Bin Doğru -Bir Yalan

Bin Doğru -Bir Yalan


 

Bismillahirrahmanirrahim.

 Bir doğrunuz varsa bin yalan ile karşı karşıyasınız.

 Dünya hayatına genel olarak tüme varım metoduyla bakıldığında sanki dünya hayatı iyilerle kötülerin veya iyiliklerle kötülüklerin mücadelesi gibidir.

     İnsanları düşüncelerine göre incelediğimizde sanki üç grup insan vardır. Bunlardan birisi iyiler, bir diğeri kötüler ve üçüncü grup ise vurdumduymazlar.

 Hani dünyada bir el var ki ister ki dünya mutluluklarla dolsun, her şey yerli yerinde olsun, kimse kimsenin hakkını yemesin, herkes kendi hakkına sahip olsun, kimse kimseye zulüm etmesin, kimse kimsenin burnunu kanatmasın, herkes çalıştığı kadarıyla hak ettiği ile yetinsin ve kendi alın teri ile kazandıklarının sahibi olsun. Ülkelerde adalet yayılsın, yöneticiler adaletle yönetsin. Halk adaletli yöneticilerin peşinden koşsun. Dünyada adalet hâkim olsun.  Bu düşüncede olan böyle bir karekterin sahibi olanlar; kendi alın teriyle kendi geçimini sağlamaya çalışan kimselerdir. 

      İşte asıl sorun burada. Bunlar doğru olanlardır ve böyle düşünüldüğünde bu durum; kötü ve çıkarcı insanların işine gelmiyor.  Çünkü kötü olanlar alın teri yerine hırsızlıkla, rüşvetle hayatını yaşamak ister.   Bunlar gördüğümüz kadarıyla bir kene gibidirler her şeyin hazırına konmak isterler. İnsana kendi çıkarları için hayatı ve yaşamı zehir ve zıkkım etmeye çalışırlar. Hani bir gurup insan var buluşları ile insanoğlunun hayatını kolaylaştırmaya çalışır. Bunun için program ve yazılımlar geliştirirler ama o diğer grup olan kötüler insanlığın hizmetine sunulan bu programı çökertmek için virüs programı geliştirir ve hayatı zorlaştırmaya çalışırlar.

    Bir grup var ki yani toplumun iyi olan şahısları, kendi geçimini sağladığı gibi yetime, kimsesize, darda kalanlara yardım etmeye çalışmakta, birilerinin elinden tutmayı insan onurundan saymaktadır. Diğer zihniyette olanlar yani kötü olanlar ise; hayatın geçim zorluklarından yakınır, başkasının elindekine göz diker, haksız eleştirilerde bulunur ve son bir çare veya son bir ümit olarak soygunculuğa yönelirler. Girdikleri işlerde ve aldıkları ücretlerde kendilerine verilenlere razı olmazlar. Rüşvet yolu açıldığında rüşvete yönelirler. Bu tür insanlar eğer öğretmen olsa idiler görev aldıkları sınavın sorularını satmaya çalışır, eğer bir yerde emniyet görevlisi olsa idiler tefeciliğe yönelir, bir yerde doktor olsa idiler hastaları öldürüp insanları kaçırıp organlarını satmaya çalışır veya çocuk kaçırır ve hırsızlık çetesi kurmaya çalışırlardı. Oysa bu durum ne kadar şaşırtıcı bir durumdur.  Allah’a şükür ki, bu tür insanların sayısı az ve iyi olan insanlar bu kötü insanların hakkından gelerek suçluları anında içeri tıkarak kurulan çeteleri çökerten güçlü emniyet teşkilatımız, öğrencilerin ve velilerin güvenini kazanmış öğretmenlerimiz, güvenilir doktorlarımız, halkını seven memurlarımız, milletini ve devletini seven kaymakamlarımız, valilerimiz, var.

     Acaba hiç düşündünüz mü ya bir gün bu kötü zihniyete sahip olan bazı bedbah kimseler, böylesine önemli ve stratejik devlet makamlarına gelse idi ne olurdu! Vay!! Öğlesi bir ülkenin hali nasıl tarif edilebilinir ki!  Veya bilinmeyen, görünmeyen bir el, bu kötü zihniyetteki insanları böylesine mühim devlet makamlarına getirmeğe muaffak olsa ne olurdu hiç düşündünüz mü? Verebileceğimiz tek cevap: Zulüm ve zillet!  Öğlesine bir ülkede yaşamak yüceliğin değil alçaklığın ve alçalmanın tam göstergesi olurdu. Böyle olunca da böylesi bir ülkede yaşamaktansa toprağın altı üstünden daha hayırlı olacağı kanaatindeyim.

      Bir üçüncü grup insanlar ise vurdumduymazlar; rüzgâr nerden esse nere sürüklese o tarafa akıp giderler, dünya yansa umurlarında değil. Adları vardır izleri yoktur, hiç doğmamış gibi yaşarlar, hiç yaşamamış gibi de ölüp giderler. Eyer doğruluğu kendinize ilke edinmişseniz bunu bilin ki asıl zorluk o zaman başlar. Bunun için bir bedel ödemek gerekir. Başarılı olmak için gece gündüz çalışmak gerekir.  

Eğer bir öğrenci isen; okula geliş saatinden iki saat önce sabah kalkacaksın, derslere hazırlanacaksın, sonra okula gideceksin. Gün boyunca bütün dikkatini derslere vermeye çalışacaksın, sonra okul paydos olduğunda eve gideceksin yemeğini yedikten sonra biraz dinlenip tekrar bu defa okulda işlenen dersleri tekrar edeceksin ardından konular veya ünitelerle ilgili test soruları çözeceksin. Sonra tekrar biraz dinlenme ve akşam yemeği ve son gaz tekrar ders çalışacaksın. Ve koca dört yılın böyle geçecek. Eğer YGS ve LYS’nı kazanırsan bir koca dört yılın daha böyle geçecek.  Oysa arkadaşlarla dolaşmak ve tv’deki dizileri seyretmek, o kanal senin bu kanal benim gezinip durmak varken, ekmek elden su gölden oh gel keyfim gel. Ama bunun sonu yok. Kısa vadeli olarak iyi görünse de uzun vadeli olarak sonu kötü. Oysa buna ne gerek var ki kopya ile sınıf geçmek varken ondan bundan yardım dilenmek varken bunlara ne lüzum. Aklı çalıştırmak, düşünceleri harekete geçirmek neyinedir ki. İşte bu tür çıkarcı insanlar hayat şartlarını zorlaştırmaktadırlar. Oysa gerçekten bunca zorluklarına rağmen hayat ve yaşam çok güzeldir.

     Eğer bir yerde bir devlet memuru veya bir yerde bir yönetici ya da bir siyasetçi isen; doğruluğu kendine ilke edinmişsen az ile geçinmesini bilmelisin. Üzerine düşen görevleri en iyi şekilde yapmalısın. Eğer ikinci gurup insanlardan olmak istersen o zaman rüşfet kapısını aralar az ile geçinmek zorunda kalmazsın. Yatların, katların, köşklerin olur. Ama nere kadar! Bir zaman olur birileri de senin defterini dürer anlamsız bulduğun hayatın acı şerbetini tadarsın. Biz insan olarak eğer kendi sorumluluklarımızın bilincinde olsak ve kendi hakkımıza düşene razı olsak bu kadar kötülük okları ile karşı karşıya kalmazdık. Eğer sen doğruluk yolunu kendine ilke seçmiş ve alın teriyle bir hayat kurmaya çalışmışsan işte o zaman zorluklarla karşı karşıyasın. Bu hayatta zaman zaman bu kötü insanlarla insanın karşılaşması mümkün! Sen bir doğru insan olarak bir doğru adım attığında bin zorluk ve doğru bir söz söylediğinde bu kötü insanlarla karşılaşmış isen bin tane yalan okuyla karşı karşıyasın.

     Millet olarak da buna dikkat etmek lazım değil mi? Millet olarak doğruluğu kendine ilke edinmiş isen bin düşman hilesiyle bil ki karşı karşıyasın. Tarihte millet olarak biz Türk milletini çadır hayatında yaşamaya zorlayan aynı gerçek değil miydi? Düşmanların fitnesi ve ani düşman baskınları karşısında çadır hayatını yaşam tarzı seçmedik mi? Zaten millet olarak hep biz bunun sıkıntısını çekmedik mi? Tarihte doğruluktan yana hârekat ettik, ama bin tana hile ile karşılaştık. Millet olarak yaptığımız en büyük hata bu. Doğrularla yanlışları birbirinden ayırt ettik ama bu kadar hile ile karşılaşacağımızı hiç mi hiç tahmin edemedik. Hani ABD Irak’a demokrasi getirecekti birçoğumuz buna inanmadı mı? Belki birçoğumuz buna sevindik, ABD’ye gidemedik ama ABD bize geldi hem de komşumuz oldu. Teknoloji yanıbaşımıza geldi diye sevinen ahmaklarımız odu ve gazetelerde boy boy manşetler bile atıldı.  İrak'a ABD geldi geleli her gün onlarca insan ölüyor. 4 buçuk milyondan fazla çocuk yetim kaldı. Tecavuz edilen milyonlarca kadın. Bunun hesabını kim verecek? Oysa ki teknolojik gelişmeyi ABD ve Avrupa’da arayacağımıza devlet olarak kendi bilim adamlarımıza ne derece sahip çıkabildik veya onların yaptığı çalışmaları devlet olarak ne kadar destekledik.

                 Hani ABD’nin İkiz kulelerini Afganlılar yıkmıştı? Peki suçlular nerede, bulundu mu? Bir yüz yıldır sömürülen Ortadoğu, Afrika ve Asya ülkeleri! Hani bu ülke yöneticileri ülkesinin refah ve mutluluğu için ne yapmış? Bunca söyledikleri vaatler nerede kaldı? Bir yüz yıldır uyuyan ve uyutulan milletler!

            Peki hiç düşündünüz mü, bu kötü zihniyetli insanların çoğunlukta olduğu bir ülkenin ne hale gelebileceğini. Düşünün bu kötü karakterli, bencil ruhlu ve çıkarcı insanların devlet kademelerini, eğitimi, yönetimi ele geçirdiğini. O zaman bu ülke için ne olur. İşte örneği, Tunus, Cezayir, Libya, Irak, Bahreyn.  Halk fakr-u zaruret içinde. Yüz binlerce evsiz insan mezarlıklarda yatıp kalkıyor. Afrika'da açlıktan ölen binlerce çocuk var. Peki Masum çocukların başına bomba yağdıranlar  kim? Bunlar kötü insanlar değil midir ki, güçlü bir devletin yönetimini ele geçiren kötü ve zorbacı bir şahsiyet çaresiz insanların başına bomba yağdırmalarından başka ne beklene bilir ki!  Bunlalar kim? Dünyanın bir yerinde müzik eşliğinde dans eden havuz fişkiyeleri, bir diğer yerinde ise açlığın pençesinde kıvranarak ölen yavrular. 

  Koca Osmanlı imparatorluğu da tarihe bu yüzden gömülmedi mi! Rüşvet ve yolsuzluk Osmanlı devlet kademesinin bütün birimlerine yayılmıştı. Söyleyin bana! Hangi vicdandı ki; eksi 30-40 derecelerdeki çetin bir kış şartında Sarıkamış’tan Kafkas Dağlarına tırmandırarak on binlerce Mehmetçiği dondurarak kırdıran zihniyet kim! Cehalet mi, ihanet mi!! Biz tarihte Ermenilere ne yapmıştık ki en çaresiz bir anımızda bizi katletmeye başladırlar! Biz İngilizlere veya Batı'ya ne yapmıştık ki tüm güçleriyle Çanakkale'den saldırıya geçtiler! Cezayirliler ne yapmıştı ki Fransızlar esir ettikleri Müslümanların kafasına çivi çakarak öldürdüler, genç kızları soyundurarak fotograflara poz verdiler. Libyalılar İtalyanlara ne yapmıştı ki binlerce Libyalıyı esir kamplarında açlığa mahkum ettiler.  İşte senin bir doğrun varsa karşında en az bin yalan, bin hile ve bin zorlukla karşı karşıyasın. Bu hayatın dikenleridir. Doğru olmak gül gibidir.  Gül güzeldir ama ne yazık ki zaman zaman dikenleri vardır.

         Eğer üzerinde yaşadığın ülkeyi bir vatan olarak biliyorsan ve kendinizi de bir insan olarak kabul ediyorsanız; kendinizee karşı sorumluluklarınız var. Ailenizee, toplumumuzaa ve komşularınıza karşı sorumluluklarınız var. Devletine karşı sorumlulukların var. Yaratıcın Allah’a karşı sorumlulukların var. Bunları hiçbir zaman unutmayın. Hayat şartlarını ahlâk ilkeleri üzerine oturtmak zorundasınız.  İyiliklerin ve iyi olan şeylerin yaygınlaşmasını ve kötülüklerin ve kötü olan şeylerin de kaldırılması için çaba sarfetmek gerekir. Eğer sen bir öğrenciysen üniversiteyi kazanmışsın veya kazanmamışsın, hayatında bu doğruluk ilkeleri yoksa bunlar neyine lazım. Bir yerde bir öğretmen veya bir çiftçiysen bu neyi değiştirir ki! Önemli olan toplumun hangi kademesinde olursak bize  düşen görevi en iyi bir şekilde yapmaktır. Bu görev ve sorumluluk; kendimize, ailemize, topluma ve insanların tümüne karşı olmalıdır. 

Google+ WhatsApp