Osmanlılarda Devlet  Teşkilatı

Osmanlılarda Devlet Teşkilatı

Osmanlılarda Devlet Anlayışı

 
  A. 1299-1453 DÖNEMİ DEVLET ANLAYIŞI
Türkiye Selçuklu Devleti döneminde bir uç beyliği olarak Söğüt ve Domaniç yöresine yerleşen Osmanlılar, kısa sürede Anadolu'da ve Avrupa'da egemenlik kuran büyük bir Devlet konumuna geldi.
Geniş bir coğrafyaya hakim alan Osmanlılar, bünyelerinde ırk, din, dil ayrımı gözetmeksizin barındırdığı milletleri, yüzyıllarca başarıyla yönetti.
 
* Osmanlı yönetim sisteminde temel anlayış; adalet, hoşgörü ve himayedir.
* Osmanlı Devleti’nin yönetim merkezi (pây-ı taht) İstanbul’du. Kuruluş döneminden itibaren; Söğüt, Karacahisar, İznik, Bursa ve Edirne Osmanlı Devleti’ne başkent olmuştur.
 
Osmanlı devlet anlayışı genel olarak Türkiye Selçukluları ve İlhanlılar örnek alarak oluşturulmuştur. Bir süre Selçuklular ve İlhanlılara bağlı bir uç beyliği statüsünde bulunan Osmanların devlet kurma aşamasında Türkiye Selçuklu Devlet’inde görev yapmış adamlarını idare alanlarında istihdam etmesi bunda etkili olmuştur. 
     Başlangıçta bir uç beyliği olan Osmanlılar, doğudan göç eden Türk boyları ile beslenip kısa sürede güçlenmiş, İstanbul’un fethinden sonra çeşitli unsurlara hâkim büyük bir cihan devleti hâline gelmiştir. 
 
Osmanlı devlet anlayışı üç temel üzerine kurulmuştur. Bunlar; 
-Devlet-i Ebed Müddet:  Devletin sonsuza kadar yaşatılması
-Nizam-ı Alem:  Dünya düzeninin sağlanması adalet ve barışın sağlanması
-Kanun-ı Kadim:  Kamu hukuk kurallarının üstünlüğü , büyük kanunlar
-Osmanlı devletinde tüm yönetim ve kanunlar töre ve İslam dinine uygun olarak düzenlenmiştir.
-Bunun yanında bazı hükümdarlar kanunlarda yapmışlardır. Fatih Sultan Mehmet (Fatih kanunnameleri ya da Kanunname-i Ali Osman) ve Kanuni Sultan Süleyman buna örnektir.
 
2. Merkez Teşkilatı:
Önceki Türk ve Türk-İslam devletlerinden farklı olarak Osmanlı Devleti’nde daha merkezi bir yönetim oluşturulmuştu. Hükümet, ordu ve eyaletler doğrudan doğruya padişahın şahsında bağlı bir bütün olarak düşünülmüş, bütün birimler devletin merkezi olan İstanbul’dan yönetilmişti. 
 
Osmanlı merkez teşkilatı;
 -Hükümdar
 -Saray 
 -Divan-ı Hümayun olarak sıralanmıştır.
 
 Hükümdar:
Osmanlı Devleti'nde hükümdar ülkenin mutlak hâkimidir. Yasama, yürütme ve yargıya ait her türlü yetkiyi şahsında toplamıştı. Örf, adet ve geleneklere uymak zorundaydı. Bu durum onun her istediğini yapabileceği anlamına gelmezdi.
Devleti yönetirken şeriata (İslâm Hukuku) ve töreye uymak zorundaydı.
 
-Osmanlı hükümdarları Bey , Gazi , Hüdavendigar , Sultan, Han ve padişah unvanlarını kullanmışlardır. 
-İlk Türk devletlerinde olduğu gibi; Osmanlılarda da hükümdarlığının ilâhi takdire göre belirlendiğine inanıldı ve hükümdar olma hakkı Osmanlı sülalesine Al-i Osman denilmiştir.
 
-Ancak tahta çıkarken belli bir kural olmadığı için taht kavgaları yaşanmıştır.
-Bunu önlemek için Osmanlı Hükümdarları veraset sistemine bazı yenilikler getirmişlerdir. Bunlar; 
 1. I. Murat ‘‘Ülke hanedanın ortak malıdır’’ anlayışının yerine ‘‘Ülke padişahın oğullarının malıdır’’ anlayışını getirdi.
 2. Fatih, kardeş katli ilkesini getirdi.
 3. I. Ahmet, kardeş katli ilkesini kaldırarak "ekber" ve "erşet" (yaşı en büyük hanedan üyesinin tahta geçmesi) getirdi.
- Padişahlar cülus töreni ile tahta çıkar, Eyüp Sultan da kılıç kuşanırdı.
- Padişah Yasama-Yürütme-Yargı güçlerini elinde toplamıştır. 
 
  Şehzadelerin Sancağa Çıkma Uygulaması: 
-Padişahın erkek çocuklarına Şehzade denirdi. -Şehzadeler, belli bir yaşa gelince sancaklara vali olarak gönderilirlerdi. Onlara "lala" denilen bilgili ve deneyimli kişiler yardımcı olurdu.
-Şehzadeler, böylece tahta çıkmadan yönetim tecrübesi kazanıyorlardı
Bu sisteme Sancağa çıkma denir. Sancağa çıkma III. Mehmet döneminde kaldırılınca devlet yönetimi tecrübesi olmayan padişahlar başa geçti.
-Önemli şehzade sancakları; İzmit, Bursa, Kütahya, Manisa ve Amasya'dır.
 
Padişahın Görevleri:
-Halkı korumak,
-Adaletli olmak,
-Sınırları güvenlik altına almak,
-Seferlere çıkarak ülke topraklarını genişletmek,
-Halkın ekonomik ve sosyal refahını sağlamaktı.
 
Osmanlı Devlet Teşkilatı:
-Osmanlı Devleti'nde hükümranlık anlayışında kültür ve medeniyetinin oluşumunda; 
-Orta Asya Türk Geleneği (töre)
- İslam Hukuku
- Hakim olunan coğrafyalardaki kültür yapısı etkili olmuştur.
      Osmanlı Devleti merkeziyetçi bir Devlet yapısına sahiptir(I. Murat dönemi). II. Mehmet’in kardeş katlini yasallaştırması ile mutlak egemenlik(mutlak monarşi) sağlanmıştır. Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi ile yönetim Anlayışı mutlak teokrasiye dönüştü.
     -İslam hukukuna göre hâkimiyet Allah'a aittir. Hükümdar, Allah'ın vekili olarak halkı adaletle yönetme sorumluğu bilincini taşırken yönetilenler de hükümdarın emirlerine uymak zorundaydı.
 
b.Saray: 
-Saray hem padişahın devleti yönettiği hem de devlet işlerini yürüttüğü merkezdir. Osmanlı Devleti’nde saray, Türk-İslam devletlerinde olduğu gibi hem padişahın özel hayatın geçtiği ve hem de devlet işlerinin yürütüldüğü merkezdi. Divan toplantıları, cülus töreni, yabancı elçilerin kabulü ve bayramlaşma törenleri sarayda yapılırdı. 
Devlet’in yürütme organı olan hükümet, sarayın “babüs sade” denilen yerinde toplanmıştır.
 
Osmanlı sarayı üç bölümden oluşurdu. Bunlar;
-Birun: Dış saray
-Enderun:  İç saray ve devşirmelerin yetiştirildiği okul
-Harem: Hükümdarın özel hayatını geçirdiği, eş ve çocuklarının bulunduğu bölüm
 
-Enderun da devşirmelerin yetiştirildiği Enderun mektebi bulunur.
 
- Devşirme Sistemi;
     Hıristiyan kökenli çocukların Türk aileler yanına verilip Türkleştirilip Müslüman ailelerin yanında aile kültürü aldıktan sonra orduya veya devlet kademelerinde göreve alınması olayında denir. Devşirme kanununa göre 8-20 yaşları arasında kırk haneden bir kişi alınırdı. Tek çocuklu ailelerin çocukları alınmazdı. Aile şeceresine dikkat edilerek alınan bu çocuklarla ilgili her türlü bilgi defterlere kaydedilirdi. 
-Küçük yaşta alınan Hıristiyan kökenli çocuklar Anadolu da Türk ailelerin yanına verilir orada bir süre kaldıktan sonra çok zeki olanları Enderun mektebine alınırdı. Burada padişahın özel hizmetinde bulunan çocuklar daha sonra çeşitli görevler alarak saraydan çıkarlardı.
-Devşirmeler Sadrazamlığa kadar yükselmişlerdir. Özellikle Fatih devrinden itibaren devşirme kökenli devlet görevlisi sayısı artmış ve Türk kökenli devlet adamları ile devşirme kökenli devlet adamları arasında çekişmeler yaşanmıştır.
 
-Enderun ayrıca her türlü devlet işlerinin görüşüldüğü yerdir. Hükümdar elçileri kabul eder, Divan toplantıları burada (Babüssaade) yapılırdı. Osmanlıda saraylar Topkapı, Edirne ve İbrahim Paşa sarayları önemli saraylardır
 
.
Divan-ı Humayun:
 
-Osmanlıda her türlü devlet işlerinin (ilgili  siyasi, askeri, adli ve ekonomik) görüşüldüğü meclise Divan-ı Hümayun denir.
Divanıhumayun, ilk defa Orhan Bey zamanında Devlet işlerinin görüşülüp karar varılması amacıyla
-Sasaniler
-Araplar,
-Selçuklular ve diğer Türk devletlerindeki uygulamaları örnek alınarak Divanıhümayun kuruldu.
Divan; din, dil, ırk, cinsiyet, meslek vb. ayrımı yapılmaksızın herkese açıktı.
Divanıhümayun toplantılarına veziriazam, verirler, kazaskerler, defterdar ve nişancı katılırdı.
 
-Osmanlılarda diğer Türk-İslam devletlerinden farklı olarak tek divan vardır.
- Fatih dönemine kadar Divana Padişah başkanlık ederken Fatih´ten sonra Vezir-i azamlar başkanlık etmeye başladılar.
- Divan-ı Hümayun’a en yüksek devlet görevlileri katılırdı. İlk Müslüman Türk Devletlerindeki Divan-ı Mezalimin bütün yetkileri Divan-ı Hümayunda toplanmıştır. Burada alınan kararlar şeyhülislamın fetvasından sonra kanun olarak yürürlüğe girerdi. Bu şekliyle Divan, Osmanlı Devleti’nin en önemli yasama ve yürütme organı niteliğini taşımaktaydı. Kaza mahkemelerinde karara bağlanan davalar itiraz durumunda ikinci kez burada görüşülürdü. 
 Divan-ı Hümayunda alınan kararların uygulanması ve kayıtlarının tutulması da beylikçi, tahvil, ruûs ve amedi kalemleri görevliydi. 
 
 
Klasik Dönemde Divan-ı Hümayun’un başlıca üyeleri:
İlmiye, 
Kalemiye 
Seyfiye sınıfına mensup görevlilerdi.
 
 Seyfiye: Asker kökenli Divan üyeleriydi.
 Vezir-i Azam: Padişahın mutlak vekili, Padişahtan sonra en yetkili kişi günümüz başbakan benzeri.
 Vezirler: Veziri azamın verdiği görevleri yerine getirir. Günümüz Bakan benzeri.
 Yeniçeri Ağası: Yeniçeri askerinin komutanı, günümüz Kara kuvvetleri komutanı benzeri.
 Kaptan-ı Derya: Donama komutanı günümüz Deniz kuvvetleri komutanı.
 
İlmiye: Medrese kökenli Divan üyeleri olup Yargı ,İfta(Fetva verme) ve Eğitim işleri ile uğraşırlardı. 
Kazasker: Yargı işerinden sorumlu en büyük hakim-yargıç idi günümüz Adalet Bakanı. Şeyhülislam: fetva verir , medreseleri yönetirdi.
 
Kalemiye : Bürokrasi yani memur kökenli devlet adamları olup devletin mali ve yazışma işerlini yürütürdü.
Defterdar: Tüm ekonomik-mali işlerden sorumlu idi. Günümüz Maliye bakanı.
Nişancı: Devletin tüm yazışmalarını hazırlar padişahın Tuğrasını çekerdi.
 
O S M A N L I L A R D A    T A Ş R A    Y  Ö N E T İ M İ
 
Osmanlı devletinde ülke Eyaletler(İllerin birleşmesi ile oluşur) sancak (il) Kaza (İlçe) ve köy şeklinde idari birimlere ayrılmıştır. Başlıca bu eyaletler;
1. Saliyaneli: Yıllıklı olup Tımar sistemi uygulanmayan fakir Arap eyaletleridir.
2. Saliyanesiz: Tımar sisteminin uygulandığı eyaletler
3. Bağlı hükümetler (Kırım-Eflak-Boğdan gibi)  
4. Özel Yönetimli Eyaletler ayrılmıştır. 
 
Yönetim büyükten küçye doğru;
Beylerbeyliği, 
eyalet, 
sancak, 
kaza ve
köylerden oluşmaktaydı. 
           
I. Murat zamanında Rumeli beylerbeylik Yıldırım Bayezit döneminde ise Anadolu Beylerbeylik kurularak ülke yönetim bölümlerine ayrıldı.
 
 Tımar sistemi:
Taşralardaki yönetimi idare etmek için ve merkezin gücünü etkin kılmak için iki farklı yönetici taşralara atayarak yönetilmeye çalışılmıştır. Bunlardan biri hükümdarın yürütme yetkisini temsil eden asker kökenli bey, diğeri ise sultanın yasama yetkisini temsil eden ulema kökenli kadıydı. Bir nevi güçler ayrımını gerçekleştiren bu yönetimde bey, kadının hükmü olmadan hiçbir ceza veremezdi, kadı da hiçbir kararını kendi başına icra edemezdi. . Kadı kararlarını uygulamada doğrudan doğruya sultandan emir alır ve dilekçeyi sultana verirdi. 
-Osmanlı Devletinde bazı asker ve memurlar maaş verilmez, bunun yerine kişinin rütbesine göre toprak verilirdi.
Osmanlı Beyliği’nin ilk dönemlerinde ülke bir hünkâr sancağı ile beyin oğulları tarafından yönetilen sancaklara bölünmüştür. Osmanlı Devleti, merkezi bir devlet yapısını hedefleyerek fethedilen bölgelerdeki idari yapıyı buna hizmet edecek şekilde kuruldu.
       I. Murat Döneminde Rumeli’deki topraklar, sancak statüsüne getirilerek Rumeli Beylerbeyliği’ne bağlandı ve başına Lala Şahin Paşa getirildi. 
    Yıldırım Beyazıt zamanında da Anadolu Beylerbeyliği kuruldu. XV ve XVI yüzyılda sınırların genişlemesine paralel olarak beylerbeyliklerin sayıları arttı. Ancak derece itibariyle Rumeli Beylerbeyi hepsinin üstündedir. 
   Fethedilen yerlerde farklı topluluklarda aradaki dengeyi korumak için farklı yönetim birimleri uyguladı. Toprak yönetiminde taşra teşkilatında farklı idari uygulama yoluna gitti. 
Devletin taşradaki en yetkili temsilcisi, ataması padişah tarafından yapılan “beylerbeyi” idi. Başlangıçta eyaletlerin askeri işlerinden sorumlu olan beylerbeyi, zamanla mülki amir durumuna geldi. Eyaletin merkezinde “paşa sancağı” denilen yerde oturur ve buradan yönetirdi. Taşralarda yargı yetkisi kadıya, mali yetkisi ise defterdara aitti. 
Beylerbeyinin eyalete bağlı bulunan ve merkez tarafından atanan sancak beylerinin üzerindeki yetkisi sadece teftişten ibaretti. 
Taşra yönetiminde beylerbeyinden sonra en yetkili yönetici sancak beyiydi. 
- Sahib-i Arz denilen bu kimse toprakları çiftçiye kiralar elde edilen gelirler ile kendi ve yanında çalışanların maaşlarının ayırdıktan sonra geri kalanı ile asker beslerdi. Bu sisteme tımar veya dirlik sistemi denir.
 
Dirlik sistemi üç gruba ayrılır.
 1.Has: gelirleri 100000 akçeden fazla olan topraklar olup yüksek dereceli memur ve askerlere verilir. 
 2.Zeamet: Gelirleri 20000 ila 100000 akçe arası olan topraklar olup orta dereceli memur ve askerlere verilir.
 3.Tımar: Gelirleri 20000 akçeden az olan topraklardır. Düşük dereceli memur ve askerlere verilir.
 
 Osmanlılarda Toprak sistemi ve Tımar Kanuni döneminden sonra bozulmaya başladı. Tımarlı sipahilerin önemini kaybetme nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
—Diriliklerin hak etmeyen kişilere verilmesi
—Yeniçerilerin tımarları ele geçirmeleri,
—Sipahilerin sayılarının azaltılması,
—Yeni fetihlerle toprakların genişletilememesi,
—Celâli isyanları yüzünden üretimin azalması
—Tımar gelirlerinin düşmesi ve gelirlerinin hazineye mukataa yolu ile aktarılması,
—XVII. yüzyıl ortalarından itibaren tımarlı sipahilerin geri hizmetlerde görevlendirilmeleri.
 
O S M A N L I L A R D A    O R D U
 
Kara Kuvvetleri, Kapıkulu Askerleri, Eyalet Askerleri ve Yardımcı Kuvvetler olmak üzere üçe ayrılırdı. 
 
Osmanlı ordusu, kara ve deniz kuvvetleri olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Kapıkulu askerleri ise:
a- Kapıkulu askerleri 
b- Eyalet askerleri 
c- Yardımcı Kuvvetler olmak üzere üçe ayrılmıştır. 
 
         Ordu; Kara ve deniz olamak üzere iki kısma ayrılırdı.
 
   1. KARA KUVVETLERİ      
   2. DENİZ KUVVETLERİ 
        Kara Kuvveti ise kendi içinde üç kısma ayrılmıştır.
 
1. KAPIKULU ASKERLERİ                  2. EYALET ASKERLERİ     3.  YARDIMCI KUVVETLER
                                                                       Tımarlı Sipahiler                       Bağlı Devlet ve Beyliklerin
Kapıkulu                   Kapıkulu                   Yaya ve Müsellemler               gönderdiği askerlerdir
Piyadeleri                Suvarileri                   Azapla
                                                                         Akıncılar
Acemi Ocağı            Silahtarlar                   Yörükler
Yeniçeriler               Sipahiler                      Deliler
Cebeciler                 Sağ ulufeciler              Beşliler
Topçular                   Sol ulufeciler               Sakalar
Top Arabacılar        Sağ garipler
Lağımcılar                Sol garipler
Humbaracılar
Bostancılar
 
a.Kapıkulu askerleri: 
-Bunlar devşirme kökenli olup saray da yaşarlar üç ayda bir ulufe adı verilen maaş ve cülus bahşişi alırlar evlenmezler askerlik dışına başka meslekle uğraşmazlardı.
-Yayalar (piyadeler) ve Süvariler olarak iki bölümdürler.
   Yaya (piyade)  ocakları şunlardır:
1.Acemi Ocağı: Devşirmelerin ilk geldiği ve diğer ocaklara asker yetiştiren ocaktır.
2.Yeniçeri Ocağı: Savaşlarda padişahı diğer zamanlarda sarayı koruyan askerlerdir.
3.Cebeci Ocağı: Silahların yapım ve onarımıyla görevli ocaktır.
4.Topçu Ocağı: Top döken ve savaşlarda kullanan ocaktır.
5.Top arabacıları ocağı: Topları cepheye taşıyan ocaktır. 
7. Lağımcı Ocağı: Kale kuşatmalarında kalenin altına tüneller kazan ocaktır.
8. Humbaracı Ocağı: El bombası havan topu yapımını ve kullanımını gerçekleştiren ocaktır. 
9. Bostancılar: Saray ve köşkün korumasını yapan askerlerdir. 
 
  Kapıkulu Süvariler ise şunlardır:
 Sipahiler: Savaş sırasında padişahın çadırını korumakla görevliydiler
-Silahtarlar:      “              “              “           “             “
-Sağ Garipler:  Ordunun ağırlıklarını ve hazinesini korumakla yükümlüydüler. 
-Sol Garipler:       “              “              “           “             “
-Sağ Ulufeciler: Savaş ve konak yerlerinde saltanat sancaklarını koruyan askerlerdir. 
-Sol Ulufeciler:   “              “              “           “             “
 
  b.Eyalet askerleri: 
-Osmanlı ordusunun en kalabalık ve en savaşçı bölümüdür. 
-Taşlarda otururlar.
- Meslekle uğraşabilirler evlenebilirler kendi evlerinde yaşarlar.
 
-Eyalet askerleri başlıca aşağıdaki kısımlardan oluşmuştur.
Tımarlı Sipahiler: Eyalet askerlerinin en önemli kısmıdır.  Maaşlarını diriliklerden alırlardı.
-Akıncılar: Sınır ve uçlarda bulunur Atlı birliklerdir. Keşif savaşları yaparlardı. 
-Gönüllüler: Sınır şehir ve kasabalarını korurlar, sırlarda halkın içinden seçilirlerdi. 
-Beşliler: Sınır boylarında bulunur. Her beş aileden seçildiği için bu isimle anılmışlardır.
-Azaplar: Bekâr erkeklerden oluşur, savaşlarda yeniçerilerin önünü açardı.
-Yayalar: Ordunun geri hizmetinde bulunur, yollar ve köprü yapardı. 
-Müsellemler: Ordunun geri hizmetinde bulunur, yollar ve köprü yapardı.
-Deliler: Sınırları koruyan hafif süvari birliklerdir. 
-Sakalar: Ordunun su ihtiyacını karşılayan askerlerdir. 
 
c.Donanma :
 
-Deniz kuvvetleridir. Başında Kaptan-ı Derya ulunur.
-Deniz askerlerine levent denir. Başlıca bilinen önemli denizcilerimiz:
-Barbaros
-Piri Reis,
Turgut Reis,
Kılıç Ali Paşa,
Seydi Ali Reis,
Burak Reis önemli denizcilerdir.
 
Tersaneler:
Osmanlıların aşağıdaki yerlerde önemli tersaneleri vardı, bunlar:
- İstanbul
-Süveyş
-Rusçuk
-Gelibolu
-Sinop
-İzmit
-Basra önemli tersanelerdir.
 
     17. ve 18. Yüzyılda Osmanlılarda Donanmanın Genel Durumu
      XVII. Yüzyılda iyi değildi Venediklerin Çanakkale'yi kapatmaları açıkça göstermektedir. Çeşme'de Rusların donanmalarımızı yakmasından sonra Cezayirli Gazi Hasan Paşa önemli bir ıslahatla donanmaya çeki düzen verdi. Tersaneler yenilendi. Denizcilik okulu açıldı. III. Selim devrinde bu çalışmalar hızlandırıldı.
Osmanlı Devletinin uzak vilayetleri (Cezayir'i, Tunus, Trablusgarp, Mısır) Müstakil donanmalar oluşturmakta idi. Özellikle Cezayir Donanması Merkez donanmanın yerini alarak Akdeniz'in Osmanlı'ya bağlı kalmasını sağlamıştır. Bu donanma 1681 yılına kadar büyük okyanuslara kadar açılmıştır. Hatta 5 Eylül 1795 de Amerikan Ticaret gemilerini ele geçirerek Amerika ile Amerika'nın yılda 642 dolar altın ve 12 bin Türk altını Cezayir'e ödeyecekti, anlaşması imzalanmıştı.
 
 
XVII. ve XVIII. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ’NDE MEYDANA GELEN DEĞİŞMELER
 
            B. 1453-1839 DÖNEMİ DEVLET TEŞKİLATI
    Osmanlı Devleti’nin en parlak zamanını oluşturan Kanuni devri aynı zamanda Osmanlı devlet düzeninde bozulmaların da başladığı dönem olmuştu. 
Bu dönemde:
Mevcut kanunlara riayet edilmemesi devlet düzenini bozacak suistimallere yol açtı. Tımarların rüşvetle alınıp satılmaya başlanması, sadarete ve serdarlığa usulsüz atamalarında yapılan usulsüzlükler devletin yönetim anlayışında gevşemelere ve güvensizliklere neden olmuştur. Bu nedenler ve saray harcamalarının lükse kaçması yüzünden Kanuni devri Osmanlı bütçesinin ilk açık verdiği dönem olmuştur. 
 
Kanuni’den sonra padişahlar yönetimi daha çok veziriazamlara bırakması devlet yönetiminde merkez otoritenin bozulmasına yol açtı.
Avrupa’da Rönesans ve Reform sonucunda bilim ve teknik alanında sağlanan gelişmeler Osmanlıyı olumsuz etkiledi. 
XVI. yüzyıl sonlarından itibaren diriliklerin usulsüz olarak verilmesi tımar sisteminin bozulmasına neden oldu. Buna bağlı olarak
-toprak yönetimi
-zirai üretim
-eyalet orduları ve iç güvenlikte aksaklıklar görüldü.  Tımar sistemindeki bozmalar hem orduya olumsuz tesir etti, hem de iç güvenliği sarstı. Tımar sistemindeki bu bozulmaların önlemek için taşralardaki asker ihtiyacı için vezir veya valilerin maiyetlerindeki “saruca-sekban” , “levend” gibi derme çatma, nizamsız kuvvetler ortaya çıktı ve bunlar ordunun git gide bozulmasına neden oldu. Bu dönemde maaş alan askerler boş kaldıkları zaman isyan çıkarıp bölgede huzursuzluklara neden oldu.
     Osmanlı klasik dönemde taşra yönetici ve görevlileri merkezden  atanmış, mülkü, askeri, adli ve mali konularda ayrı ayrı görevlendirilip görev ve yetki sınırları belirli kurallara bağlanmıştı.  Böylece ülkede kuruluş döneminde güçlü bir merkezi otorite oluşturulmuştu. Ancak daha sonraki dönemlerde taşrada vazifelendirilen mültezim, mütesellim ve ayan gibi görevlilerin bulundukları yerlerde siyasi bir güç hâline gelmesiyle Osmanlı merkezi otoritesi sarsıldı. 
    XVIII. yüzyılda sadrazamın güçlenmeye başlanmasıyla divan toplantıları Babıali’de (sadrazam konağı) toplanmaya başlandı. Görüşülen konular toplantı sonrası padişaha arz edildi. 
Ayrıca bu dönemde divana bağlı olan kalemiye önem kazandı ve bu sınıfın başı olan reisülküttap bu yüzyılda yetkileri genişletilerek hariciye işlerini yürütmeye başladı. 
III. Selim döneminde askeri alanda Batılı devletlerden geride olduğumuz anlaşılınca ordu batı tarzında düzenlenmeye çalışıldıysa da bunda pek başarılı olunamadı.  
    -Dış politikada denge siyaseti yürüttü. Bunun için; Paris, Viyana, Londra ve Berlin gibi diplomatik ağırlığı olan Avrupa ülkelerinin başkentlerinde daimi elçilikler açıldı.
 
         C. TANZİMAT DÖNEMİ DEVLET ANLAYIŞI 
 
        XIX. Yüzyıl Islahatları
    II. Mahmut ayanlarla 1808 yılında "Sened-i İttifak" imzaladı. II. Mahmut böyle bir sözleşmeyi ayanlarla yapmasının sebebi merkezi idarede iç çevrelerin desteğini kazanmak ve otoritesini güçlendirmek amacıyla yapmıştır. 
     
 

Bilgi Notu:

     Yeniçeri ordusu kaldırılarak (1826) yerine “Asakir-i Mansure-yi Muhammediye” adıyla yeni bir ordu kurmuştur. Ancak çiçeyi burnunda kurulan bu ordu, Ruslarla yapılan savaşta yenilmiş, Mısır Valisi’nin çıkardığı isyanı bastırmada yetersiz kalmıştır. Yeniçeri ocağının kaldırılması Osmanlı Devleti’ne pahalıya mal olmuştur. Mısır Valisi’nin çıkardığı isyanı bastırmada yetersiz kalan Osmanlı Devleti İngiltere, Fransa ve Rusya’dan yardım istedi. Bu durum karşısında İngiltere ile yaptığı yardımlar karşılığında İngilizlere taviz vermek zorunda kalarak “Balta Limanı Ticaret Sözleşmesi”ni yapmıştır.

     Bu anlaşma 15 yıl sonra etkisini göstererek Osmanlı ekonomisini oldukça kötü durumda etkiledi. 1856 yılında yüksek faizle dışarıdan borç para alındı. 1875’te Osmanlı Devleti dış borçları ödeyemez hale geldiğinden "Moratoryum" ilan edilerek dış borçlarını dondurdu. 1881’de ise Muharrem Kararnamesi adı verilen bir yönetmenlik ile “Duyun-u Umumiye İdaresi” ilan edildi. Bu kararnamenin uygulanması Osmanlı Devleti'ni, Batılı Devletlerin yarı sömürgesi haline getirdi. 

    1808’de Reval görüşmelerinde Osmanlı toprakları Batılı devletler kendi aralarında paylaştılar. Reval görüşmeleri sonrasında İtalyanlar Trablusgarp’a saldırdı, Balkan devletleri Osmanlılara karşı ayaklandılar. Bulgaristan ile Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti. Avusturya Macaristan Bosna-Hersek-i kendi topraklarına kattılar. Nihayetinde Osmanlı topraklarını kendi aralarında paylaşırken anlaşmazlığa düştüler. Bu anlaşmazlık I. Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden oldu. Osmanlı Devleti bu savaştan yararlanarak kendisini kurtarmak istedi. Bunun için Almanya’nın başını çektiği İttifak gurubunda yer alarak I. Dünya Savaşına katıldı.  Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı devleti fiilen sona erdi.

 
-Babıali Seraskerliği (Genelkurmay) kuruldu ve Avrupa’dan eğitimli subaylar getirtilerek askeri okullar açıldı. 
-II. Mahmut; sadrazam ve şeyhülislam yetkilerini nazırlıklar arasında paylaştırma yoluna giderek merkez teşkilatında yeni düzenlemeler yaptı. İdari yetkiler nazırlar (bakanlar) arasında paylaştırılıp “Heyet-i Vükela” (Bakanlar Kurulu) oluşturuldu. 
-Yine bu dönemde hükümet işlerinin düzenli yürütülmesini sağlamak amacıyla meclisler ve komisyonlar meydana getirildi. Bu düzenlemeler “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin başlangıcını oluşturur. 
-Kalemiye sınıfında düzenlemelere gidilerek iç ve dış işleri olmak üzere iki ayrı sınıf ayrılan memurlara hazineden maaş bağlandı. 
-Müsadere usulü kaldırılarak memurlar güvence altına alındı. 
-Ülkede devletin merkez otoritesini güçlendirmek için Anadolu ve Rumeli’deki vilayetleri merkeze bağladı. 
Valilere, maaş bağlamak suretiyle onları memur statüsüe getirdi. 
-Tımar sistemi kaldırıldı.
-Valilere “redif” adı verilen modern bir yöntemle asker yetiştirmekle de görevlendirildi. 
_Mahalle ve köylerde ayanların etkisini kırmak için köy kethüdası (muhtarlık) kuruldu fakat bunda istenilen başarı sağlanamadı. 
 
Osmanlı Devleti XIX. Yüzyılda içte ve dışta karşılaştığı sorunları aşmak için Avrupa’ya yöneldi. O dönem Avrupa’yı en iyi tanıyan Mustafa Reşit Paşa idi. Mustafa Reşit Paşa sadrazamlığa getirildi. Mustafa Reşit Paşa, 3 Kasım 1939’da Gülhane Parkı’nda Gülhane Hatt-ı Humayunu adı ile anılan “Tanzimat Fermanı”nı ilan etti.
 
Bilgi Notu:  1839 Tanzimat Fermanı’nın ilanın ile başlayan ve Kanunuesasi’nin ilanına kadar geçen süreye Tanzimat Fermanı dönemi denir. 
 
    Tanzimat Fermanı’nın Önemli Maddeleri:
     -Kanun önünde herkes eşit sayılacaktır.
    - Müslüman, gayrimüslim herkesin can, mal ve namus güvenliği sağlanacatır.
     -Herkesten gelirine göre vergi alınacaktır.
     -Rüşvet ve adam kayırma önlenecektir.
     -Mahkemeler herkese açık olacak ve hiç kimse yargılanmadan ceza almayacaktır.
     -Askerlik vatan boru şeklinde düzenlenmiştir.
     -Herkes mal mülk sahibi olacak ve bunu miras bırakabilecektir.
 

Bilgi Notu: Tanzimat Fermanı ile kanun düzenine ilk kez geçilmiştir. Yine bu ferman ile padişah kendi gücünün üstünde kanun gücünü kabul etmekle yetkilerini kısıtlamıştır.

Not: Islahat Fermanı Osmanlı tebaasında hoşnutsuzluklara sebep oldu. Zira Fermanın tebaaya getirdiği eşitlik ilkesi Müslümanları, Gayrimüslimlere askerlik yükümlülüğünün getirilmesini Hıristiyan azınlıklar benimsemedi. Dış güçlerin de kışkırtması nedeniyle Balkanlar ve Orda Doğu’nun çeşitli yerlerinde (1861) ayaklanmalar baş gösterdi.

 
  Tanzimat Fermanı’nı hazırlayanlar padişahın yetkilerini sınırlamayı esas almışlardı. Padişahların tahta çıktıklarında yayınladıkları bir ahitname niteliğinde olan fermanın yaptırım gücü yoktu. Bu nedenle verimli bir işleyiş sağlanamadı. Bu fermanın yayınlanmasında halkın herhangi bir talebi yoktur. Dış güçlerin iç işlerine karışmasını önlemek amacıyla saray tarafından ilan edilmiştir. 
    1854 yılında Kırım Savaşı’nda Osmanlıların Ruslara yenilmesi karşısında Batı’dan yardım istenmiştir. Batılı devletler yaptıkları yardımlar karşılığında Tanzimat Fermanı’nda yapılan değişiklikler yeterli görülmemiş ve 1856 yılında “Islahat Fermanı” ilan edilmiştir. Bu fermanla Gayrimüslimlere geniş haklar tanındı.  Gayrimüslim tebaanın gerek merkezi gerekse taşra yönetiminde görev almasına imkân tanıyan düzenlemeler yapıldı. Böylece idare daha geniş ve katılımcı bir yapıya kavuşturulmak istendi. 
 
-II. Mahmut döneminde Sadrazamların yetkileri kısıtlanarak başvekâlete çevrilmiştir. Tanzimat döneminde sadrazamın görev ve yetkileri eski durumuna getirilerek Sadrazamın görev ve yetkileri genişletilmiştir.
Şeyhusislamlık kurumunun siyasi danışmanlık niteliği azaltılarak sürdürüldü. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasına yönelik ilk adım atılarak laik bir siteme geçi için önemli bir gelişme olmuştur.  
Meclisivalâyi Ahkâmı Adliye yeniden düzenlendi. Bu kurul yüksek mahkeme görevi yapmıştır. Bu mahkemenin yerine 1854 yılında Meclisiâlitanzimat (Tanzimat Meclisi) kuruldu ve bu iki mahkeme 1861’de birleştirildi. Yargının bağımsızlığı sağlanmış ve 1868’de bugünkü Danıştay’ın görevini üstlenen Şurayıdevlet kuruldu. 
 1868’de bugünkü Danıştay’ın görevlerini üstlenen Şura-yı Devlet ve Yargıtay’ın görevlerini üslenen Divan-ı Ahkâm-ı Adliye kuruldu. Böylece yürütme ve yargı birbirinden ayrılmış oldu.
 
Tanzimat Dönemi Meclisleri:
Meclis-i Ali Tanzimat
Meclis-i Vakay-ı Ahkâm-ı Adliye
Divan-ı Ahkâm-ı Adliye (Yargıtay)
Şuray-ı Devlet (Danıştay)
 
 
Heyeti Vükela (Bakanlar Kurulu) üyeleri:
Padişah
Sadrazam
Şeyhülislam
Serasker
 
Tanzimat Dönemi Taşra Yönetimi:
  1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı devamında birçok yeniliği getirmiştir. Bu doğrultuda taşra yönetiminde bazı yenilikler yapılmıştır. Bu yenilikler:
1840’ta yapılan bir düzenleme ile devletin en büyük idari birimi eyalet oldu. Eyaletler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar ise köylere ayrıldı.
 
Osmanlı Taşra Teşkilatı Yönetim Birimleri ve Yöneticileri:
YÖNETİM BİRİMLERİ TAŞRA YÖNETİCİSİ VE GÖRVLİLERİ
Eyalet

Müşir (Vali), Defterdar,, Defternazırı, Kâtipler

Sancak

Kaymakam, Mutasarrıf (1871), Mal Müdürü, Nüfus Müdürü

Kâtipler

Kaza

1871 Kaymakam, Kaza Müdürü, Kâtipler

Nahiye Nahiye Müdürü
Köy Köy Kethüdası (Muhtar) 
 
 
1842’den sonra devlet görevlilerin yanında Müslüman ve gayrimüslimlerden oluşan ve seçimle gelen meclisler kuruldu. Buna büyük meclis denilmiştir.
1864’te “Vilayet Nizamnemesi” ile vilayetlere “il” adı verildi. 
1871 Vilayet Nizamnamesi’ne göre Liva’da mutasarrıf, kazada kaymakam, nahiyede nahiye müdürü, köylerde ise muhtarlar yönetici oldu. Bu yönetim birimlerinin tamamında üyeleri Müslüman ve gayrimüslimlerden oluşan meclisler oluşturuldu. 
1871 Nizamnamesi ile vali ve mutasarrıfın bulunduğu her merkezde bir belediye örgütünün yer alması kararlaştırıldı.  1877’de çıkarılan belediye yasası 1 Eyll 1930’a kadar yürürlükte kalmıştır. 
 
      D. MEŞRUTİYET DÖNEMİ DEVLET ANLAYIŞI
 Genç Osmanlılar:
Yönetime karşı ilk teşkilatlı muhalefet hareketi Genç Osmanlılar Cemiyeti ile başladı. Bu Cemiyetin sabit bir merkezi, ,şubeleri ve siyasi liderleri yoktu. Farklı zamanlarda Mustafa Fazıl Paşa, Ziya Paşa, Mithat Paşa gibi kişiler olmuştur. 
İzledikleri yöntem; İkna ve telkindi. Fikirlerinin oluşmasında Türk, İslam ve Batı kültürünün etkisi görülmektedir. 
XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa’da anayasal yönetim hareketleri güçlenmeye başlamıştı. Osmanlı Devleti de bu gelişmelerden etkilendi. 1860’dan sonra “Genç Osmanlılar Cemiyeti”ne üye olan aydınlar bu doğrultuda hareket etmişlerdir. 
Mithat Paşa, daha şehzadeliği sırasında II. Abdülhamit ile görüşmüş ve anayasanın ilan edilmesine dair kendisinden söz almıştı.
     Meşrutiyet yanlıları, Abdülaziz’i tahtan indirmeye karar verdiler. Hüseyin Avni Paşa, Mütercim Rüştü Paşa, Mithat Paşa, Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi ve Kayserili Ahmet Paşa’nın liderlik ettiği bir grup, bir saray darbesi ile Abdülaziz’i tahtan indiler ve V. Murat’ın psikolojik sorunlarından dolayı II. Abdulhamit’i tahta oturttular. 
II. Abdulhamit padişah olunca “Şura-ı Devlet’te (Danıştay) bir komisyon oluşturdu. Mithat Paşa başkanlığında toplanan 28 kişilik komisyon üyeleri ilk Türk anayasası olan “Kanuniesasi’yi hazırladı. 
    Meşrutiyet’in ilan edilmesinde Jön Türkler (Genç Osmanlılar) etkili olmuştur. Eğer meşrutiyet ilan edilirse; Avrupalı devletlerin Osmanlının iç işlerine karışması engelleneceği düşüncesindeydiler. Ayrıca imparatorluğun dağılması önlenmiş olacaktı. 
 
 Bu sırada Balkanlarda çıkan azınlık ayaklanmalarının devleti zor durumda bırakması ve İstanbul’da bu meselenin çözümü için güçlü devletlerin katıldığı bir konferansın toplanması, Kanuniesasi’nin ilan edilmesinde etkili oldu. Dış devletlerin baskılarını bertaraf etmek ve “Balkan buhranını sona erdirmek isteyen Abdülhamit, 23 Aralık’ta Kanuniesasi’yi kabul etti. Böylece Osmanlı Devleti “Meşruti Monarşi” ile yönetilen bir devlet sistemine geçmiş oldu. Böylece Osmanlı Devleti tarihinde yönetim alanında ilk kez değişme olmuş ve halk padişahın yanında yönetime ortak olmuştur. 
 
     
       Kanuni Esasi:
     Anayasa Komisyon başkanı Mithat paşanın başkanlığında  toplam 119 maddeden oluşturulmuştur. Anayasanın hazırlanmasında; Belçika, Prusya ve Fransa anayasaları örnek alınmıştır. 
 
      Kanun-i Esasi'nin Bazı Maddeleri: 
1. Osmanlı hükümdarlığı, halifeliği de kapsayacak şekilde Osmanlı hanedanının en yaşlı üyesine geçmektedir.
2. Padişahın kişiliği kutsaldır ve padişah yaptıklarından kimseye karşı sorumlu değildir.
3. İcra (hükümet) meclislere karşı değil, saltanata karşı sorumludur. Padişahın meclisleri toplama ve dağıtma hakkı vardır. (Padişahın iradesi, halkın iradesinden daha üstün hale gelmiştir.)
4. Neşriyat, kanun dairesinde serbesttir. 
5. Ülkenin herhangi bir yerinde karışıklık olduğunda idarenin sıkı yönetim ilan etme yetkisi bulunmaktadır. Padişah, soruşturma sonucunda bir kimsenin siyasi suçlu olduğuna karar verebilir ve onu doğrudan sürgüne gönderebilir. 
6. Osmanlı Devleti’nin dini İslam’dır. 
7. Yasaların din ve Anayasa’ya uygunluğunu Meclisi Ayan denetler. 
8. Şeyhülislam aynı zamanda bakanlar kurulunun üyesidir. 
 
     Kanunuesasiye göre Padişah; Heyeti Vükela, başkan ve üyelerini atamak ve azletmek yetkisine sahipti. Heyeti Vükela görüşülecek bazı konularda padişahın iznini alır ve alınan kararları mutlaka onun onayına sunardı. Mebusan Meclisi ve Ayan Meclisi padişahın izniyle yeni yasa ya da yasa değişikliği teklifinde bulunabilirdi. Şura-yı Devlet (Danıştay) tarafından hazırlanan yasa tasarıları Mebusan Meclisinde görüşüldükten sonra Ayan Meclisi’nde anayasaya göre denetlenir ve padişahın onayı alındıktan sonra yürürlüğe girerdi. 
 
    İlk Osmanlı Parlamentosu:
 
Osmanlı parlamentosu (Meclis-i Umumi); iki bölümden oluşmuştur. Bunlar;
1. Mebusan Meclisi: Toplam üye sayısı 115 kişiden oluşmuştur bu üyelerin 69’u Müslüman ve 46’sı ise Gayrimüslimlerden oluşmaktaydı. Her 50 bin erkek nüfusun bir temsilci seçme hakkı vardı. Bu meclise gelenler vilayet meclislerinin üyeleriydi. Çalışmalarını açık oturumda yürütürlerdi. Padişah gerektiğinde bu meclisi feshetme yetkisine sahipti. İki dereceli seçim sistemi uygulanmıştır. Seçimler dört yılda bir yapılır kararı alınmıştır. 
 
2. Ayan Meclisi: Toplam üye sayısı 26 kişiden oluşmuştur. Üyeleri padişah tarafından seçilirdi. Bunların görevi bir ömür buyu devam ederdi. Üye sayısı Mebusan Meclisinin üçte birini aşamazdı. Çalışmalarını kapalı oturumda yaparlardı.  
    İlk ayan meclisi; Dolmabahçe’de Server Paşa başkanlığında toplandı ve yirmi yedi üyesi vardı. 
     1908 yılında yapılan bir değişiklikle bu kurulun çalışmaları her yılın kasım ayında başlar, dört ay sürer ve padişah tarafından toplantılar açıldı. Olağanüstü durumlarda tekrardan toplanır ve daha uzun süre çalışırlardı. Mebusan Meclisi’nin kabul ettiği kanun ve tasarılar    ayan meclisine gelir ve burada neticelenirdi. 
     
Meclisin Kapanması:
Türk tarihinde ilk defa parlamenter yönetime geçiş 1876 tarihinde I. Abdulhamit döneminde oldu. II. Abdulhamit bu meclisi 1877-78 Osmanlı – Rus savaşları nedeniyle Meclis kendi arasında ortak karar ve görüş birliğine varamadı. Mecliste bulunan gayrimüslim kökenli mebusan üyeleri (milletvekilleri) meclisin çalışmasını olumsuz yönde etkiledi. Padişah da bu gerekçe ile meclisi kapattı. Üyelerini de sürgün etti.
 
    II. MEŞRİTİYET DÖNEMİ 
 
     İttihat ve Terakki Cemiyeti:
    1889’da gizli olarak İstanbul’da “İttihadı Osmani Cemiyeti” adı ile kuruldu. Kısa bir süre sonra yurt içinde ve dışında destek bulan cemiyet, özellikle Rumeli’deki teşkilatlanmaya hız verdi.  
    Cemiyetin yayın organları; “Meşveret” ve “Mizan” gazeteleri yurt dışında çıkarılır ve yabancı postaneler kanalıyla yurda sokulurdu. Propagandalarını en yoğun olarak Makedonya’da yaptılar. 
     Padişaha cephe alan Genç Osmanlılar (Jön Türkleri) ekonominin bozukluğunu, Girit, Ermeni ve Makedonya olaylarını ve İngiltere’nin Rusya’yı Reval görüşmesinde Osmanlılar üzerinde serbest bırakmasını bahane ederek ayaklandılar. 
    3 Temmuz 1908 yılında Rumeli’de bulunan Kolağası Niyazi Bey ve bazı subaylar Anayasa’nın tekrar yürürlüğe konması için isyan başlattılar Bu isyan nedeniyle II. Abdülhamit döneminde, Meşrutiyet tekrar ilan edilerek parlamenter yönetime geçiş sağlandı (17 Aralık 1908). Fakat kısa sürede memleket içinde görüş ayrılıkları, muhalefet-iktidar çatışmaları had safhaya çıktı. Devlet bünyesindeki çeşitli din ve ırktaki değişik unsurlar “Osmanlıcılık” zihniyetiyle birleştirmek ve merkezi otoriteyi bağlanmayı amaçlayan İttihat ve Terakki politikaları gereği yapılan uygulamalar huzursuzluklara neden oldu. Saray, hükümet ve cemiyet olmak üzere üçlü bir mücadele ortaya çıktı. 
Padişah yanlılarının şeriat isteriz diyerek yönetime karşı yürüyüş yapmaları nedeniyle Selanik’te bulunan hareket ordusu İstanbul’a gelerek II. Abdulhamit’i tahtan indirip yerine kardeşi V. Mehmet Reşat’ı tahta geçirdiler. 
Kanunuesaside yapılan değişiklikler sonucunda Osmanlı Devleti gerçek anlamda meşruti düzene geçti. Padişah, yasama ve yürütme üzerindeki yetkilerini yitirdi. Kurulan yeni hükümet devleti yürütme görevini üslendi.
     Kişi hak ve özgürlükleri alanında da demokratik gelişmeler meydana geldi. Padişahın sansür ve sürgün yetkisi kaldırıldı. Toplantı ve dernek kurma hak ve hürriyetleri kabul edildi. Haberleşme belgelerinin gizliliği benimsenerek kişi hürriyeti güçlendirilip açıklığa kavuşturuldu.  
 
     İttihat Terakki partisi Balkan savaşlarını ve iç karışıklıkları bahane ederek 1913’te meclisi basarak yönetimi ele geçirdi. Böylece bu tarihten sonra Birinci dünya savaşı sonuna kadar iktidarın tek ve rakipsiz sahibi durumuna gelmiştir. 
Bu dönemde
     1908, 1912, 1914, 1919 yıllarında olmak üzere toplam dört defa seçim yapılarak üyeler yeniden seçildi. Bu dönemde toplam 24 hükümet kuruldu. 
 
     Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin Toplanması:
      12 Ocak 1920’de son Osmanlı Mebusan Meclisi seçildi. Son Mebusan Meclisi’nin İstanbul’da toplanması ve aldığı kararlar İngilizleri kızdırmıştır.  İstanbul’da toplanan Meclisin İstanbul ve boğazların düşman işgalinden arındırılması, ülkenin işgallerden temizlenmesi, Arapların oturduğu yerlerin durumu için o yerdeki halkının reyine başvurulması gibi kararlar işgalci İtilaf devletlerini rahatsız etti. Bu nedenle 16 Mart 1920’de İstanbul resmen işgal edildi. Mebusan Meclisi basıldı.
 
Meclisin Kapanması: 
İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u işgali (16 Mart 1920) ile Mebusan Meclisinin üyelerini tutuklayarak kapattı. Bundan dolayı ayan meclisi daha fazla varlığını devam ettiremedi 4 Nisan 1920’de dağıldı
 
Osmanlı Devlet Anlayışı İle İlgili Önemli Bazı Özellikler
*Osmanlılar geçmişten aldıkları yönetim, askerlik kültür ve medeniyet alanlarındaki mirası, yaşadıkları dönemin koşullarına uygun olarak geliştirdiler.
*Osmanlı devleti merkeziyetçi bir yapıya sahipti. Devlet yönetiminde sömürgeci bir anlayış görülmez.
* Ülkede; ilim, eğitim, sağlık, bayındırlık ve sosyal hizmetlere o dönemde vakıflar aracılığı ile yapılırdı. 
* Tanzimat Fermanı ile halkın devlet için değil, devletin halk için kurulmuş olduğu fikrine ağırlık verilmiştir. Sultan Abdülmecit kanun gücünün üstünlüğünü kabul etmiştir. Osmanlının kanun ve devlet anlayışına ve idari prensiplerine yeni kavramlar getirilmiştir.
* II. Meşrutiyetin ilanı ile padişahın yetkilerine az da olsa sınırlama getirildi ve meclisin yetkileri artırıldı. 
* Osmanlı yönetim sisteminde temel anlayış; adalet, hoşgörü ve himayedir. 
* Osmanlı Devleti’nin yönetim merkezi (pây-ı taht) İstanbul’du. Kuruluş döneminden itibaren; Söğüt, Karacahisar, İznik, Bursa ve Edirne Osmanlı Devleti’ne başkent olmuştur.
* Osmanlı Devleti; Türk gelenek ve görenekleriyle, İslam hukuku ve fethedilen yerlerin kanunlarına göre yönetiliyordu.
*Merkeziyetçi bir yapıya sahip olan Osmanlı Devleti’nde toplum askerî (yönetenler) ve reaya (yönetilenler) olmak üzere iki sınıfa ayrılmıştır.
*Osmanlı cihan hâkimiyeti anlayışının temeli; İslâmiyet’ti yaymak esasına dayanmaktaydı. Osmanlı Devlet yönetimdeki ölçü adalettir.
*Eyaletlerde görev alan beylerbeyi, sancakbeyi ve vezir rütbesindeki devşirmeler haremde eğitim alan cariyelerle evlendirilirdi. Böyle yapılmasındaki gaye; yerli büyük ailelerin kızlarıyla evlenmelerinin önüne geçmekti. 
*Avrupalılar ile olan ilişkilerin sıcak tutulması adına ve Avrupa’da meydana gelen gelişmelerden haberdar olma adına Lâle Devri’nde ilk geçici elçilik kurulmuştur. III. Selim Devri’nde ise Viyana, Paris, Londra gibi Avrupa başkentlerine daimi elçilikler kurulmuştur. 
* II. Mahmut döneminde askeri amaçlı ilk nüfus sayımı yapıldı.
* II. Mahmut döneminde ilk defa İstanbul için vize, yurt dışı seyahatlerinde pasaport uygulamasına geçildi. 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Google+ WhatsApp