Tunç Çağı Medeniyetlerinin Çöküşü

Tunç Çağı Medeniyetlerinin Çöküşü

MÖ 1300’lü yıllarda kentsel merkezlerin gelişimi, karmaşık sosyal hiyerarşilerin kurulması ve çivi yazısı gibi çeşitli yazı sistemlerinin icadı ile dünya görkemli bir uygarlık çağına ulaşmıştı. Ancak bu uygarlıkların yaşadığı görkemli refah ağı, MÖ 12. yüzyıl civarında çökmüştü. Peki Neden?


3.200 yıldan biraz daha uzun bir süre önce, insanlık eşi benzeri görülmemiş uygarlık seviyesine ulaşmıştı. Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika ve Yakın son derece organize medeniyetler; diplomasi, ticaret ve kültürel alışverişler yoluyla birbirine bağlanmıştı. Kültürler gelişiyor, şehirler yükseliyordu. Ancak bu medeniytler aniden tepe takla çöküşe doğru yuvarlanmıştı. 
Tunç Çağı Çöküşü” olarak bilinen bu dönemde etkilenen başlıca toplumlar arasında Mezopotamya’daki Orta Assur İmparatorluğu, Mısır’ın Yeni Krallık dönemi, Babil, Anadolu’daki Hitit İmparatorluğu, Troya, Yunanistan ana karasındaki Mikenler ve Girit’teki Minoslular bulunuyordu. Bu toplumların çoğu için takip eden dönem, teknolojik veya kültürel ilerlemenin pek yaşanmadığı, sosyal durağanlığın hâkim olduğu bir “karanlık çağ” niteliğindeydi.
Bu medeniyetler, yaklaşık MÖ 3.300’de başlayan ve bakırın kalay, arsenik veya diğer metallerle alaşımlanarak eritilmesiyle üretilen bronz araçların kullanılmaya başlanmasıyla tanımlanan Tunç Çağı sırasında ortaya çıkmıştı. Bu teknolojik atılım, mevcut metallere kıyasla daha güçlü ve dayanıklı bir malzeme sağladı; bu da silah yapımı, mühendislik ve sanat gibi alanlarda bu toplumlara büyük bir avantaj sundu.
Amerikalı arkeolog Eric Cline, (2014) Tunç Çağı çöküşüne dair kitabında, MÖ 1.177 yılını önemli bir dönüm noktası olarak bahsetmiş olduğu kitabında: “Tunç çağının çöküşünün birkaç on yıl sürdüğünü, patlak veren isyanlar, savaşlar nedeniyle şehirlerin harabeye döndüğünü, yazı sistemlerinin ortadan kalktığını ve kültürlerin adeta gezegenin üzerinden silindiğini belirtmiş. 
Tarihçiler, bu çöküşü açıklamak için çeşitli teoriler ortaya koydu. Bunlar arasında toplumların çöküşüne neden olan klasik faktörler de yer alsa da en yaygın görüş, 
iklimsel değişme.
Kıtlık
Salgın hastalıklar
Ahlakı çöküntü sonucu kurulu devletlerin baskıcı yönetimleri
Deniz Kavimlerinin gelişinin, MÖ 13. ve 12. yüzyıllar arasında Anadolu, Suriye, Fenike, Kenan, Kıbrıs ve Mısır’da şehirlerin terk edilmesiyle bağlantılı olabileceği düşünülüyor.
Bir diğer teori, bazı uygarlıkların içsel çöküş yaşadığına işaret ediyor. Geç Tunç Çağı toplumlarının “aşırı merkeziyetçi, karmaşık ve hiyerarşik” yapılarının eşitsizlik ve sömürüye açık olduğu, bunun da sosyal istikrarsızlığa yol açtığı belirtiliyor.
Çevresel bir felaket olasılığı da göz ardı edilmiyor. 2013’te yapılan bir çalışma, bölgedeki antik bir gölün tortularındaki polen tanelerini inceledi ve bu dönemde yaşanan iklim değişikliğine dair kanıtlar buldu. Araştırmacılar, bu çevresel değişimlerin yaygın kuraklıklar, gıda kıtlıkları ve açlıklara neden olduğunu, bunun da toplu göçler ve sosyal kargaşayı tetiklediğini öne sürüyor. Böylece bu güçlü uygarlıklar, belki de Deniz Kavimleri gibi istilacılara karşı savunmasız kaldı.
Benzer şekilde, çalışmalar MÖ 3. binyılın sonunda Girit’te bir veba salgınının patlak verdiğini vurguluyor, fakat bunun diğer toplumları etkilediğini öne süren kanıtlar sınırlı.

Tunç Çağı çöküşünü tek bir faktörle açıklamak muhtemelen mümkün değil. Bunun yerine, burada bahsedilen unsurların bir “felaket fırtınası” yarattığını savunuyor.
Tarih, hiçbir medeniyetin ne kadar güçlü veya ileri olursa olsun çöküşe karşı bağışıklığı olmadığının mütevazı bir hatırlatıcısı. 
Tunç Çağı’nın büyük medeniyetleri yükselişteyken, bu görkemli şehirlerin ve fikirlerin bir gün yok olacağı öngörülemezdi. Ancak bir iklim değişikliği, iç çatışma ve teknolojik değişim karışımıyla, en güçlü toplumlar bile kolayca sarsılıp yıkılmıştır. 

 

Google+ WhatsApp