Osmanlılarda Devlet Yapısı ve Toplumsal Hayat

Osmanlılarda Devlet Yapısı ve Toplumsal Hayat

Osmanlılarda Kültür, Medeniyet ve Toplum Yapısı

  

OSMANLILARDA KÜLTÜR VE MEDENİYET 

Fatih Sultan Mehmet, yayımladığı kanunnamede taht kavgalarını önlemek için tahta çıkan hükümdarların kardeşlerini öldürebileceğini belirtmiştir. Bu durum, I. Ahmet dönemine kadar devam etmiştir. Şehzadeler arasındaki taht kavgalarını önlemek isteyen I. Ahmet, saltanatta veraset usulünde değişiklik yaparak “Saltanat boşalırsa hanedanın en büyüğü (ekber) ve en olgunu (erşad) padişah olur.”hükmünü getirmiştir.

 -XVII. ve XVIII. yüzyılda, 16 padişah tahta çıkmış ve bunlardan Sultan İbrahim ve Sultan I. Mustafa öldü-rülme korkusu ile şuurlarını kayıp etmişti. IV. Murat çok sert tedbirler alarak devletin kötü gidişini durdurmuştur. IV. Mehmet Devlet yönetimini Köprülülere bırakarak kendisi Avcılıkla uğraşmış olduğundan kendisine "Avcı" denmiştir.

     18.  yüzyılda III. Ahmet, Lale Devrinin açılmasında önayak oldu. Ama yeniçerilerin isyanı ile öldürüldü. I. Mahmut Askeri ıslahatta bulundu.

 -Yüzyılın en dikkati çekecek padişahı III. Selim'dir. Nizam-ı Cedit ordusunu kurdu. Fakat bu padişahımız da yeniçerilerin isyanı ile öldürüldü.

-Saray kadınları bu yüzyılda devlet işlerine çokça karışmıştır.

      İnsan sosyal bir varlıktır. Hayatını devam ettirebilmek için toplu halde yaşamak zorundadır. Toplu yaşayış teşkilatlanmayı zorunlu kılar. Böylece insanoğlu kendi haklarını da korumuş olur. Devlet, insanların belli bir toprak parçası üzerinde kendi kendilerini idare edebilmeleri için oluşturdukları siyasi bir teşkilatlanmadır.

      Devlet;Vatanı koruyan, vatan toprakları üzerindeki halkın huzur içinde ve belirli hukuk kuralları çerçevesinde yaşamasını sağlayan siyasi, hukuki ve otoriteli bir organizasyondur da diyebiliriz.

 Devleti meydana getiren ana unsular;

 —Millet (halk)

—Yurt (ülke)

—Egemenlik (devlet kudreti)

—Bağımsızlıktır

 DEVLET YÖNETİMİ:

 1. Osmanlı Devlet Anlayışı:  

 * Osmanlı devlet anlayışı ve yönetim sisteminin temelleri;

 —Eski Türk gelenekleri

 —İslâm Dini’nin devlet anlayışı

 —Hâkim olunan topraklardaki toplumların devlet anlayışı göre oluşturulmuştur.

 *Osmanlılar geçmişten aldıkları yönetim, askerlik kültür ve medeniyet alanlarındaki mirası, yaşadıkları dönemin koşullarına uygun olarak geliştirdiler.

 * Osmanlı devleti merkeziyetçi bir yapıya sahipti. Devlet yönetiminde sömürgeci bir anlayış görülmez.

 * Ülkede; ilim, eğitim, sağlık, bayındırlık ve sosyal hizmetlere o dönemde vakıflar aracılığı ile yapılırdı.

 * Tanzimat Fermanı ile halkın devlet için değil, devletin halk için kurulmuş olduğu fikrine ağırlık verilmiştir. Sultan Abdülmecit kanun gücünün üstünlüğünü kabul etmiştir. Osmanlının kanun ve devlet anlayışına ve idari prensiplerine yeni kavramlar getirilmiştir.

 * II. Meşrutiyetin ilanı ile padişahın yetkilerine az da olsa sınırlama getirildi ve meclisin yetkileri artırıldı.

   * Osmanlı yönetim sisteminde temel anlayış; adalet, hoşgörü ve himayedir.

* Osmanlı Devleti’nin yönetim merkezi (pây-ı taht) İstanbul’du. Kuruluş döneminden itibaren; Söğüt, Karacahisar, İznik, Bursa ve Edirne Osmanlı Devleti’ne başkent olmuştur.

 * Osmanlı Devleti; Türk gelenek ve görenekleriyle, İslam hukuku ve fethedilen yerlerin kanunlarına göre yönetiliyordu.

      Merkeziyetçi bir yapıya sahip olan Osmanlı Devleti’nde toplum askerî (yönetenler) ve reaya (yönetilenler) olmak üzere iki sınıfa ayrılmıştır.

         Osmanlı cihan hâkimiyeti anlayışının temeli; İslâmiyet’ti yaymak esasına dayanmaktaydı. Osmanlı Devlet yönetimdeki ölçü adalettir.

    HUKUK:

      İlk Osmanlı Kanunnamesi Fatih tarafından “Kanunname-i Ali Osman” adıyla düzenlendi. Diğer önemli bir kanunname ise Kanuni Sultan Süleyman’ın Kanunnamesi’ dir.

     Örfi hukukun şer’i hukuk kurallarına ters düşmemesine özen gösterilmiştir.

 Osmanlı devletinde bütün davalar Şer’i mahkemelerde Hanifi Fıkıhı’na göre çözümleniyordu.

     Adalet işlerine kadılar bakardı. Kaza ve sancaklarda Mahkemelerde hakim olarak kadılar başkanlık yapardı.

      Kadıların yardımcıları olan naipler de vardı.

     Adalet işlerinin divandaki temsilcisi kazaskerdi. Kazasker; kadıların, müftülerin ve müderrislerin tayin ve nakil işlerini de düzenlerdi.

     Örfi konulardaki kurallar padişahın ağzından yazılır ve bunlara ferman denirdi.

     II. Mahmut zamanında adalet işlerine bakmak üzere Davalar Nezareti kuruldu.

      İlk defa Tanzimat fermanıyla herkesin temel hakları güvence altına alındı. Hukuk devleti kavramı gelişti. Islahat fermanı ile karma mahkemelerin kurulması kabul edildi.

 19. yüzyılda Avrupa’dan yargı sistemi örnek alınarak yeni mahkemeler kuruldu.

       Bir İslâm devleti olan Osmanlılarda yönetimin temeli şer’i veörfi hukuka dayanıyordu. Padişahlar, memleket meselelerinin divanda görüşülüp tartışılmasını sağlar ve hukuka aykırı uygulamalardan kaçınırlardı. Örfe uygun sosyal ve ekonomik hayatı düzenleyici kurallar, padişah ağzından yazılır ve bunlara kanunname veya ferman denirdi.

    Osmanlı padişahlarının çocuklarına, Tanzimat’a kadar çelebi, şehzade ve daha sonra ise efendi denmiştir. Padişahların kız çocuklarını “sultan” demişlerdir.

*Fatih çıkardığı ‘Kanunname-i  Al-i Osman” ile Türk tarihinde ilk defa tam olarak merkeziyetçiliği kurmuştur.

 *     Şehzadeler genç yaşta Anadolu’ya sancak beyi olarak gönderilir ve yanlarındalala adı verilen hocalar bulunurdu. III. Mehmet’insancağa çıkma usulünü” kaldırması, şehzadelerin devlet yönetiminde tecrübe kazanmalarını önlemiştir. Bundan sonra şehzadeler sarayda kafes hayatı yaşamış ve güçlü hükümdarlar dönemi sona ermiştir.

    Padişah:

*Padişahlar bulundukları görevi, kendilerine Tanrı tarafından verilmiş bir emanet olarak görürlerdi.

 *Osmanlı hükümdarları; bey, gazi, hüdavendigâr, han, hakan, sultan, padişah, halife, şahane ve hümayun gibi unvanları kullanmışlardır.

Kuruluş yıllarında “bey”, denirdi.

İlk kez I. Murat’tanitibaren “sultan” unvanı kullanılmaya başlanmıştır. Yükselme döneminde “padişah” denmeye başlanmıştır. Yavuz Sultan Selim döneminde “halife” unvanını kullanmaya başlamışlardır.

 Hükümdarlık sembolleri:

Hutbe,

Sikke

Davul,

Sancak

 * I. Murat memleketin hanedan üyelerinin ortak malı olması prensibini kaldırıp yerine “memleket hükümdar ve oğullarının ortak malıdır” prensibini kabul ederek merkezi yönetimi güçlendirmeye çalışmıştır.

 *Osmanlılarda güçlü bir merkezi devlet sitemi vardı.  Hükümdarlık saltanat şeklinde olup hükümdarlık makamında sadece hanedanın erkek bireyleri geçebiliyordu. Diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Osmanlıda da memleket hanedanın ortak malı sayıldığı için hanedan üyeleri arasında uzun yıllar taht mücadelelerinin sürdüğünü görmekteyiz.

 Tanzimat Döneminde Osmanlı devlet anlayışında değişiklikler görülmüştür. Tanzimat Fermanı’nda, halkın devlet için değil, devletin halk için kurulmuş olduğu fikrine ağırlık verilmeye çalışılmıştır.

 Saray:

Saray, padişahın devleti yönettiği ve özel hayatını geçirdiği yerdi. Memleketin tüm birimleri saraydan yönetiliyordu.

 *Devlet yönetiminin merkezi olan saraydı;

-Divan toplantıları

-Padişahların tahta çıkış töreni

-Yabancı elçilerin kabulü

-Bayramlaşma törenleri yapılırdı.  

 Topkapı sarayı iki bölümden oluşurdu:

1. Birun (Dış Saray)

2. Enderun: İç Saray

 1. Birun (Dış Saray): Sarayın giriş kapısı ile orta kapısı arasındaki yere birun denirdi. Etrafı odalarla çevrili avlu olan Birun’da saray görevlileri otururudu.

 2. Enderun (İç Saray): Padişahın özel yaşamını geçirdiği ve saray görevlilerinin yetiştirildiği bölümdü. Burada devşirme Hıristiyan çocukları yetiştirilirdi.  Burada Müslüman-Türk terbiye ve kültürü ile eğitilmiş sadık bir sınıf yetiştirilirdi. Burada yetiştirilenler ilerde devletin yönetim ve askerlik görevlerini yerine getirecek kadrolara yerleştirilirdi. Harem: Saray kadınlarının bulunduğu bölümdü. Burada padişahın annesi, eşleri ve cariyeleri bulunurdu.

   *     Sultan Abdülmecit bir fermanla yetkilerini sınırlandırmıştır. Gülhane Hatt-ı Humayun’u ile geleneğe uyularak dine ve Osmanlı devlet anlayışına saygı gösterilmekle birlikte padişahın ülkede kanun üstünlüğünün geçerli kılınacağını açıklaması yeni bir dönemi başlatmış ve bu dönem I. Meşrutiyet’e (1876) kadar sürmüştür.

 *    Osmanlılar İstanbul’a İslâmbol ve Dersaâdet gibi adlar vermişlerdir. Şehrin güvenliği ve düzeninden doğrudan sadrazam sorumlu idi. Sadrazam sefere gittiği zaman yerine sadâret kaymakamı bakardı.

 *    Divan-ı Hümayun:

- Divan-ı hümayun’un temeli Orhan Bey döneminde atılmış son şekli Fatih döneminde verilmiştir.

-Divan padişaha danışmanlık yapar son kararı padişah verirdi.

Devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı, savaş ve barış kararlarının verildiği, bu günkü bakanlar kurula benzer bir teşkilattı.

-Divan hangi din ve mezhepten olursa olsun herkese açıktı.

-Divan en yüksek yargı organı olup önemli davlara burada bakılırdı.

-Divan toplantıları sarayda “Kubbealtı” denilen yerde toplanırdı ve başlangıçta her gün yapılan toplantılar zamanla yapılan toplantılar giderek seyrekleştirildi.

 -II. Mahmut ve III. Osman döneminde divan toplantıları kaldırıldı. Devlet işleri, Babıali’de (sadrazam konağı) görüşülmeye başlandı. Bab-ı Al-i zamanla Osmanlı hükümeti anlamında kullanılmaya başlandı. 18. y.yılda Reis-ül Küttap’lık dış ilişkileri düzenleyen ve yürüten bir makam duruma geldi.

 19. yüzyılda II. Mahmut döneminde Divan-ı Hümayun’u kaldırarak bugünkü anlamda bakanlar kurulu oluşturuldu. Divan örgütü kaldırılarak Nazırlıklar (Bakanlıklar) kuruldu.

 NAZIRLIKLAR (BAKANLIKLAR)

 Sadrazam (Veziriazam):Başbakan

Saderet Kaymakamı: İçişleri Bakanı

Reis-ül Küttap:Dışişleri Bakanı

Defterdar:Maliye Bakanı

  Kalemiye ve Sadrazam:

Sadrazam Hükümet başkanı olarak Divan-ı  Hümayuna başkanlık ederdi. Divanın üyeleri devletin çeşitli üyelerinin başında bulunurdu. Yöneticiler ve kubbe vezirleri idi. Bu kurumun giderek değerini düşürerek sadrazamlık kapısı olan Bab-î Ali ile saray, askeri ve ilmiye sınıfları arasında paylaşılmıştır.

 Sadrazamlar 1654 yılından sonra önemli işleri ' Bab-Ali'de görüştüler. 1794'te bazı kalemlerin de Babî Aliye taşınmasıile-Divan-ı Hümayın giderek önemini yitirdi.

 Sadrazamların üç önemli yardımcısı vardı.

1. Kâhya Bey: Sadrazamınvekili olarak içişlerine askeri konulara bakardı.

 2. Çavuşbaşı;     Sadrazam dairesinin güvenliğinden sorumlu idi ve ayrıca halkın şikâyetlerine de bakardı.

 3. Reisül Küttap: (En önemli yardımcı): Divanın bütün kalemlerinin başı idi. Dış işleri ve saray ile sadrazamın bütün işleri yürütmekti. Bunlar şu kalemler idi:

   Beylik Kalemi: Hükümetin maliyeye ait olmayan belgelerini ve hükümet kararlarının kayıt ve yayımlanmasından sorumluydu.

  Tahvil Kalemi: Önemli memurların tayin, beraatlarını hazırlar, saklar ve denetlerdi. Daha küçük memurlar için Ruuş kalemi vardı.

   Amedi Kalemi: Reisül Küttabın özel haberleşmesi ile yabancı ülkelerle olan yazışmaları bu daire yapardı. Önceleri bir tane olan Devlet kapısı XVII. ve XVIII. yüzyılda üçe çıkmıştır.

  Bab-ı Ali:Sadrazam Kapısı

 Bab-ı Hümayun: Padişah kapısı

 Babî Defteri: Defterdar (Maliye) kapışı

 BabîMeşhat: Şeyhül İslam Kapısı

İlmiye ve şeyhülislam: XVII. Ve XVIII. yüzyılında gücünü ve yetkisini oldukça büyütmüştür.

 Seyfiye(Ehl-i Kılıç: Askeriye): Bunların yetersizliği açıkça görüldüğü için.Bu yüz yıllarda yapılan ıslahatçılar hep bu sınıfa yönelikti. Bundan da büyük oranda rahatsız olmuşlardır.

 Dar-ı Şura-ı Askeri:Askerilik işlerini düzene koymakla görevli kurum

Dar-ı Şura-i Bab-ı Ali:Maliye işlerini düzene koymakla yükümlü kuruluş.

Meclis-i Ala-i Ahkam-ı Adliye:1838’de adalet işlerini düzenlemk için kuruldu.

 Not:Saray ve padişah, kalemiye ve sadrazam, ilmiye ve şeyhülislam, seyfiye Devlet yönetim kurumu olur.

 Divan’ın Başlıca elamanları;

Vezir-i Azam (Sadrazam):

Vezirler

Kazaskerler

Defterdarlar

Nişancı

Şeyhülislâm

Kaptan-ı Derya

Reis-ül Küttap

Yeniçeri Ağası

Rumeli beylerbeyi

Vezir- Azam: Padişahtan sonra en yetkil kişi olup, tüm devlte işlerinden sorumludur. Günümüzdeki “başbakan” konumunda olup Padişahın mutlak vekiliydi.

Vezirler: Günümüzdeki devlet bakanları konumunda olan vezirler daha çok askeri ve siyasi işlerden sorumluydular.

 Kazasker:Hukuk işlerinden sorumluydular ve divanda askeri sınıfa ait şer’i ve hukukî işlere bakardı. İlk kazaskerlik, 1362’de I. Murat zamanında kuruldu. Fatih döneminde Anadolu ve Rumeli kazaskeri olarak sayıları ikiye çıkmış.

Adalet, diyanet ve eğitim işlerine bakar, ayrıca önemli davaları halleder, kadı ve müderrislerin atamalarını yaparlardı.

 Defterdar:Osmanlı Devleti’nin mali işlerinden sorumlu bakanlar idi. Mali işlerin çoğalmasından dolayı sayıları Fatih döneminde Anadolu ve Rumeli Defterdarlığı olmak üzere ikiye çıkmıştır. Rumeli defterdarı bütün mali işlerden sorumluydu.

Nişancı:Divanda sadrazamın sağında otururdu. Padişah adına yazılan ferman, berat, name gibi belgeleri düzenler. Padişahın tuğrasını çekerdi.  Kanunları düzenlemek de onun görevi idi. Tapu ve kadastro işlerini düzenler, yeni fethedilen toprakları kaydeder ve diriliklerin defterlerini tutardı.

 Şeyhülislam (Müftü): Kuruluş dönemi divan üyesi değildi. Kanuni’den itibaren devletçe yapılan işlerin, savaş, barış ve idam kararlarının dine uygun olup olmadığına karar vermek üzere Divan üyeleri arasına girmiştir.

 Kaptan-ı Derya:  XVI. Yüzyıldan  itibaren divan üyeliğine kabul edildi. Donanmadan sorumluydu. Merkezi Cezayir’di.

 Reis-ül Küttap: Divandaki katiplerinin şefi olan Reis-ül Küttap nişancıya bağlıydı.

XVII. yüzyıldan sonra önemi artmış ve devletin dışişlerinin sorumluğu Reis-ül Küttaplara verilmiştir.

 Yeniçeri Ağası: İstanbul’un güvenliğinden sorumluydular.

Divan:Osmanlı merkez teşkilatının en önemli bölümü, Divan-ı Hümayun’dur. Divan, devlet ve ülke sorunlarının görüşülüp karara bağlandığı en üst yönetim ve en yüksek mahkeme organıdır.  Divan, Topkapı Sarayı’nda Kubbealtı denilen yerde toplanırdı.

   Osman Bey döneminde yönetim ile ilgili konular aşiret beylerinin ve gazilerin katıldığı toplantıda görüşülürdü.

    Orhan Bey döneminde Divan-ı Hümyun teşkilatı kuruldu. Kuruluş döneminde divan başkanlığını padişah yapardı. Fatih çıkardığı kanunnameyle (1475) divanın idaresini sadrazamlara bırakarak işleri kafes arkasından izlemeye başlamış, sadrazamı geniş yetkilerle donatmıştır.

Toprak Yönetimi:

Toprak düzeni bozulmuş vetoprak vergisini ödeyemeyen köylülerden ucuza toprakları alan ayan, eşraf, mütegellib vb. adıyla yeni bir grup oluşmuştu. Bu bozulmaları düzeltmek için devlet pek çok gayretlersarf etti ise de toprakbelirli bir   düzene sokamadı. 

 

O S M A N L I L A R D A     T O P L U M    Y A P I S I

Osmanlı Devletinde millet sisteminin temeli dini esaslara dayanmaktaydı. Buna göre ülkede yaşayan topluluklar Müslim ve gayrimüslim olarak örgütlenmiş olup devlet düzeninde Müslümanların egemenliği esastı. Gayrimüslimler Hıristiyan ve Musevilerdi Hıristiyanlar genellikle ticaret ve tarımla uğraşırlardı. Islahat fermanıyla Müslümanlarla aynı haklara sahip oldular.

 Osmanlı devletinin kendi egemenliği altında yaşayan toplulukları din ve mezhep esasına göre örgütleyip yönetme şekline; millet sistemi denmiştir. Buradaki millet kavramı günümüzdeki anlamından farklıydı. Aynı dinden ve mezhepten olan topluluklar bir millet sayılıyordu.

Osmanlı toplumu yerleşim durumuna göre

 1. Köylüler

2. Şehirliler

3. Göçebeler (konargöçer):

  1. Köylüler: 

     Nüfusun çoğunu köylüler oluştururdu. Çiftçi kendisine verilen toprağı işleyip vergisini tımarlı Sipahiye veya bir vakfa verirdi.

16. yüzyılın sonlarında tımar sistemin bozulması ile iltizam sistemi yaygınlaştı. İltizam sistemi sonucunda reayanın (yönetilen toplum) durumu kötüleşti. Köyden kente göçler başladı. Bu göçlerle; şehirdeki sorunlar artmaya, köyler boşalmaya ve tarım üretimi azalmaya başladı.

 2. Şehirler:

 Osmanlı şehirleri her türden malın ticaretinin yapıldığı, sanayi işletmeciliğinin var olduğu ve çeşitli sosyal kurumların örgütlendiği, idari askeri ve dini işlerin görüşüldüğü yerleşim merkezleridir.

Osmanlı Şehir Halkı;

 1. Askerler

2. Tacirler (tüccarlar)

3. Esnaflar

                Olarak gruplandırılabiliriz.

 3. Göçebeler (Konar-göçerler):

 Yörük olarak da adlandırılan bu insanlar hayvancılıkla geçimlerini sürdürüyorlar

Devletin kendileri için düzenlediği kanunlar çerçevesinde hayatlarını sürdürüyorlardı.

Devlet göçebelerden; Adet-i Ağnam, ağıl resmi, kışlak ve yaylak adında vergiler alırdı.

Devlet göçebelerin vergi ve asker toplamada sorun olmaları nedeni ile onları yerleşik hayata geçirmeye çalışmışsa da başarılı olamamıştır. 

 Osmanlılarda Toplum Yapısı:

Osmanlı toplumunun büyük bölümü Türkler oluşturmasına rağmen toplumun diğer unsuları Rum, Ermeni Yahudi, Rumen, Slav ve Araplardan oluşmaktaydı.

 Osmanlılarda Millet Sistemi:

Devlet ülkede yaşayan toplulukları din ya da mezhep esasına göre örgütleyerek yönetme biçimine “millet sistemi” deniliyordu. Devlet, toplum yapısın şekillendirirken din temeline dayalı bir model uygulamaktaydı.

 Osmanlı toplumunda Türk, Arap, Acem, Boşnak ve Arnavutlar, Müslüman çoğunluğu oluştururken Ortodoks, Ermeni ve Yahudiler diğer üç temel millet olarak kabul ediliyordu.

     Sayı bakımından en kalabalık olan Ortodoksların dini merkezleri Fener Patrikhanesiydi. 

 İstanbul’un fethinden sonra Bursa’daki başpiskopos padişah tarafından İstanbul’a getirilerek Ermeni Kilisesinin patriği tayin edilerek Rum Patriği ve Hahambaşı ile eşit yetkiler verildi.

 Osmanlı’da Aile:

Osmanlı ailesinin temel yapısını İslam hukuku ve Türk töresi şekillendiriyordu. Aile devlet müdahalesinden uzak özel bir kurumdu.  Evlenmek isteyen taraflar şahsen kadıya başvurusu ile evlenme işlemleri başlardı. Şahitlerin huzurunda evlenmek istediklerini beyan eden tarafların nikâhları kıyılır ve akdin kadı defterine kaydedilmesi ile evlilik gerçekleşirdi.  Köylerde ise nikâh imam tarafından kıyılırdı.

 Tereke Defteri:Osmanlı mahkemelerinde kadıların tuttuğu kadı sicilleri içinde bulunan tereke defterleri; ailenin çocuk sayısı( erkek-kız) mirasçıların durumu ve birden fazla evliliğin hangi amaçla yapıldığı ve bunların kayıt edildiği deftere denir.

 Sosyal Hareketlilik:

Yönetenler sınıfına geçebilmek için devlete ve İslam dinine hizmet ile görevinde başarılı olmak gerekiyordu.

     Enderun’da alınan eğitimden sonra askeri sınıfa girilebilir ve genellikle seyfiye içinde en yüksek mevkilere ulaşılabilirdi.  Ayrıca medrese öğrenimi görmüş, kabiliyetli ve liyakat sahibi kişiler de adalet, eğitim, din ve sivil bürokraside en üst makamlara gelebilirlerdi.

 Yönetici sınıfa geçebilmenin en önemli şartı Islahat Fermanı’na kadar “Müslüman olmaktı. Osmanlı Devleti’nde sınıflar arası geçişe imkân sağlayan bu sisteme dikey hareketlilik denilmekteydi.

 Köyden şehre veya bir bölgeden başka bir bölgeye göçerek yerleşme; bulunduğu bölgenin sosyoekonomik yapısını bozmamak şartıyla serbestti.  Buna yatay hareketlilik denirdi. Yatay hareketlilik üç şekilde gerçekleşmekteydi.

-Gönüllü yerleşme

Sürgün yoluyla yerleşme

Kendiliğinden yerleşme

 Sosyal Yardımlaşma:

 Ahi Teşkilatı: Avrupa’daki Lonca örgütlerine benzemekle birlikte Lonca sadece ekonomik nitelik taşırken Ahilik ekonominin yanı sıra ahlaki, dini sosyal ve hukuki nitelik taşmaktadır.

 Ahilik teşkilatının temelleri XII. Yüzyılda Abbasiler zamanında düzenlenen “fütüvet” teşkilatına kadar uzanmaktadır.  Anadolu’daki Ahiliğin kurucusu Ahi Evren’di.

 Ahi teşkilatının başlıca görevleri:

Aynı meslekte olan üyeler arasında dayanışma sağlamak

Üretimde kalite ve standardı yakalayıp denetlemek

Üyeleri eğitmek

Devletle esnaf arasında ilişkileri düzenlemek

 Ahiler şehir ve kasabalarda faaliyet gösteren teşkilat olup sosyal yardımlaşmanın dışında topluma zarar veren kişi ve kuruluşları da ıslah etmiştir.

  Vakıflar:

Osmanlı’lar Döneminde en önemli sosyal yardım kuruluşu vakıflardır. Uygurlar zamanında başlayan vakıf geleneği Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra dini bir özellik kazanarak devam etti.

    Vakıf; bir malı, menfaati kamuya bırakılmak üzere özel mülkiyettin çıkarmaktır.

     Vakıflar; hayır yapmak, topluma faydalı olmak, dini ihtiyaçları gidermek; sağlık kültür ve bayındırlık alanlarında toplumun ihtiyaçlarını karşılamak, toplumun kültür ve sanat düzeyini yükseltmek amacıyla kurulmuştu.

 Mütevelli: Vakıfları yöneten kişilere mütevelli denirdi.

 Avarız Vakıfları:

Osmanlı Devleti’nde vakıfların bir diğer türü de avarız vakıflarıydı.

-mahalle, köy ve esnaf teşekküllerinin ihtiyaçlarını karşılar

-yerleşim birimlerinde bulunan cami, mescit, su yolları gibi yapıların bakım ve onarımını gerçekleştirir

 -Vakıf binalarında çalışanların ücretlerini öderdi.

 Avarız Vakıfların Kuruluş Amacı:

Mahalle veya köylerde hastalananların tedavisi, hastalık nedeniyle çalışamayanların bakımları ile kimsesizlerin ve yetimlerin korunmasını amaç edinmiştir.

Vakıfların yararları:

 Vakıf müessesi  Osmanlı toplum hayatında; iskân, istikrar, şehircilik, eğitim kültür, sosyal hizmet ve ekonomik açılardan önemli rol oynamıştır. Bu sistem sayesinde ülke zenginlikleri paylaşılmış ve adil devlet yönetimi tesis edilmiştir.

   Toplumda kadın çocuk ve yaşlıların korunması ve özürlülerin bakımı vakıflar aracılığı ile gerçekleşmekteydi.

 Tanzimat’tan Sonra Osmanlı Toplum Yapısındaki Değişim.

 II. Mahmut’un Osmanlı toplumunu oluşturan bütün unsuları tebaa olarak kabul etmesiyle toplum yapısında yeni bir dönem başladı.

Tanzimat Fermanı’nda “Yüce devletimizin tebaası Müslümanlarla öbür milletler fermanının belirttiği bütün haklardan yararlanacaklardır.” Hükmünün yer alması önemli bir yenilikti.  Böylece devlet-toplum ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır.

    Padişah, devlet-erkanı ve bütün memurlar, halk huzurunda Tanzimat esaslarına riayet  edeceklerine dair söz vermişlerdi. Yapılan bu yeniliklerde “reaya” yerine “teba” oluşturarak eşit hak ve görevler ile “tek vatandaşlık” hedeflenmişti.

 Toplumsal Değişim:

Osmanlı Devleti’nde XVII. Yüzyılın sonlarında itibaren nüfus yapısında değişiklikler oldu. Savaşlara bağlı olarak Kırım ve Kafkasya’dan Anadolu’ya göçerler yoğunlaştı.

    Bu durum üzerine 1860’ta; “Muhacirin Komisyonu” kurularak göçmenlerin nakili iskanı ve yer-yurt sahibi olmaları sağlandı.

 Osmanlı genel toprak sınırları daralırken göçler sonucu daralan Osmanlı sınırlarında Türk nüfusu artmaya başladı.

 Cevdet Paşanın Kızı Fatma Aliye:

 Batı’da başlayan kadın – erkek eşitliği tartışmaları Osmanlı topulunu kademeli olarak etkilemiştir.  Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım yaptığı çalışmalarla Osmanlı Toplumunda ilk kadın hakları savunucusu olmuştur. Kadının sosyal hayatta etkili olması gerektiğini vurgulayan çalışmalarda bulunan yazar sonraki dönemlerde kadınlar ile ilgili birçok eserin ortaya çıkmasında öncü olmuştur.

 Tanzimat Dönemi reformları Osmanlı aile yapısını derinden etkilemiş. Şehirlerde modern aileler oluşmaya başlarken kasaba ve köylerde geleneksel aile yapısı devam etmiştir.

 Osmanlı toplumunda değişim ilk defa ordu ile başlamıştır.

Yeme içme kültüründe de batıdan etkilenilmiştir. (Taşınabilinir Sini yerine yemek masası)

 Çağdaş Türk Toplumunun Oluşum Aşamaları:

  Türk toplumunda; çağdaşlaşma (Batılılaşma)  Tanzimat dönemiyle başlar. I. Ve II. Meşrutiyet döneminde bu modernleşme Kanuniesasi’yenin kabulu ile devam etmiştir.  I. Dünya Savışı sonunda yaşanan göçler nedeniyle Osmanlı nüfus yapısında önemli değişiklikler oldu.

İstiklal Savaşı’nın başarı ile sonuçlanmasından sonra imparatorluktan ulus devlete geçildi.

 1876 tarihli Kanunuesasi’de ülkede yaşayan herkes hiçbir fark gözetilmeksizin Osmanlı olarak ifade edilerek bir “Omsalı toplumu”  oluşturulmaya çalışılmıştır.

1921 Anayasası’nda ise olağanüstü şartlar nedeniyle vatandaşlık ile ilgili hükümler bulunmamakla birlikte, millet ve millet egemenliğinden bahsedilmekteydi.

1924 Anayasası’na göre Türkiye’de yaşayan herkes din ve ırk farkı gözetilmeksizin “vatandaş” olarak tanımlanmıştır.  

 Atatürk Türk toplumu için muasır medeniyete ulaşmayı hedef olarak belirlemişti. Amaca ulaşmada eğitimin önemi üzerinde durulmuş ve  Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkartılarak çalışmalara başlanmıştı. 

 Bilinçli vatandaşın oluşturulmasında Atatürk’ün ”tam bağımsızlık” ve “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” ilkeleri olmuştur.

Toplumsal alanda inkılaplar yapılmıştır;

   -Kadın toplum hayatına katılmıştır

   -Kadınlar toplumsal ve siyasal alanlarda erkeklerle eşit statüye kavuşturulmuştur.

    -Kadın ve erkek arasında mutlak eşitlik sağlanmıştır.

Kılık kıyafette batı örnek alınmıştır.

Tekke ve zaviyeler kapatılmış

Eskiden kullanılan lakap ve unvanlar kaldırılarak soyadı kanunu çıkarılmıştır.

1926 yılında medeni kanunun kabulü ile laik hukuk sistemine geçilmiştir.

1927 yılında radyo kurularak yapılan inkılaplar halka duyurulmaya çalışılmıştır.

İstanbul Şehir Tiyatrosu kurularak bu kurum adına çocuk tiyatrosu açılmıştır.

1930’da Opera Cemiyeti kuruldu.

Darülfünun İstanbul Üniversitesi adını alarak eğitim öğretim faaliyetlerine başladı.

Halkın eğitilmesi maksadıyla “Halkevleri” açıldı.  

Google+ WhatsApp