Hz. Zulkarneyn
Bir gün Zülkarneyn (a.s) ordusuyla birlikte seferden dönüyordu. Gece olmuş, karanlık çökmüştü. Her taraf zifiri karanlıktı ve göz gözü görmüyordu. Derken kulakları rahatsız eden bir hışırtı sesi işittiler. Atların ayaklarının altından gelen bu ses daha çok çakıl taşlarını andırıyordu.
Askerler: "Ey Zülkarneyn! Sen peygambersin, bilirsin; atların ayaklarının altındaki şey nedir?" diye sordular.
Hz. Zülkarneyn: "O, öyle bir şey ki alsanız da pişman olacaksınız, almasanız da." dedi.
Bunun üzerine bazıları atlarından inip bohçalarına bir miktar doldurdular. "Nasıl olsa almasak da pişman olacağız, en azından alarak pişman olalım." dediler. Bazıları tenezzül dahi etmeyip, "Nasıl olsa alsak da pişman olacağız, neden kendimizi yoralım?" dediler.
Alanlar biraz aldı, almayanlar da öylece yoluna devam etti. Bir süre yol gittikten sonra düzlüğe çıktılar. Hava da yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. Askerler hemen atlarından inip bohçalarını açtılar. Taşları avuçlayıp gökyüzüne kaldırdılar. Zümrüt, yakut, pırlanta ve zebercet gibi değerli taşlar olduğunu gördüler.
Herkes bu manzarayı görünce pişmanlıklar baş gösterdi. Alanlar, "Ah, keşke biraz daha alsaydım da en zengin ben olsaydım!" dediler. Almayanlar da, "Ne kadar da aptalmışız! Keşke en azından bir miktar biz de alsaydık da biraz servetimiz olsaydı!" dediler.
Bunun üzerine Hz. Zülkarneyn şöyle dedi:
"İşte, dünya hayatı da böyledir. Hayırlar (iyi ameller) serilidir. Kim ne kadar hayır toplarsa kıyamette o kadar mutlu olacaktır. O gün az toplayanlar, 'Keşke biraz daha toplasaydım!' diye pişman olacaklar; hiç toplamayanlar da, 'Keşke birazını dahi toplasaydık da elimiz boş kalmasaydı!' diyecekler..."
Kaynak: (Hayatu'l-Kulub, Peygamberlerin Hayatı Bölümü, Zülkarneyn Peygamber Babı)