Fiiller -Verbs
Verbs-Fiiller
VERBS: FİLLER
come: gelmek
go: gitmek
buy: satın almak
play: oynamak
read: okumak
walk: yürümek
learn: öğrenmek.
teach: öğretmek
eat: yemek
drink: içmek
arrive: varmak
look: bakmak
watch: seyretmek.
A taxi is coming. Bir taksi geliyor.
You are playing football. Siz futbol oynuyorsunuz.
He is playing the guitar. O, gitar çalıyor.
She is reading a newspaper. O, bir gazete okuyor.
She is reading a magazine O, bir dergi okuyor.
She is reading a book. O, bir kitap okuyor.
it is walking. O, yürüyor.
We are teaching. O, öğretiyor.
You are learning English. O, İngilizce öğreniyor.
They are playing basketball. Onlar basketbol oynuyor.
They are playing tennis. Onlar tenis oynuyor.
Ahmet is eating a banana. Ahmet muz yiyor.
Is he playing? O, oynuyor mu?
Yes he is. Evet oynuyor.
What is he playing? Ne oynuyor?
He is playing football. Futbol oynuyor.
Yes, she is. Evet öğle.
What is she buying. O, ne satın alıyor.
She is buying a raincoat. O, bir yağmurluk satın alıyor.
Ahmet und Ayşe are drinking coco. Ahmet und Zehra kola içiyor.
Ahmet und Zehra kola drinking cafe. Ahmet ve Zehra kaffe içiyor.
Ahmet und Zehra kola drinking milk. Ahmet ve Zehra süt içiyor.
Merve und Mansure kola drinking tea. Ahmet ve Zehra çay içiyor.
açmak open (oupın )
The shop is open: Dükkan açık.
Open the windows. Pencereleri aç
ağlamak cry (kray)
Please don’t cry: Llütfen ağlama.
He cried, “Help!” İmdat diye bağırdı.
atmak throw(trou)
threw (tru:) thrown(troun)
Don’t throw your subbishin the streets.
Çöpünüzü sokaklara atmayın.
He threw the ball: Topu fırlattı.
ayakta durmak stand (stend) dikelmek
stant/stood/stood (stend/stud/stud)
Don’t stand in front of the TV.
Televizyon önünde dikelme.
2. stand up; ayağa kalmak.
You don’t have to stand up.
Ayağa kalmak zorunda değilsin.
bağırmak shout (şaut)
Don’t shout! I’m not deaf.
Bağırma! Sağır değilim.
çekmek pull (pul)
She pulled my hair. Saçımı çekti.
Çizmek (resim çizmek) draw
Draw/ drew/drawn/
Dro:/dru:/dro:n
Draw a cat: bir kedi resmi yap.
dans etmek dance (da:ns)
Do you want to dance with me?
Benimle dans etmek ister misin?
The dance was very slow.
Dans çok yavaştı.
dinlemek listen (lisın)
Listen to me please?
Lütfen beni dinleyin.
dokunmak touch (taç)
- Don’t touch the paintings! Tablolara dokunma!
- Your skirt is touching the ground. Eteğin yere değiyor.
düşmek fall(fo:l)
fall/fell/fallen
fo:l/fel/fo:lın
Be careful or you will fall.
Dikkatli ol yoksa düşersin.
evlenmek to get married
fırçalamak brush (braş)
Have you got a brush?
Fırçan var mı?
I brush my teeth twice a day.
Dişlerimi günde iki kere fırçalarım.
fırlatmak, atmak: throw/threw/thrown
(trou/tru:/troun)
He threw the ball.
topu fırlattı.
gülmek laugh (la:f)
Abbas Ali is laughing at the clawn:
Abas Ali Palyaçoya gülüyor.
göstermek show (şau)
show/showed/
sou/soud
He showed me his photographs.
Bana fotoğraflarını gösterdi.
içmek drink (drink)
drink/drank/drunk
drink/drenk/drank
What do you want to drink?
Ne içmek istersin?
itmek push(puş)
itmek, bastırmak /
They pushed the table.
Masayı ittiler.
I am pushing the table.
Masayı itiyorum.
kaldırmak Lift ( lift)
Can you lift a car?
Sen bir arabayı kaldırabilir misin?
This lift is only for doctors and nurses.
Bu asansör yalnızca doktor ve hemşireler içindir?
kapamak shut (şat)
kapamak, kapatmak, kapanmak
Please shut the door.
Lütfen kapıyı kapat.
kesmek cut (kat)
Haw did you cut your finger?
Parmağını nasıl kestin?
kırmak 1. break/broke/broken (breyk/brouk/broukın )
Did you break thiswindow?
Bu camı sen mi kırdın
2. break down: bozulmak.
Our car often breaks down in winter.
Arabamız kışın sık sık bozulur.
konuşmak talk(to:k)
I talk to my mother every day on the phone.
Annemle her gün telefonda konuşurum.
koşmak run/ran/run
ran/ren/ran
koymak put (put)
Put the flowers in a vase.
Çiçekleri bir vazoya koy.
okumak read ( ri:d)
How you read this book?
Bu kitabı okudun mu?
oturmak sit (sit)
sit/sat/sat (sit/set/set)
Sit next to your friend.
Arkadaşının yanına otur.
oynamak play(pley)
Do you play football?
Futbol oynar mısın?
Can you play the piano?
Piyano çalabilir misin?
öpmek kiss(kis)
1. He kissed his daughter.
Kızını öptü
2. Give me a kiss.
Bana bir öpücük ver.
Sigara içmek smoke (smouk)
I don’d smoke at all.
Ben hiç sigara içmem.
There is smoke in the air.
Havada duman var.
süpürmek sweep (swi:p)
sweep/swept/swept, süpürmek temizlemek
swi:p/swept/swept
She sweeps al the floors every day.
Her gün bütün yerleri süpürür.
sürmek drive drayv
drive /drove/driven
drayv/drouv/drivın
In England people drive on the left
İngiltere’de insanlar soldan araba kullanırlar.
şarkı söylemek sing sing
sing/sang/sung
sing/seng/sang
He sings very well.
O çok iyi şarkı söyler
taramak comb (coum)
1. tarak. I have a comb in may bag.
Çantamda bir tarak var.
taşımak carry (keri)
Can I carry your bag for you?
Sizin için çantanızı taşıyabilir miyim?
tekme vurmak kick kik
1. Tekme: He gave the door a kick.
Kapıya bir tekme attı.
2. tekmelemek, tekme atmak
The football player kicked the ball.
Futbolcu topa tekme attı.
temizlemek clean (kli:n)
1. These glasses are clean.
Bu bardaklar temiz
2. She cleans the Windows every month.
O her ay camları temizler.
tırmanmak climb (kiaym)
Many people try to climb Mt Everest.
Birçok insan Everest dağına tırmanmaya çalışır.
toplamak, koparmak pick(pik)
He picked some flowers for his mother.
Annesi için birkaç çiçek topladı.
uçmak fly(flay)
fly/flew/flown(flay/flu: /floun)
Superman can fly.
Süpermen uçabilir?
uyanmak wake weyk
wake/woke/woken
(weyk/wouk/woukın)
I woke up at 7 this morning.
Bu sabah 7’de uyandım.
uyumak sleep (sli:p)
sleep/slept/slept (sli:p/slept/slept)
I sleep eight hours a night. Ben gecede sekiz saat uyurum
varmak arrive (ı’rayv)
He arrived in London early in the morning.
Londraya sabah erkenden vardı.
vermek give(giv)
give/gave/given (giv/geyv / givın)
My mother often gives me presents.
Annem bana sık sık hediyeler verir.
vurmak hit (hit) Mehmet hit his brother.
Hit/hit/hit Mehmet kardeşine vurdu.
Hit/hit/hit
yakalamak catch (keç)
The police couldn’t catch the robbers.
Polis soyguncuları yakalayamadı.
catch/caught/caught
keç/ko:t/ko:t
yatmak ( lielay) lie/lay/lain:
lay/ley/leyn
Why don’t you take an aspirin and lie down?
Neden bir aspirin alıp uzanmıyorsun?
yalan söylemek lie (lay)
1. He always lies to me.
O hep bana yalan söyler
2. I know that is a lie.
Biliyorum bu bir yalan.
yazmak write (rayt)
write/wrote/written (rayt/rout/ritın)
yazı/writing-rayting: yazı
I can’t read her writing.
Onun yazısını okuyamıyorum.
yemek eat: (i:t)
eat/ate/eaten ( i:t/et, eyt/i:tın)
What would you like to eat?
Ne yemek istersiniz.
yıkamak wash(woş)
Wash your hands before you start eating.
Yemeğe başlamadan önce ellerini yıka.
yürümek walk (wo:k)
We’ve been walking for hours.
Saatlerdir yürüyoruz.
Let’s have a walk.
Bir yürüyüş yapalım.
yüzmek swim/swam/swum (swim/swem/swam)
I like to swim in the sea.
Denizde yüzmeyi severim.
Şimdide İngilizce alfabetik sıraya göre "verblerin" dizilişini aşağıda veriyoruz.
Regular and İrregular Verbs /İngilizce Düzenli ve Düzensiz Fiiller -
1. İngilizce Düzenli Fiiller
İngilizce düzenli fiiler -ed takısı alan fiillerdir.
İngilizce fiillerin 'past simple' yani 2. halleri, geçmiş zaman için kullanılır
•I cleaned
•They finished
'Past participle', yani ingilizce fiillerin 3. halleri ise, present perfect tense ile birlikte kullanılır.
•I have cleaned the windows.
2. İngilizce Düzensiz Fiiller
İngilizce düzensiz fiiller, -ed takısı almayan fiillerdir. Bu fiillerin 2. halleri Simple Past Tense ile bilikte, 3. halleri ise Perfect Tense ile birlikte kullanılır.
Bazı düzensiz fiillerin 1., 2, ve 2. hallerinin yazılışları aynıdır.
bid - bid - bid
Bazı düzensiz fiillerin 2. ve 3. halleri aynı kalır.
built - build - build
Bazılarının da 3 hali de değişik yazılır.
do - did - done
İngilizce düzensiz fiilleri yukarıdaki gibi gruplayarak ezberlemek size kolaylık sağlayabilir.
Aşağıda en çok kullanılan İngilizce düzensiz fiilleri ve anlamlarını bulabilirsiniz.
1. Hali 2. Hali 3. Hali Türkçe Anlamı
Base Form Past Simple Past Participle
awake awoke awoken uyanmak
be was, were been olmak
beat beat beaten vurmak
become became become olmak
begin began begun başlamak
bend bent bent bükmek
bet bet bet bahse girmek
bid bid bid emretmek
bite bit bitten ısırmak
blow blew blown esmek
break broke broken kırmak
bring brought brought getirmek
broadcast broadcast broadcast yayımlamak
build built built inşa etmek
burst burst burst patlamak
burn burned burnt burned burnt yakmak
buy bought bought satın almak
catch caught caught yakalamak
choose chose chosen seçmek
come came come gelmek
cost cost cost değer biçmek
creep crept crept emeklemek
cut cut cut kesmek
deal dealt dealt anlaşmak
dig dug dug kazmak
do did done yapmak
draw drew drawn çekmek
dream dreamed dreamt rüya görmek
dreamed dreamt
drive drove driven sürmek
drink drank drunk içmek
eat ate eaten yemek yemek
fall fell fallen düşmek
feed fed fed beslemek
feel felt felt hissetmek
fight fought fought dövüşmek
find found found bulmak
flee fled fled firar etmek
fly flew flown uçmak
forbid forbade forbidden yasaklamak
forget forgot forgotten unutmak
forgive forgave forgiven affetmek
freeze froze frozen donmak
get got gotten elde etmek
give gave given vermek
go went gone gitmek
grow grew grown büyümek
hang hung hung asmak
have had had sahip olmak
hear heard heard duymak
hide hid hidden saklamak
hit hit hit vurmak
hold held held tutmak
hurt hurt hurt yaralanmak
keep kept kept saklamak
know knew known bilmek
lay laid laid yaymak
lead led led rehberlik etmek
learn learned/learnt learned/learnt öğretmek
leave left left ayrılmak
lend lent lent ödünç vermek
let let let izin vermek
lie lay lain yalan söylemek
lose lost lost kaybetmek
make made made yapmak
mean meant meant anlamına gelmek
meet met met buluşmak
pay paid paid ödemek
put put put koymak
read read read okumak
ride rode ridden binmek
ring rang rung çalmak
rise rose risen yükselmek
run ran run koşmak
say said said söylemek
see saw seen görmek
sell sold sold satmak
send sent sent göndermek
show showed showed/shown göstermek
shut shut shut kapamak
sing sang sung şarkı söylemek
sit sat sat oturmak
sleep slept slept uyumak
speak spoke spoken konuşmak
spend spent spent harcamak
stand stood stood ayakta durmak
swim swam swum yüzmek
take took taken almak
teach taught taught öğretmek
tear tore torn yırtmak
tell told told anlatmak
think thought thought düşünmek
throw threw thrown fırlatmak
understand understood understood anlamak
wake woke woken uyanmak
wear wore worn giymek
win won won kazanmak
write wrote written yazmak