset ise öfkeyi alevlendirerek aklı devre dışı bırakır. Devre dışı kalan akıl ve alevlenen öfke her türklü çirkinliği yapmaktan çekinmez. Aynen Kabil ve Habil olayındaki gibi.
Evet anladım bu borç ne demekmiş nereden çıkarmışlar meğerse.
1- Her üç kardeşim bir defasında toplum adamı değillerdi. Onların insanlara karşı olan ön yargılarını kırmış, sosyelleştirmiştim.
Onları namaza, oruca, imana davet etmiştim. Böyle yaparsam ancak kardeşlerimi kazanacağımı sanmaktaydım. Hatta dayılarımdan birisi, bir gün, bu kardeşlerimin gözündeki değeri "Bir Rus tekmesi kadar olmadığını" söylediğinde ben dayıma çok kırılmıştım. Oysa yıllar sonra dayımın ne kadar haklı olduğunu anlayacaktım.
2. Evlendiğim yılın ertesi yılında kardeşim Çehal adımını benim evime basar basmaz eşimle aramızda bir soğukluk doğmuştu. Eşim bazen deliler gibi davranıyordu. Bazen de haftada 2 gün evden kaçarak babasına gidiyordu. Hele hiç unutmadığım bir şey daha var ki bir gün eşim mutfaktaki bütün tabak ve bardakları kırdığında eşimin kız kardeşini çağırdım. Ortada tabak ve bardakları kıracak hiç bir sebep yoktu. Eşimin böyle davranmasına anlam verememiştim.
Eşim pencereyi silerken dışarı tarafa çıkıp 3. katın penceresinde yürüyordu. Allah korusun oradan bir aşağı düşse bunu pencereden yere attılar diye ben suçlu bulunacaktım. Aradan çok yıllar geçtikten sonra gerçeği anladığımda artık çok geçti.
Ağabeyim almanya'da oturuyor, yaz tatillerinde ağabeyim Çehal karısıyla bana geliyor iki üç hafta bende kalırlardı. Benim eşim muhasebeciydi. Çehal'ın eşi benim eşimle samimiyet kurarak eşimin çalıştığı Birosuna kadar gittiler. Çehal'n karısı Nurgen benim eşimle samimi olma yoluna gitmiş eşimin bütün anı, hayat hikayesi ve sırlarını öğrenmiş. Eşimin sırlarını çarpıtarak anneme, annem de çarpıtarak bana anlatıyordu. Annemin zamanla bana anlattıkları bende bir birikinti oldu ve eşimle aramızda soğuk rüzgarlar esmeyee başladı. Bir gün eşime neden aile sırlarını orada burada anlatıyorsun, diye yakındım.
Aynı şekilde benden de öğrendiklerini eşime anlatıyorlarmış. Ben eşimin bir sevgilisi olduğunu bu üçlü aile çetesinde öğrenmiştim. Meğerse benden önce eşimin bir sevgilisi varmış, trafik kazasında ölmüş, sonra ben karşısına çıkmışım, benimle evlenmek istemiyormuş. Beni beğenmediği halde ailesi ikna ederek benimle evlendirmeye ikna etmiş. İşte ben bunu duyduğumda eşime karşı biraz soğukluk doğmuştu. Ona maden böyle bir durum vardı neden nişanlandığımzda söylemedin. Beni sevemiyordunsa neden nişanlıyken söylemedin. O da bana bir türlü yapamadığını, yüzüğü üzerime atmak istediğini ama yapamadığını söyledi. Eğer Ağabeyim Çehal ile yengem Nurgen bunu deşip öğrenmeseydiler, belki de ben bir ömür boyunca bunu öğrenemeyecektim. Eşimle de boşanma olmayacaktı. Ben yine de aramızdaki muhabbeti asla eşime yansıtmadım.
Oysa bu üçlü Çehal çetesi eşime benimle ilgili ne anlattılarsa onu bilmiyorum, eşim benden nefret ediyordu. Bana küfürler yağdırıyordu. bazen deliler gibi davranıyordu. Hiç de hak etmediğim küfürleri bana yapıyordu.
Karım muhasebeci birisiydi. Eşimin ve benim aklımı çeldiler, Neyine gerek karın çalışıyor, evimiz mi yok? Para mı az, Ablam Sakinhatun'un da araya girmesi sonucunda eşim işten çıkmıştı.
Bu aşamadan sonra, Çehal, Annem ve Günger Almanya’da ev aldıklarını söyleyerek benden para talep ediyorlardı. Ben elimde ne var ne yok Almanya'ya kardeşlerime veriyordum.
Bu durum ister istemez bende ekonomik bir sıkıntı doğurdu. Benim paramla kardeşlerim tatil yapıyordu, ben ise kendi işimin haricinde ek işler yapıyordum.
Bu nedenle tatile falan gidemiyordum.
Hatta hiç unutamadığım bir olay du bu; 1994 yılında Ağabeyim Çehal ve anneme 1500 dolar verdim. Eşime de 100 dolar verdim. Eşime verdiğim o 100 doları bile kandırarak almışlardı.
Sene 2004 yılına geldiğimde bir baktım ki benim ne araba var, ne eşim. Eşimden boşanmıştım.
Çehal ismindeki kardeşim, annem ve diğer kardeşlerim benim aleyhimde probaganda yapıyorlardı.
Verdiğim borç paranın senetlerini dosyalalrımın arasında bulamadım, onu bile çalmıştılar.
Yaptığım yardımların hepsini inkâr ettiler.
Ve bana karşı yaptığı kötülükler için ise 26 bin Euro borç çıkarmıştılar. Bu kadar borcu neye dayanarak yapmıştılar bunu hala anlamış değilim.
Bu nedenle ben kardeşlerimin bana yatığı bu kötülük, ihanet, altatma karşısında artık dua etmekten vazgeçtim ve her gün onlara bu kötülüklerinden dolayı lanet okuyacağımı söyledim. Ama onlar beni hiç tınmadı bile.
Lanet olsun böylesi kötü kardeşe.
Başıma bu olaylar geldikten sonra Rahmetli babamın durumunu anladım. Adamcağızı çıldırtarak ölümüne neden olmuşlardı. Babamdan sonra beni sıraya almışlardı.
Geçenlerde beni hapse attırmak için hakkımda iftiraya kaçan şahitlik yapan bir kardeşim bana gelerek geçmişi unutmamı ve elimi öpmek istediğini söyledi.
Ben ona: "Verdiği ifaden doğru mu, hakkımda neden böyle ifade verdin," diye sordum.
Biliyormusun ben hem hayvanlara bakar, hem ders çalışırdım.
Tarlada ders çalıştığımı söyledim.
Ama siz bana iftira attınız, neden?
Utanmadan şahitlik yaptığı sözlerin hepsinin doğru olduğunu gözümün içine bakarak, söyledi.
Ben de Kur’anı alarak eline verdim.
Madem mahkemede şahitlik yaparak anlattığın olayın doğru olduğuna inanıyorsan o zaman bu Kur’an’a yemin et, de ki; "Tanık olarak katıldığım mahkemedeki ifadelerin hepsi doğrdur, yalan söylüyorsam Allah yalancıyı kahretsin, aklımı ve tüm verdiği nimetleri Allah benden alsın," hadi bakalım böyle yemin et dediğimde, duraksadı, utanmadan yüzüme bakmaya başladı. Böyle bir yemini edemeyeceğini söyledi.
Nagirit böylece yemin etmedi.
Sonra Ben Nagirit'e yönelerek ben aynı yemini edersem, mahekmede yaptığın tanıklığı geriye alacak mısın.
Hayır dedi onu da kabul etmedi. Şimdi ben yemin edeceğim senin mahkemede verdiğin ifedenin yanlış ve yalan olduğunu.
Ben Yüce Kitabımız Kur'an-ı elime aldım, verdiği ifadenin yanlış ve yalan oluduğu Kur'an üzerine yemin ettim.
Sonra kardeşime gözümü bakma başını bari aşağı ey, dedim.
Vurmak istedim ama ona vurmaya bir türlü kıymadım. Canını acıtmak istemedim. Aile içinde en güvendiğim kardeşlerimden birisiydi.
Ve bu olaydan sonra anladım ki benim ona duyduğum güvenin meğerse farkındaymış, benden öğrendiği bilgileri, hassasiyetimi Çehal'a aktarıyor, Çehal da buna göre bana plan hazırlıyor muş?
Oysa Nagirit yerinden kalkarak beni al aşağı savurdu, kafama vurdu. Kafam şişti. 1 hafta kafam acıdı.
Bu nedenle böylesi kardeşime lanet olsun.
Kardeşim Nagirit mahkemede verdiği ifadenin duyumdan ibaret olduğunu söyledi.
Ben de o zaman mahkemede öğle söyleseydin ya, dedim.
Nagirit beni tahrik etmek için bana uzaktan öpücük attı.
Anlaşılan o ki bu olay burada bitmeyecek gibi………….
İşte buna kıskançlık denir. Kardeşlerim bana olan kıskançlıkları yüzünden bana bu oyunu oynamışlardı. Kardeşlerim bana olan kıskançlıklarını hasede dönüştürerek bana zarar vermeseydiler, ben şu anda devlet kademesinin üst safında bir yerde yer alacaktım. Ama benimle sürekli oynadılar. Benimle alay ettiler. Hatta bana karşı o kadar haset içindeydiler ki, beni Fetö terör olarak suçlamak istediler, ama delil bulamamışlardı. Böylesi kardeşe lanet olsun.
Kabil kardeşi Habil'i kıskandı, bu kıskançlık sonra hasede döndü. Bu nedenle bu kardeşlerimden bana zarar gelesin diye ilişkiyi kesmiş durumdayım.