II. DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA TÜRKİYE

II. DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA TÜRKİYE

      II. DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA TÜRKİYE VE İZLEDİĞİ DIŞ POLİTİKA

 II. Dünya Savaşı'nda Müttefik ve Mihver Devletlerin Türkiye'yi kendi yanında savaşa dahil etmek istemelerinin nedenleri nelerdir?

 Mihver ve Müttefik Devletler II. Dünya Savaşı'nda Türkiye'yi, coğrafi konumundan dolayı kendi yanlarında savaşa sokmak istediler. Yoğun baskılarla karşılaşan Türkiye, savaş dışı kalmak, toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını korumak amacıyla belirlediği dış politikasından taviz vermedi. Türkiye, Mihver ve Müttefik devletler arasındaki güç çatışmalarını kullanarak bir denge politikası uyguladı ve II. Dünya Savaşı sonuna kadar savaş dışında kaldı.

 1. II. Dünya Savaşı'nda Türk Dış Politikası:

 Nisan 1939'da İtalya, Arnavutluk'u işgal etmesi nedeniyle Türkiye’yi, İngiltere, ve Fransa'ya yaklaştırdı ve karşılıklı yardımlaşma antlaşmaları için görüşmeler başladı.

Bu dönemde Türkiye'nin askeri araç gereç yönünden yetersiz olması ve SSCB'ye karşı savaşa girme ihtimali büyük miktarda askeri ve mali yardım istemesine bu da görüşmelerin yavaşlamasına neden oldu.

23 Ağustos 1939'da Almanya ve SSCB'nin imzaladıkları dostluk ve saldırmazlık paktıyla Doğu Avrupa'yı aralarında paylaşmaları Türkiye'nin dış politikası ile ilgili hassas dengeleri bozdu ve Türkiye’yi dış politikada zora soktu. 

     Türkiye'nin İngiltere ve Fransaya yakınlaşması karşısında SSCB'nin daveti üzerine 25 Eylülde Moskova'ya giden Türk Dışişleri Bakanına 

 Boğazlar geçiş statüsünün kendi lehine değiştirilmesini ve Boğazlar üzerinde Türkiye ile birlikte SSCB'nin de söz ve kontrol hakkı verilmesini istemesi Türkiye'yi endişelendirdi. SSCB böyleceTürkiye'nin İngiltere ve Fransa ile yakınlaşmasını engellemek istemiştir.

      Bu durum karşısında Türkiye  19 Ekim 1939'da İngiltere ve Fransa ile "Karşılıklı Yardım Antlaşması"nı imzaladı.

Ruslar'ın Boğazlara ve Balkanlara girme endişesini taşıyan Almanlar 1941 yılı başlarında Hitler'in Balkan Harekatı'na başlamasıyla Rusların Türkiye üzerinden Orta Doğu petrollerine ulaşmasından endişelendi. Bunun üzerine İngiltere, Türkiye'nin kendi yanında savaşa katılması durumunda her türlü yardımı yapmaya hazır olduğunu belirtti.  Yunanistan'ın Almanya tarafından işgali ve bu gelişmelerden sonra Almanya, Türkiye ile İngiltere'nin yakınlaşmasını önlemeye çalıştı. 18 Haziran 1941 'de Almanya ile Türkiye arasında bir saldırmazlık paktı imzalandı. SSCB'nin Boğazlara saldırma tehlikesini bertaraf etmek için 22 Haziranda Alman ordularının SSCB üzerine saldırıya geçmesiyle Türkiye üzerindeki baskı azaldı.

 1943 başlarında İngiltere'nin Türkiye'yi savaşa dahil etme konusunda ısrarcı olmasının iki sebebi vardı.

 1-Birincisi Almanya'yı etkisiz hale getirmek için Avrupa içlerine girmek zorunda olması,

 2- İkincisi ise savaş sonunda stratejik bir öneme sahip olan Balkanlarda oluşabilecek bir boşluğun SSCB tarafından doldurulmasından endişe duymasıydı.

Dolayısıyla İngiltere; Türkiye'nin bölgede açacağı bir cephenin bu sebepleri ortadan kaldıracağını düşünmesiydi.

 1941 yılı sonlarında Almanların Orta Doğu ve Kafkasya bölgesine yönelik harekata girişmesi, ABD'nin savaşa girmesi ve SSCB'nin Almanya ile savaş içinde bulunması Müttefik devletlerin Türkiye'nin kendi yanlarında savaşa girmesi konusundaki taleplerini daha da arttırdı.

 Almanların Kasım 1942'de Stalingard yenilgisinden sonra Müttefiklerin Türkiye ile 30 Ocak 1943'te Adana Konferansı'nda bir araya geldi.

     Yapılan görüşmelerde, Türkiye'nin savaşa katılmak için hazırlıksız olduğu ve özellikle SSCB'nin savaştan galip çıkması halinde duyduğu ciddi endişeler dile getirildi.

 Böylece Türkiye Müttefiklere yakınlaşmakla beraber savaş dışında kalmayı başardı. Aynı yılın sonlarına doğru Moskova'da, bir araya gelen Müttefik güçler, SSCB'nin ısrarı ile Türkiye'nin savaşa girmesi konusunda ikna edilmesini kararlaştırdı,

      Bunun üzerine İngiltere ve Türkiye dışişleri bakanları 5-6 Kasım ve 4-6 Aralık tarihlerinde Kahire'de bir araya geldi. Türkiye Müttefiklerin savaşa girmesi konusundaki teklifleri reddederek savaş dışı kalmayı sürdürdü.

       1944 yılı içerisinde Türkiye, Müttefiklerle olan ilişkilerini yeniden canlandırmaya gayret etti. Bu amaçla askeri nitelikli Alman gemilerin Boğazlardan geçmesini engelledi ve Almanya'ya yaptığı ihracatı durdurdu.

  Türkiye 23 Şubat 1945'te savaş sonrası düzenin oluşturulacağı San Francisco Konferansı'na katılabilmek ve Yalta Konferansı kararları uyarınca Birleşmiş Milletler Teşkilatının asil üyeleri arasında yer alabilmek için Almanya'ya savaş açtı. Ancak savaş ilanı yalnızca simgesel bir hareket olarak kaldı.

      II. DÜNYA SAVAŞI'NIN TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ ETİLERİ

Türkiye, II. Dünya Savaşı'na fiilen katılmamasına rağmen, savaşın getirdiği ağır ekonomik şartları tümüyle yaşadı.

     Savaş ihtimaline karşılık ülke gelirinin önemli bir kısmı savunma alanına ayrıldı.

     Hedeflenen ekonomik planlar ve sanayi yatırım programları ertelenmek zorunda kaldı. Seferberlik dolayısıyla tarım ve sanayi sektöründe iş gücünün azalması üretimin büyük ölçüde gerilemesine sebep oldu. 1929 Ekonomik Buhranı sonucunda büyük ölçüde daralmış olan ithalat, daha savaşın ilk yıllarında yarı yarıya düştü. Müttefik ülkelerin Türkiye'nin Almanya ile olan ticari faaliyetlerini durdurma yönündeki telkinleri ekonomik gelişme sürecini de durdurdu.

       Savaş yıllarında Türkiye'de izlenen ekonomik politika, büyümeyi ve gelişmeyi hızlandırmak hedefinden ziyade;
- Mal darlığını hafifletmek,
 -Fiyat artışlarını frenlemek,
 -Karaborsa ile mücadele etmek
 -Sosyal adaleti sağlamak gibi hedeflere yönelmişti.
 - Yersiz fiyat yükselmelerine engel olmak

amacıyla fiyatları yükseltilen maddelere "narh koyma" bu kararlardan bir tanesiydi.
 
 -18 Ocak 1940'ta çıkan ve 1942'de değişikliğe uğrayan "Milli Korunma Kanunu" alınan tedbirlerin dayanak noktası oldu. Milli Korunma Kanunu, hükümete ekonomik hayatı düzenleyici çok geniş imkanlar sağlamaktaydı.

     Milli Koruma Kanunu:

 Bu kanun ile;

-Üretim, dağıtım ve tüketim ilişkileri tümüyle devlet kontrolü altına alındı.

 -Devlet, gerektiğinde üretimi aksatan işletmelere el koyabilme yetkisine sahipti.

 -Dış ticaretin düzenlenmesi ve kontrolü gibi müdahaleler de devlet eline bırakıldı.

 -hükümet, halkın ve milli savunmanın ihtiyaç duyduğu maddelerin değer fiyatının ödenmesi karşılığında almaya ve amacına göre ihtiyacı olan kurumlara kârsız vermeye yetkiliydi.

  Milli Korunma Kanunu'nun 6.maddesine dayanarak Petrol OfisiEt ve Balık Kurumu gibi bazı kurumlar oluşturuldu.

 -1942'de büyük kentlerde karne uygulamasına geçildi.

-Ticaret Ofisi ve İaşe Müsteşarlığı gibi yeni kurumlar oluşturuldu. Sıkı fiyat kontrolü birçok malın piyasadan çekilmesine sebep oldu.

  -Savaş döneminin en yüksek enflasyonu bu dönemde yaşandı. Bu yıllarda Türkiye'nin savaşa girme ihtimalinin artması üzerine savunma giderlerine ayrılan pay yeterli görülmedi.

 -Aşırı kazançlar ve yüksek enflasyon da dikkate alınarak Varlık Vergisi ve Toprak Mahsulleri Vergisi olmak üzere iki olağanüstü vergi uygulaması getirildi.

 Varlık Vergisi Kanunu, 11 Kasım 1942'de kabul edildi. Belli komisyonların belirlediği miktarlara göre, önceliği ticaret ve sanayi ile uğraşan kentliler olmak üzere, çiftçi, esnaf ve  ücretlilerden alındı ve 15 Mart 1944'te kaldırıldı. Varlık vergisi alınmayan çiftçilerden de 1944'te ayni olarak alınan Toprak Mahsulleri Vergisi 1946'da kaldırıldı.

     II. Dünya Savaşı’nın Ekonomimiz Üzerindeki Etkileri:

-Türkiye'de yaşanan ekonomik sıkıntılar sonucunda 1940 ve 1945 yıllarında nüfus artışında azalma görüldü.

2. "Beş Yıllık Sanayi Planı" uygulanamadı. Savaş bittiğinde Türkiye ekonomisi 1934'te bulunduğu gelişme düzeyinin altına düştü.

 Bu dönemde 1942 yılı hariç milli gelirde sanayi ve tarımsal üretim sürekli olarak düşüş gösterdi. Yıllık sanayi üretimi 1940-1945 döneminde ortalama % 5.6, tarımsal gelir % 7.2, milli gelir ise % 6.3 geriledi

Savaşın uzun süreli etkileri bakımından en ağır sonucu, sermaye birikiminde oluşan gerileme oldu. Milli kaynakların büyük ölçüde savunmaya ayrılması ve yatırımların yapılamaması bunda etkili oldu.

     II. Dünya Savaşı Yıllarında Türkiye’deki Eğitim Alanında Yapılan Değişiklik ve Yenilikler:

1940'ta çıkarılan bir kanunla köylülerin kendi yörelerinde ve pratik bilgilerle eğitilmesini öngören Köy Enstitüleri kuruldu.

Böylece mesleki ve teknik okul sayısı savaş boyunca üç katına, bu okullardaki öğrenci sayısı ise aynı dönemde dört katına çıktı. 

      II. Dünya Savaşı Yıllarında Türk Edebiyatındaki  Değişiklik ve Yenilikler:   

      -Bu dönemde Şiirde serbest nazımı savunan Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat Horozcu, Melih Cevdet Anday'ın öncülüğünü yaptığı "GARİP AKIMI" bu dönemde ortaya çıktı.

-Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Behçet Necatigil ve Sait Faik Abasıyanık bu dönemin önemli şair ve yazarlarındandır.

      II. Dünya Savaşı Yıllarında Basın-Yayın:

Bu dönemde Ankara Radyosunun yanı sıra, İstanbul Radyosu 1943'te sürekli yayına geçti. Bu dönemde halk müziği derleme çalışmalarının dinleyenlere sunulduğu "Yurttan Sesler" programları yapıldı.

Münir Nurettin, Hafız Burhan başta olmak üzere pek çok Türk sanat müziği sanatçısı plaklarında türkülere yer verdi.

-1940'ta İstanbul Konservatuarının "kuramsal bir eğitim vermek" üzere açılması da Türk musikisi açısından önemli bir gelişme oldu. Sanat müziği ile ilgilenenler geniş kitlelere ulaşmak için halk müziğinden yararlandı..

 

Google+ WhatsApp