iyi ve kötü

iyi ve kötü

İyi ve kötü inlanlar kimlerdir bunun ülçüsü yani sınırı nedir.

 

İyilik ve Kötülük:

YA RABB!

Sarsılmaz iman, şükredici kalp,

Sabredici beden, zikredici dil,

Hayırlı ömür ile

dünya ve ahretimizi güzelleştir.

 

İyi ve kötü olduğumuzu nasıl anlarız, bunun için kendimize hangi soruları yöneltmeliyiz?

Acaba ben aile içinde sorun çıkaran sorun icat eden biri miyim?

Evde; anne’mize, babamıza, topluma, devlete bir yük müyüz?

Ailemize, topluma, devlete ve insanlara karşı sorumluluklarını bilen ve üzerimize düşen bütün sorunları çözen, yardım eden biri miyiz?

Varlığımız bu topluma bir ağırlık ve külfet mi, yoksa varlığımız bu toplumda bu ağırlığı hafifletmek sorunları gidermek için mi?

Acaba ben sorun çıkaran bir insan mıyım, yoksa sorun çözen bir insan mıyım?

Aile içinde, okulda, sokakta, işte, sorumluluğumuzda olan yerlerde, toplumda acaba sorun çıkaran, sıkıntı verici biri miyiz, yoksa sorunları çözen ve güven verici biri miyiz diye kendi kendimizi bir gözden geçirmeliyiz.

 İyilik ve Kötülüğün Tanımı:

İyi; ahlakça değerli olandır. Genelde, insanın; kendisini gerçekleştirmesine hizmet eden ve diğer insanlar için yararlı olan şey iyidir.

Kötü ise iyinin karşıtı ve ahlakça kabul edilmez olandır. İnsanlar genellikle davranışlarını eylemlerini, duygularını, düşüncelerini ve amaçlarını içinde yaşadığı toplumun değerlerine göre belirler.

İnsan Değerlidir.

İnsan yaratılış itibariyle aslında çok üstün bir yaratıktır ve kıymetlidir. Tabiri caizse yeryüzünün halifesi konumundadır. Bütün kâinatta her şey insan içindir. Yağmur, su, güneş, hava, toprak ve yaşamamızı sağlayan organlarımız ve sağlığımız bizim içindir. Tüm bu nimetler insan içindir. Bu nimetleri Ademoğluna Yüce Allah (c.c.) sunmuştur. Bu açıdan bakıldığında bütün her şey insan için yaratılmıştır. Yaratıklar içerisinde bütün her şeyin insan için olduğunu görünce ve insanın hükmetme, irade ve düşünce yönüyle bir akla sahip olması insanı değerli kılmıştır. İnsan değerlidir, değerli olmasına ancak iyilik ve kötülük penceresinden baktığımızda bazı insanların iyi bazı insanların ise kötü olduğunu görmekteyiz. Yani kötü insanlar bu değerini yitirmiş olur.

 Toplumda kimler kötüdür?

Bazı insanlar var ki toplumda duruşuyla, oturuşuyla, hareketleri ile bir sıkıntı kaynağıdır ve topluma sürekli sıkıntı verir.

Hatta kendisi bile kendisi için sıkıntı vericidir.

Her şeyi sorun yapar, her sorunu çözmek yerine büyütür de büyütüverir.

Sorun olmayan bir şeyi bile kendisi için sorun yapabilir.

Kendisiyle barışık değil ki başkalarıyla barışık olsun.

Sürekli maddi olarak beklenti içindedir, gözü onun bunun elindedir.

Sadece alan taraftır, yardım amaçlı asla vermez.

Eğer bu bir öğrenci ise sorumluluğu gereği çalışarak iyi not elde etme yerine not dilenciliği veya tehdit yoluyla sınıf geçmeği dener.

Topluma hizmet eden başarılı olan kimseleri kıskanır.

Kinli bakışları vardır, kimseyi sevmez

Kendi çıkarları her şeyin üstündedir, yalan konuşmak onun için bir sanat ve maharettir.

Eliyle, diliyle, eylemleriyle topluma zararlıdır.

İyilik gördüğü kimselere karşı nankördür.

Kendisinden üst olanlara itaat etmez, kendisinden alta olanlara eziyet eder

İyilik gördüğü kimselere karşı alçak gönüllü değildir, onlara karşı haset içindedir.

Eğer bir yerde memursa rüşvet yolunu tercih eder.

 

Allah Katında Üstün ve Makbul Olan Hacet Kapısı Konumundaki İnsanların Vasıfları:

Veren el ile alan el arasında fark vardır. Veren el ile alan el bir değildir. Allah’u Teala sorunları sıkıntıları giderendir. Toplumdaki sıkıntı ve zorlukları Allah adına gideren insanların Allah katında bir üstünlüğü var.

Veren el olmak Allah’ın ilahi vasıflarından biridir ve böyle insanlar toplum katında iyi olmakla birlikte, Allah katında da makbul birisi olduklarından dolayı değerlidirler.

 Allah bencil değildir. Kendisinde olan bu ilmi, güç ve kudreti paylaşmak istemiştir. Bu nedenle insanları yaratmasının bir sebebi de budur.

Allah, yardım eden, sıkıntıları çözen ve veren elleri üstün kılmıştır.

Eğer toplumda bir şahıs sorunları çözüyorsa o insan hacet kapısıdır.

Hedefimiz, toplumun huzuru, refahı, mutluluğu için bir hacet kapısı konumuna gelmektir. Başka birinin kapısına giderek benim bu sorunumu gider deme yerine kendi sorunumuzu kendimiz gidermeli ve sorunları gideren hacet kapısı olmalıyız.

İşte o zaman Allah’ın halifesi yani “Halifetullah makamına ulaşırız ve Allah’ın sevdiği melaiklerin seviyesine çıkmış oluruz.

 

Toplumun İyi İnsanları:

-toplumun sorununu gideren,

-büyüklerine saygı gösteren, küçükleri seven

-elinden, dilinden, sözlerinden kimse incinmez

-Allah adına insanların hacet kapısıdır. Yani birisinin işi ona düştüğünde veya birisi sıkıntıya düştüğünde onun yardımına koşan

-güzel ahlaka sahibidir, her zaman güzel konuşan.

-kötülüklere karşı uyarır ve iyilik yapmaya halkı davet eden.

-kötü olan hiç bir şeyi sevmez ve kötü olan şeylerin karşısında olan

-üzerine düşen sorumluluklarını en güzel şekilde yapmaya çalışan,

-topluma sıkıntı getiren değil sıkıntıları çözen,

-topluma kambur gibi yük olan değil toplumun yükünü hafifleten,

-toplumun ve insanlığın yükünü bir köprü gibi omuzlarına almayı vazife sayan

……..insanlar iyidir.

  

Kullukta eşitlik
Hukuk karşısında eşitlik: hiç kimseye dil, din, ırk ve cinsiyet gibi özellikleri nedeniyle ayrıcalık tanınmaması, tüm bireylere aynı hak ve özgürlüklerin tanınmasıdır. Eşitliğin sağlanabilmesi ise anayasa ve yasalarla belirlenen hak ve görevlerin herkese eşit olarak uygulanmasıyla mümkündür. Buna fırsat eşitliği veya hukuki eşitlik adı verilir.
Ülkemizde insanlar hukuki açıdan eşit haklara sahiptirler.
Bu durum Anayasa’nın 10. Maddesinde yer alan “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi, düşünce, felsefi inanç din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınmaz. Devlet organları ve daire makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. “

Eşitlik Anlayışını Korumanın Önemi

Dinimiz, fakirlere, muhtaçlara, kimsesizlere, öksüz ve yetimlere yardım etmeyi ısrarla emretmiştir. Öyle ki zerre miktar inancı olan kimseler, bu emirlere kayıtsız kalamaz, fakirler ve yetimler ihtiyaç içerisinde kıvrım kıvrım kıvranırken, rahatça yiyip içemez.
Yetimlere iyilik yapılmasını, iyi davranılmasını emreden, yetim malı yemeyi yasaklayan Âyet-i Kerîmelerden bazılarına meâlen bakalım:
"Sen yetim iken O seni barındırmadı mı?
"Sen yolunu şaşırmış bir kavmin içinde iken O sana yol göstermedi mi?
"Sen yoksul iken O seni zengin kılmadı mı?
"Sakın yetime kötü davranma.
"Bir şey isteyeni azarlama.
"Rabbinin nimetini de yâd et." (Duha sûresi/6-11)
"Rüştüne erinceye kadar yetimin malına yaklaşmayın— onu korumak ve arttırmak gibi daha güzel bir şekilde olursa başkadır. Ahdi de yerine getirin. Muhakkak ki ahitten dolayı mesuliyet vardır." (İsrâ sûresi/34)
Yetimlere bakmaya ve onların ihtiyaçlarını gidermekle ilgili o kadar çok hadis-i şerif vardır ki, bu hadis-i şeriflerden haberdar olan bir Müslüman’ın yetimlere karşı kayıtsız ve lakayt kalması mümkün değildir.

Şimdi bu hadis-i şeriflerden bazılarına bakalım: (Hz. Ebû İmran r.a. rivayet ediyor " Yetimi kendine yakın tut. Başını elinle okşa ve onu sofrana oturt. Böyle yaparsan kalbin yumuşar ve hacetin görülür." (Ramûz, c. 1/22-7)

Fakirlere yardım:
Fakirlere yardım etmek, onların ihtiyaçlarını gidermek, İslâmiyet’in en çok üzerinde durduğu hususlardan birisidir. Zekât verilecek sınıflardan birisi de fakirlerdir.
Fakirlere yardımda bulunurken veya o istediğinde verecek durumda değilken, çok dikkatli ve nazik davranmalı, fakirler gücendirilmemelidir. Onlara her zaman güzel söz söylenmeli, hattâ verirken onlara teşekkür etmek ihmâl edilmemelidir. Zira onlar Allah'ın bir emaneti olan mallardan dolayı Allah'ın emrini yerine getirmeye vesile olmakta, kendilerini o yükten kurtarmaktadırlar.
Fakirlere yardımla ve şayet verecek durumu yoksa güzel söz söylemekle ilgili Âyet-i Kerîmelere meâlen bakalım:
"Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışlara hakkını ver. Malını İsraf ederek saçıp savurma." (İsrâ sûresi/26)
"Eğer onlara verecek bir şey bulamayıp da Rabbinden bir rahmet aramak için yüzünü onlardan çevirmek zorunda kalırsan, bari onlara güzel bir söz söyle." (İsrâ/28)

Dula, fakire, ihtiyaç sahiplerine yardım etmekle ilgili hadis-i şeriflerden bazılarına bakalım: Safvân bin Süleym'in (r. a.) rivayet ettiğine göre Resûlullah (a.s.m.) şöyle buyurmuştur: "Dul kadın ve yoksul kimselerin geçimlerini üzerine alan bir Müslüman, Allah yolunda cihad eden mücâhid gibi yahut gündüzleri oruçlu geceleri de ibâdetle meşgul olan kimse gibidir." (Buhâri, Edeb: 25)
Câbir (r.a.) der ki: Hz. Peygamber (s.a.v.): "Müslüman yoksulu doyurmak Allah'ın rahmetini gerekli kılan güzel amellerdendir." buyurdu. (Tergib ve Terhib., c.2/372-9)
Sadakayı gizlice vermek
İhtiyaç sahiplerine yardımda bulunurken, sadaka verirken, hiç kimseye sezdirmeden gizlice vermek faziletli bir davranıştır.
Ümmü Seleme (r.a.) Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Yapılan iyi işler insanı kötülüğe düşmekten korur. Gizlice sadaka vermek Allah'ın gazabını söndürür ve sıla-i rahim (akraba ziyareti) ömrü uzatır. Her iyilik sadakadır. Dünyada iyilik sahipleri Âhiret’te de iyiliğe mazhar olurlar. Dünyada kötülük yapanlar Âhiret’te de kötülükle karşılaşırlar. Cennete ilk girecekler iyilik yapanlardır." (a.g.e., c.2/323-5)
İslâm büyükleri, Resûlullah'ın (s.a.v.) tavsiyesi ışığında yardımda bulunurlarken gizlice yardım ederlerdi. Hz. Ali (a.s), yüzünü kapatarak geceleyin fakirlerin evlerine yiyecek taşırdı. Fakirler yardımı yapanın, ancak o vefat edipte artık kapılarını çalan olmayınca anlamışlardı.
Belediyelerin ve bazı hayır müesseselerinin, fakirlere gıda ve erzak yardımı yapmaları, aşevleri yapıp yemek dağıtmaları güzel bir davranıştır. Ancak bu yardımlar onları rencide etmeden yapılmalıdır.


Öksüz ve Yetimlere Sahip Çıkma

MAUN SURESİ
ANLAMI

Bismillâhirrahmânirrahîm.
Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adı ile

1. Eraeytellezî yukezzibu bid-dîn.
1.Dini yalanlayanı gördün mü?

2. Fezâlikellezî yedu’ul yetîm.
2.İşte o yetimi itip kalkar

3. Velâ yehuddu alâ taâmil miskîn.
3.Yoksulu doyurmaya teşvik etmez.

4-5. Feveylun lil-musallin. Ellezînehum. An-salâtihim sahûn.
4-5.Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar

6. Ellezînehum yurâûne
6.Onlar namazlarıyla gösteriş yaparlar

7. ve yemneûnel mâûn.
7.Ufacık bir yardıma bile engel olurlar.

“Ey Muhammed! (s.a.v) dini (ahiret cezâsını) yalanlayanı gördün mü? İşte o; öksüzü itip kakar, yoksulu doyurmaya önayak olmaz. Şu namaz kılanların vay hâline! Ki onlar; namazlarından gaflet ederler (kıldıkları namazın değerini bilmez, ona önem vermezler) Onlar gösteriş (için ibadet) yaparlar. (Basit ev gereçlerini ödünç vermek gibi) en ufak bir yardımı esirgerler.”

Mâun Suresi, “namaz sûreleri” dediğimiz kısa sûreler arasında bulunuyor. Hemen hepimiz günde en bir defa bu sûreyi okuyoruz diyebiliriz. O halde bu uyarı hiç de uzaklarda değil; hemen yanı-başımızda, içimizde duruyor. Namaz sûrelerinden tanışıklığımız var onunla. Bunun anlamı şudur: “Ey Mü’min, hele bir bak! Şu din gününü yalanlayanı gördün mü? . Yazıklar olsun ona; şu, namazından gâfil olana dikkat ettin mi?”

Sonra, böyle olanların bâriz vasıfları sıralanıyor. “Yoksulun elindeki lokmaya tamah etmek, yetimleri hor ve hakir görmek ve ileri derecede cimrilik. Bunlar, komşular arasında alınıp verilen en değersiz eşyayı bile bir insana vermekten imtinâ ederler. Koyu bir bencillik, gözleri bürüyen bir hırstır onların içine düştüğü, tam bir menfaatperestlik.

Her gün belki defalarca yüz yüze olduğumuz bu ilahi uyarıyı nasıl algıladığımıza bir bakalım. Nefsimizi şöyle bir yoklayalım. Hesaba çekilmeden önce kendimize sorular soralım: “Gördün mü?” suâlinin ardı sıra sayılan vasıflara yakın durup-durmadığımızın ürpertisi, yüreğimiz titretiyor mu? Herkesten evvel kendimizi şöyle bir silkeleyelim. Çünkü Mâun Sûresi’nde Hazreti Allah, Peygamberine yaman bir soru soruyor, onun ümmetini sarsıyor: “Gördün mü şunları?” diye uyarıyor. Yetimi hor gören ve yoksulu gözetmeyenlere dikkat çekiyor.

Her gün namazlarımızda okuduğumuz Mâun Suresi’nin anlamını yeniden dikkatlice okumayı, okuyup şunun gibi düşünmeyi deneyelim. “Bu sûreyi her okuyuşumda en baştaki o muazzam soru ile sarsılıyor muyum, o suâilin ağırlığı yüreğimi titretiyor mu?” Toplumun şefkat ve ilgiye en çok muhtaç olan iki kesimi ile, yoksul ve yetim çocuklarla gereğince ilgilenmediğim takdirde hesap gününe olan inancımda bir örselenme olur mu?” sorusunu kendime soruyor muyum? “Veyl” sesindeki “Yazıklar olsun” uyarısındaki, “Vay onların haline” İkazısındaki ürpertiyi duyabiliyor muyum?

Namaz kılarken bu iki uyarının ağırlığından yüreğimin kalktığı, benzimin sarardığı anlar oluyor mu? Yoksa bunları hep dışarıda birilerinde; inkârcılarda, münafıklarda arama kolaycılığına mı kaçıyorum?

Oturduğunuz mahallede, sokakta başı okşanacak kaç yetim, kaç yoksul biliyor, tanıyorsunuz? Onlarla ilgili şimdiye kadar ne yaptınız? Ne yapmayı düşünüyorsunuz? Şimdi hep birlikte Hazreti Allah’ın bu ilahi görevi için bir şeyler yapmaya çalışalım.

Bize toplumun bir emaneti olan yetim ve kimsesiz çocuklar bizim cennetimiz olabilir. Peygambere komşu olmanın yolu yetim ve kimsesiz çocuklara sahip olmaktan geçiyor. O halde, Mâun Sûresi bizi kendimize getirmeli, sarsmalı ve hemen hiç vakit kaybetmeden harekete geçmeliyiz.

Sevgiye hasret, şefkate muhtaç olan yetim ve kimsesiz çocuklara sahip çıkalım. Ağlamasıyla arşın titrediği yetimlerimizin dertlerini dindirelim.

Kimsesizlere yardım.

Muhtaçlara yardım etmenin "Allah'ın inayetine sunulmuş en beliğ davetiyedir.
Muhtaçların yardımına koşmak, Allah'ın inayetine sunulmuş en beliğ bir davetiyedir. Yardıma koşarsanız, yardımsız kalmazsınız. El uzatırsanız, hiç umulmadık yerden sizlere el uzatılır.

Maddi-manevi, dünyevi-uhrevi, maddi sıkıntılar içinde bulunanlara el uzatmalı. Manevi buhranlar yaşayanlara el uzatmalı. Stresler içinde kıvrananlara, savaş ortamında ülkesi Tahir edilen insanlara el uzatmalıdır.
Kur’an’da El Maide Suresi’nin 2. Ayetinde şöyle buyuruyor: “İyilik ve takva’da yardımlaşın, günah ve sınırı aşmada yardımlaşmayın! Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın azabı pek çetindir.
-O kimseler ki, iman ettiler, muhacir oldular ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad ettiler, cihad etenleri barındırdılar ve yardıma koştular işte bunlar birbirlerinin dostudurlar. (Enfal: 72. Ayet)

 

Google+ WhatsApp