Zemrehenin Ülkesi
Küllerinden Doğan Kadın
Bir zamanlar, uzak bir diyarda Zemherin Ülkesi vardı. Bu ülkede kış hiç bitmez, güneşin yüzü nadiren görünürdü. Toprak soğuktu, ağaçlar çıplak ve rüzgar sertti. Ama en soğuk olan ne hava ne de topraktı; insanların kalbindeki karanlıktı.
Bu ülkede kadınlar, sesleri kısılsın diye karanlık kuyulara hapsedilir, kanatları kırılmasın diye kafeslere konurdu. Kimisi sessizce solardı, kimisi direnmeye çalışsa da rüzgarın şiddetiyle savrulurdu. Fakat içlerinden biri, yılmadı.
Onun annesi, büyükannesi ve dahi onların anneleri bu topraklarda yaşamıştı... Hepsi kendi hikâyelerini taşımış, bazıları susturulmuş, bazıları unutulmuştu. Ama o, onların fısıltılarını rüzgarda duyardı. Bir gün, toprağın en derinlerinden gelen sesi işitti:
"Küllerinden doğan kadın, unutma... Senin hikâyen henüz yazılmadı."
O gece kadın, bir ateş yaktı. Küçük bir alevdi, ama Zemherin Ülkesi’nde bir kıvılcım bile yeterdi. Ellerini ateşe uzattı, avuçlarına eski kadınların sözleri düştü. Bir kadın düştüğünde, diğer kadınlar onu kaldırırdı. Bir kadın susturulduğunda, diğerleri onun yerine konuşurdu. Bir kadın öldüğünde, hikâyesi toprağa düşer, oradan filizlenirdi.
Ve o anda kadın, içinde büyüyen ateşin yalnızca kendisini değil, bu ülkenin kaderini de değiştireceğini anladı. O günden sonra her adımında bir iz bıraktı, her sözünde bir kıvılcım sakladı. Kadınnın sesi yükseldikçe, Zemherin Ülkesi’nde buzlar çatlamaya başladı. Kadınlar, onun ateşinden aldıkları kıvılcımlarla kendi ışıklarını yaktılar.
Bir zaman sonra, onun yaktığı ilk ateşin olduğu yerde bir ilk bahar çiçeği açtı. Bu, Zemherin Ülkesi'nde yeni bir başlangıçtı. O gün anladılar ki, "Bir kadının hikâyesi asla tamamen susturulamazdı; toprağa düşse bile yeniden filizlenirdi."
Ve sen, bu masalı okuyan kişi… Belki de o kadının izlerinden yürüyorsun. Belki de senin sesin, başka bir kadının ateşini yakacak… Unutma, "Senin hikâyen henüz yazılmadı."
Işıl ÇELİMLİ DUMAN