Şirk ve Şirk'in Tehlikeleri

Şirk ve Şirk'in Tehlikeleri


 

Hz. Ali (a.s) Rerul'u Ekremden naklettiği bir hadiste: "Allah imanı şirkten ve kibirden kurtarmak için namazı fazr kıldı." demiştir.  Bu hadisten şunu anlamalıyız: Şirk ve kibirden uzaklaşmadıkça bunu yok etmeyince kıldığımız namaz, oruç ve duaların hiç bir kıymeti yoktur. 

Şirk: İslam'da, Allah'a ortak koşma anlamına gelen bir kavramdır. Kur'an'a göre en önemli iman sorunu olan şirk, Allah'a ortak koşmak, Allah'tan başka ilah olduğuna inanma eğilime götürerek insanı müşrik olmasına neden olur.

 Allah’a , yani Allah’u Teala’nın emir ve yasaklarına rağmen başka birisinin fikir, düşünce ve yorumlarına dayanarak bir hayat ve yaşam tarzı oluşturma düşüncesi ve biçimi o insanın şirk içinde olduğunu gösterir. Şirk içine düşene müşrik denir.

Sözlükte şirkortak olmak” ve “ortaklık”; “ortak koşmak”  gibi anlamındaki işrâktan türetilen “küfür”  ile eş değerde bir anlam yüklenmiştir.

Şirk koşana müşrik, şirk koşulana şerîk denir (Lisânü’l-ʿArab, “şrk” md.; Kāmus Tercümesi, “şrk” md.).

Şirk kelimesi terim olarak; Allah’ın zâtında, sıfatlarında, fiillerinde veya O’na ibadet edilmesinde ortağı, dengi yahut benzerinin bulunduğuna inanma anlamında kullanılmıştır. 

Batı kültüründe ise tek Tanrı’ya inanmanın karşıtı olan inanç türleri Grekçe polus (çok) ve theos (tanrı) kelimelerinden oluşan politeizm (polithéisme) kavramıyla ifade edilmiştir.

XIX. yüzyılın evrimci din anlayışına göre insanlık politeist dinlerden önce ataların ruhlarına ve tabiat üstü varlıklarla temellendirilmiş basit inanç ve ritüellerden oluşan ilkel dinlere inanıyordu. Daha sonra toplumlar politeizm (çok tanrıcılık)  ve monoteizme (tek tanrı inancı) ulaşmıştır.

Çağdaş “Modern Dönemde” ise “Bilimi” (İlim), ateizm etkin hale gelmiştir. Yani ateist düşünceyi savunanlar bilim (İlim) ile aklı etkin hale getirerek insanları şirke düşmesine neden olmuşlardır. 

Avusturyalı dil bilimci Wilhelm Schmidt’in ise bu fikre katılmayarak; “Monoteizm teorisini” savunmuştur. W. Schmidt’e göre başlangıçta insanlığın inancı monoteizm idi. Âdem ve torunları monoteist olmakla birlikte onunla Nûh arasında ve Nûh’tan sonra geçen dönemlerde politeist inançlar monoteizmden sapma şeklinde ortaya çıkmıştır. Peygamberler insanlığa monoteizmi tebliğ etmiştir. Bazı araştırmacılar, semavî dinlerin öğretileri yanında Afrika, Avustralya ve Amerika’daki kabilelerde gökle ilgisi olan, değişmeyen, görülemeyen ve ahlâkî talepleri bulunan bir Tanrı inancının varlığından hareketle başlangıçta insanlığın dinî hayatının monoteist niteliği taşıdığı yolundaki tezi daha tutarlı bir görüştür. (Encyclopedia of Religion, IX, 6156).

Şimdi size şirkle ilgili farklı iki hikâye anlatacağım. Siz buradan şirkin ne olduğunu bu yaşam öyküsünden rahat bir şekilde anlayabileceksiniz.

Selçuklular döneminde Horasan ve Anadolu erenlerinden olan bir alim, bir ara hastalanıp yatağa düşer. Hastalığı çok ağır seyrettiği için yakın akrabaları ve onu seven alimler bu alimin başında toplanır. Son nefesini vermek üzereyken baş ucunda Kur’an okuyup sonra kelimeyi şahedet kelimesini okutmak isterler.  Ama bu alim bir türlü kelime’yi şehadet getirmeyi reddeder. La ilahe….der, ama sonrasını söylemeyi red edererek ….”başını …”Hayır, hayır…” anlamında sallayarak reddeder. 

Ama bu alim ölmez gün geçtikçe iyileşmeye başlar, Bir süre sonra sağlığına kavuşur. Tamamen iyileşir.

İlim ehli Alimin yakın arkadaşları tekrar sağlıklı halinde ziyaretine gelirler. Durumu anlatırlar, neden Kelime’yi şahadet getirmekten kaçındığını, reddettiğini sorarlar. Biz seni imanlı biliriz, neden böyle yaptığını sorarlar.

Alim olayı hatırlar. Sonra kendisi bile şok olur. Hanımını çağırır ondan babasından kalan kilimi derhal getirmesini söyler.

Hanımı babasından kalan kilimi getirir. Hemen ayağa kalkarak kilimin üzerine gaz döküp ateşe verir. 

Alimin arkadaşları duruma oldukça şaşırmışlar, o güzelim halıyı, hem de el tezgâhında nakış nakış işlenen bu güzelim halıyı neden yaktığını bir daha sorarlar. Ne'oluyor diye sorarlar. 

Cevaban: "Ben bu halıyı çok seviyordum, onu çok koruyordum. Evden bir yere gittiğimde, evde bir kimse olmadığında ya eve bir hırsız girerse bu halıyı çalarsa  diye düşünmekteydim.

İşte siz bana kelimeyi şahadet getirmemi istediğinizde kara suratlı tek gözü olan birisi beliriyordu, eğer söylersen bu halıyı yakacağım diyerek beni korkutuyordu."

Şimdi anladınız mı şirkin ne olduğunu. En çok sevdiğiniz şey, Allah’ın sözlerinden, Allah’ın değer verdiği şeylerden daha öncelikli olmasın. Olursa bu bir şirktir.

Şimdi sözlerimi aşağıdaki ayetlerle sonlandırmak istiyorum. Kalın sağılcakla.

Nisa 28, Al-i İmrân 186, Bakara 96, En'âm 22


"Allah, kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz. Bunun altındaki günahları ise dilediği kimse için affeder. Kim Allah’a şirk koşarsa, hiç şüphesiz korkunç bir iftirada bulunmuş, pek büyük bir günah işlemiş olur.
Elbette sen onları, insanların yaşamaya en düşkünü olarak bulursun. Hatta onlardaki hırs müşriklerde bile yoktur. Her biri bin yıl yaşamak ister. Oysa ömrünün uzatılması onu azaptan uzaklaştıracak değildir. Çünkü Allah onların bütün yaptıklarını görmektedir.
"

"Kıyâmet günü onları bir araya toplayacağız, sonra da Allah’a ortak koşanlara: “Hani nerede o, Allah’a ortak saydıklarınız?” diye soracağız.

Selam ve dua ile

Kaynak: MÜŞRİK - TDV İslâm Ansiklopedisi

                Encyclopedia of Religion, IX, 6156

 

 

 

Bir örnek de ben kendimden vereyim. Ben Annemi ve kardeşlerimi çok seviyordum. Onları o kadar çok seviyordum ki onlardan ayrıldığımda gözlerimden yaşlar akıyordu.

Kardeşlerime ve anneme yaranmak, onlardan taktir almak için hayli zamanım gitti. Büyük zahmetlere katlandım. Çok zorlu ve çileli günler yaşadım.  Bunun için çok zaman harcadım.

Ama Allah onların gerçek yüzünü bana gösterdi. Kardeşlerim ve annemden o kadar zulüm gördüm ki, eğer Ahret inancım olmasaydı onların bana reva gördükleri zulümlerinden dolayı intihar ederdim. Eğer içimde insan sevgisi olmasaydı ve bir ateist olsaydım, kardeşlerimin, ihaneti, yalanı yüzünden onlara Cengiz Han gibi davranır hiç birisine acımazdım.  

Ailemize olan sevgimden istifade ederek beni toplum içinde küçük düşürmeye çalıştılar. Beni mahfu perişan etmek için ellerindeki tüm imkân ve kozları kullandılar. Onların ıslahı için Allah'a çok dua etim. Ama artık sözün bittiyi yerdir, onlara lanet etmekten başka elimden bir şey gelmiyor. 

İşte benim onlara olan sevgimin şirk düzeyine ulaştığı için onlardan bana böyle bir zulüm düçar oldu. Düşüne bilir misin 20 yıl boyunca elimden gelen bütün fedakârlıkları yaptım. Ama yirmi yıl sonra bir baktım ki benim bu sevgimden istifade ederek beni sömürmüşler. Sokaktaki bir köpek, ahırdaki bir merkep kadar bile değer vermediklerini anladığımda dünyam başıma yıkıldı. Bunun temel kaynağının ise kıskançlık olduğunu gördüm.

Kibir, şirk ve kıskançlık, bunların hepsi de ailemizin bir çok üyesinde vardı. Bunu çok daha önceden çocukluğumda bile biliyordum.  Ben bu duygulardan onları arındırarak namaza, oruca sarılmalarını istedim. Onların küfür içine girmesini küfürden, gıybetten kurtarmak için oldukça çaba sarfettim. Namaz ve oruç tutarlarsa içlerindeki kıskançlık, kibir yok olacağı düşüncesindeydim. Onlar namaza başladılar, Kur'an okudular, Kur'an okudular. Kur'an ve çeşitli dualar öğrendiler. Ben onların bu zahiri görünüşlerine inandım. Ama onlar bu kötü duygu ve düşüncelerinden bir türlü kendilerini kurtaramadılar. Namaz ve oruçla beni kandırarak beni büyük bir tuzağın içine çektiler.

Şimdi ise bundan kurtulmak için çaba sarfediyorum. Adete bataklığa saplanmış bataklıktan kurtulmak için çabalayan biri gibi ailemizin ağından kurtulmaya çalışmaktayım. Bunun için bana dua edin.   Onlar benim kurtulmamı istemiyor bu nedenle bana gazaplanmışlar. 

Başlangıçta hakkımda yalancı şahitlikten tutun her türlük çirkefte bulunmaları bende büyük bir şaşkınlık yaratmıştı.

Ben onları ıslah etmek için vermediğim taviz kalmadı, onlar ise benim onlara gösterdiğim tavizler karşılığında kendilerini çok akıllı sandılar.

Onların bu ihanetleri karşısında kendimi korumak amacıyla tedbirli davranıp onları hakka davet ettiğimde ise bu defa beni psikolojik ve ruh hastası olarak çevreye tanıtmaya çalıştılar.

Ben de bu durum karşısında onlara ve tüm kötü adamlara, tüm çıkar peşinde koşan kıskanç, fasık, haset ve münafıklara lanet okuyorum. Siz de böylelerine lanet okuyun. Kötü, fasık, yalancı, yalancı şahide, yalancı avukata, yalancı şahide, yalancı savcıya, yalancı hakime, bir kaç kuruş para karşılığında onurlu insanların şerefini zedeleyen adalet görevlilerine, üç günlük dünya için baba mirasını sahtekârlıkla ele geçirmeye çalışanlara lanet olsun.

Google+ WhatsApp