Hatalarımızdan Nasıl Kurtulabiliriz?

Hatalarımızdan Nasıl Kurtulabiliriz?


     Bilgi eksikliği nasıl giderilebilinir ve cehaletten nasıl kurtulabilinir diye düşündüğümüzde günümüzde bilgiye ulaşmak o kadar zor bir iş değildir.

      İnternete bağlı bir insan, internet aracılığıyla istediği bilgiye anında ulaşabilir. Bugünün dünyasında yaşayan insanlar adeta bilgi bombardımanı altındadır. Bu durum karşısında aklımıza şu soru gelir. Peki buna rağmen neden hala insanlar bilgisiz ve cahildir ve bu yüzden hatalar yapıyorlar, diye güzel bir soru ilek ile karşılaşmak mümkündür.  Evet insanlar bilgi bombardımanı altındadır ama bununla birlikte bilgi kirliliği de söz konusudur. Bir Avrupalı veya bir Japon ya da bir Çinli kalkıp İslâm’ı tanımak için "Google" arama motoruna girse İslâm’la ilgili 10 binin üzerinde farklı internet sitesiyle karşılaşacaktır. İslam’ı anlatan bu 10 bin sitenin yüzde 90’nından daha fazlası İslam’ı kötüleyen veya yanlış tanıtan bilgilerle doludur.  Ya da dünyanın herhangi bir ülkesinde meydana gelen ve toplumu etkileyen olay, vukat veya gelişmeleri hemen her haberci kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayıp eyip, büzüp farklı şekilde anlatmaktadırlar. Yani haberler objektif değildir subjektiftir. Bu nedenle doğru haberi öğrenmek için farklı kaynakların haberlerini izleyerek karşılaştırma yaparak ancak objektif haberlere ulaşmak mümkün oluyor.

       İslâm’ı araştıran birisi İslâm adına türeyen veya türetilen sahte Müslümanlar ile karşılaşması oldukça yüksek. Tekbir getirerek insan canına kıyan tekbirci Müslüman teröristler. Tarikatçılar, cemaatçiler v.s saya bildiğin kadar İslâm'ı anlatan siteler, kitaplar, dergiler. Peki içinde insan sevgisi olan araştırmacı ve hakikatı arayan bir fert bu araştırmalara bakarak nasıl İslâm hakkında doğru bilgi sahibi olabilir ki? O zaman biz nerede hata yaptık ki böylesi sahte Müslümanlar türemiş ve İslâmiyet’i terör dini haline getirmişler diye bir düşünmemiz gerekir. Bu fitnesel kaynakların nedeni ne diye hiç düşündük mü? Günümüz dünyasında istenilen bilgilere ulaşmak kolay ve oldukça fazlasını bulmak mümkündür. Ancak bilgi kirliliği sorunu vardır. Bu nedenle hakiki bilgilere ulaşmak için doğru bilgileri kirli bilgilerden arındırmak gerekir. İşte bunun mücadelesini vermek ve doğru bilgilere ulaşmak lazım.

     Bu nedenle  ilmi marifetili olanlardan alınması gerekir. Yani asıl kaynağından almamız buyrulmaktadır. Engelli ve özürlü insanlardan bilgi almak doğru değildir. Engelli ve özürlü dediğimiz kimseler onlardır ki; faşist bir görüşe sahiptir, yani hem çıkarcı hem de ırkçıdır.

Eğer bir şahıs kendi milletinin çıkarlarını diğer milletlerin çıkarlarından üstün görüyor ve diğer milletlerin veya insanların menfaatlerini kendi milletinin veya insanlarının menfaatlerine kurban ediyorsa bu insan faşist birisidir.  Faşist, ön yargıları olan, kendi fikirlerinin yeterli olduğuna inanan insan düşünce yapısı bakımından özürlü ve engellidir.   Tabi ki bir fert olarak her birey kendi kutsal değerlerini, kendi milletinin bilinç ruhunu ve taşıması gereken kültürel özellikleri korumak, geliştirmek isteğinden daha doğal bir istek olamaz. Nasıl özgürlük anlayışında insan özgürdür ama bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde kendi özgürlüğüne bir sınırlama getirmek şartıyla. Ulusal çıkarlarda böyle olmalıdır. Bir millet kendi çıkarlarını koruyacaktır ama başka bir ulusun çıkarları söz konusu olduğunda onun çıkarlarını tecavüz etmemek şartıyla. 

     Engelli ve özürlü şahısların kavmiyetçi bir düşüncesi vardır. Çıkarcı biridirler. Kendi çıkarları, kendi şahsi emelleri uğruna tüm dünyayı hiçe sayan ve diğer milletleri görmezlikten gelen birileridir. Böyle birileri siyasete atıldığında topluma, devlete ve dünyaya fitne, fesat ve savaş getirir. Böyleleri toplumlarda adaletsizliğe neden olurlar. Toplumlar refah ve mutluluğa hasret kalır. Acılar, hüzünler, kaos ve sıkıntılar o toplumun veya ülkenin dostu olur. Savaş, terör, anarşizm toplumda yaygınlaşır. Böylesi toplumlara çıkarcı insanlar musallat olur. Çıkarcı yöneticilerin düşmanla iş birliği yaptığını düşünün o zaman vay bu toplumun haline. Böylesi topumda can güvenliği kalmaz ölümün nereden geleceği belli olmaz. Böylesi bir toplum için toprağın altı üstünden daha yakışık hale gelir. Yapılan hataların nelere mal olduğunu ve nerelere kadar vardığını idrak etmek lazım.

   Bu nedenle kendi ulusal çıkarlarını tüm milletlerin ulusal çıkarlarının üzerinde gören bir adam yönetime gelirse bu o toplum için büyük bir hatadır. Bu bir kusurlu seçimdir.  Böylesi şahısların siyasette söz sahibi olduğunu düşünün. Bu yönetici kusurlu, engelli ve özürlüdür. Böyle şahıslar toplumlara barış getirmezler, savaş ve ölüm getirirler.

        Bir iş yönetimiyle ilgili sadece bilgiler  tek başına yeterli değildir. Bilmek de zaman zaman insanın o ilim hakikatine ulaşmasında engel olabilir. Yapılacak iş ile ilgili ne kadar bilgi veya bilmek çok olursa olsun niyetlerin de doğru olması gerekir.  Eğer yeterli derecede bilgi var, iş tecrübesi var ama niyetler doğru değilse yine başarılı olmak mümkün değildir. Bu nedenle bilgi tek başına yeterli değildir. Bilgi tek başına yeterli olsaydı Japonya'ya Atom Bombası atılmazdı. Bilgiler tek başına yeterli olsaydı, dünya savaşları çıkmaz, Orta Doğu kan gölüne dönmezdi.  Bilgi ile birlikte düşünce ve niyetlerin de insancıl olması ve ön yargılardan, bencillikten arı olması gerekir.

          Bilgiyi bir güneşe benzetecek olursak, yani bilgi bir güneştir desek bu durum ne anlama gelir? Güneş olduğunda biz o güneşi her zaman göremeyiz. Güneşin önünde bulutlar olabilir. İlim bir güneş gibidir ama o ilimin bulutları da vardır. O bulutlar ise nefsanî istekler, dünyevi çıkarlar, maddi ve manevi arzulardır ki ilim hakikatinin bize ulaşmasında bir engeldir. Böyle istekleri olanlar o hakikat güneşinden yeterli derecede yararlanamaz. Çünkü arada engeller var. O engeller iç dünyamızdaki arzularımızdan kaynaklanabilir.

    Birçok bilim insanı; doktor, hekim, araştırmacı, yazar olabilir. Öğle bilim insanları var ki denizin içinde denizin derinliklerine araştırmak için giriyor ama hakikat güneşinin ışıklarından faydalanamıyor. Bazı bilim insanları da var ki gökyüzünde araştırma yapıyor, yıldızları araştırıyor ama hala gaflet içindedir. Bazı doktorlar da var ki; insan anatomisinin en ince ayrıntısına kadar bilgisi var ama yine hakiki ilim güneşini idrak edemiyor. Peki bunun sebebi ne diye bir gözlem yaptığımızda bunun sebebini şu şekilde özetlemek mümkündür.

-Çünkü denizdeki araştırmalara o kadar dalmış ki kendisini bile unutmuş.
-Gökyüzüne o kadar dalmış ki kendisini bile unutmuş. 

     Bazı insanlar ilim erbabı olabilir. İlmin derinliklerine ine bildikleri kadar inebilir, kendilerini ve zamanlarını uğraştıkları ilim dalına adayan araştırmacılar. Bunlar mesleklerinde gayet başarılı da olabilirler ama ne yazık ki o kadar derine daldıklarından her şeyi unutur hatta insan olduğunu ve kendilerini bile unutmuş olabilirler.  Bu durum da normal değildir. Yani ilime daldığında kendini unutmayacaksın. Senin yaptığın araştırmalar bir yerde bomba oluyor masum ve mazlum insanların başına bir yağmur gibi yağıyor. Senin İslâm adına yetiştirdiğin talebelerin yani öğrencilerin birer canlı bomba oluyor nice insanların masumların, kadınların yaşamına son veriyor. Nerede senin alimliğin veya bilim adamlığın. İnsan hayatından ve yaşamından daha kutsal ne olabilir ki. İnsanların yaşam haklarına birilerinin veya bir gurup azınlık toplulukların çıkarları uğruna tecavuz ediliyor. O zaman nerede kaldı senin bilim adamlığın, doktorluğun veya araştırmacılığın. Bu araştırmalarınla ne derece insan hayatına ve yaşam şartlarına sahip çıkabiliyorsun.
 
      Düşünün bir cimri adamı; parası çok ama buna rağmen dostu, arkadaşı yok. Onun için varsa yoksa paradır. Paraya olan tutkusu onu yalnız bırakmıştır. Vicdandan yoksun olan, gaflet içinde olan, kendisinden başka hiç kimseyi düşünmeyen insanlar ancak böyle olur. Oysa parası olan şahıslar; insancıl duygulara sahip olsa, yardıma muhtaç olanlara yardım etse, Allah rızası için insanların ihtiyacını karşılaması güzel olur. Ve parasının bir kısmını bu yolunda infak etse gözündeki veya kalbindeki o körlük yok olur. Böylece  paradan başka  dostu, akrabası, arkadaşları olur. 

         Bazı insanlarda ilim vardır ama adalet yoktur. İşte bu gibi şahıslar engelli ve özürlüdür. Bu gibi insanlar taçlandırarak yükseltmemek gerekir. İlmi özürsüz ve engelsiz insanlardan almak gerekir. 

           Bir diğer hata çeşidi ise bir zaman yeterli bilgiye sahiptir ve kendisini yeterli görür gelişen ve değişen dünyadaki yenilik ve değişmeleri takip etme gereği duymaz. Bu da bir hatadır.

       

Google+ WhatsApp