Kadim Dünyada Bilimler-İlk Uygarlıklarda Bilim; Astronomi, Coğrafya ve Tıp

Kadim Dünyada Bilimler-İlk Uygarlıklarda Bilim; Astronomi, Coğrafya ve Tıp

Eski uygarlıklarda bilim dendiğinde ilk önce astronomi, coğrafya ve tıp bilimleri akla gelir.

Bilim; deneye ve gözleme dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgiye bilim denir. İnsanların temel ihtiyaçlarını giderebilme çabasının sonucunda ortaya çıkmış ve gelişme göstermiştir.  Eski dönemlerde astronomi, coğrafya ve tıp en başta ilgi çeken bir gelişme olmuştur. 

Astronomi Bilmi:
Astronomi; Fransızca bir kelimedir. Gök bilimi demektir astronomi gök cisimlerinin konumları ve hareketleri ile bunların fiziksel kimyasal yapılarını inceleyen bilimdir. Astronominin doğuşu insanın evreni keşfetme çabasıyla yakından ilgilidir.
 Ay ve güneş tutulması göktaşı düşmesi yıldız yağmurları ve kuyruklu yıldızların görülmesi bugün olduğu gibi geçmiş dönemlerde de insanların dikkatini çekmiştir. İlk medeniyetlerde astronominin ortaya çıkmasında yön bulma ve zaman ölçme gibi ihtiyaçları rol oynamıştır. 

Yunan Filozofu Thales gemicilere kuzey yönünü bulmaya yarayan Küçük ayı takım yıldızının gözlemleyerek seyahat etmeleri tavsiyesinde bulunmuşlardır. 

Mısırlı astronomları gökyüzünün en parlak yıldızı olan Doğu yönünde göründüğü zaman nehirlerin taştığını tespit ederek takvimlerini buna göre düzenlediler

Coğrafya Bilmi
 Coğrafya; Kelimesi Arapça’da “Cuğrafya” kelimesinden dilimize geçmiştir. Fakat coğrafya kelimesinin ilk izleri Yunanlıların milattan önce 8 yüzyıldan itibaren Akdeniz kıyılarında koliler kurmak amacıyla yaptıkları yolculuklarda kullanılan bir kelimedir. 

Coğrafya biliminin gelişmesine Makedonya  Kralı  İskender olmuştur.  İskender Asya seferi sırasında fethettiği ülkeleri hakkında bilgi edinmek amacıyla yanında coğrafyacılar vardı.
 Mısır’da kurduğu İskenderiye kütüphanesinde görev yapan Eroltosthenes dünyanın yuvarlaklığına inanan ve yaptığı deneylerle dünyanın çevresini bugünkü değerini yakın olarak hesaplayan bir bilim insanıdır.

 Eroltosthenes yeryüzünün tasviri anlamına gelen “Geographp” adlı eserinde “coğrafya” terimini kullanan ilk bilim insanıdır.
 İskenderiye'de yetişen bir başka bilgin Hipparchus (Hiparkos) dur. Hipakos ise hayali olarak meridyen çizgileri çizmiştir.

Bir başka Coğrafya bilgini ise Amasyalı Starbon Roma İmparatorluğu topraklarında gezdiği yerler ile ilgili bilgileri 17 ciltlik coğrafi adlı eserinde yazdı.
Strabon yazdığı eserinde Yunan Anadolu Mezopotamya İran Mısır gibi gezip gördüğü yerleri anlatmış ve bu yerlerin tarihinden de bilgiler vermiştir.

Tıp Bili:
Hipokrat Anadolu kıyılarına yakın İstanköy Adası'nda kurduğu tıp okulunda öğrencilerini Hasta başında klinik dersler verilerek muayene belirtileri gözleme ve tanı koyma yöntemini geliştirdi. Onun öğrencileri hekimlik mesleğine adım atarken bütün insanlara yardımcı edeceklerine kimseyi öldürücü ilaç vermeyeceklerine, hastaların sırlarını saklayacaklarına dair yemin ettirdi.

Hint Medeniyeti:
Hindistan'da İndus Nehri çevresinde gelişmiştir. Hindistan doğal zenginlikleri ve elverişli iklim koşulları nedeniyle tarih boyunca birçok kavmin istilası uğramışlardır.
 Kast sistemi nedeniyle Hindistan'da toplumsal kaynaşma sağlanamamış ve bir millet olamamışlardır.
Hint medeniyetinde, matematikçiler sıfırı ilk defa kullanmıştır. Fakat sıfırı sayı olarak kabul etmemişlerdir. İslamiyet’in yayılması sonrasında ise Araplar Hintlilerden öğrendiği “0” kullanmasını öğrenerek matematiksel hesaplamalarda bir çığır açılmıştır. 

HUKUK

Sümerlerde Hukuk:

Sümerlerde Urgakina'dan önce eski düzen bozulmuştu. Öğleki yetim ve dul insanların evine izinsiz giriliyor, yönetici istediği zaman şahısların büyük veya küçük baş hayvanlarına el koyabiliyordu. Suçlu ile suçsuzu ayırt etmek için suçlu olan birisi suya atılır, eyer kendi imkânları ile sudan çıkmayı başarırsa suçsuz sayılırdı. Yine bazı asil veya güçlü kimseler köylülerin tarlalarına veya yerleşim yerlerine zorla sahip olur kendi himayelerine alırlardı. İşte böyle bir zamanda Urgakina yönetimi ele geçirerek devlet yönetiminde bazı düzenlemeler yaptı. 

Ur-Ningirsu (Sümerce: 𒀭𒊩𒌆𒄑𒍣𒁕,Nin-ḡiš-zi-da) ya da II. Ur-Ningirsu, yaklaşık olarak MÖ 2100 yılında Güney Mezopotamya'daki Lagaş'a hükmeden hükümdar (ensi). Önceki Lagaş hükümdarı Gudea'nın oğludur.

Urukagina MÖ 24. yüzyılda hüküm sürmüş Lagaş şehir devleti kralıdır. Başta asker olan Urukagina, tapınak yönetimindeki adaletsizliği fark edip, tarihin ilk devrimini yaparak tahta geçmiştir. Yaptığı reformlar, Sümerler'in ve dolayısıyla insanlık tarihinin ilk reform metinleri olarak değerlendirilir

Sümerler, Mezopotamya’da şehir devletlerinden oluşan bir devlet organizasyonu kurmuş; bu şehir devletlerinden Lagaş’ın kralı Urkagina, halkını korumak ve toplumsal düzeni sağlamak amacıyla tarihte bilinen ilk yazılı kanunları oluşturmuştur. Adaletname, talimatname gibi isimlerle de anılan bu kanunlar, Sümerlerden sonraki devletlere de ilham kaynağı olmuştur.

 [Urkagina Kanunlarına göre]

 “Enlil ‘in cenkcisi Ningirsu, Urukagina‘ya krallığı verdiği zaman, o eski adetleri yeniden tesis etti. Beyaz bir koyun, bir kuzu için alınan vergilere bakan müfettişi kaldırdı,

Rahiplerin saraydaki vergi memurlarını kaldırdı.

Artık Ningirsunun toprakları içinde hiç müfettiş yoktur. Mezara bir ölü konulursa, rahip görevlisi kendi içeceği olarak 3 testi (…) yiyeceği olarak 80 ekmek, bir yatak ve bir keçi yavrusu alacaktır. Hiç bir yerin rahibi, artık fakirin anasının bahçesine (zorla) giremez, eğer kıralın tebasının eşeği doğurursa, onun beyi ona ‘Bunu ben senden alacağım’ derse, eğer o onunla satışta anlaşırsa, ona ‘istediğim parayı bana ver!’ der. O (Urukagina) böyle düzenledi ve Lagaşlıları hırsızlık, katil ve kuraklıktan kurtardı, hürriyeti yerleştirdi. Bundan böyle kimse dul ve yetimlere haksızlık yapamaz, Urukagina, Ningirsu ile bu antlaşmayı akdetti.”

II. Ur-Ningirsu, yaklaşık olarak MÖ 2100 yılında Güney Mezopotamya'daki Lagaş'a hükmeden hükümdar.  Önceki Lagaş hükümdarı Gudea'nın oğludur. Ur-Ningirsu'nun bir heykeli, New York'taki Metropolitan Sanat Müzesi ile Louvre Müzesi'nde sergilenmektedir ve her iki müze, heykelin baş ve gövdesine ayrı ayrı sahiptir. Heykelin arka tarafında bir yazıt vardır.

 

Google+ WhatsApp