Aklın Yansıması İman ve Takva
Tövbe 24: "De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, karılarınız, aşiretiniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz alışveriş ve hoşunuza giden evler, sizce Allah'tan, Peygamberinden ve onun yolunda savaş etmeden daha sevimliyse bekleyin Allah'ın emri gelinciye dek ve Allah, buyruktan çıkan kötü topluluğu doğru yola sevk etmez."
Akılın Yansıması İman ve Takva (Tarihi gelişim içinde bazı peygamberlerin hayatı ile ilgili özetler içermektedir)
CUMA SOHBETİ:
Yüce Allah Araf Suresi 54, 55 ve 56. Ayetlerinde buyuruyor ki: ”Şüphesiz sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra Arş’ı kuşatan Allah’tır. O, geceyi kendisini durmadan kovalayan gündüze örter. Güneş, ay ve yıldızları kendi buyruğuna baş eğmiş olarak var eden O’dur. Dikkat edin, yaratma ve emir O’na aittir. Alemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir.
Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.
Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a korkuyla ve ümitle dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır. ”
Bu gün Cuma, Cumanız mübarek olsun.
İman, aklı yerli yerinde kullana bilme erkidir, dersek yanlış bir tanım yapmış olmayız.
İnsanlar günlük işlerini sistemli ve düzenli olarak yapmayı genel olarak akıldan sayarlar. Oysa İslam anlayışına göre; bu doğru değildir. İnsanlar günlük işlerini, yaşamlarını modelleyen zekâlarıdır.
Genellikle zekâ ile akıl çoğu defa karıştırılıyor. İnsanlarda zekâ farklılığı vardır ama akıl farklılığı yoktur. Bu nedenle hemen herkes kendi aklına güvenir. Doğruyu yani en doğruyu teşhis ederek seçme ve o alana yönelmenın adıdır akıl. Hemen herkes kendisinin akıllı olduğunu, kendi aklına güvendiğine şahit olmaktayız.
İnsanlar eğer düşünme yeteneğini kullanarak Allah’ın güç ve kudretini idrak edip ona iman etmeyi tercih etmiş ve hayatlarını peygamberlerin uyarılarını dikkate alarak düzene koymayı başarabilmişse o insan aklını kullanmış olur. Aksi durumda insanlar akıllarını kullanamadıkları nedeniyle Ahret’tte sorgulanarak hesaba çekilecektir.
Akıl, dünyada ubidiyet makamına erişerek Allah katında yücelme yani Allah’a iyi bir kul olmanın adıdır.
Akıl dünyada iyi bir kul ve Ahret'te ise cenneti kazanmaya yönelik bir yaşam tarzı oluşturmaya akıl denir.
Kur’anda iman etmeyenler için “onlar akletmediler” diye geçen ayetler vardır. Yani bu ayetlerden anlaşılan Akılın yansıması yani ürünü iman ve takva olmalıdır. İnsanlar iman ve takvanın güç ve hazzına ulaşma kemaline ulaşabildikleri kadar akletmiş olurlar.
Yaratılışı ve yaratılış gayesini düşünmek
Yaratıcı niçin yaratmıştır sorusunu kendisine sormak,
Sorduğu sorular mukabilinde yaratıcı ve kudret sahibinin gücünü idrak ederek O’nun gönderdiği peygamberlere ve kitaplarına inanmak. Peygamberlerinin bildirdiği emir ve yasakların neler olduğunu ve hayatını peygamberlerin bildirdiği şekilde düzene koymak aklı kullanmanın bir gücüdür ki biz buna iman diyoruz. Eğer insanlar yaratıcının azim, güç ve kudretini teşhis edemez ve bu Yüce kudretten başka yönlere sapması imanın olmayışındandır. Yani akıllarını kullanamamışlardır. Aklın ürünü ve yansıması iman ve takva olmadıkça o insan akletmiş sayılmaz. Başka bir tabirle aklını doğru yönde kullanmamıştır.
İman için atılan ilk adım
- Allah'a inanmak.
İkinci adımı; Peygamberlerine ve gönderilen kutsal kitaplara inanmak.
Üçüncü adımı ise, Yüce yaratıcının bildirdiği emir ve yasaklar doğrultusunda hayatını düzene koymak, olacaktır.
Kur’an’ı Kerim’de yüce Allah “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara faydalı şeyler taşıyarak denizde akıp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de kendisiyle ölümünden sonra yeryüzünü dirilttiği ve üzerinde dolaşan her türlü canlıyı yaydığı yağmurda, gökle yer arasında emre hazır bekleyen rüzgarları ve bulutları farklı yönlerde evirip çevirmesinde aklını kullanan bir topluluk için elbette Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren deliller vardır.” buyurmuştur.
İnsanda duygular vardır ve bu duyguları yerli yerinde kullanamamak akılsızlığın alametidir.
İman ne yazık ki bazı kimselere nasip olmuyor. İman elde etmenin yolu yani reçetesi peygamberlerin yazdıkları ile mümkündür.
Hz. Nuh'un Hanımı Hz. Nuh (a.s.)’a iman etmeyenlerdendir.
Ama Fravun'un hanımı iman etmiş ve son nefesinden önce şöyle bir dua etmiş;
"Allah'ım kendi yanında bana Cennet'te bir ev ver," böyle bir dua ancak evliyaların duasıdır. Bir ülke düşünün ülkede ikinci adam konumundadır, saray, ordu emrinde çalışan hizmetkârlar. Böyle birisi Hz. Musa (a.s)'a inanıyor ve ona iman ediyor. Bu inancından dolayı da işkence altında şehit ettiriliyor.
Hz. İbrahim II. Ululazm Peygamberdir.
Kendi şeriatı vardı, onun risalet nübüveeti bütün dünya içindi. Yani yalnız kendi kavmi için değil bütün dünya için nazil olmuş bir peygamberdi.
Hz. İbrahim Hz. Nuh (a.s)'dan 1000 yıl sonra dünyaya gelmiştir.
Hz. İbrahim (a.s) Hz. Muhammed (saa.)'ın 30. babasıdır.
Yani Hz. İbrahim (a.s)ın 30. torunu İslam Peygamberi Hz. Muhammed (sav)'dir.
Hz. İbrahim a.s'ın adı Kur'anda 69 yerde zikredilmiştir.
Kur'an'da 25 Surede Hz. İbrahim (a.s)'ın kıssaslarından bahsedilmiştir.
Hz. İbrahim (a.s) Frat ve Dicle nehirleri arasında hüküm süren Babil Krallığı döneminde dünyaya geldi.
Babil Kralı Nemrut dönemin hükümdarı idi.
Hz. İbrahim (a.s)'ın amcası Azer, yıldız ve nücuv bilimleri ile ilgili büyük bir bilgindi.
Azer bir gün Nemrut'a gelerek; "Bu yıl içinde doğan bir çocuk senin saltanatını yani krallığını yıkacağını." bildirdi.
Aynı günlerde de Nemrut rüyasında; parlak bir yıldız gökyüzünde belirdiğini bir süre sonra ayı ve güneşi kapsayarak onları etkisi altına aldığını görür.
Nemrut rüya tabircilerini toplayarak rüyasını yorumlamasını ister.
Rüya tabircilerinden birisi yakın gelecekte yani yıl içinde doğan bir çocuk senin saltanat krallığını yıkacağı yorumunu yapar.
Bu durum üzerine Nemrut o yıldan itibaren kadın ve kocalarını birbirinden ayırır. Erkekler şehirden çıkarılarak sürgüne gönderir. Erkekler dağda, bayırda kırlarda yaşamaya mahkûm edilir.
Kadınlar şehirde evlerinde eşlerinden ayrı olarak gözetim altına alınır.
Nemrut ikinci bir emri doktorlara verir. Doğuran kadınların gözetilmesini erkek olan çocukların öldürülme emrini verir.
Hz. İbrahim (a.s)'ın annesi hamileliğini gizler ve bir mağarada doğum yapar.
HZ. Musa (a.s) ile ilgili de şunları söyleyebiliriz;
Hz. Musa (a.s) III. Ululazm Peygamberdir. Tevrat isminde kitabı var. Onun da peygamberliği bütün dünya içindi. Yani tüm dünya için peygamber olarak gönderilmiştir.
Hz. İbrahim'den 500 yıl sonra dünyaya gelmiştir. 240 yıl yaşamıştır. Hz. İbrahim (a.s), Hz. Musa (a.s)'ın beşinci babasıdır.
Hz. Musa'nın ismi Kur'an'-ı Kerimde 143 defa zikredilmiştir.
34 Surede de Yüca Allah; Hz. Musa ile arasında geçen konuşma ve sohbetleri anlatmıştır.
Fravun döneminde halk Kiptiler ve siptiler olarak ikiye bölünmüştü. Fravunlar ve yönetim kademesi Gıptiler arasından seçilmekteydi.
Fravun Hz. Musa (as.)'ın doğacağı yıl rüyasında; "Şam tarafından gelen bir ateş Gıptilerin evlerine düşerek evlerini yakarak küle çevirdiğini görmüştü." Fravun gördüğü bu rüya üzerine
büyük bir irkilme ile uyanır.
Rüya tabircilerini toplayarak rüyasını yorumlamasını ister.
O yıl içinde doğacak bir çocuğun saltanatını yıkacağını söylerler.
Fravun verdiği emirle o yıl erkekler kır ve bayırlara sürgüne gönderilerek eşlerinden ayrı tutulur.
Tüm kadınlar gözetim altına alınır. Hamile kadınların doğan çocukları erkekse oracıkta öldürülme emri vermişti.
Tarihi kaynaklara göre o yıl içinde doğan 70 bin erkek çocuk öldürülmüştür.
Ama buna rağmen Fravun Allah ile galabet edemedi. Musa (a.s) tüm engellemelere rağmen doğdu.
Hz. Musa'nın annesi korkusundan bebeğini bir sepete bırakarak Nil nehrine bırakır.
Bu bebek suda sürüklenerek sarayın önüne gider.
Bu dönemlerde Fravun'ın Enisa isminde bir kızı var. Ama bu kız hastadır. Hekimlerin tedavi edemediği bir hastalığa yakalanmıştır. Yani çare bulamıyorlar. Fravun’un eşi Hz. Musa’ (a.s)’ın kendi gözetimleri altında büyüteceklerini bu nedenle ondan taraf bir tehlikenin söz konusu olmayacağı hususiyetinde Fravun’u ikna eder.
Hz. Musa (a.s) Fravun'un sarayında büyür. Sonra Hz. Musa (a.s) bu Fravun'u ve krallığını yıkar.
Aklın ürünü iman ve takva olmalıdır. İnsanlar iman ve takva gücüne ulaşamadıklarında Allah bir müddet onlara süre verir daha sonra çeşitli şekilde o gücü yıkar. Oysa gerek Fravun olsun gerekse Nemrut olsun bunlar peygamberlere itaat ederek iman etmiş olsalardı o eski güçlerini koruyacaklardı belki eskisinden daha güçlü olacaklardı.