Temel Dini Bilgiler
Temel Dini Bilgiler
Hak ve Özgürlük Kavramı:
Hak kavramı sözlükte gerçek sahibi doğru varlığı kesin olan şey anlamda kullanılır. Hak hukuk düzenince korunan yarardır.
Özgürlük kişinin istediği bir konuda maddi ve manevi bir baskı ve kısıtlama altında olmadan düşüncesini ifade etme, yayma ve davranışlarda bulunma tercihidir. Sınırsız bir özgürlük kontrolsüz güç anlamına gelir. Unutulmamalıdır ki bizim özgürlüğümüz başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter. Din ve vicdan özgürlüğü temel hak ve özgürlüklerden biridir. İfade özgürlüğünün tam anlamıyla gelişmediği toplumlarda demokrasi kültüründen bahsetmek imkânsızdır. Demokrasiyi, her türlü baskıcı sistemden ayran fark onun diğer özgürlüklerin yanı sıra din ve vicdan özgürlüğüne verdiği değerdir.
Kur'an-ı Kerim'de kültürel çoğulculuk yüce yaratıcının bizzat kendisinin istediği şu ayetlerden açıkça vurgulanır: Yüce yaratıcı Maide Suresi 48 ayette şöyle buyuruyor: “ Sizden her biriniz için bir sistem ve bir hayat tarzı belirledik. Eğer Allah dileseydi elbette sizi tek bir ümmet yapardı, fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle ise hayırlı işlerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman anlaşmazlığa düşmüş olduğunuz şeyleri size bildireceğiz.”
Yine Yunus suresi 99 uncu ayette Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündeki insanların hepsi toplu halde mutlaka iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mümin olsunlar diye insanları zorlayacaksın?” Bu sebeple, dinde zorlama olmayacağını ve herkesin özgür iradesiyle dinini seçebileceğini öngören İslam, seçilen dinin gereklerinin rahatça yerine getirilmesini de garanti altına alacak ilkeler ve hükümler koymuştur.
Yaşadığımız dünyada temel hak ve özgürlüklerde en büyük ihlaller etnik ve mezhepsel ayrımcılık ile cinsiyet ayrımcılığı noktasında ortaya çıkmaktadır. Hâlbuki renklerin ve dillerin ayrıldığı doğal haklardandır. Bu sebeple İslam renklerin ve dillerin ayrılığını Allah'ın varlığının belgeleri olarak gösterilmiştir.
İslam insanların birbirlerine karşı herhangi bir üstünlük unsurunu doğuştan getirdikleri hurafelerini kesinlikle kabul etmez. Bütün insanları Allah yaratmıştır. Hepsinin kökü birdir.
Renk ve Etnik Köken
İnsanların eşitliği prensibi ile ilgili olarak Hz. Peygamber hicretin onuncu yılında Veda Hutbesi’nde şöyle demektedir: “Hepiniz Adem'in neslindensiniz. Adem de topraktan yaratılmıştır. Arabın Arap olmayanlar üzerinde ve Arap olmayanların Arap karşısında üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak Allah'tan korkmak ve takva ile olur. Irkçılık davasına kalkışan bizden değildir.”
Yaşadığımız çağdaş dünyada hala etnik çatışmalar yaşanıyorsa bunun arkasında ifadeleri dinlendiren cahiliye zihniyetinin yeniden canlandırılması vardır. Hz Peygamberimiz annesi siyah olduğu için bir başkası tarafından eleştirmesi karşısında “Sen de hala cahiliye döneminden bir şeyler kalmış.” Söyleyerek ırkçılığın cahiliye döneminin adetleri olduğunu belirtmiştir.
İslam gelişiyle birlikte her türlü cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldırmış kadın ve erkeğin bir bütün olduğunu ortaya koymak suretiyle her iki cinsinde Allah'ın teklifleri karşısında eşit düzeyde sorumlu tutulduğunu bildirmiştir ( Tevbe Suresi 71. ayet).
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem), kadına karşı yapılan olumsuz ayrımcılığa son verilmesin istemiş ve bu konuda pozitif ayrımcılıktan yana evrensel ilkeler getirmiştir.
Yüce yaratıcı Allah’u Teala Tevbe Suresi 71. ayette şöyle buyuruyor: “ Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'a emanet olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal ediniz sizin kadınlar üzerinde hakkınız onların de sizin üzerinizde hakları vardır.”
Nasıl ki bir sanatçı güzel bir sanat eserini estetik ve maharet bakımından ortaya koyduğunda başarısı karşısında bir huzur duyarsa insan hak ve özgürlüklerini şuurlu ve etkin bir şekilde kullanmasından da Allah hoşnut olur.
Her insanın sahip olduğu başka hak ve özgürlükler de vardır. İnsanların yaşama hakkı, düşünce özgürlüğü, mülkiyet edinme hakkı, eğitim ve iş imkanlarına sahip olması, seyahat etme, kamu hizmetlerinden eşit bir şekilde faydalanma gibi hakları vardır.
İslam birey ve toplum hayatının bütün alanlarında olduğu gibi yönetim alanında da birtakım ilkeler ortaya koymuştur. Bunların başında adalet, eşitlik, ötekine saygı, hoşgörü, seçim, aday olma, özgür irade beyanında bulunma gibi ilkeler gelir.
Sosyal devletin temel amacı; bütün vatandaşlara insan onuruna uygun bir yaşam düzeyini sağlamaktır. Bu sebeple; çalışma hayatına katılma, adil ücret alma, konut edinme, Sosyal Güvenlik hizmetlerinden, sağlıklı ve eğitim hizmetlerinden, eşit bir şekilde yararlanma hakları sosyal haklar kapsamına girer.
Bu sebeple nerede ve ne şekilde olursa olsun; hak ve hukuk gaspı olan her türlü ayrımcılığın karşısında olunmalıdır. Bununla ilgili Yüce Kuran-ı Kerim Kitabımızda Maide Suresi 8. Ayette şöyle buyrulmaktadır: “ Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”
Şanlı Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v); suç işleyen soylu bir kimse hakkında imtiyazlı davranılması iddiasında bulunan bir sahabeye: "Sizden önceki ümmetlerin helak olmasının sebebi içlerinden güçlü ve itibarlı birisi hırsızlık yaptığında onu cezasız bırakıp zayıf biri aynı suç işleyince onu cezalandırmamalarıdır. Allah'a yemin ederim ki Muhammed'in kızı Fatima da hırsızlık etseydi cezasız bırakmazdım.”
Hz Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem); kanunlar önünde eşitlik ve adaleti toplum hayatının bütün alanlarında yayma konusunda evrensel açıklamalarda bulunmuştur. Henüz daha risâlet göreviyle sorumlu tutulmadan önce Cahiliye Dönemi Mekke'sinde birkaç gönüllü insanla birlikte insan hakları alanında mücadele vermek üzere kurulmuş olan Hilf’ul’da (Erdemliler topluluğu)’a katılarak desteklemiştir.
Bu kuruluş kanalıyla Mekke’de iffeti kirletilmek istenen, din özgürlüğü engellenen, hayatına kastedilen nice insanların haklarını ve hukukunu savunmuştur. Malı gasp edilen ve emeğinin karşılığını alamayan kimselerin de hakkını savunmuştur.
Sosyal devlet anlayışında; güçsüzleri güçlüler karşında korumak, gerçek eşitliği ve toplumsal dengeyi sağlamak için bütün vatandaşlara ekonomik haklar tanınmıştır. İşte İslam hukuku ve adalet yapısında sosyal devlet anlayışında savunulan tüm bunlar fazlasıyla vardır.
İslam'da gerçek anlamda hak ve özgürlükler Hz Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem) tarafından Veda Hutbesi’nde ortaya koymuştur. Bu hutbede; eşitlik, emanet, ekonomik sömürü karı-koca hakları üzerinde durmuştur.
Sonuç olarak hak ve özgürlükler eşitlik ve adalete dayalı bir toplumsal düzende sağlanabilir. Kur’an’da bu hak ve özgürlüklere yeterince yer verilmiştir. Günümüz çağdaş dünyanın son yüz yıl içinde ulaştığı bu konulara 1400 yıl önce bu İslam adalet yapısında olduğunu görmekteyiz.
Bakara Suresi 256:
Dinde zorlama yoktur. Gerçekten de doğru yolla azgınlık apaçık meydana çıkmıştır. O hâlde, kim putları tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla her şeyi duyar ve bilir.
Hucurat Suresi 13
Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.
Tövbe Suresi 71. Ayet: Erkek ve kadın müminler, birbirlerinin yardımcısıdır; iyiliği emrederler, halkı kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, namaz kılarlar, zekât verirler, Allah'a ve Peygamberine itaât ederler. Allah'ın rahmet edeceği insanlar, bunlardır. Şüphe yok ki Allah üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir.
Aklın Korunması
İslam'da doğan her çocuk tertemiz olarak dünyaya gelir. Bu sebeple Her insanın fıtrî yapısında (doğuşta sahip olduğu kişisel karakteri) vardır. Bu haklar İslam hükümlerinin değişmeyen kısımlarını oluşturur. İşte İnsana verilen değerin en büyük göstergesi bu haklarını koruma altına alınmasıdır. Bunlar; din, can , akıl, nesil ve mal gibi insan hayatı için büyük anlamlar ifade eden 5 değerdir. Bunların korunması, bizzat insana saygının bir ifadesidir. Bu esasların sadece birinin dahi ortadan kaldırılması İslam’da haramdır. İnsanların yararına olan bu hakları:
Akıl; Allah'ın insana verdiği ve onu diğer canlılardan ayıran en önemli nimettir. Aynı zamanda akıl değer üretme kabiliyetinin yanında ilahi sorumluluklarında ilk şartıdır. Bundan dolayı İslam dini, aklı korumada bir takım tedbirler almıştır.
Bireyler akıl yönden ne kadar sağlıklı olursa toplumda o kadar sağlıklı olur. Ülkemizde her yıl binlerce insan alkollü sürücülerin sebep olduğu kazalarda hayatını kaybetmektedir. Yine bu kazalarda birçok insan sakat kalmakta ve birçok eve ateş düşmektedir. İşte bunun için İslam, birey ve toplumun akıl sağlığını olumsuz yönde etkileyen her türlü zararlı ve bağımlılık oluşturan maddeleri haram kılmıştır.
Yüce Allah Maide suresi 90 ve 91. Ayette şöyle buyurmaktadır: “
Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa (muradınıza) eresiniz. Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?”
Hz Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem de: “İçki bütün kötülüklerin anasıdır” buyurmuştur. Bundan dolayı akıl sağlığını bozacak olan her İslâm’da haram edilmiştir bundan dolayı tüm insan sağlığını bozan toplumun huzur ve sosyal yapısına olumsuz tesirde bulunan her şeyden uzak durmalıdır.
Dinin Korunması
Din akıl sahiplerinin kendi özgür irade ve istekleri ile tercih ettikleri bizzat hayır olan ve peygamber tarafından tebliğ edilen ilahi kurallar bütünüdür.
Din: Allah tarafından peygamberler aracılığı ile insanlara ulaştırılan ilahi bir kanundur. Dinin kurucusu Allah, muhatabı insanlardır.
Dinin amacı, insanları iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini bildirmektir, onları dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşturmaktır.
Bu anlamda din, bireyin Allah'la diğer bireylerle ve varlıkla olan ilişkilerini düzenleyen değerler manzumesidir. Dinin kabul cihetiyle vicdan işi olduğunu iman ya da inkarda zorlamanın olmadığı Bakara suresi 256 ayette şöyle buyrulmaktadır: “ Dinde zorlama yoktur artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır.
Bu ayette açıkça görüldüğü gibi; insanlara dinini kabul etmeleri için dayatmak İslami bir yöntem değildir. İman Tamamen hür irade ile ve gönülden gelen bir kabullenmedir. Zira iyi niyet iradenin tercihine dayanmayan ve gönülden benimsenmemiş bir dindarlık fertte kişilik parçalanmasına yani psikolojik bozukluğa yol açar. İslam hiçbir zaman öyle bir duruma hoşgörü ile bakmaz.
Din insanın hayatımda izlediğim yol anlamına gelir. Buna göre “din” tarih boyu insan hayatında var olmuş, insanın düşüncesini tavırlarını davranış ve diğer insanlara ve çevreye karşı tutumlarını, sorumluluklarını belirlemiştir.
Din:
Neslin Korunması:
Insan onurlu (izzetli) bir varlık olarak yaratılmıştır. Ounun üremesi diğer canlılar gibi gelişi güzel değildir. Bunun için İslam evliliği tavsiye etmiş şehvetin kontrolsüz ve disiplinsiz bir şekilde kullanılması anlamına gelen zinayı yasaklamıştır.
Kur'an ı Kerim'de İsra suresi 32. ayette şöyle buyurmaktadır: “ Zinaya yaklaşmayın çünkü bu son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.”
Yine bir başka ayette: “Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah’a ve Ahret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun.” (Nur Suresi 2.) emredilmiştir.
İslam; birey ve toplumların sadece zinanın yasak oluşu konusunda değil aynı zamanda onun yaygınlaştırılmasına ortam hazırlayan konularda da tedbirler almıştır. Nesil emniyetini ortadan kaldıran zinayı engelleme konusunda birey ve toplumun eğitilmesini önermiştir.
Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dinamik, sağlıklı bir nesil oluşturmak için şöyle buyurmuştur: “Ey gençler topluğu gücü yeten evlensin. Nikah benim sünnetimdir. Benim sünnetimi uygulamayan benden değildir. Evlenin çünkü ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim.”
İslam, maddi bakımdan yoksul olup da evlenme imkanı olmayan insanları evlenmeyi topluma görev olarak vermiştir.
Bir başka ayette: “Bir tek insanı kadın - erkek olarak iki ayrı cinste yaratıp biri diğeriyle mutlu etmek, aralarında gönül ve sevgi bağı tesis etmek Yüce Allah'ın insanlara en büyük başıdır.”
Rum suresi 21 ayette ise Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Kendileriyle huzur bulasınız diye sizin için eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi onun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibret vardır.”
Sağlıklı bir nesil için İslam’da evlilik özendirilmiştir.
Nur Suresi 32: Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.
Nahl Siresi 72: Allah, size kendi cinsinizden eşler var etti. Eşlerinizden de oğullar ve torunlar verdi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı. Öyleyken onlar batıla inanıyorlar da Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
Canın Korunması
Yaşama hakkının korunmasının anlamı birey ve toplum olarak canın korunmasıdır. Çünkü toplum tek tek fertlerden meydana gelir. Her birey ve toplumda kamu düzenini sağlayan özellikler vardır. Bu sebeple insan hayatını sürekli tehdit eden küresel ölçekte açlık, susuzluk, bulaşıcı hastalıklar, yoksulluk ve öldürülme olayları gibi tehlikelere karşı İslam’da önceden önlem alınması için bazı tedbirler almıştır. Çünkü en temel hak yaşama hakkıdır. Hayat Allah'ın sıfatlarındandır. Kur'an ı Kerim'de can güvenliğinin önemi ile ilgili El Maide 32 ayette; “
“Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitap’ta) şunu yazdık: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.”
Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Veda Hutbesi’nde Hayat hakkının dokunulmaz haklardan olduğunu beyan etmiştir. Bu sebeple insan hayatına Ahiret’teki sorumluluğunun ağır olduğunu Nisa Suresi 93. Ayette şöyle denmiştir: “Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.”
İslam dinine göre kişinin kendi canına kıyması yani intihar haramdır.
Tıbbi verilere göre yaşama ümidi kalmamış veya şiddetli acılar hisseden bir insanın hayatında bir başkası elinde son verilmesi demek olan ötenezi haramdır.
Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.
Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.”
Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem acı ve sıkıntılardan dolayı ölümün temenni edilmemesini istemiştir.
Bu sebeple bir insanın kendi canına kıyması olan
-intihar,
-ötenazi
-töre cinayetleri
-yaşama hakkını tehlikeye atan zararlı gıdalar İslam’da yasaklanmıştır. Bunları yapmak haramdır. Haram olan şeyleri yapmak günahı, günah ise Ahiret’te cehennem atılmakla cezalandırılacaktır.
Çünkü insan hayatı, her şeyin üzerindedir. Korunması ve ona saygı duyulması gerekir.
Malın Korunması
İslam özel mülkiyetin geliştirilmesinden yanadır. Bireyin mülk edinme özgürlüğünü bir hak olarak değerlendirir. Bu hakka sayıyı gösterir ve saygı gösterilmesini ister. Bu mal edinme özgürlük ve hakkını kısıtlamayı veya bu veya bu hakka tecavüzü büyük günahlardan sayar.
İslam'da mal ve kazancın helal yoldan elde edilmesi için çalışmak bu uğurda alım-satım gibi meşhur çerçevede ticaret yapmak teşvik edilmiştir. Allah Kur'an ı Kerim'de Necm Suresi 39. Ayette: “Ve gerçekten de insan, ancak çalıştığından başkası yoktur.” buyrulmuştur.
Yine Hz Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Kişi kendi elinin emeğinden daha temiz bir kazanç elde etmiştir.” duyurmak suretiyle çalışmaya teşvik etmiştir
Kişinin sahip olduğum mal, sahibinin rızası olmadan bir başkasının mülkiyetine geçirilmesi doğru değildir. Bu konuda Kur'an ı Kerim'in uyarısı açıktır. Nisa suresi 29. Ayette şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.“
İslam haksız kazanca karşıdır. Bu sebeple İslam başkasının malını gasp ve telef etmeyi, aldatmak, yolsuzluk yapmak, rüşvet almak, kumar ve faiz gibi yollarla haksız kazanç sağlamayı yasaklanmıştır. Kuran’ı Kerim’de El Maide Suresi 38. Ayette: “Erkek olsun, kadın olsun, hırsızlık edenlerin, elde ettiklerine karşılık, Allah tarafından ibret verici bir ceza olarak kesin ellerini ve Allah, üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.” Yasaklamıştır.
Hırsızlık sadece bir başkasının malını gasp ve telef etmeği, değil ölçü ve tartıda hile yapmak suretiyle de gerçekleşir. Bu konu ile ilgili olarak Kur'an uyarısı şöyledir: “Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.” (İsra Suresi 35. Ayet)
Toplumları yoksullaştıran nedenler arasında israf da vardır. Bundan dolayı İslam'da savurganlık haram kılınmıştır. İslam insanoğlunun yeme-içme ve harcama konusunda dengeli davranmasını öğütler. Araf Suresi 31. ayette israf yasaklanmıştır. “Ey Âdemoğulları, namaz kılacağınız her vakit, elbisenizi giyin, süslenin ve yiyin, için, israf etmeyin, şüphe yok ki o, israf edenleri sevmez.” başka bir ayette: “Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.” (İsra suresi 29) buyurmak suretiyle hem israftan hem de cimrilikten kaçınılmasını istenmiştir.
Bilindiği gibi cimrilik, kişinin nefsani meşru olan şeylerden yararlanmaktan mahrum bırakmasıdır.
İsraf; gereğinden fazla harcama ve tüketim ve aşırı gitmektir. İsraf; fert, aile ve toplum hayatında onarılmaz yaralar açar ve toplumsal bozulma ve çözülmeyi hızlandırır.
Bir Müslüman dünya üzerindeki maddi ve manevi imkân ve nimetleri kendisine emanet edildiği bilinciyle tüketmeli. Bu nimetler üzerinde kendisinin olduğu kadar toplumunda hakkı bulunduğunu unutmamalıdır. İslam hukukunda mala verilen zararın karşılanması ve aldanmalarda müşterinin tercih hakkı doğrudan savurganlık ile ilgilidir. Çünkü savurganlık malım korunmasını imkânsız hale getiren durumlardandır.
İLK AİLE:
Aile insanoğlunun içinde doğduğu yetiştiği ve ilk eğitimini aldığı en küçük sosyal topluluktur.
İnsanın yeryüzüne ayak basmasıyla birlikte aile kurumu da oluşmuştur. Allah, insanı kadın ve erkek olarak yaratmıştır. Kadın ve erkek birbirine eşit ama birbirinden farklıdır. Bu farklılık onların birlikte yaşamalarını kolaylaştırmak yaratılış itibariyle birbirinin eksik taraflarını tamamlamak için Allah tarafından insan fıtratı için belirlenmiş hükümlerdir. İşte bu birliktelik aileyi oluşturur.
Kur'an ı Kerim'de ilk insanın yaratılışı ile ilgili Araf Suresi 189 uncu ayette Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir. Derken erkek eşine yaklaşınca eşi, hafif bir yük taşımaya ve onunla gidip gelmeye başladı. O yük ağırlaşınca ikisi de, bize âzâsı tam ve iyi bir evlât verirsen şüphe yok ki biz de şükredenlerden oluruz diye Rablerine duâ ettiler.”
Nisa suresi 1. Ayette Yüce Yaratıcı Rabbimiz Allah şöyle demiştir: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.” Bu ayetten anlaşıldığı gibi Hz. Adem ve Hz. Havva tek bir özden yaratılmıştır.
Kur'an ı Kerim insanlık tarihinin biri olarak değil Hazreti Adem ve Hz. Havva ile ilk defa bir aile olarak başladığını gösteriyor. Yeryüzünde yaşayan insanların ilk atası olan Hazreti Adem bir eşe sahip olmuş ve bu ilk karı koca çocuklar ile beraber bir aile kurmuştur. Dolayısıyla dünya hayatı Hazreti Adem ve eşiyle birlikte başlamıştır. Bu hayat onlardan Türeyen çocuklarla Kıyamet gününe kadar devam edip gidecektir. Zira Âdem olmadan Havva olmaz, Havva olmadan Âdem olmaz. Her bir eş birbirini tamamlayan bir bütünün parçaları gibidir.
Aile insanlığın sonradan tanıştığı bir kurum değildir. Bakara Suresi 35 inci ve Araf suresinin 39 uncu ayetinde Hazreti Adem eş, mesken ve cennet kavramlarının birbiri ardınca kullanılması bir değer olan aile için son derece önemli bir anlam biçimidir. “ De ki Ey Adem sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”
Bu ayette de anlatıldığı gibi Hz. Adem'in eşiyle ikamet edeceği mekanın adı mesken olarak ifade edilir. Mesken içinde sükun ve huzur bulunan ev anlamına gelir. Bu yönden mesken ve Cennet kavramı haz ve huzur veren köşkler anlamında bir biriyle ilişkilendirilmiştir. Tövbe suresi 72. Ayette Yüce Allah: “Allah, Mü’min erkeklere ve Mü’min kadınlara, ebedî olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler va’detti. Allah’ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır.” buyurmaktadır.
Bunun anlamı Bir Müslüman ailenin evinin sadece mimari anlamda değil manevi ve ahlak anlamda da bir mesken olarak huzur bundan bir dünya Cennetine dönüşmesidir.
Rum Suresi 21 inci ayette Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Kendileriyle huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun varlığının ve kudretinin delillerindendir.” Öyleyse aile İnsan insanın içinde huzur bulacağı bir yuvadır.
Aile bireylerinin birbirine bağlayan temel unsur; ahlak değerlerinin canlı bir şekilde yaşanmasıdır.
Karşılıklı sevgi, ilgi, şefkat, adalet, nezaket, hoşgörü, uyum, paylaşma, sadakat, gibi yüce ahlaki değerler. Böyle bir mekanda hayat bulur. Hiç şüphesiz bu ahlaki değerler; eşler, çocuklar ve ailede bulunan diğer fertleri arasında sevgi köprüsünün kurulmasında önemli bir işlev görür.
Ailenin Önemi:
Aile; kan ve akrabalık bağı ile birbirine bağlı olan aralarında belirlenmiş hak ve ödevleri bulunan ve ortak değerlerin paylaşıldığı kurumsal bir yapıdır. Bir başka ifadeyle aile aynı soya mensup ya da birbirleriyle evlilik bağlı olan kişilerin toplamıdır.
Akrabalık bağıyla birbirine bağlı olan aralarında belirlenmiş hak ve ödevleri bulunan ve ortak değerlerinin birlikte paylaşıldığı kurumsal bir yapıdır.
Toplumun çekirdeğini aile oluşturur. Çekirdek topluluk her çeşit faziletin kaynağıdır. Sağlıklı nesiller bu yuvada yetişir. Çocuk yaratılışla ilgili gelişmesinde ahlak ve terbiyesini önce buradan alır. İnsan sevgisinin ilk defa kazanıldığı yer ailedir. Bir milletin sahip olduğu bütün özellikleri o milletin en küçük birimi olan ailede görmek mümkündür. Bir toplumda aile ne kadar sağlam temellere oturur ise o aileden meydana gelen toplum o ölçüde sağlam yapıya sahip olur. Bunun içindir ki dinimiz aileye büyük önem vermiştir. Hatta Hazreti Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır: “Evlenen insanların dininin yarısını tamamlamıştır” müjdesini vermiştir.
İslam'ın aile ile ilgili çok önem verdiği bir diğer konu ise anne ve babaya olan saygı ve sevgimizdir. İslam bu konuda birçok ayet ve hadiste anne-babaya itaati en önemli değerler arasında görmüştür.
İsra Suresi 23. Ayette: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.” Buyurmaktadır. Bu ayetten anlaş anladığımız kadarıyla gerekirse anne ve babalarımız bu büyük aile içinde bizimle yaşayacaklar ve gözlerini hayata bu sıcak yuvada yumacaklardır. Bu zorunluluk Kuran'da emredilen bir emir ve tavsiye olarak kalmamış uygulamaya hizmet edecek boyutta fıkıh ve hadis kitaplarında detaylı bir şekilde yer verilmiştir.
Kur'an ı Kerim Hz. Muhammed Peygamberimizi (s.a.v) bize en güzel örnek olarak sunulmuştur. Onun güzel örnekliği her alanda olduğu gibi aile hayatı için de geçerlidir. O eşine ve çocuklarına büyük değer vermiştir. Ailede eşiyle ve çocuklarıyla birçok konuyu birlikte konuşarak ortak karar vermişlerdir. O eşini üzecek her türlü söz ve davranışlardan uzak durmuştur.
O, çocuklarına bir baba olarak şefkat ve merhametle yaklaşmıştır. onlardan sevgiyi asla esirgememiştir. Kur'an ı Kerim onun ailesini Ehlibeyt kavramı ile dile getirir. Ahzap suresi 33 üncü ayette şöyle demiştir: “Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Ey Peygamberin Ehl’i Beyt’i Allah, sizden ancak her türlü günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.”
Peygamberimizin ailesinde yaşanmış huzurlu ve mutlu hayat bütün insanlığa örnek oluşturacak niteliktedir. Değerler alanında Kur'an ı Kerim'in ortaya koyduğu prensipler en güzel şekilde, bu model ailede, hayata geçirilmelidir. Bu sebeple Peygamberimizin aile hayatını bütün yönüyle bütün yönleriyle bilmeye ihtiyaımız vardır.
Hz Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem) aileye büyük önem vermiş ve aile kurmaya daima teşvik etmiştir. Çünkü aile hem eşinin hem de çocukların huzur bulacağı bir ortamdır. Bu sebeple Hz. Peygamber( sallallahu aleyhi ve selem) evlilik yaşına gelen gençleri iyi aile kurmaya yönlendirici uyarı ve tavsiyelerde bulunmuştur.
Bu konu ile ilgili şöyle buyurmuştur: Dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir.
- kına yakınmak
-koku sürünmek
-misvak kullanmak
evlenmek
İslam evliliği birey ve toplum açısından bir yücelik, temizlik ve korunma vasıtası olarak görür. Bunun için de daima aile kurmaya teşvik etmiştir. Aile kurmak İnsanların Rabbine yaklaştıran ilahi emre itaat etmektir. Aile ilişkilerinden asıl olan kararlılık ve sürekliliktir. Bunun için İslam; evliliği ibadet derecesine çıkarmıştır.
Çünkü evlilik eşler arasında bir sözleşme biçimidir. Din Bu sözleşmeye kutsiyet aktive ederek sağlam bir yapı kazanmasına katkıda bulunmuştur.
Evlilik hayatı bireyin topluma uyumunu kolaylaştırıyor. Ancak nikâhsız beraberlik hiç bir toplumda hoş karşılanmamıştır. Çünkü böyle bir anlayış ailenin de milletin bekası için doğru değildir. Nikâhsız birliktelik hem aile için hem toplum için hem de devlet ve millet için bir felakettir. Nikâhsız birliktelik; sadece İslam dininde değil insanoğlu var olduğundan beri insanlara gönderilen bütün ilahi dinlerin emirlerinde de yasaklanan bir olgudur. Nikâh her ne kadar medeni bir sözleşme ise de, bir diğer yönüyle büyük bir ibadettir. Aile kurumunun baş aktörü karı ve kocadır. Aile kurarken eşlerin birbirlerini seçmesi çok önemlidir. Evlilik geçici bir süre bir birliktelik değil bir ömür boyu beraber geçirmeyi kabul ettiğimiz bir sözleşmedir.
Ders Notu Olarak Görmek için Aşağıdaki Yazıcıya tıklayın: