Dedeciğim
Dedeye Hitaben
Hikayeler, masallar anlattın. Bana Hz. Haceri’ öğrettin. Bana kurtuluş savaşında özgürlük uğruna kocalarına destek veren o şanlı kadınları öğrettin. Özgürlüğü benimseyen o ceddin kutsal kadınlarını öğrettin. Bağımsızlık için özgürlük ve iman yolunun şanlı direnişçileri Kara Fatmaları öğrettin. Hikaye ve masallarınla bizi eğittin. Atalarımızdan sahip olduğunuz o yüce mirası, o kültürel değerleri bana aktarmada bir köprü gibiydin. Seni seviyorum dedeciğim.
Canım dedeciğim, bana özgürce yaşamayı ve vatan sevgisini öğrettin. Bana dağların en yüce zirvesinin dik duruşu gibi heybetli durmayı öğrettin. Yüce Allah karşısında ise burnu yerlere sürercesine eğilmeyi, alçak gönüllülüğü ve Allah’a teslimiyete giden yolu -secde etmeyi- öğrettin.
Bana köprü gibi omuzunda yük taşımayı öğrettin. İslâm ümmetinin sorunlarını bir köprü gibi sırtımda taşımak için rukuye gitmeyi öğrettin. Bana fasık, alçak, yalancı, fitneci ve vatan hainlerinin taşıtığı vasıfları öğrettin ki daha dikkatli olayım. Onlara karşı kibiri ve heybetli duruşu öğrettin. Güçlü kasırga karşısında kanatları ora bura savrulan yelkenli gemi gibi olmamayı öğrettin. Bana düşman karşısında dehşetli duruşu ve kartal pençeli olmayı öğrettin. Bu vatana ve bu millete karşı haset içinde olanların bağrındaki bağırsakları parçalamak için çelik pençelerimi bilemeği öğrettin. Her an hazırım dedeciğim, onların yaptıklarını yanlarına koyacak değiliz elbette dedeciğim. Gözün arkada kalmasın.
Bana vatan sevgisini öğrettin. Bayrak sevgisini öğrettin ki dalgalanan bayrağımı, o özgürlük güneşinin yıldızı ve ayanı oradan indirmek isteyenlere karşı çelik ve yırtıcı kuş olmayı öğrettin. Her an bu vatanı gözetleme içindeyim.
Dedecğim, eğer siz var ya siz; bu değerleri bana öğretmeseydininz ne olurdu bunu düşünmek bile istemiyorum. Bana atalardan kalan o yüce mirası bir köprü gibi taşımasaydın ne olurdu halimiz? Ben sorumluluğumun bilincinde olmaz, beyhude bir genç olurdum. Düşmanımı dost, dostumu düşman tanırdım. Namusumuzu, özgürlüğümüzü, iffetimizi savunan mehmetçiğe üç-beş kuruş para karşılığında çocukluk yıllarımda taş atar, taşlardım. Büyüğüdümde düşmanların oyununa gelir aldınır sonrasında bu vatanın namus bekçilerine kurşun sıkar zalimlerden olurdum. Veya öğle evlatlar yetiştirirdim ki; onlar-o kötü evlatlarım- tüm kutsal değerlerimize karşı düşman olup isyan ederlerdi. Dedeciğim, siz doğru ile yanlışın arasındaki o ince hassas çizgiyi öğretmeseydiniz; şeytanın tuzağına düşer, babama itaat etmez, annemin öğütlerine öf çeker sorumluluğumun bilincinde olmazdım. Öğle kötü biri olurdum ki, ne evlendiğimde kocama itaat eder ne de insanlığa karşı sorumlu biri olurdum. Adalet adına adaletsizlik yapardım.
Dedeciğim eğer siz bana dostumu ve düşmanımı öğretmeseydiniz? Memleketimizin bil fil bütün köşeleri, kaleleri dost sandığımız düşman tarafından işgal edildiğinde bunun farkına varamazdık. Bu güzel vatanımızın bütün kale ve burçlarından dalgalanan o al yazmalı nazlı bayrağımız indirildiğinde korkumuzdan buna ses çıkaramazdık. O düşmanlar kendi şe’r bayraklarını bizim kale ve bucaklarımıza diktiğinde onlara karşı direnecek cesareti kendimizde bulamazdık. Bu cesaretziliğimizin, korkaklığımızın bedelini ancak hürriyetimiz elden gittiğinde anlardık. Korkak olmanın bedelini ancak hürriyetimiz ayaklar altına alındığında anlardık. Bağımsızlığın ve hür yaşamanın kıymetini ancak o zaman anlaşılırdı.
Bağımsızlığın elden gittiğinde neler yaşanabileceğini bize önceden öğrettin. Mahremlerimiz çiğnenir, iffetimiz elden gider demiştin. İzzetli bir yaşam içindeyken zillete düşer, düşmanların alay konusu olduğumuzda ise başkalarını suçlayıp duran münafıklar olurduk.
Bize İzzetli yaşamayı, şeref ve şanı öğrettin. Sizden aldığım bu mirası bir bayrak gibi bizden sonra gelenlere devredeceğiz.
O alçaklara aslanpençesini indirmek için dişlerimizi bilemiş, çelikten kartal pençelerimizi açmış her an hazırda beklemedeyiz. Hiç bilinmedik ve duyulmadık balyoz yumruğumu sıkmış ve teyakkuz halinde nöbet başındayız.