Osmanlı Devleti Yükseliş Dönemi Siyasi Gelişmeler

Osmanlı Devleti Yükseliş Dönemi Siyasi Gelişmeler

Osmanlı Devleti Yükseliş Dönemi Siyasi Gelişmeler


 

       

II. MEHMET (1451-1481)

Babası II. Murat’ın ölümü üzerine tahta geçen II. Mehmet babası zamanındaki antlaşmaları yeniledi. Daha önce kuşatılan ve alınamayan İstanbul’un Fethi için başlıca yapılan hazırlıklar:

-Anadolu Hisarı karşısına Rumeli Hisarı’nı yaptırdı. Hisara Boğazkesen adı verildi. Bundan sonra, Boğazdan geçecek bütün yabancı gemiler için izin alma zorunluluğu getirildi.

-Kuşatmayı denizden desteklemek için büyük bir donanma hazırlandı(400 parçalık bir donanma oluşturuldu.).

-Bizans’ın İstanbul dışındaki topraklarından Vize ve Silivri kaleleri alınarak batı ile bağlantısı kesildi.

-Surları aşmak için tekerlekli kuleler yaptırıldı.

-Surları yıkmak amacıyla büyük toplar döktürüldü.

-Kuşatma sırasında, Mora despotlarının Bizans’a yardım etmelerine engel olmak için akıncılar, Mora üzerine ve Balkanlara gönderilerek Balkanlarda bir ordu bulunduruldu.

 İstanbul'un fethini gerektiren sebepler;

* Çok önemli stratejik bir yerde bulunması (İstanbul’un coğrafi konumu son derece önemliydi),

Bizans tarafından Türklerin geçiş yollarının ve bağlantılarının engellemesi,

* Bizans'ın Osmanlı aleyhine faaliyetlerde bulunması,

* Daha önce birçok defa kuşatıldığı halde alına­mamış olması, (Bulgarlar, Avarlar, Araplar, tarafından kuşatılmış ve alınamamıştır.)

* Devletin büyümesi ve gelişmesi için İstanbul'un alınması gerekiyordu.

* İstanbul, aynı zamanda kara ve deniz ticaret yollarının üzerinde bulunması nedeniyle, ekonomik yönden de büyük önem taşıyordu.

*Ayrıca II. Mehmet; İstanbul’u fethederek Rumeli ve Anadolu’daki Türk topraklarını birleştirmek için kentin alınması konusunda kesin karar vermişti.

 Yapılan çalışmalar sonunda 29 Mayıs 1453 tarihinde salı günü İstanbul fethedildi. Ortaçağın sonu yeniçağın başlangıcı kabul edilen İstanbul'un Fethi ile kuruluş devri sona erdi ve Yükselme devri başladı.

İstanbul’un kuşatılması ve Fethi:

II. Mehmet, hazırlıklarını tamamladıktan sonra, Edirne’den hareket etti ve 5 Nisanda İstanbul surları önüne geldi. İmparatora elçi göndererek boş yere kan dökülmemesi için, İstanbul’un teslimini istedi. İstanbul’un kuvvetli surlarına ve Avrupa’dan gelecek yardıma güvenen imparator, bu teklifi reddetti. 6 Nisan 1453’te kuşatma başladı. Nisanın on

sekizine kadar süren top atışları sonucu, surlarda birçok gedik açıldı.

Bunun üzerine bir gece saldırışı düzenlendi. Bu hücumda tekerlekli kuleler kullanıldı. Ancak Bi­zanslılar bu kuleleri, karada ve suda yanabilen Grejuva (Rum ateşi) ile yaktılar. Aynı anda donanma, zinciri kırarak Haliç'e girmek istediyse de başarılı olamadı.

Kuşatmanın onuncu günü papanın aracılığı ile Bizanslılara gönderilen üç Ceneviz ve bir Bizans gemisi, Türk gemilerini yararak Haliç'e girmeyi başardı.

Bunun üzerine II. Mehmet, Osmanlı donanmasının, denizden ulaşamadığı Haliç'e karadan kızaklar üzerinde kaydırılarak indirilmesi çalış­larım başlattı. Galata sırtlarında bulunan 70 gemi, karadan kızaklar üzerinde çekilerek Haliç'teki Kasımpaşa Limanı'na indirildi.

II. Mehmet, 28 Mayıs gecesi büyük bir hücum başlattı. Bu hücum, 29 Mayıs 1453 Salı günü, Türk askerinin İstanbul'a girmesiyle sonuçlan. Bu başarısından dolayı II. Mehmet'e Fatih unvanı verildi.

*Fetihten sonra, Bizans halkına mal ve can güvenliği sağlandı. Rumların patriklerini seçmelerine izin verildi. Ermeni ve Yahudi topluluklarına inanç ve ibadet serbestliği tanındı.

*Not: Fatih'in bu politika ile gerçekleştirmek istediği amaç, Ortodoks mezhebindeki Hıristiyanları denetim altında bulundurarak onların Avrupa'da Katolik Hıristiyanların etkisi altına girmelerini önlemekti.

Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u yeniden imar etmek, ekonomisini canlandırmak ve kentin Türk nüfusunu artırmak için çalışmalara başladı. İlk olarak kentin bozulan su şebekesini ve yolları tamir ettirdi. İstanbul'a Anadolu ve Rumeli'den göçmenler, tüccar ve zanaatkârlar getirtti. Çarşı, hamam, fırın gibi birçok yapı inşa ettirdi.

İstanbul'un Fethi, Fatih Sultan Mehmet ve Osmanlı Devleti'ne büyük bir ün kazandırdı. Bu kentin ele geçirilmesiyle Avrupa, önemli bir üssünü Osmanlılara bırakmış oldu. İstanbul; ekonomik, askeri ve idarî açıdan Osmanlı Devleti için en uygun başkentti. Çünkü Osmanlıların, Anadolu ve Balkanlarda hareket ve denetim kolaylığı elde etmelerini sağlayabile­cek çok önemli bir konumdaydı

İSTANBUL'UN FETHİNİN TÜRK TARİHİ AÇISINDAN ÖNEMİ:

1. İstanbul Osmanlı Devleti’nin başkenti yapıldı.

2. İstanbul’un Fetih ile Osmanlı Devleti için İmparatorluk dönemi başladı.

3. Osmanlı Devleti‘nin toprak bütünlüğü sağlandı.

4. Karadeniz ve Akdeniz arasındaki ticaret yolunun denetimi, Türklerin eline geçti.

5. Osmanlı Devletinin Kuruluş devri sona ererek Yükselme Devri başladı.

*Not: Bu durum Akdeniz ve Karadeniz ticaretinde etkili olan Venedik ve Cenevizlere zarar verdi.

5. İstanbul'da bulunan Ortodoks kilisesisin koruyuculuğu Osmanlıların eline geçti.

*Not: Böylece Osmanlı Ortodoksların lideri konumuna gelmiştir. Bu kilisenin denetim altına alınması, Hıristiyan birliğini parçalama amacı taşımaktadır.

6. Osmanlı Merkezi yönetim güçlendi.

İSTANBUL'UN FETHİNİN DÜNYA TARİHİ AÇISINDAN ÖNEMİ:

  1. İstanbul'un fethi ile Ortaçağ kapandı, Yeniçağ başladı.
  2. Ortodokslar Osmanlı himayesine alınarak onların din ve vicdan özgürlüğü sağlandı.
  3. Doğu Roma İmparatorluğu sona erdi.
  4. Savaşta topların üstünlüğü anlaşıldı. Bundan dolayı sur ve kalelerin önemi azaldı.
  5. Feodalizmin yıkılış süreci hızlanmış oldu.
  6. İstanbul'un Türklerin eline geçmesi üzerine Avrupalılar yeni ticaret yolları aramaya başladı.

Not: Bu durum Coğrafi Keşiflerin zorlayıcı nedenini oluşturmuştur.

Fatih’in Batı Politikası-Batıdaki Gelişmeler;

Rumeli'de Belgrat hariç tüm Sırbistan'ı Osmanlı ülkesine kattı. Mora despotunu ortadan kaldırdı. Eflak ve Boğadan Osmanlı devletine bağladı. Bosna-Hersek fethedildi. Osmanlı Devletinin İstanbul'u almasından sonra Rumeli' de ve Ege Denizi'nde yapmış olduğu fetih hareketleri Venediklerin doğu ticaretine zarar vermişti. Bu yüzden 1463 yılında başlayan Osmanlı-Venedik savaşları Osmanlıların üstünlüğü ile sona erdi. Venediklilerle yapılan anlaşmaya göre;

-Venediklerin elinde bulunan İtalya’daki Mora Yarımadası alındı.

-Eflâk ve Bosna Osmanlı topraklarına katıldı.

-Ayrı ayrı yapılan bir seferle; Hersek Dukaklığı ve Boğdan Osmanlıya bağlandı.

Venedikliler her yıl ödeyecekleri vergiye karşılık bazı imtiyazlar kazandılar. İstanbul’da balyoz (elçi) bulundurabilecekti.

Bu olay Osmanlı Devletinin verdiği ilk imtiyazdır.

Fatih Döneminde Anadolu’daki Gelişmeler:

Balkan fetihlerinden sonra Anadolu’ya yönelen Fatih’in buradaki Amacı neydi?

Anadolu’daki siyasi otoriteyi sağlamak ve Kara deniz ticaretini denetim altına almaktı.

Bu nedenle, Fatih Sultan Mehmet döneminde; Amasra Cenevizlerden alınd. İsfendiyaroğullarına son verildi. Böylece Kastamonu ve çevresi Osmanlıya bağlanmış oldu. Trabzon Rum imparatorluğuna son verildi. Konya alınarak Karaman ülkesi topraklarının bir bölümü Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bir Türk Devleti olan Akkoyunlu Devleti ile1473 yılında yapılan savaşta Akkoyunlular yenilgiye uğratılmıştır.

 Otlukbeli Savaşı (1473):

14. yüzyılda Doğu Anadolu’da bir devlet kuran Akkoyunlular Uzun Hasan zamanında çok güçlendiler. Uzun Hasan, kısa zamanda ülkesinin sınırlarını genişleterek büyük bir devlet kurdu. Uzun Hasan’ın Osmanlılar aleyhine faaliyetlerde bulunması, Osmanlıya itaatini bildirmemesi, Osmanlıya karşı Karamanoğullarına destek verip koruması, Osmanlıya karşı batıdaki Rodos Şövalyeleri ve Venediklerle işbirliği yapması ve kendini Timur gibi görmeye başlaması üzerine Osmanlılar ile Akkoyunlu Devleti’nin arasını açtı. Bunun üzerine Fatih, Akkoyunlular ile savaşa karar verdi. Erzincan yakınlarında Otlukbeli’de yapılan savaşta, Osmanlı ordusu, ateşli silâhların yardımıyla, Akkoyunlu ordusunu birkaç saat içinde yenilgiye uğrattı (1473). Bu yenilgiden sonra bir daha kendisini toparlayamayan Akkoyunlu Devleti, Uzun Hasan’ın ölümünden sonra dağılma sürecine girdi. Bir süre sonra Safavi Devleti Akkoyunlu Devleti’ne son verdi.

Not: Karaman ülkesi ve Akkoyunlu ülkesi kesin olarak II. Beyazıt zamanında Osmanlı devletine bağlanmıştır.

Fatih Sultan Mehmet döneminde Denizlerde ise Ege adaları, Kırım Hanlığı ve Yunan Adaları alınmıştır İtalya seferi gerçekleşmiştir. Son zamanlarında hicaz su yolları ve Dulkadiroğulları yüzünden Memlükler ile ilişkileri bozulmuştu. Bu olay II. Beyazıt döneminde de devam etmiştir.

Fatih Devri Osmanlıların en parlak devridir. Yalnız toprak bakımından değil kültür ve uygarlık bakımından da gelişmiştir.

Kendi adıyla söylenen Fetih Medreseni kurmuş İstanbul'un Çeşitli Resimlerini çizdirmiş. Kendinden önceki Osmanlı padişahlarının; devlet ve memleket yönetiminde yaptıkları kanun ve tüzükleri bir araya getirerek kanunnamesini oluşturmuştur.

Koyduğu kardeş katli maddesi hükmü; devletin geleceği için kardeşlerin öldürebileceği kanunu da Fatih Sultan Mehmet’e ait bir kanundur.


I. SELİM (YAVUZ) DÖNEMİ (1512 -1520)

II. Bayezit’in üç oğlu vardı. Büyük oğlu Ahmet; Amasya’da, ortanca oğlu Korkut; Manisa’da, küçük oğlu Yavuz Selim; Trabzon’da vali idiler. II. Bayezit, Selim’in tahta geçmesine karşıydı, çünkü Şehzade Ahmet’in tarafını tutmaktaydı. Yavuz Selim hükümdar olmak istiyordu. Ancak; padişah olma konusunda vâris, kanunen belirlenmediği için, tahta geçmek için harekete geçti. Bu gaye ile Trabzon’dan Kefe’ye giden Yavuz Selim, kayın pederi Kırım Hanı Mengili Giray’dan aldığı kuvvetlerle Trakya’ya geldi. Babası II. Bayezit ile Çorlu yakınlarında yaptığı savaşı kaybeden Yavuz Selim, Kefe’ye kaçtı. II. Bayezit, yerine oğlu Ahmet’e bırakmak için onu İstanbul’a çağırdı. Ancak Yeniçerilerin ayaklanması ve Yavuz’u istemesi sonucu II. Bayezit, padişahlığı oğlu Yavuz Selim’e bırakmak zorunda kaldı (1512).

Saltanatının ilk dönemlerinde kardeşleri ile yap­tığı saltanat mücadelesini kazanmak için önce Şehzade Korkut’u daha sonra da Şehzade Ahmet’i yakalatıp öldürdü. Ve böylece içteki sorunu çözen Yavuz Sultan Selim, bundan sonra Doğu siyasetine ağır­lık vermiştir.

Yavuz Sultan Selim'in temel amacı İslam dünyasında birliği sağlamaktı. Bunun için Türkistan'a kadar ulaşmak istiyordu. Hindistan ve Çin'in harita­larını çizdiren Yavuz Sultan Selim, Yeniçeri Ocağı'nı yeniden düzenledi ve donanmayı güçlendirdi.

Yavuz Sultan Selim batıdaki devletlerle yapılmış olan anlaşmaları yenileyerek doğuya yöneldi. Doğudaki faaliyetleriyle oğlu Kanuni Sultan Süleyman'ın Avrupa ve Akdeniz'deki faaliyetlerine ortam hazır­lamıştır.

Osmanlı - İran İlişkileri:

Yavuz Sultan Selim'in hükümdar olmasından sonra Şah İsmail, Anadolu'da mezhep propagandasını yoğunlaştırmıştı. Bu durumu çözümlemek amacıyla İran üzerine sefere çıkmıştır. İki devlet arasında yapılan Çaldıran Savaşı’nda (1514) Şah İsmail yenildi. Bu savaşta Osmanlı ordusunun ateşli silâhlara sahip olması, savaşı kısa sürede sonuçlandırmış ve Osmanlılar kesin zafer kazanmışlar.

         Çaldıran savaşının sonuçları;

—Anadolu'da Safevi tehlikesi önlenmiştir.

—Tebriz - Halep ve Tebriz - Bursa arasındaki İpek yolu Osmanlı denetimine girmiştir.

  —Doğu ve Güneydoğu Anadolu ele geçirilmiştir. Çaldıran Savaşı dönüşünde Dulkadıroğulları Beyliği üzerine bir sefer yaparak Turnadağ Savaşı (1515) ile bu beyliğe son verdi ve toprakları Osmanlılara katıldı. Ayrıca bu savaş sonucunda Çukurova’daki Ramazanoğulları Beyliği de Osmanlı Devleti’ne bağlandı.

  —Anadolu’da Türk Birliği kesin olarak sağlandı.

—Çaldıran Zaferi ile kazanılan topraklar, Osmanlılar ile Memlûkleri komşu yaptı ve Osmanlılar ile Memlüklerin arasınının açılmasına neden oldu. 

Not: Dulkadıroğulları Beyliğinin Osmanlı Devleti'ne katılmasından sonra Ana­dolu'da Türk siyasal birliği kesin olarak sağlanmıştır.

Osmanlı - Memlûk İlişkileri:

    Fatih’in son zamanlarında bozulmaya başlayan Osmanlı-Memlûk ilişkileri, II. Bayezit döneminde daha da gerginleşti. İki ülke arasındaki ilişkilerin bozulmasının başlıca nedenleri şunlardı:

      Memlûk hükümdarı Kayıtbay’ın, II. Bayezit’in kardeşi Cem Sultan’a bir hükümdar gibi davranması ve Osmanlılara karşı Karamanoğlu Kasım Beyi desteklemesi, Memlûklerin, Dulkadıroğulları Beyliği’nin iç işlerine karışmaları, Ramazanoğulları Beyliği’ni egemenlikleri altına almak istemeleri.

     Osmanlılar ile Memlûkler arasında 1485’te başlayan ve 1491’e kadar devam eden savaşlarda, Osmanlılar çoğu zaman başarısız oldular. Her iki taraf için de büyük kayıplara neden olan bu savaşlar, Tunus hükümdarının aracılığıyla sona ermişti. Osmanlılar, ele geçirmiş oldukları Çukurova yöresini II. Bayezit döneminde Memlûklere bırakmıştılar. Yavuz Sultan Selim zamanında Dulkadıroğulları Beyliği’ne son verilmesi, iki ülke arasındaki ilişkileri gerginleştirdi. Ayrıca Memlûk Sultanı Kansu Gavri, Yavuz Sultan Selim’in kardeşi Şehzade Ahmet’in oğlu Kasım’ı himayesine alarak bunu Osmanlılara karşı bir tehdit olarak kullandı.

     Müslümanlarca kutsal kabul edilen Mekke ve Medine’nin Memlûklere bağlı olması,

Abbasî halifesinin Mısır’da bulunması,

Baharat Yolu’nun sona erdiği limanların Memlûklerin elinde bulunması Memlûklere İslâm Dünyasında üstünlük sağlıyordu.

Memlûklerin bu özellikleri Yavuz Sultan Selim’in amacı ile çakışıyordu. Çünkü Yavuz Sultan Selim’in amacı; Türk ve İslâm dünyasını tek bir yönetim altında toplamaktı.

 Bu nedenle Osmanlılar Memlüklere saldırdı ve yapılan her iki savaşta Memlük ordusu dağıtılarak yenilgiye uğradılarak Memlük Devleti'ne son verildi. 

Not 1: Yavuzun yönetimi eline alması ve 1517 yılında halifeliği eline geçirmesi ile birlikte Osmanlı döneminde teokratik yönetim başlamıştır.

Not 2: Memleket genişleme döneminde eyaletlere ayrılarak yönetilmeye çalışılmıştır.

Mısır Seferi'nin Sonuçları;

  • Memlûk Devleti yıkılmış, Suriye, Filistin ve Mı­sır Osmanlı topraklama katılmıştır.
  • Kıbrıs, Girit ve Rodos adaları dışında Doğu Ak­deniz Osmanlı egemenliği altına girmiştir.
  • Hicaz Osmanlı himayesine girmiş.
  • Abbasi halifesi ve kutsal ema­netler İstanbul'a getirildi.
  • Halifelik Osmanlı Devleti'ne geçmiş, böylece Osmanlı Devleti teokratik bir karakter kazan­mıştır.
  • Bu seferden sonra Osmanlı Devleti İslâm dünyasının, lideri olmuştur,
  • Elde edilen ganimetlerle Osmanlı hazinesi zenginleşmiş.
  • Doğu Akdeniz’den geçen Baharat Yolu Osmanlı egemenliğine geçti, fakat Avrupalıların Ümit Burnu Yolu'nu bulması Osmanlı Devleti'nin istediği ka­zancı elde etmesini engellemiştir.
  • Venedikliler; Kıbrıs'ı ve Rodos için Memlüklere ödediği vergiyi Osmanlı Devleti'ne ödemeye başlamıştır.
  • Mısır’ın ele geçirilmesi ile Kuzey Afrika'nın fethi için önemli bir üs elde edildi.

                                 XVI. YÜZYILDA AVRUPA

XVI. Yüzyılın başlarında Yavuz Sultan Selim ve sonrasında ise Kununi Sultan Süleyman Osmanlı tahtında hüküm sürdükleri yüzyılda Avrupa’daki durum üzerinde kısaca bilgi vereceğiz. Kanuni Sultan Süleyman, Babası Yavuz Sultan Selim’den ekonomik, siyasi, askeri ve idari açıdan güçlü bir devlet devralmıştı.

Aynı Yüzyıl’da Avrupa devletleri bir taraftan coğrafi keşifler ve Rönesans’ın etkisiyle kalkınma mücadelesi verirken diğer taraftan ise Reform hareketinin etkisiyle dini ve siyasi karışıklık içersine girmişti. Roma-Germen imparatoru Şarklen; Almanya, Hollanda, Avusturya, Macaristan ve İspanya devletleriyle akrabalık bağlarına dayalı ittifak oluşturarak Avrupa’nın en güçlü devleti haline gelmişti. İngiltere ve Fransa yüzyıl savaşları nedeniyle güç kaybetmişlerdi. Roma-Germen imparatoru Şarlken, Avrupa hâkimiyeti politikasına yönelik olarak bir taraftan Fransa üzerinde hakimiyet mücadelesi verirken diğer taraftan Macaristan aracılığıyla Balkan toprakları üzerinde Osmanlı Devleti’nin aleyhine genişleme politikası yürütmekteydi.

Şarlken, Venedik’le birlikte güçlü bir deniz gücü oluşturarak Akdeniz ve Afrika kıyılarında hâkimiyet mücadelesine girişmişti. Ayrıca Şarken, Osmanlı Devleti’ne karşı doğuda İran ile ittifak arayışı içindeydi.

Kanuni döneminin güçlü bir devleti olan Portekiz ise coğrafi keşifleri gerçekleştirerek Hindistan’a ulaşarak; Osmanlı denetiminde olan baharat ticaretini engelleyerek Baharat ticaretinin yapıldığı güzergahı değiştirmişlerdir. Bu durum Osmanlı –Portekiz mücadelesine neden olmuştur ve Osmanlılar bu mücadelede pek başarılı olamamışlardır.

KANUNÎ DÖNEMİ (1520 -1566)

Kanuni (l. Süleyman) tahta çıktığında Osmanlı Dev­leti hem doğuda hem de batıda rakipsiz durumdaydı. Ayrıca Yavuz döneminden Kanuni'ye mükem­mel bir ordu, tecrübeli devlet adamları ve dolu bir hazine kalmıştı. Kanuni, başka erkek kardeşi olma­dığı için saltanat mücadelesi yapmadı. Ancak tahta çıktığında iç isyanlarla uğraşmak zorunda kalmıştır.

Anadolu ve Mısır'da çıkan bu isyanlar merkezden gönderilen kuvvetler tarafından kısa sürede bastırılarak ülkede güvenlik sağlanmıştır.

1. Canberdi Gazali İsyanı (1521): Mısır’ın fethinden sonra Yavuz tarafında Şam valiliğine atanan eski Memlük komutanlarından Canberdi Gazali, bu dönemde Memlük Devleti’ni yeniden kurmak için isyan etti.

2. Ahmet Paşa İsyanı (1523): Divandaki vezirlerden olan Ahmet Paşa, sadrazamlık beklerken Mısır’a vali olarak atandı. Mısır’a gittikten sonra da bölgedeki ekonomik güçten ve merkezden uzak olmaktan yararlanarak isyan etti.

3. Baba Zünnun ayaklanması (1526): Yozgat’ta vergi meselesinden doğan isyandır. Safevi propagandasının da etkisi ile çıkmış bir ayaklanmadır.

4. Kalenderoğlu İsyanı (1527): Tımarlarının haksız yere ellerinden alındığını ileri sürerek çıkarılan bu ayaklanma Karaman’da başladı ve kısa sürede; Konya, Çukurova, Maraş ve çevresine yayılmıştır. Merkezden gönderilen kuvvetler tarafından bastırılmıştır.

 Osmanlı - Macar İlişkileri:

Osmanlı Devleti, Yavuz Sultan Selim döneminde doğu siyaseti izlemiş ve doğu sınırlarını güvenlik altına almıştı. Kanuni döneminde ise batıda Osmanlı Devleti aleyhine başlayan çalışmaları engellemek ve bu yönde gücünü devam ettirmek için Avrupa politikasına önem verilmiştir.

Kanunî döneminde Osmanlı -Macar ilişkilerinin bozulmasında;

-Macarların Balkan uluslarını Osmanlılara karşı kışkırtması ve bütün Haçlı Seferlerine katılması,

-Ödemesi gereken vergileri ödememesi,

-Macar kralına gönderilen Osmanlı elçilerinin öldürülmesi, etkili olmuştur.

-Kanuni’nin Doğu’daki üstünlükten sonra Batı’daki üstünlüğü de ele geçirme düşüncesi

Kanuni Sultan Süleyman, Macaristan seferine çıkarak Belgrad'ı fethetti (1521). Bundan sonra Belgrad, Avrupa'ya düzenlenen seferler için önemli bir üs olmuştur.

Mohaç Meydan Savaşı (1526):

Belgrad'ın fethinden sonra Osmanlı - Macar ilişkile­ri iyice bozuldu. Bu arada Avrupa'nın en güçlü lide­ri olan Alman imparatoru Şarlken, Fransa kralı l. Fransuva'yı esir almıştı. Fransuva'nın yardım istemesi üzerine Kanuni; hem Osmanlı Devleti'nin gü­cünü göstermek hem de Fransa'yı yanına çekerek Avrupa Hıristiyan birliğini parçalamak amacıyla Macaristan üzerine yürüdü. Türk ve Macar orduları arasında yapılan Mohaç Savaşı kısa sürdü ve Os­manlı Devleti'nin galibiyetiyle sonuçlandı (1526).

Bu savaşın sonucunda;

'Macaristan fethedilerek Osmanlı Devleti'ne bağlanmıştır.

Fransa kralı esaretten kurtarılmış, bu olaydan sonraki dönemlerde Osmanlı – Fransız ilişkileri güçlenmiştir.

Orta Avrupa'da Osmanlı egemenliği güçlenmiş­tir.

Osmanlı Devleti'yle Avusturya komşu olmuş ve uzun yıllar devam edecek savaşlar başlamıştır.

Osmanlı -Avusturya İlişkileri:

Kanuni döneminde Osmanlı Devleti ile Avustur­ya Macaristan'a egemen olmak için sürekli mü­cadele halinde olmuşlardır.

          I. Viyana Kuşatması (1529)

Avusturya arşidükası Ferdinand, ölen Macar kralının akrabası olduğu için; Macar tahtının kendisine ait olduğunu ileri sürerek Osmanlı Devleti'nin tayin ettiği yeni Macar kralı Jan Zapola’yı tanımadı. Bu ne­denle Macaristan'a girerek Budin'i işgal etti. Macar kralı Yanoş Kanuni'den yardım istedi. Macaristan seferine çıkan Kanuni'nin asıl amacı Şarlken'in Avrupa'daki üstünlüğüne son vermekti. Bu sefer sıra­sında Budin geri alınarak Viyana Türkler tarafından ilk defa kuşatılmıştır. Ancak kışın yaklaşması ve hazırlıksız olunması nedeniyle Viyana kuşatılması bırakılarak İstanbul’a geri dönülmüştür (1529).

     Almanya Seferi (1532):

Birinci Viyana kuşatmasından sonra Macar krallığından vazgeçmeyen Ferdinand, Budin'i tekrar işgal edince Kanuni Sultan Süleyman yeniden sefere çıktı. Kanuni, Almanya içlerine kadar ilerlemesine rağmen; ne Ferdinand ne de Şarlken Kanuni ile savaşa cesaret edemediler. 1533 yılında Ferdinand'ın isteğiyle Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında İstanbul Antlaşması imzalanmıştır (1533).

Bu antlaşmaya göre;

—Avusturya, Macaristan'ın Osmanlı Devleti'ne ait olduğunu kabul etmiştir.

—Avusturya, elinde bulundurduğu Macar toprak­ları için Osmanlı Devleti'ne vergi ödeyecektir.

—Avusturya Arşidükası protokol bakımından Os­manlı sadrazamına denk sayılacaktır.

Not: Osmanlı Devleti İstanbul Antlaşması'yla, Avusturya üstünlüğünü kabul ettirmiş ve bu devlet üzerinde yaptırım gücüne sahip olmuştur. Osmanlı Devleti'nin Avusturya karşısındaki bu üstünlüğü Zitvatarok Antlaşmasi'nın imzalanmasıyla (1606) sona ermiştir.

Osmanlı Devleti ile Avusturya arasındaki ilişkiler 1562'ye kadar yeni bir barış antlaşması yapılıncaya kadar aralıklarla sürmüştür. Ancak Avusturya'nın saldırılarını sürdürmesi üzerine Kanuni Zigetvar Seferi'ne çıktı (1566). Zigetvar Kalesi kuşatıldı. Kale kuşatıldığı sırada Kanuni Sultan Süleyman vefat etti (1566). Kanuni'nin ölümü askere duyurulmamış ve Zigetvar fethedilmiştir. Zigetvar Seferi, Kanuni Sultan Sülayman'ın son seferi olmuştur.

Osmanlı -Fransız İlişkileri:

Almanya ve Fransa arasındaki çatışmalar, Osmanlı-Fransız ilişkilerinin gelişmesine imkânı sağladı. Osmanlıların batıda genişledikleri dönemde, Avrupa’nın en güçlü devleti Alman İmparatorluğu idi. Kanunî’nin padişahlığı sırasında, Alman İmparatorluğu’nun başında Şarlken bulunuyordu. Şarlken, akrabalık yoluyla Fransa dışında Avrupa’nın büyük bölümüne sahip olmuştu.

Fransa Kralı I. Fransuva, Fransa’nın her yandan Şarlken’in topraklarıyla çevrili olması yüzünden, bu çemberi kırabilmek için Şarlken ile yaptığı Pavia Savaşı’nda Almanlara yenilerek tutsak düştü (1525). Böylece Osmanlı-Fransa ilişkileri ilk defa Fransa kralı l. Fransuva, Kanuni’ye Mektup göndererek Kanuni'den yardım istemesiyle başlamıştır. Kanuni de I. Fransuva’ya mektup yazarak yardım edeceğini bildirmiş ve 1526’da Macaristan seferine çıkan Kanunî, Mohaç zaferi ile I. Fransuva’yı esaretten kurtardı. Kanunî bununla da yetinmeyerek I. Fransuva’nın istediği ekonomik, ticarî ve hukukî ayrıcalıkları kabul etti.

İyi ilişkileri devam ettirmek isteyen Fransa 1535 yı­lında İstanbul'a elçi göndermiş ve iki taraf arasında yapılan antlaşma sonucunda Fransa'ya kapitülas­yonlar verilmiştir.

1535’te imzalanan antlaşma ile Fransızlara tanınan ayrıcalıkların başlıcaları şunlardır:

1. Fransız ticaret gemileri Osmanlı sularında ser­bestçe dolaşabilecekler ve istedikleri limanlara gi­rebileceklerdi.

2. Fransız tüccarlardan diğer tüccarlara göre daha az vergi alınacaktır.

3. Osmanlı ülkesinde yerleşmiş bulunan Fransız­lar din ve mezhep hürriyetine sahip olacaklardır.

4. Fransız tüccarlar arasındaki davalara Fransız mahkemeleri bakacaktır.

5. Fransız tüccarlarla Türkler arasındaki davalara Türk mahkemeleri bakacak, ancak bu mahke­melerde bir Fransız tercüman bulunacaktır.

6. Osmanlı ülkesinde ölen Fransız tüccarların mal­ları ya da Osmanlı sularında batan bir geminin mal ve eşyası Fransa'daki varislerine verilecektir.

7. Türk tüccarları da Fransa toprakları ve denizlerinde bu haklardan faydalanacaktır.

8. Kapitülasyonlar anlaşmayı imzalayan hükümdarların sağ kaldıkları süre içerisinde geçerli olacak­tır. Kapitülasyonların her padişah döneminde yenilenmesi bu durumun göstergesidir.

Not: Kanunî’nin Fransa ile anlaşması ve bazı ayrıcalıklar tanımasındaki amacı, bu ülkeyi kendi yanına çekerek;

—Avrupa Hıristiyan birliğini parçalamayı,

—Akdeniz ticaretini canlandırmayı,

—Osmanlı ticaret mallarını Fransızlar aracılığıyla Avrupa'ya pazarlamayı amaçlamıştır.

       Kapitülasyonların verilmesi sonuçları:

  • Fransızlar Osmanlı ülkesinde diğer Avrupa milletlerinden daha fazla çıkar elde etmiştir.
  • Fransızlara verilen kapitülasyonlardan zamanla diğer Avrupa devletleri de yararlanmaya başla­dılar. Fransızlardan sonra III. Murat döneminde İngilizlere imtiyazlar verilmiştir (1580). Bu ayrı­calıklar, 1838 Balta Limanı Antlaşması'yla geniş­letilmiştir.
  • Kapitülasyonlardan diğer Avrupa devletlerinin de yararlanmaları ve bu imtiyazların kapsamının genişletilmesi Osmanlı Devleti'ni zor duruma düşürmüştür. Zamanla Osmanlı ülkesi Avrupa’nın açık pazarı haline gelmiştir.
  • 1740 yılında (I. Mahmut dönemi) Fransızlara ve­rilen kapitülasyonlar sürekli hale getirilmiştir.

Not: Üstelik bunlara tanınan çok az gümrük vergisi uygulaması ile hammaddeyi; Osmanlı Devleti’nden çok ucuza alarak, ürettikleri bazı malları yerli üreticiden daha ucuza satmaya başladılar. Zamanla loncaların da bozulması ve teknolojik gelişmelere ayak uyduramaması yüzünden Osmanlı Devleti’nde Avrupa malları ile rekabet edecek bir yerli üterim kalmadı.

Sonuç olarak kapitülasyonların zamanla birçok devlete verilmesi ve kapsamının genişletilmesi; Osmanlı ekonomik ve siyasî yönden Avrupalı devletlerin denetimine girmesine ne­den olmuştur. Türk toplumu bu ağır yükün altından ancak Lozan Antlaşması'yla kurtulmuştur (24 Temmuz 1923).

 

Osmanlı Devleti'nin Avrupa Siyaseti:

Osmanlı Devleti dış politikasını devlet'in bütünlüğünü ve düzenini bozabilecek faaliyetleri engellemek üzerine kurmuştur. Bunun için Avrupa devletleri arasında birliğin kurulmasını engellemeye önem ver­miştir.

Osmanlı Devleti askeri, ticari ve diplomatik yollarla Avrupa devletleri arasındaki ilişkileri etkilemiştir. Al­manya ve Avusturya üzerine düzenlenen seferler, Rusya ve Almanya arasında paylaşılma tehlikesi yaşayan Lehistan'la dostluk kurulması, Fransa'ya, Venedik'e ekonomik ayrıcalıklar verilmesi bu politikaya örnek olarak gösterilebilir.

 OSMANLI -İRAN İLİŞKİLERİ 

Yavuz döneminde Çaldıran Savaşı'yla büyük bir darbe vurulmasına rağmen Safevi tehlikesi tam ola­rak ortadan kaldırılamamıştı. Şah İsmail'in ölümünden sonra yerine geçen Şah Tahmasb, Kanuni'nin Avrupa'daki rakipleri Almanya ve Avusturya'ya Os­manlı Devleti'ne karşı ittifak önerdi. Anadolu'daki bazı beyleri Osmanlılara karşı kışkırttı.

Avusturya ile yapılan antlaşmadan sonra İran üzerine sefere çıkan Kanuni; Azerbaycan, Tebriz, Bağdat ve Basra'yı ele geçirmiştir (1534). Bu sefere Irakeyn (iki Irak) Seferi de denilmektedir. Kanuni Tahmasb'ın Osmanlı topraklarına saldırması üzerine 1548 ve 1553 yıllarında yeniden sefere çıkmıştır. Osmanlı Devleti'yle savaşmaya cesaret edemeyen Safeviler barış istemişler ve taraflar arasında Amas­ya Antlaşması (1555) imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre; Azerbaycan, Tebriz, Irak, Erivan ve Doğu Anadolu Osmanlı Devleti'nde kalacaktı.

Amasya Antlaşması Osmanlı Devleti ile İran arasın­da imzalanan ilk resmi antlaşmadır.

KANUNİ DÖNEMİNDEKİ DENİZLERDEKİ GELİŞMELER

II. Bayezit ve Yavuz dönemlerinde teknik ve insan gücü bakımından gelişme gösteren Osmanlı donanması Kanuni döneminde Avrupalılarla rekabet edecek güce ulaşmıştır. Bu dönemde denizlerdeki önemli gelişmeler şunlardır:

 1. Rodos’un Alınması (1522)

Rodos'u yöneten Sen Jan şövalyeleri Türklerin Akdeniz ticaretine engel oluyordu. Karadan ve de­nizden kuşatılan ada Osmanlı topraklarına katıldı. Rodos'un fethedilmesiyle Mısır ve Suriye'den Anadolu'ya ulaşan deniz yolunun güvenliği sağlanmıştır.

 2. Cezayir'in Osmanlılara Katılması (1533):

Barbaros Hayrettin Paşa ve kardeşleri Akdeniz'de ispanya ve Portekiz'e karşı kurdukları donanma ile mücadele ediyorlardı. 1516'da İspanya'nın elinden Cezayir'i alarak burada bir yönetim kurdular. Yavuz döneminde Osmanlı Devleti'yle aralarında başla­yan yakınlaşma Kanuni döneminde iyice arttı. Bu­nun sonucunda denizlerde Şarlken'e üstünlük sağlamak isteyen Kanuni Barbaros'u; kaptan-ı deryalık göreviyle Osmanlı donanmasının başına geçirmiş­tir. Böylece Cezayir de Osmanlı topraklarına katıl­mıştır (1533).

 Preveze Deniz Savaşı (1538):

Osmanlı Devleti’ne denizlerde büyük başarılar kazandıran Barbaros Hayrettin Paşa, Midilli’de doğan bir sipahinin oğludur ve asıl adı Hızır Reis’tir. Barbaros, önce kardeşi İlyas’la daha sonra ağabeyi Oruç’la korsanlığa başladı. Osmanlı Devleti’nin, Anadolu kıyılarında korsan gemilerinin dolaşmasını yasaklaması üzerine, bu iki kardeş Cebre Adası’ını alarak burayı kendilerine üs yaptılar. 1516’da İspanyolların elinde bulunan Cezayir’i alarak burada bir devlet kurdular. Oruç Res, burada hükümdar oldu. Bir süre sonra İspanyollarla yapılan savaşta Oruç Reisin ölmesi üzerine yerine kardeşi Hızır Reis geçti.

1520’de padişah olan Kanunî Sultan Süleyman, kara ordularının yanında, deniz kuvvetlerini de güçlendirdi. Şarlken’in gücünü denizde de kırmak için, Cezayir Beyi Barbaros’u İstanbul’a çağırdı. Barbaros, donanmasıyla birlikte 1533’te İstanbul’a geldi. Kanunî S. Süleyman; Barbaros’u kaptanıderyalığa ve Cezayir beylerbeyliğine atadı (1533).

Barbaros Hayrettin Paşa Osmanlı donanmasının başına geçtikten sonra Ege denizinde Venediklilere ait hemen hemen tüm adaları ele geçirdi ve İtalya kıyılarını vurmaya başladı. Türklerin Akdeniz'de egemenlik kurmasından çekinen Venedik, Ceneviz, Malta, İspanya ve Portekizliler Amiral Andrea Doria komutasında bir Haçlı donanması oluşturdular. Osmanlı ve Haçlı donanmaları Preve­ze önlerinde karşılaştılar. Haçlı donanması sayıca daha fazla olmasına rağmen savaş, Osmanlıların zaferiyle sonuçlanmıştır (1538).

Preveze Deniz zaferiyle;

*Akdeniz'de üstünlük tamamen Türklerin eline geçmiştir.

*Doğu Akdeniz Osmanlı egemenliğine girmiştir.

*Venedikliler, Mora ve Dalmaçya kıyılarındaki bazı kaleleri Osmanlı Devleti'ne bırakarak savaş tazminatı ödemeyi kabul ettiler.

 Osmanlı Donanmasının Fransa'ya Yardımı (1543):

Fransa kralı I. Fransuva, Şariken ile mücadeleye de­vam ediyordu. Niş kentini kuşatan l. Fransuva Os­manlı Devleti'nden yardım istedi. Şarlken'e karşı Fransa'yı yanında tutmak isteyen Kanuni Barba­ros'u Fransa'ya yardıma gönderdi. Barbaros Hayrettin Paşa Niş Kalesi’ni alarak Fransızlara bırakmıştır.

 Trablusgarp'ın Alınması (1551):

Rodos, Osmanlı egemenliğine alındıktan sonra Şarlken buradaki Sen Jan şövalyelerine Malta ada­sını ve Trablusgarp'ı bırakmıştı. Turgut Reis komu­tasındaki Osmanlı donanması Trablusgarp'ı alarak Akdeniz'deki üstünlüğünü perçinlemiştir.

 Cerbe Deniz Savaşı (1560):

Turgut Reis daha önce kendisine bağlı olan Cerbe Adasi'nı kuşatınca Türklerin Akdeniz'deki başarılarına son vermek ve Türkleri Kuzey Afrika'dan atmak için Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanma­sı Cerbe'ye geldi. Az bir kuvvete sahip olan Turgut Reis, Trablusgarp’a çekildi ve İstanbul’dan yardım istedi. Bunun üzerine Piyale Paşa komutasından İstanbul’dan gelen Osmanlı donanması ile Haçlılar arasında yapılan savaşta Haçlılar büyük bir bozguna uğradılar (1559).

Preveze'den sonra Osmanlıların en büyük deniz savaşı olan Cerbe zaferi ile Batı Akdeniz ve Kuzey Afrika'da Türk üstünlüğü kesinleşmiştir.

 Malta Adasının Kuşatılması (1565):

Malta'daki Sen Jan şövalyeleri Şarlken'in desteğini alarak Osmanlı ticaret gemilerine saldırıyor ve Türk­lere karşı yapılan Haçlı seferlerine katılıyorlardı. Os­manlı donanması Piyale Paşa komutasında Malta'yi kuşattı. Bu seferde Turgut Reis'in şehit düşmesi üzerine Osmanlı donanması kuşatmayı kaldırarak geri dönmüştür (1565).

Hint Okyanusu'nda Üstünlük Sağlama Mücadelesi:

Coğrafî keşiflerin başlamasıyla başta İspanya, Portekiz, Hollanda ve İngiltere olmak üzere Avrupalı devletler, tüm dünyada sömürgecilik faaliyetlerini başlattılar.

Sömürgecilik; geri kalmış ülkelerin doğal kaynaklarını ele geçirmek üzere başlayan yayılmacılıktır. Sömürgeciliğin önde gelen ülkelerinden biri olan Portekiz, Afrika'nın güneyinden Hindistan'a ulaşmayı başarmıştı. Vasco de Gama (Vasko do Gama)'nın, Ümit Burnu'nu dolaşarak Hindistan'ın batısındaki Kalküta limanına ulaşması ile Hint deniz yolu bulunmuş oldu. Portekizliler, bir süre sonra güçlü bir donanma ile Hindistan deniz yolunu denetimlerine aldılar ve Basra Körfezi ile Babülmendep Boğazını kapatarak Akdeniz'e ulaşan Baharat Yolu'nu, Ümit Burnu' na çevirdiler. Bununla da yetinmeyen Portekizliler, Kızıldeniz ve Basra Körfezi'ne donanmalar göndererek Müslüman tüccarlara zarar vermeye, gemilerine el koymaya başladılar.

Arap Yarımadası'nın güneyinde, Basra Körfezi'nde ve Hindistan’da Müslüman ülkelerle mücadeleye başladılar. Gücerat İslam Hükümdarı Bahadır Şahın, Portekizlilere karşı Kanunî'den yardım istemesi üzerine Osmanlılar, Hint deniz ticaret yolunu açmak ve denetimini ele geçirmek için Hint deniz seferlerini başlattılar. Osmanlı Devleti 1538 -1553 yılları arasında Hindistan'a dört sefer düzenlemiş, ancak bu seferlerde is­tenilen başarı elde edilememiştir.

Bu seferlerde Mısır Valisi Hadım Süleyman Paşa, Pirî Reis, Murat Reis ve Seyit Ali Reis gibi ünlü denizciler görev aldılar.

Hint Deniz Seferleri'nin başarısız olmasında;

—Osmanlı devlet adamlarının seferlere gereken önemi vermemesi

—Osmanlı gemilerinin okyanus sularına dayanıklı olmaması

—Hindistan’ın, Osmanlı Devleti'ne gereken desteği vermemeleri

Seferlerin askeri ve siyasal hedeflerden çok yar­dım amacıyla yapılması etkili olmuştur.

Hint Deniz Seferlerinin sonucunda,

Arap Yarımadası'nın tamamı, Kızıldeniz, Basra Körfezi, Eritre, Sudan ve Habeşistan'ın bir bölü­mü Osmanlı topraklarına katılmıştır.

-Seferler sırasında büyük paralar harcanması ekonomik sıkıntılara neden olmuştur. Hint Denizi'nde Portekizlilerin faaliyetleri engellenememiştir.

Hint Okyanusu’nda kesin egemenlik kurmak isteyen Portekizliler, Sumatra ve Cava adalarına kadar ulaşmışlardı. Portekizlilerin saldırıları karşısında, Sumatra İslâm devletlerinden Açe Sultanlığı, Osmanlılardan yardım istedi. Sokullu, Hızır Reis ile Açe sultanlığı’nı silah ve asker yardımla desteklemiştir (1568-1569).

SOKULLU DÖNEMİ (1564 -1579)

1564-1579 yılları arasındaki döneme "Sokullu Dönemi'' denilmiştir.

Sokullu döneminde Cenevizlilerden Sakız adası alınarak Batı Anadolu kıyılarının güvenliği sağ­lanmıştır (1566). Hint seferleri sırasında ele geçiri­len Yemen'de isyanlar çıkmış, bu isyanlar bastırılarak Yemen'de Osmanlı hâkimiyeti yeniden kurul­muştur (1568). 1569 yılında Endonezya'ya sefer düzenlenerek Açe Sultanlığı'na yardım gönderil­miştir.

Kıbrıs'ın Fethi (1571):

Kıbrıs'ın fethedilmesinde,

—Jeopolitik yönden çok önemli bir konumda bulunması,

—Kıbrıs’ta üslenen korsanların Osmanlı ticaret gemilerine saldırması,

Venediklilerin Kıbrıs için ödedikleri vergiyi kesmesi,

—Venediklilerin; Osmanlı egemenliğindeki Anado­lu, Mısır ve Suriye sahillerine yakın bölgeleri tehdit altında tutması

—Kıbrıs’ın Venediklilerde bulunmasının Osmanlı­ların Akdeniz egemenliğine ve Akdeniz ticaretine gölge düşürmesi etkili olmuştur.

II. Selim adanın fethini istemesine rağmen Sadra­zam Sokullu Mehmet Paşa bu isteğe karşı çıkmış, adanın alınması halinde Avrupa'da Osmanlılara karşı büyük bir Haçlı seferinin düzenlenebileceğini ileri sürmüştür. Vezir Lala Mustafa Paşa komutasındaki donanma ve ordu bir yıllık savaştan sonra adayı fethetmiştir. Konya, Karaman, Niğde, Kayseri ve Bozok sancaklarından Türk aileler Kıbrıs'a yerleştirilmiştir.

Kıbrıs'ın fethinin sonucunda,

—Doğu Akdeniz tamamen Osmanlı egemenliği altına girmiştir. Böylece Mısır yolunun güvenliği sağlanmıştır.

—Anadolu’yu korumak üzere bir iç savunma hattı oluşturulmuştur.

—İnebahtı Deniz Savaşı'nın çıkmasının sebebi olmuştur.

İnebahtı Deniz Savaşı (1571):

Kıbrıs'ın fethinden sonra Papa'nın kışkırtmalarıyla Osmanlılara karşı Papalık, Malta şövalyeleri, Vene­dikliler ve İspanyollardan oluşan bir Haçlı donanması kuruldu. Haçlı donanması Yunanistan'ın batısında İnebahtı Körfezi'nde Osmanlı donanmasını yaktı (1571).

Bu durum Osmanlı Devleti'nin Akdeniz hakimiyetini gölge düşürmüştür. Osmanlı Devleti kaybedilen donanmanın yerine altı ay içerisinde daha büyük donanma yapmıştır. 1572'de Akdeniz'e açılan Osmanlı donanmasına karşı koyamayan Venedikliler barış istemek zorunda kalmıştır.

Tunus'un Alınması (1574):

İnebahtı Savaşı'ndan sonra Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa İspanyolların elindeki Tunus'u Osmanlı Topraklarına katmıştır. Böylece Fas sınırına kadar Ku­zey Afrika Osmanlı egemenliğine alınmıştır.

Lehistan'ın Osmanlı Himayesine Alınması:

1572'de Lehistan kralının ölümü üzerine Rusya, Al­manya ve Fransa kendi destekledikleri adayın Le­histan kralı olmasına çalıştı. Bu karışıklıklardan ya­rarlanan Osmanlı Devleti, Erdel Beyi Baturi'yi kral seçtirerek Lehistan'ı himaye altına aldı(1575). Böy­lece Osmanlı egemenlik sahası Baltık Denizi'ne kadar ulaşmıştır.

Fas'ın Osmanlı Himayesine Alınması:

Fas’taki taht kavgalarını fırsat bilen Osmanlıların; Fas’ı ele geçirdi. Bunun üzerine Fas’ın eski kral Portekiz kralından yardım istedi. Fas’ın Osmanlı himayesine girmesini istemeyen Portekiz Kralı, ordusu ile Fas’a hareket etti. Cezayir Beyler Beyi Ramazan Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu ile Portekiz Kralı arasında çıkan Vadi's Sebil (Vadi's Şeyi) Savaşı'nı Osmanlılar kazanarak Portekizlileri Fas'tan çıkardılar (1578). Portekiz Kralı savaş alanında öldürüldü.

Bu savaştan sonra Portekizler; Hint Deniz Yolu üzerindeki etkinliklerini İspanya, İngiltere ve Hollanda'ya kaptırdı. Fas’ın, Osmanlı himayesine girmesiyle; Mısır’dan Atlas okyanusu’na kadar bütün kuzey Afrika, Osmanlıların yönetimine girdi.

İngiltere'ye Kapitülasyon Verilmesi (1580):

III. Murat, İngiltere'ye Osmanlı topraklarında ser­bestçe ticaret yapma hakkını verdi (1580). Böylece İngilizler Kıbrıs'ın alınmasıyla Doğu Akdeniz'den uzaklaştırılan Venediklilerin yerini aldılar.

Sokullu’nun Süveyş Kanalı Projesi (1568):

Akdeniz ile Kızıldeniz'i birleştirerek Hint Okyanusu'­na açılmayı sağlayacak bir projedir.

Osmanlı Devleti bu proje ile;

—Hindistan üzerindeki Portekiz baskısını önle­meyi

—Baharat Yolu'nu, Akdeniz ticaretini ve Osmanlı ekonomisini canlandırmayı

—Hint deniz yolunu kısaltmayı amaçlamıştır.

Kanalın açılması planlanan bölgelerde incelemeler yapılmış, ancak uygulamaya geçilmemiştir.

Not: Süveyş Kanalı 1869 yılında Fransa tarafından açılmış ve Ak­deniz ticaretini yeniden canlandırmıştır.

Sokullu’nun Don -Volga Kanalı Projesi (1588):

Osmanlı Devleti Don ve Volga ırmakları arasında açacağı bir kanalla Karadeniz ve Hazar Denizi'ni birleştirmek istemiştir. Osmanlı Devleti bu yolla;

—İpek Yolu ticaretini canlandırmayı

—İran savaşlarında donanmadan yararlanmayı

—Rusya’nın güneye doğru yayılmasını önlemeyi

—Orta Asya Türkleriyle yakın ilişkiler kurmayı ve Türk dünyasını birleştirmeyi amaçlamıştır.

1569 yılında kanalın üçte birlik bölümü kazılmış, an­cak gerek Rusların saldırıları, gerekse kanal faaliyete geçince Kırım'ın Osmanlı Devleti tarafından merkezden yönetileceğine inanan Kırım hanının destek vermek istememesi yüzünden kanalın tamamı kazılamamıştır. Bu kanal 1952'de Ruslar tarafından açılmıştır.

Karadeniz-Marmara Projesi (1591):

Marmara Denizi, İznik gölü ve Sakarya Irmağı’nı ka­nallarla birleştirerek İstanbul Boğazı'nın yükünü hafifletmeyi amaçlayan bir projedir.

 

Ünite konusunu daha pratik olarak özetlemek için (üzerine tıklayın.)

Google+ WhatsApp