Eski Çağda Türkiye'nin Çevresinde Kurulan Kültür ve Medeniyetler
Mezopotamya Medeniyeti
ESKİ ÇAĞDA TÜRKİYE’NİN ÇEVRESİNDEKİ KÜLTÜR VE MEDENİYETLER
İLK ÇAĞ UYGARLIKLARININ OLUŞUMU VE YAYILIŞI
İlk Çağ uygarlıklarından olan Yunanlar ve Romalılar Fenike alfabesini geliştirerek günümüz Latin alfabesinin temelini atmışlardır.
Kültür genellikle toplumların örf, âdet, gelenek ve göreneklerini ifade eden maddi ve manevi değerlerdir.
Ziya Gökalp’e göre Uygarlık evrensel, kültür ise yerel, yöresel, etnik ve millidir.
İlk çağlardan itibaren dünyanın değişik bölgelerinde ortaya çıkan uygarlıkların oluşumunda siyasi, sosyal, coğrafi ve ekonomik faktörler etkili olmuştur.
Sümerler; MÖ 4 bin yılında Güney Mezopotamya’ya gelerek Fırat ve Dicle nehirlerinin oluşturdukları bataklıkları kuruttular.
Mısırlılar da Nil deltasındaki bataklıkları kurutmuşlardır.
Yunanistan, tarım yapmaya elverişli olmadığı için burada yaşayan halk deniz ticaretine yönelmiştir.
A. Mezopotamya Uygarlığı
a) Sümerler
b) Akadlar
c) EIamlar
d) Babiller
I. Babil Devleti
II. Babil Devleti
e) Asurlar.
B. Mısır Medeniyeti
C. İran Uygarlığı
D. Doğu. Akdeniz Medeniyeti
b) Fenike Medeniyeti
c) İbrani Medeniyeti
E. Ege ve Yunan Uygarlığı
1. Girit Uygarlığı
2. Miken (Aka) Uygarlığı
3. Eski Yunan Uygarlığı
F. Orta Asya ve Türkler
4. İskender İmparatorluğu
F. Roma Uygarlığı
MEZOPOTAMYA UYGARLIĞI
Mezopotamya (iki ırmak arasında kalan ülke) Anadolu'nun güneydoğusundan Basra körfezine kadar uzanan Dicle ve Fırat ırmakları arasındaki topraklar Mezopotamya’yı meydana getirir.
SÜMERLER (MÖ 4000-2350):
Türkçeye benzer bir dile sahip olmaları Orta Asya'dan MÖ. 4000 yıllarında doğudan Aşağı Mezopotamya’ya gelerek yerleşmişlerdir. Bu nedenle Orta Asya kökenli oldukları ileri sürülmektedir. Bölgedeki bataklıkları kurutarak tarıma açmışlardır. Mezopotamya, uygarlığının ilk kurulduğu yerdir.
Şehirlerini tapınakların etrafında oluşturmuşlardır. En önemli şehirleri: Ur, Eridu, Uruk, Kaş, Lagaş’tır. Çivi yazısını bulmuşlar.
Sümerler, ziggurat adı verilen yedi katlı tapınaklar inşa etmişlerdir. Sümerlerde toprak tanrının malı kabul edilmiş ve rahiplerin gözetimi altında ekilmiştir.
MÖ. 2350’de Akadlar Sümerleri egemenliklerine almışlardır.
Tufan, Yaratılış ve Gılgamış destanları Sümerlere aittir.
Ahret inançları yoktur. Çok tanrılı dine inanmışlar.
Bilim, sanat ve edebiyat alanında ilerleme gösteren Sümerler mimaride sütun, kubbe ve kemer tarzını kullandılar.
Çivi yazısını bularak uygarlığın temelini atmışlardı. Bir yılı 360 gün olarak hesaplamışlar. Haftayı 7 gün, yılı 12 ay olarak kabul etmişler.
Aritmetik ve geometrinin temellerini atmışlar. Yüzey ve hacim ölçmenin formülünü bularak daireyi 360 dereceye bölmüşler.
Hukuk sistemini ilk geliştiren Sümerler olmuştur. Tarihin bilinen ilk yazılı kanunlarını Lagaş Kralı Urukagina (MÖ 2375) geliştirerek güçsüzleri korumak ve özel mülkiyeti güvence altına almak için kanunlar çıkarmıştır. Ayrıca ticaret, evlenme, boşanma, miras gibi konuları kanunlarla düzenlemişlerdir.
Sümerler “site” denilen şehir devletleri kurmuşlardır. Sitelerin başında“patesi” veya “ensi” adı verilen rahip-krallar yer almıştır.
Sümerlerde Halk:
-kral ve rahipler en üst sınıfı oluştururdu.
Halk ise
-hürler ve köleler olarak ikiye ayrılırdı.
Sümerlerin insanlık tarihine en büyük katkıları, çivi yazısını bularak tarihi devirleri başlatmalarıdır.
Uygarlığa katkıları
-Yazıyı bulmuşlardır (çivi yazısı)
İlk Yazılı Kanunu yapmışlardır. Urukagina tarihte bilinen ilk yazılı kanunları yapmıştır.
Matematik, geometri ve astronomi ile ilgilenmişlerdir.
-Ay yılını esas alan takvimi bulmuşlar.
Not:
EBLA TABLETLERİ
Sümerler dönemine ait olduğu tahmin edilen Ebla Tabletleri bu dönem için oldukça ilginç bilgiler vermektedir.
Ebla Tabletleri Suriye'de Halep yakınlarında kurulmuş bir krallık tarafından oluşturulduğu sanılmaktadır.
Bununla ilgili tetaylı bilgi için lütfen aşağıdaki Ebla Tabletlerinin üzerine tıklayın.
|
AKADLAR (MÖ 2350-2100)
M.Ö. 2350 – 2150 Yılları arasında varlıklarını sürdürmüşlerdir. Tarihte bilinen ilk büyük imparatorluğu kurmuşlardır. Akad Krallığı, Elam, Anadolu, Suriye ve Yukarı Dicle bölgelerinin doğal zenginliklerini ele geçirdi. Sümer kültürünün etkisinde kalarak çok tanrılı bir dine inandılar. Kurdukları güçlü ordular ile Sümer kültürünü Ön Asya’ya taşıdılar.
Akadlar, MÖ 2100 yıllarında Sümer şehir devletlerinden Ur Sülalesi tarafından ortadan kaldırılmıştır.
ELÂMLAR (MÖ 3000-640)
Samî kavimlerinden olan ve Orta Asya kökenli olan Elâmlar; Mezopotamya’nın güneydoğusunda yaşıyorlardı. Merkezleri Sus kentiydi.
MÖ 3000’de Sus kenti prensi, diğer kent devletlerini de egemenliği altına alarak bir krallık kurdu.
Elâmlar zengin yeraltı kaynaklarına sahiptiler. Madencilik, çömlek yapımı ve seramik sanatında ileri gitmişlerdir. Bunun yanında Doğu Akdeniz’den geçen ticaret yolları ülkelerinden geçmesi nedeniyle sık sık saldırıya uğramışlardır.
MÖ 7. yüzyıl ortalarında Asurlar tarafından yıkılmışlar.
BABİLLER (AMURRULAR) (MÖ 2100-539)
Babil Devleti Sami ırkından gelen Amurrular tarafından MÖ 2100 yıllarında kurulmuştur. En parlak devri Hammurabi dönemidir.
Babil devleti daha çok Merkezi ve askeri bir devletti. Babil devleti asma bahçeleri ile ün kazanmıştır. Yaptıkları Babil Kulesi, 100 metreye yaklaşmıştır. Bu kule dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmiştir.
Mezopotamya’da hukuk alanında en geniş kanunları çıkaran Babil kralıHammurabi olmuştur. Hammurabi yaptığı kanunlarıyla ün kazanmıştır. Cezaları kısas esasına dayanır ve Sümer kanunlarına göre daha ağırdır.
Hammurabi; Sümerlerin eski kanunlarını toplayarak dönemin ihtiyacına göre; aile, ekonomi, kişi hakları, ticaret ve miras gibi konuları kapsayan ilk Anayasa olarak kabul edilen Hammurabi Kanunlarını yapmıştır.
Babiller I ve II. Babil Devleti olmak üzere iki kez devlet kurmuşladır. I. Babil Hititler, II. Babil ise Persler tarafından yıkılmıştır.
ASURLULAR (MÖ 2000-609):
Daha çok ticaretle büyük başarılar sağlamışlardır. Sami kavimlerinden olan Asurlar, Yukarı Mezopotamya’nın Asur kentinde yaşadılar. MÖ 2000 yıllarındaSargon’un başa geçmesiyle başkent Ninova (Irak-Kerbela) olan bir krallık kurdular. Elam, Suriye, Filistin ve Mısır’ı içine alan büyük bir imparatorluk hâline geldiler.
Asurlular en güçlü dönemini Asurbaniplal zamanında yaşadılar. MÖ 609’da Medlerin, Babillerin ve Mısırların saldırmaları sonucunda yıkılmıştır.
Kanunları daha sert ve ağırdı. Çivi yazısını; Anadolu’ya taşımaya çalışmışlar.
Önemli
*Mezopotamya uygarlığı, tarih dönemlere en erken giren uygarlıktır. Bu uygarlık Anadolu’yu sanat, hukuk, yazı ve ekonomik alanda etkilemiş, böylece iki uygarlık arasında hızlı bir kültür alışverişi yaşanmıştır.
*Hammurabi’nin kanunları Sümerlere göre daha sertti. Asurlar cezaları daha sertleştirerek kısasa kısas ilkesini geliştirdiler.
*Mezopotamya’da din; Mezopotamyalılar çok tanrılı din inanışına sahiptiler. Tapınaklarına Zigurat denirdi.
*Mezopotamya; Krallar ve rahipler, soylular, hürler ve kölelerden oluşurdu. Krallar ve rahipler en üstün sınıfı oluştururdu.
2. MISIR UYGARLIĞI
Mısır’ın siyasi tarihi MÖ 4000 yıllarında Kral Menes’in siyasi birliği kurmasıyla başlar. Kral Menes ile birlikte Mısır’da Firavunlar devri başlamıştır.
Mısır Krallığı “nom” adı verilen kent devletlerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Dünyada ilk siyasi birliğin Mısır’da sağlanması önemli bir gelişmedir.
Ünlü tarihçi Herodotos, “Mısır, Nil Nehri’nin bir armağanıdır.” Demiştir. Mısır, Nil Nehri’nin akış yönüne göre Aşağı (Kuzey) ve Yukarı (Güney) Mısır olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
Mısır tarihi; eski, orta ve yeni uygarlık olmak üzere üç kısma ayrılır.
Eski İmparatorluk döneminde Mısır’ın sembolü olan piramitler yapılmıştır.
Orta İmparatorluk döneminde imar ve sulama işlerine önem verilmiştir.
Yeni İmparatorluk döneminde Suriye ve Filistin’i ele geçirmek isteyen Firavun II. Ramses Hititlerle Kadeş Savaşı’nı yapmıştır. İstenilen sonucun alınamaması üzerine tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma olan Kadeş Antlaşması’nı Hititlerle yapmışlar.
Mısır medeniyeti kendine özgüdür. Mısır uygarlığını diğer uygarlıklardan ayran en önemli özelliği; dışarıdan etkilenmeden, kendine özgü özellikleriyle var olması ve gelişmesidir.
Mısır Uygarlığında Toplumsal Hayat:
Mısır’da yönetim mutlak bir krallıkla yönetiliyordu. Krala, firavun denirdi ve aynı zamanda tanrısal bir gücün olduğuna inanırlardı. Söyledikleri her söz tanrı buyruğu sayılır, yasa olarak kabul edilirdi. Krallık babadan oğla geçerdi.
Ordu ve Yönetim:
Mısır ordusu başlangıçta savunma amacıyla daha sonra ise ülkeleri fetih etmek amacıyla güçlü bir ordu kurulmuştu. Ordu yayalardan oluşurdu. İhtiyaç halinde halktan asker toplanırdı.
İlk Çağda Mısır’da bürokrasi oldukça gelişmiştir. Firavunlara devlet yönetiminde yardımcı olan vezirler, kâtiple ve memurlar vardı. Memurlar asillerden seçilirdi.
Hukuk:
8 kitapta toplanan mısır hukuku gelişmişti. Erkek ve kadın birbirine eşitti. Her şehirde bir mahkeme bulunurdu.
Dini İnanış:
Mısırlılar tanrılarını hayvan ve insan biçiminde düşünmüşlerdir. Mısır’ın en büyük tanrısı Güneş Tanrısı; “Amon-Ra”idi.
Mısırlılar ölümden sonra hayatın devam ettiğine inandıklarından dolayımumyacılık, eczacılık ve tıp gelişmiştir.
Bilim:
Miladi takvimi bulmuş ve yılı 365 gün ve bir ayı da 30 gün olarak hesaplamışlar. Böylece güneş yılına dayalı takvimi icat etmişlerdir. Nil’in akış yönüne göre bir yılı dörder aylık üç bölüme;
-taşma
-ekme
-biçme
ayırmışlardır.
Hiyeroglif adı verilen kendilerine özgü bir yazı oluşturmuşlardır. Bu yazı, anlatılmak istenen nesnenin resmini çizmekle başlamıştır.
Bilim ve sanatta ileri olan Mısır’da astronomi, matematik, tıp ve eczacılık oldukça gelişmiştir.
Matematik’te ondalık sayıyı bularak ilk kez dört işlemi yapmışlardır. Pi sayısın bugünkü değerine yakın olarak hesaplamışlardı
Eski imparatorluk döneminde yapılmış Keops Piramidi dünyanın yedi harikasından günümüze ulaşan tek eserdir. Tapınak yapılarının başlıca örnekleri ise Karnak ve Luksor tapınakları olmuştur. Bu piramitler; Mısır medeniyetinin mimarlık alanındaki yeteneklerini göstermektedir.
Halk:
Mısr’da halk;
Rahipler
-askerler
-kâtipler,
- tüccarlar,
-zanaatkârlar,
-çiftçiler,
- köleler olmak üzere sınıflara ayrılırdı.
Bunlar içinde firavunlar en üst sınıfı, köleler ise en alt sınıfı oluştururdu. Köleler hiçbir hakka ve hukuka sahip değildi.
Ekonomi ve Tarım:
Mısır ekonomisinin temeli tarıma dayalıydı. Tarımı geliştirmek amacıyla bataklıklar kurutulmuş, sulama kanalları açılmıştır. Ülkede hayvancılık, dokumacılık, maden ve seramik sanatı da büyük bir gelişme göstermiştir.
MÖ 1200 yılında Ege gözleri sonucunda zayıflayan Mısır İmparatorluğu, önce Asurlular ve Persler tarafından işgal edilmiştir. Daha sonra Makedonya kralı Büyük İskender’in egemenliğine giren imparatorluk, MÖ 30 yılında Romalıların Mısır’ı ele geçirmesiyle sona ermiştir.
Not: Mısır tarihteki bu gelişmesini Hz. Yusuf (a.s) ve Hz. Musa (a.s.)’nın mühendislik ve bilginliğine borçludur.
İRAN UYGARLIĞI
Asurlardan günümüze ulaşan belgelerde İran’daki Hint-Ari kökenli iki büyük topluluktan söz edilmektedir. Bunlar, Medler ve Perslerdir. MÖ 7. yüzyılın ortalarında İran’da bir devlet kuran Medler, Anadolu’da Kızılırmak kıyılarına kadar olan yerlere egemen oldular.
Med Krallığı’nın genişlemesi Persler tarafından durdurulmuştur. Persler II. Kiros’un yönetiminde Med Krallığı’na son verdiler (MÖ 550).
PERSLER
Pers İmparatorluğu mutlakiyetle yönetilirdi. Pers hükümdarlarının yetkileri sınırsız olup emir ve talimatları kanun niteliği taşırdı.
Devletin kurucusu II. Kiros (Kiyrus) Lidyalıları yenerek Anadoluy’yu egemenliklerine aldılar.
M.Ö. (540-334) Doğuda Hindistan ve Orta Asya, Batıda Trakya, Kuzey Kafkasya; Güneyde Mısır'a kadar genişlediler. M.Ö VI. yüzyılda hemen bütün Anadolu Perslerin Egemenliğinde idi. Hititlerden sonra Anadolu Perslerin Egemenliğinde idi. Hititlerden sonra Anadolu’nun büyük bir kısmını ilk kez bir yönetim altında birleştirdiler.
Anadolu, Pers İmparatoru I. Darius zamanında imparatorluğun yönetim biçimine uygun olarak “satraplık” adı verilen eyaletlere ayırarak yönetmişlerdir. Satraplıkta hükümdarın mülkü olarak görülen topraktan onun işleyen toplulukları yararlanırdı. Bunların başında kralın atadığı valiler bulunurdu. Eyaletleri sürekli denetleyen yüksek rütbeli kişiler “kralın gözüydü.” Bu kişiler bugünkü karşılığı müfettişlik olan “şah gözü” veya “şah kulağı” denirdi.
Satrapların maaşlarını ve eyaletlerin yönetim giderlerini karşılayan halk, aynı zamana krala da haraç denilen bir vergi verirdi.
Persler, Anadolu’nun siyasi istikrar ve ticaretin gelişmesini sağladırlar. Anadolu’ya yeni yollar yaptılar. Nehirleri, boğazları ve geçitleri aşmak için sağlam köprüler yaptılar. Perslerin çk güzel evleri ve görkemli sarayları vardı.
Yollar yeniden düzenlendi. Anadolu; tahıl, dokumalar, hayvan ve hayvan ürünleri bakımından Perslere gelir sağladı. Persler Anadolu’yu Eyaletlere ayırarak yönettiler. Perslerin; Anadolu egemenliği 200 yıl sürdü.
Ordu:
Persler çok düzenli ve gelişmiş bir orduya sahiptiler. Ordu, atlı ve yayalardan olurdu. Savaşlarda askerler demir pullardan yapılan zırhlar giyerdi.
334 de Pers egemenliği İskender tarafından yıkılınca Anadolu'nun, büyük bölümünde "Hellenisttik Dönemi" denilen yeni bir dönem başladı. Efes’ten başlayıp Anadolu’nun belirli merkezleri üzerinden geçen ve Susa’ya ulaşan ünlü Kral yolu bu dönemde yeniden onarıldı.
İmparatorluğun başında bulunan kişilere “Ülkeler Kralı” denirdi.
İlk posta teşkilatı gerçekleştirilmiştir. Makedonyalı İskender Pers devlet teşkilatından etkilenmiştir.
Dini İnanış:
Dini inanışları Zerdüştlük idi. Bir bilgin olan Zerdüşt’ün öğretileri ve düşünceleri daha sonra bir inanç ve din hâline gelmiştir. Zerdüştlük dini; hayatı iyilik ve kötülüğün mücadelesi olarak tanımlanmıştır. İyiliği “Ahura Mazda”, karanlığı ve kötülüğü ise “Ehrimen” (şeytan) temsil etmektedir. Çok tanrılı Zerdüşt dinin tapınaklarına “Ateşgede” denilmiştir.
Mimari Eserler:
Bodrum’daki Mausoleum (Mozole-Kral Mezarı) ve Manyas Gölü kıyısındaki Daskilyon (Ergili) bulunmaktadır.
HİNT UYĞARLIĞI
Hindistan, Asya Kıtası’nın güneyine Hint Okyanusu’na doğru uzanan büyük bir yarımadadır. Bu yarımada birçok nehir ve dağ kütleleriyle birbirinden ayrılan coğrafi bölgelerden oluşmuştur. Verimli topraklara sahip olan bölgenin en önemli akarsuları İndüs ve Ganj nehirleridir. Bu iki nehir Hintliler tarafından kutsal kabul edilmiştir. Zengin bir ülke olan Hindistan, tarih boyunca birçok kavim tarafından istilaya uğramıştır. Önceleri küçük devletler hâlinde yönetilen Hindistan’da MÖ 1500 yıllarında Hint-Avrupa topluluğu olarak da bilinen “Ari”lerin “Kast Sistemi”ne dayalı bir devlet kurmasıyla siyasi ve kültürel açıdan büyük bir değişim ortaya çıkmıştır. Buna rağmen Hindistan’da güçlü bir devlet oluşturulmamıştır. Hindistan küçük prensliklere ayrılarak raclar tarafından yönetilmiştir.
Dini İnanış:
Hindistan Yarımadasında çok sayıda toplum ve ırk olduğundan birçok dil, din ve kültür bir arada yaşamıştır. Hindistan’da en eski din tabiat ve tabiat kuvvetlerine tapma esasına dayanan Veda dinidir. Bu din Brahmanizm ve Hinduizm olarak da bilinmektedir.
Budizim dini, kast sistemine tepki olarak doğmuştur. Budizmin kurucusu Buda adlı düşünürdür. Budizm dini olmaktan çok, felsefi bir düşüncedir. Ancak Budizmim Hindistan’da fazla yayılma imkânı bulmamıştır.
Kast Sistemi:
Kast sistemi, babadan oğlu geçen bir meslek gruplaşmasıdır. Bu sistem tarih buyunca Hint halkının kaynaşmasını ve Hint milletinin oluşmasını engellemiştir. Kastlar arasında evlilikler ve geçişler yasaklanmıştır. Her kastın kendine özgü özellikleri vardır. Kastın kurallarına uymayanlar kasttan çıkarılmıştır. Kast Sisteminde;
-brahman; din adamları
-kşatriya; asker ve asiller,
-vaysiya; tüccar ve çiftçi sınıfı
-südra; zanaatkâr ve işçi denilen sınıflardan oluşmuştur.
-parya; hiçbir hakka sahip olmayan köleler sınıfını oluştururdu.
ÇİN UYGARLIĞI:
Çin 'in tarihi yontma taş devrinde MÖ 2500 yıllarına kadar uzanmaktadır. Çin uygarlığının meydana gelmesinde Türk, Moğol ve Tibet kültürlerinin de etkisi görülür.
Toplum ve Devlet Anlayışı:
Çin'de feodal bir yapı bulunmaktadır. Çin uygarlığında sınıf farklılığı ve bu sınıfların ayrı hukukları oluşturmuştur.
Çin yönetimde hanedanların egemenliği vardır. Tanrının Oğlu unvanını taşıyan imparatorlar kutsal kabul edilmiştir.
Uygarlığa Katkıları:
Çinliler yazıyı Sang hanedanı zamanında kullanmaya başlamışlardır. Bu yazı Çinlilerin resmi yazısı olup günümüze kadar gelmiştir. Yazı, edebiyat ve sanat alanında da önemli gelişmeler gösteren Çinliler kâğıt üretiminde, ipekçilikte ve çinicilikte ileri bir seviyedeydiler. Kâğıt, matbaa, pusula ve barutu bulan Çinliler medeniyetin ilerlemesine katkıda bulunmuşlardır. Müslüman Türkler tarafından da kullanılan bu uygarlık alanındaki gelişmeler Haçlı seferleri sırasında Avrupalılar da öğrenmişler. Kâğıt ve Matbaa sayesinde Avrupa’da Rönesans ve Reform hareketlerinin doğmasına neden olmuştur.
Geçim Kaynakları:
Tarım ve ipek ticareti önemli geçim kaynakları olmuştur. Çin’den Roma’ya kadar olan bölgede ticari faaliyetlerde bulunmuşlardır. İpek yolu egemenliği Türklerle-Çinlileri karşı karşıya getirmiştir
Geniş ve verimli topraklarda tarım önemli etkinliktir.
Mimari Yapı: Çin mimarisinde çok katlı kuleler, tapınaklar ve saraylar önemli bir yer tutar. Çin Seddi dünyanın yedinci harikasından biri olarak kabul edilir.
Ordu:
Çin ordusu; yaya ve atlı askerlerden oluşmuştur. Çinliler atlı askerler konusunda Türklerden etkilenmişlerdir.
Din ve Düşünce Yaşamı :
Çin uygarlığının fikir hayatında Konfiçyüs ve ve Lao Tse (Lao-çe)’nin büyük bir yeri vardır. Daha sonra bu kişilerin düşünceleri din ve inanç hâline gelmiştir. Lao Tse, Çin’de Taoculuk felsefesin kurucusudur.
Lau-Tzu'ya göre, "evren bir yaratıcının eseridir; o da Tao'dur." Tao, evrenin yolu, düzeni, yasası" anlamına da gelir. İnsanın somutlaştırdığı ya da yaşama geçirdiği bilgelik yolu da Tao'ya yönelmekle olur. Tao'nun yoluna yönelen bilge kişi onunla birlik ve uyum içinde olmak durumundadır.
Konfüçyus, Çin'de yetişen filozof ve din adamlarından biridir. Çin'in karışıklık içinde bulunduğu bir dönemde, yeni bir ahlakî düşünce ortaya atarak kötülükleri önlemeye çalışmıştır, Ortaya koyduğu siyasî, toplumsal ve ahlakî düşünceler, Çin uygarlığının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. İnsanların eşitliğine inanan Konfüçyüs'e göre devlet yönetimi ile ahlak özdeşleşmelidir. Devlet ahlak kurallarına uyularak yönetilirse amacını gerçekleştirebilir. Kişiler erdemli olmak ve dürüst yaşamak zorundadırlar. Ancak bu yolla huzura ve mutluluğa ulaşılır.
Hindistan'da ortaya çıkan Budizm, 6.yüzyıldan itibaren Çin'de yayılmaya başlamış ve bu ülkenin dinsel yaşamında etkili olmuştur.