Birinci Dünya Savaşı Gerçeği

Birinci Dünya Savaşı Gerçeği

100. Yıl Sonra Birinci Dünya Savaşı Gerçeği; Dönemin Sadrazamının Kendi Kaleminden

HT GAZETE / Murat BARDAKÇI

 

       Hep ders kitaplarında Osmanlı Devleti'nin Almanlardan aldığı iki geminin Rus limanlarını top eteşi açmasıyla I. Dünya savaşına girdiği yazılmaktadır. Oysa Rusların İstanbul boğazı yakınlarına mayın döşedikleri ve bu mayın döşeyen gemileri takip ederek bonmalama yaptığı anlatılmıyor. İşte gerçek tarih.

Birinci Dünya Savaşı'na girdiğimiz sırada Osmanlı İmparatorluğu'nun sadrazamı olan Said Halim Paşa, 1914 Ağustos'undan savaşa resmen dahil olduğumuz 2 Kasım'a kadar İstanbul'da yaşananları anlatıyor.

Birinci Düya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'nun sadrazamı olan Said Halim Paşa'nın Fransızca olarak kaleme aldığı hatıraları İstanbul'da bundan 14 sene önce yayınlandı ama maalesef gerektiği kadar önemsenmedi. İşte, Paşa'nın "L'Empire Ottoman et la Guerre Mondiale", yani "Osmanlı İmparatorluğu ve Dünya Savaşı" isimli hatıralarından savaşa nasıl girdiğimizi anlattığı bölümün özeti...

ÖNÜMÜZDEKİ hafta, Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşı'na girişinin üzerinden tam yüz sene geçmiş olacak...

Savaşa iştirak eden Avrupa ülkelerinde yaz aylarından buyana toplantılar, konferanslar, etkinlikler düzenleniyor ve milyonlarca kişinin can verdiği dünya harplerinin bir daha yaşanmaması için temennilerde bulunuluyor.

 

SAVAŞ, GEMİLERLE GELDİ

Türkiye'de bundan yüz sene önce, bugünlerde geniş bir seferberlik vardı. Savaşa henüz resmen dahil olmamış ama tarafımızı belli etmiştik, Almanya'nın yanında duracağımız anlaşılmıştı. Almanya'dan gelen ve "Yavuz" ile "Midilli" isimleri verilen iki savaş gemisinin Rus limanlarını bombardıman etmesinin ardından Rusya 11 Ekim'de bize savaş ilân etti, İngiltere ile Fransa'nın da savaş ilânı üzerine kendimizi dünya harbinin içerisinde bulduk.

Birinci Düya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'nun sadrazamı olan Said Halim Paşa'nın Fransızca olarak kaleme aldığı hatıraları İstanbul'da bundan 14 sene önce yayınlandı ama maalesef gerektiği kadar önemsenmedi. İşte, Paşa'nın "L'Empire Ottoman et la Guerre Mondiale", yani "Osmanlı İmparatorluğu ve Dünya Savaşı" isimli hatıralarından savaşa nasıl girdiğimizi anlattığı bölümün özeti...

 

ROMA'DA KATLETTILER

Birinci Dünya Savaşı'na niçin ve nasıl katıldığımız konusunda şimdiye kadar birçok araştırma yapıldı ama o günlerin Türkiyesi'nin padişahtan sonra gelen ikinci adamı, yani sadrazamı olan Said Halim Paşa'nın yazdıklarının üzerinde pek durulmadı. Paşa, orijinalleri ailesinde bulunan ve İstanbul'da bundan 14 sene önce basılan Fransızca hatıralarında savaşa nasıl girdiğimizi ayrıntıları ile anlatıyordu ama bu çok önemli yayın maalesef ya farkedilmedi yahut gerektiği kadar önemsenmedi.

1863'te Kahire'de doğan Said Halim Paşa, Mısır'da kendi hanedanını kuran Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın torunlarındandı. İsviçre'de siyaset okudu ve beş dil öğrendi. İkinci Abdülhamid'in iktidar senelerinde İstanbul'a geldi, o zamanın Danıştay'ı olan "Şurâ-yı Devlet"e tayin edildi ama Jöntürkler'le temasa geçtiği için takip altına alınınca Türkiye'den ayrıldı. Yıllarca Avrupa'da ve Mısır'da yaşadı, İstanbul'a 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilânından sonra döndü. Danıştay'a başkan oldu, bir ara dışişleri bakanlığı yaptı ve 1913'te sadrazamlığa getirildi.

Said Halim Paşa 1917'de sadrazamlıktan istifa etti, 1919'da savaş suçluları listesine alınıp Malta'ya sürüldü. İki yıl bir İngiliz esir kampında kaldıktan sonra bırakıldı, Roma'ya yerleşti ama 1921'in 6 Aralık'ında bir Ermeni teröristin kurşunlarıyla can verdi. İstanbul'a getirilen cenazesi Cağaloğlu'ndaki Sultan Mahmud Türbesi'ne defnedildi.

Bu sayfada, Said Halim Paşa'nın "L'Empire Ottoman et la Guerre Mondiale", yani "Osmanlı İmparatorluğu ve Dünya Savaşı" isimli hatıralarının "Türkiye Dünya Savaşı'na nasıl iştirak etti?" başlıklı bölümünden yaptığım bir özeti okuyabilirsiniz...

Şeyhülislâm Hayri Efendi'nin verdiği

"cihad-ı mukaddes" fetvaları.

 

'Rusya'nın emelleri açıkça belli olunca Almanya'ya yanaşmaya mecbur kaldık'

"...1912'de, Mahmud Şevket Paşa Hükümeti'nin Dışişleri Bakanı idim. Avrupa'nın büyük devletleri ile aramızda mevcut olan bazı anlaşmazlıkları çözmek maksadıyla Hakkı Paşa'yı Londra'ya, Cavid Bey'i de Paris'e gönderdik. Rusya ile yaşadığımız problemleri de bizzat halletmeye çalışıyordum.

Temaslar devam ederken Mahmud Şevket Paşa bir suikaste kurban gitti. Çözümü en güç olan mesele Bağdat Demiryolu idi, zira demiryolu sadece bizim değil, Almanya'nın da menfaatine idi ve bunu Musul ile Bağdat'taki petrol alanları ve Ermeni meselesi takip ediyordu.

Daha sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun sadrazamı oldum. İngiltere'den Ermeni hadiselerinin yaşandığı bölgelere 'genel vali' olarak iki yetkilisini göndermesini talep ettik. Talebimiz önce kabul gördü ama daha sonra Rusya'nın baskısı ile reddedildi ve diğer girişimlerimiz de başarısız kaldı.

 

ALMANYA SIKIŞTIRDI

Gelişmelerin kendi menfaatlerine zarar verebileceğini hisseden İstanbul'daki Alman Büyükelçisi Baron Wangenheim, benim bütün bu konularla ilgili endişelerimin farkında idi. Büyükelçiye, bir görüşmemizde Rusya'nın muhtemel girişimlerini başarısız kılacak tek çarenin Almanya ile ittifak teşkil etmemiz olduğunu söyledim.

Almanya ile ittifak, Türkiye'nin menfaati için hakikaten faydalı bir gelişme olacaktı. Üstelik, Mahmud Şevket Paşa'nın sadrazamlığı sırasında askerî alanda işbirliğine başlanmıştı ve Almanya hem malî, hem de askerî ihtiyaçlarımızı da karşılayabilecek vaziyette idi.

Baron Wangenheim, daha sonraki günlerde bu konuda çalışmaya devam ettiğini, hükümetini iknaya çalıştığını ama henüz bir netice alamadığını ifade etti.

İstanbul'daki Avusturya Büyükelçisi Marki Pallavicini, 1914 Temmuz'unda bir gün bana geldi ve Alman hükümetinin Baron Wangenheim'ın görüşlerini kabul ettiği haberini aldıklarını duyurdu. Wangenheim da ertesi gün ziyaretime geldi, Berlin'in Türkiye ile ittifak kurma fikrini desteklediğini haber verdi ve bu başarısı için kendisini tebrik ettim. Daha sonra saraya giderek padişahı Almanya'nın kararından haberdar ettim ve Sultan Reşad da gelişmeden son derece memnun oldu.

 

Said Halim Paşa'nın elyazısı ile savaşa

girişimizin öyküsü.

Anlaşmanın kaleme alınması birkaç günümüzü aldı. 31 Temmuz'da hazırlanan metni padişahın onayına sunduk, Almanlar ile imza ve belgelerin teatisi merasimi 1 Ağustos'ta yapılacaktı ama metindeki bazı hatalar yüzünden bu işi ertesi güne erteledik.

Müttefik olan Almanya ile Avusturya, aynı günlerde Rusya'ya savaş ilân ettiler.

3 ve 4 Ağustos'ta İngiliz ve Fransız Büyükelçileri beni ziyaret ederek artık Almanya ile savaş hâlinde bulunduklarını söylediler ve Türkiye'nin tutumunun ne olacağını sordular. Elçilere tarafsız kalacağımızı ifade ettim ve tarafsızlık kararımızdan gayet memnun oldukları cevabını aldım.

İttihad ve Terakki erkânından bazıları bir

törende (sağdan): Enver Paşa, Talât Paşa,

Meclis Reisi Halil Bey ve Sadrazam Said

Halim Paşa (bastonlu).

Ziyaretime bu defa Alman ve Avusturya büyükelçileri geldiler ve Rusya'ya savaş ilân etmemiz talebinde bulundular. Elçilere seferberliğe henüz başlamış olduğumuzu, tamamlayamadığımızı, askerî alanda birçok eksiklerimizin bulunduğunu ifade ederek taleplerini yerine getirmemizin imkânsızlığını ifade ettim ve hükümetimin tarafsız kalma konusundaki kararını da hatırlattım.

Sonraki günlerde, Alman Büyükelçisi tarafsızlığımızı devam ettirmemiz hâlinde Türkiye'deki Alman askerî heyetini geri çekeceğini, zira vatandaşları savaşırken bu heyetin hiçbirşey yapmadan durmasının kendileri için kabul edilemez olduğunu söyledi. Askerî heyetin Türkiye'den ayrılması hâlinde bundan üzüntü duyacağımı ama tarafsızlıktan vazgeçmeyeceğimizi ifade ettim.

Birkaç gün sonra, Goeben ve Breslau (Yavuz ve Midilli) meselesi ortaya çıktı...

10 Ağustos akşamı Enver Paşa geldi ve Berlin'in İngiliz donanması tarafından takip edilen Goeben ile Breslau isimli iki Alman gemisinin Çanakkale'den geçebilmeleri için izin istediklerini söyledi. Bu sürpriz beni hiddetlendirdi, zira böyle bir gelişme tarafsızlığımızın sona ermesi mânâsına gelebilirdi. Bir oldubitti karşısında bulunuyordum fakat gemilerin Çanakkale Boğazı'ndan içeriye geçmelerine izin vermek zorunda kaldık.

ISTIFA ETMEK ISTEDIM

O sırada başka bir hadise daha oldu. Alman gemileri, Boğaz'ı geçmelerinden hemen sonra Türkiye'nin Fransa ile savaşta olduğunu zannederek bir Fransız gemisini durdurmuşlardı. Haberi alınca Alman Büyükelçisi'ni davet ettim, bu gibi hareketlerin bir daha tekrarlanmaması gerektiğini söyledim ve Fransız gemisinin yoluna devam etmesini sağladım. İngiliz ve Fransız elçilerinden gelen tepkiler üzerine, Baron Wangenheim'dan tarafları yatıştırabilmek maksadıyla Goeben ve Breslau'ya Osmanlı bayrağı çekilmesi talebinde bulundum. Elçi konuyu Berlin'e sorması gerektiğini söyledi ve dört gün sonra teklifimin kabul edildiğini haber verdi. Protesto için gelen İngiliz ve Fransız elçilerine de gemileri satın aldığımızı bildirdim.

27 Eylül'de beklenmedik bir başka hadise daha yaşadık: Çanakkale'nin dışında demirlemiş olan İngiliz filosu bir Türk gemisinin yolunu kesti.

Müttefikler tarafından Türkiye'ye karşı resmen ilân edilmiş bir savaş yoktu fakat bu ülkelerin davranışları artık eskisi gibi dostça değildi. İngiltere ile Fransa, Kırım Savaşı sonrasındaki politikalarını değiştirmiş ve Türkiye'yi Avrupalı bir müttefik gibi görmemeye başlamıştı; Rusya'nın emelleri de artık ortaya çıkmıştı. Türkiye için en büyük tehlikenin Rusya olduğunun farkında idik, üstelik müttefiklerden bizimle ilgili garantiler almaya da muvaffak olamıyorduk. Bağımsızlığımız ve toprak bütünlüğümüz tehlike altında idi!

Donanmamız o günlerde Marmara ile Karadeniz'de sık sık tatbikat yapıyordu ama tatbikata ihtiyaçları olmadığı için Alman gemilerine Karadeniz'e çıkma izni vermemiştik. İsimleri 'Yavuz' ve 'Midilli' olarak değiştirilen bu iki gemi Marmara'da idi. Bu talimatımıza rağmen, birgün Yavuz'un Karadeniz'den dönmekte olduğunu gördüm; Enver Paşa'ya böyle bir işe nasıl izin verdiğini sordum, ortada bir yanlışlık olabileceğini ve tekerrür etmeyeceğini söyledi.

Birkaç gün sonra, Karadeniz'deki hadise cereyan etti. İlk gelen haberler, Rus donanmasının İstanbul Boğazı'nın birkaç mil ötesine mayın döktüğünün belirlendiği ve Yavuz ile Midilli'nin müdahalede bulunduğu yolunda idi. Rus donanması Almanya'dan gelen gemilerin kumandanı olan Amiral Souchon'un uyarısına kulak vermeyince ateş açılmış, Rus gemilerinin Sivastopol'a kaçmaları üzerine Souchon bunları kovalamış, Sivastopol'u bombalamış ve geri dönmüştü.

Bütün bunlardan 30 Ekim'de haberdar olabildik. Hükümet üyeleri olup bitenler hakkında herhangi bir bilgileri bulunmadığı konusunda beni ikna etmeye çalıştılar ise de istifaya karar verdim, ancak müttefikler ile aramızda dostça bir çözüm bulabilme ihtimalinden dolayı istifamı geciktirdim.

Müttefiklere Karadeniz'deki hadisenin ayrıntılarının belirlenebilmesi için bir soruşturma komisyonu kurulması teklifinde bulumak istiyordum ama mümkün olamadı. Müttefik büyükelçiler 31 Ekim'de İstanbul'u terkettiler, iki gün sonra da Rusya bize savaş ilân etti.

Osmanlı İmparatorluğu dünya savaşına işte bu şekilde dahil oldu".

      Kaynak: Haberturk Sadrazamın kaleminden Dünya Savaşı’na girişimizin meçhul öyküsü         

Google+ WhatsApp