Hepimiz Aynı Dünyanın Eşit Bireyleriyiz!
Büşra MUNGAN
İnsan, evrenin tek rasyonel (akli) varlığıdır. Aynı zamanda özgür iradeye sahip, kendini üretebilen ve idare edebilen bir kahramandır. O halde düşünebilen ve sorgulayabilen bir insan daha sağlıklı düşünme potansiyeline sahiptir.
Demokrasi; vatandaşların devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Halkın yönetimde söz sahibi olmasıdır. Demokratik bir ülkede çok partili seçim uygulanır ve halk kendi görüşünü belirleyerek onu temsil edebileceğini düşünen partilerin iktidarda söz sahibi olmasını ister.
Demokrasinin önde gelen temel ilkeleri; hak, özgürlük, eşitlik, adalet, çoğulculuk ve hoşgörüdür. Her insan eşit doğar, hiçbir bireyin diğer bireylere göre üstünlüğü yoktur ve kanunlar önünde herkes eşittir. Oysa eşitlik kavramının günümüzde uygulandığı söylenemez. Meclisten herhangi bir bireyin ya da daha üst mertebelerde bulunan bireylerin hak ve hukuk karşısında eşit olduğu savunulamaz, kanıtlanamaz. Günümüzde bile yönetimde yetkili insanların yada yakın dereceden akrabalık gösterilen zatların hakları, halktan bir bireyin veya köyde yaşamını geçiren köylülerle eşit olmadığını çok rahat bir şekilde dile getirebiliriz. Haklar ise hukuk düzeninin kişilere tanıdığı yetkilerdir. insanlar doğdukları andan itibaren özgürdürler ve bir çok haklara sahip olurlar. Bu haklar; yaşama, barınma, beslenme gibi temel insan haklarıdır. Bu hakların kullanılması takdirde insanlar yargılanamaz yada suçlanamaz. Öyleyse hiç bir hak bize, başkasının yaşama hakkını yada diğer haklarına ilişkin, aile kurma ya da kültürel farklılıklarını elinden alma hakkını vermez. Bu da bizim insanların haklarını kısıtlamayacağımız kadar özgür olduğumuzu, başkalarının haklarının başladığı yerde bizim özgürlüğümüzün bittiğinin en büyük kanıtıdır.
Ülkemizde demokrasinin ne derece olduğunu sorgulamak, her bireyden farklı görüşleri ortaya koymasını gösterecek olsa da, demokratik bir ülkede bulunan temel hak ve hürriyetlerin bulunmadığını göstermeye engel olamaz. Ülkemizde halen cinsel baskıya maruz kalan kız çocuklarının yaşama hakları göz ardı edilirken, aileleri hayatta olmayan yada kaçırılan küçük yaştaki çocukların dilendirilmesi ile okuma haklarının elinden alınmasına dur denilmiyor.
Daha bir çok haklarını özgür bir şekilde kullanamayan topluluklardan yönetime katılmalarını istiyoruz. Engelli asansörlerinin engellilere öncelik verilmeden, ihtiyacı olmayan insanlar tarafından işgal edilmesi, toplu taşıma araçlarında bulunan yaşlılara, gazilere ve hamile bayanlara ayrılan koltukların onlara devredilmemesi hakların kısıtlandığını gösterir. Aynı zamanda günümüzde de devam eden bazı savaşların da diğer ülkelere etkisi fazladır. İç savaşın halen devam ettiği Suriye' de tüm halkın hakları hiçe sayılmaktadır. Neredeyse ülke nüfusunun çoğunluğunun yaşama hakkı ellerinden alınmaktadır. Bu durum ülkede bulunan mal varlıklı ailelerin başka ülkelere sığınması nedeniyle hem sosyal hem de ekonomik açıdan etki etmiştir. Oysa, her dışarı çıktığımızda dilenen Suriyeli insanlar görmek ve onların savaştan kaçarak bize sığındıklarını düşünerek üzülmemize, yada onları acındıracak duruma düşündürmeye hakları yoktur. Madem ki biz insanlık görevimizi yerine getirmek zorunda olduğumuzu düşünerek yardım eli uzatıyorsak, onları burada başka bireylere muhtaç bırakmamalıyız.
Bu kadar insanın kaçarak ülkemize sığınması bizlerden bekledikleri yardımı gösterir. Öyleyse yapılan yollara, toplu taşıma ya da hızlı ulaşım araçlarının yapımına ara verilmeli bu kadar muhtaç insanları bir arada toplayarak belki de bir yurt tahsis edilebilir ve aile reisine devlet tarafından uygun mertebelerde düşük maaşlarda geçimlerini sağlama imkanı verilebilir. “Ülkemizde aç yatan insanlar varken onlara mı bakacağız?” görüşüne sahip olan bir devlet değiliz belki ama böyle olmadığını gösteremeyen bir devletiz. Ülkemizde her bir parkta yatan Türk görüyorsak bu ülkenin eşitliğini göz önünde bulundurarak kendi vatandaşlarımıza da koruma ve savunma gibi hakların verilmesi gerektiğini gösterir. Neden bir ülkede her çocuğun okuduğu, babalarının dilenmeyip çalışarak eve ekmek götürdüğü ya da demokrasinin en çok yakıştığı belki de dünya demokrasi indeksi ülkelere göre demokrasi sıralanmasında 88.sırada değil de daha bir demokratik ülke olmayalım? Elbette insan haklarının eşitliği her kesimde ve her mertebede sağlandığı ve her şeyin de devletten beklenmemesi gerektiğini gösteren aktif vatandaşların oluşturduğu bir ülke olabiliriz.
Her birey kişisel bir görüşe sahiptir. Kimi dönemlerde 'sağcı' ve 'solcu' olarak bölünen topluluklar oluşsa da, günümüzde çok partili seçimlerde oy hakkını kullanarak görüşünü özgürce ifade eden demokratik bir vatandaş olabiliriz. Öyle ki hepimizin aynı düşüncede olması iyi değildir, yarışları yaptıran düşünce ayrılıklarıdır. Düşünce ayrılıkları sadece ülke yönetimini etkilemez. Bir ülkede sanattan çok siyaset konuşuluyorsa, o üçüncü sınıf bir ülkedir. Bırakalım fikir ayrılıklarımız, farklı düşüncelerimizin yarattığı politikaları. Aslında hiçbir şey, iyi ya da kötü değildir zaten. Her şey, bizim onlar hakkında düşündüklerimize bağlıdır. Pratik düşünce her sanatı, yavaş yavaş ilerletir. Bizden sonraki nesillere; evlatlarımıza, daha demokratik ve sanatsal, sorgulamayı amaçlayan bilime de önem veren bir ülke bırakalım. Siyasete değil sanata, savaşa değil barışa el uzatan bir toplumun var ettiği ülkede yaşatalım ve ülkemizi çağdaş demokrasi ve medeniyetler seviyesine çıkaralım
BÜŞRA MUNGAN