Yavuz Sultan Selim'in Hayatı

Yavuz Sultan Selim'in Hayatı

Sırtından çıkan küçük bir çıban zamanla büyüdü, muhtemelen yarayı deşerken kanı iltihap kaptı ve bu yaranın etkisi ile iki ay gibi bir süre sonra tüm doktorların müdahalesine rağmen kurtarılamadı.

Osmanlı Devletinin Yavuz lakaplı padişahı Sultan Selim'in taht süresi kendisi gibi Osmanlı tarihine damga vurmuş sultanlardan çok kısadır. 8 sene yaptığı görevinde kazandığı savaşlar ile "yenilmez" olarak adlandırıldı ve ölümü Batılıların sevinç gösterilerine sahne oldu. 

10 Ekim 1470'de Amasya'da dünyaya geldi. Babası II. Bayezid, annesi Dulkadırlı ailesi'nden Aişe Hatun'du. Şehzadeliği Amasya'da geçen Yavuz Sultan Selim, devrin önemli âlimlerinden Arap ve Fars Dili ile yüksek din ve fen dersleri aldı. Devlet idaresi ve askeri konularda eğitim alması için Trabzon Valiliği'ne getirildi.
Tahta babası II. Bayezid'e karşı darbe yaparak çıkmıştr. Yavuz Sultan Selim'e kızını vermiş olan Kırım Hanı Mengli Giray, ona askeri destek sağlayarak tahta geçmesine yardım etmiştir.

Tahtı devraldığında 2.375.000 km2 olan Osmanlı topraklarını sekiz yıl gibi kısa bir sürede 2,5 kat büyütmüş ve ölümünde imparatorluk topraklarının 1.702.000 km2'si Avrupa'da, 1.905.000 km2'si Asya'da, 2.905.000 km2'si Afrika'da olmak üzere toplam 6.557.000 km2'ye çıkarmıştır.

Padişahlığı döneminde Anadolu'da birlik sağlanmış; halifelik Abbasilerden Osmanlı Hanedanı'na geçmişti. Ayrıca devrin en önemli iki ticaret yolu olan İpek ve Baharat Yolu'nu ele geçiren Osmanlı, bu sayede doğu ticaret yollarını tamamen kontrolü altına aldı.

S1512'de tahta çıkan Sultan Selim, Eylül 1520'de şarbon hastalığına bağlı olarak Aslan Pençesi (Şirpençe) denilen bir çıban yüzünden henüz 49 yaşındayken hayatını kaybetti.

İstanbul’a Dönüş ve Edirne

25 Temmuz 1518 tarihinde İstanbul’a giren Sultan, Mısır seferinde Batı’nın hazırlamaya koyduğu Haçlı ittifakını haber almıştı. Bu olayı çözümlemek için İstanbul’a geldikten 8 gün sonra Edirne’ye yöneldi ve burada yaptığı savaşların stresi ve yapacağı savaşlara hazırlık olarak av partileri düzenletti.

I. Selim’in amacı İmparatorluğun Doğu sınırlarını güvenceye alarak Batı’ya yapacağı seferlerde bu bölgeden isyan çıkması ya da Batı'yla işbirliğini engellemekti. Bunu sağladığını düşündüğü an yönünü Batı’ya çevirdi ve bu maksatla Edirne’den İstanbul’a 1519 Nisan'ında hareket ederek donanma hazırlıklarını tamamlamaya girişti. Donanma hazırlıkları onun Rodos seferine çıkacağı bilgisini teyit etmesi açısından önemlidir. Bu bilgi Sultan’ın hayatının son 2 yılını Ruznamesine yazan Haydar Çelebi tarafından ortaya atılır ve tarihçilerce desteklenir. Öte yandan Anadolu’da çıkan karışıklığın sürmesi ulemayı rahatsız eder ve sefer hakkının Anadolu'dan yana kullanılmasını isterler.

Edirne’ye hareket ve Çorlu’da gelen ölüm

I. Selim’in Edirne yolculuğuna çıkmadan birkaç gün önce saray bahçesinde gezinirken sırtında bir ağrı olduğu ve diken gibi bir şeyin canını acıttığını nedimi Hasan Can’a söyler. O da müsaade isteyerek yarayı kontrol eder fakat elle yapılan yoklamada bir şeye rastlayamaz ve Sultan’ın ağrısının devam etmesi üzerine sırtını açarak bakar ve kılların arasında ucu beyazlamış bir sivilce görür. Padişah bunun sıkılıp patlatılmasını ister. Fakat bunun tehlikeli olabileceğini söyleyen Hasan Can’a, bugün Sultan Selim ile ilgili menkıbe haline gelen cevap gelir; “Biz çelebi değiliz ki küçük bir çıbandan dolayı cerraha başvuralım”.

Ertesi gün hamama giderek tellağa sivilceyi sıktıran I. Selim’in acısı değil dinmek işte bu hadiseden sonra daha da artar. Bunun bir sivilceden öte veba uru olma ihtimalinin yüksekliğini vurgulayan Feridun Emecen, “Onun Edirne’ye hareketi Batı’ya karşı çıkacağı bir seferin habercisi olarak kaynaklarda yerini almışsa da bu sırada İstanbul’da çıkan veba salgını dolayısıyla dinlenmek ve hastalıktan kaçınmak için buraya hareket etmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Padişahın veba hastalığından etkilendiği söylenebilir, omuzu arasında çıkan bu urun da veba yumrusu olma ihtimali vardır. Yol esnasında giderek ur büyümeye başlamış ve padişahın ıstırabı daha artmıştı. İstanbul’dan getirilen hekimler buna bir türlü çare bulamadı. Yaraya zift yakısı konulmuş, fakat faydası olmamıştı. Çorlu yakınlarında Sırt köyüne gelindiğinde artık hareket edebilecek durumda değildi ve zaruri olarak burada konaklandı. Hekimlerin müdahalesine rağmen hastalığı giderek artan padişah burada 2 ay süreyle tedavi gördükten sonra 22 Eylül 1520'de sabaha karşı nedimi Hasan Can’a okumasını söylediği Yasin suresini tekrarlarken geldikleri “selam” ayetinde ruhunu teslim etmiştir".

Google+ WhatsApp