Musul Krizinde Hükümet Çok Rahat
Sanki ortada kriz yokmuş gibi, “3 kadın, 2 çocuk, 40 özel timci ve başkonsolosumuz rehin” Ama hükümet çok rahat.
Dışişyleri Bakanı olan ve şimdi de Başbakan olarak atanan Davutoğlu, New York’a uçuyor... Başbakan Karadeniz gezisinde… Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu da Davutoğlu ile birlikte... İçişleri Bakanı Efkan Ala da rutin programını değiştirmedi, Davutoğlu’ndan bir hafta sonra o da Washington’a uçtu... Baskından bir ay önce Hatay Valisi rapor yazıp, İçişleri Bakanlığı’nı sınırlarımızdaki IŞİD faaliyetleri için uyarıyor... Cumhur başkanı seçimi ve törenler yapılıyor. .......dahası Ama bunların hiçbiri, Washington gezisinden daha değerli görülmedi... Bu rahatlığın mutlaka bir sebebi olmalı ama ne?
Bu rahatlığın bir sebebi olmalı...
Musul’daki 49 Türk rehine konusunda yayın yasağı alındı.
Mahkeme kararında IŞİD için “terör örgütü” deniyor ve “devletin zaaf içerisinde gösterilmesi” yasağın gerekçelerinden biri olarak yer alıyor.
Yani Türkiye’nin Musul’da 49 vatandaşını tahliye edememesindeki ihmaller yazılsın istenmiyor…
Kriz yönetimimizdeki rahatlığa bakılırsa, karara şaşmamak lazım aslında
Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu “Baskından 3 gün önce tahliye kararı almıştık” diyor.
Davutoğlu’nun, baskın öncesi Irak Kürt Bölgesi Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani’yi aradığı ve tahliye için yardım istediği ortaya çıktı.
Ancak kuşatma altındaki konsolosluk binamızın tahliyesi gerçekleştirilmiyor.
Davutoğlu buna rağmen baskından 20 saat önce New York’a uçuyor.
Uçuş başlamadan önce de tweet atıyor.
“Musul konsolosluğumuzun güvenliği için gerekli önlemler alındı” diyor.
Ardından Türk toprağı konsolosluğumuz işgal ediliyor, Türk Bayrağı indiriliyor ve başkonsolosumuz dâhil 49 Türk vatandaşı rehin alınıyor.
New York’a gidilen toplantı ise katılımın elzem olduğu bir görüşme değil.
Zaten Davutoğlu da baskının ardından hemen geri dönüyor.
Öyleyse bu rahatlığın bir sebebi olmalı değil mi?
Başbakan Karadeniz gezisinde…
Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu da Davutoğlu ile birlikte olduğu için, kriz anında sorumluluk Dışişleri Bakan Yardımcısı Naci Koru’ya düşüyor.
IŞİD, teslim olmaları için 10 dakika süre tanıyınca, Koru da Başbakan’ı bilgilendiriyor.
Ardından çatışmaya gidilmeden 40 kadar özel timin silahlarını bırakarak teslim olması için talimat veriliyor.
Başbakan Erdoğan ardından planlandığı gibi Rize, Artvin ve Trabzon gezisine çıktı.
Rize’de yaptığı konuşmada “Şahsen ben olmak üzere başkonsolosumuzla görüşmemiz oldu” dedi.
Trabzon’da da “Tahrik etmeyin. Yazmadan, çizmeden, fazla da konuşmadan takip edin” uyarısında bulundu.
Ardından dün yayın yasağı geldi.
Krizi başından bu yana takip eden Naci Koru da ilgi çekici bir çıkış yaptı: “Rehine değil, alıkonma…”
Başbakan Erdoğan da Dışişleri Bakanı gibi krize rağmen rutin programını aksatmadı.
Bu rahatlığın bir sebebi olmalı değil mi?
Ya kriz suni ya da şaka gibi…
Bakanlığına mensup 40 özel timci polisimiz baskında rehin alındı ama İçişleri Bakanı Efkan Ala da rutin programını değiştirmedi.
Davutoğlu’ndan bir hafta sonra o da Washington’a uçtu.
Alt düzey bazı görüşmeler gerçekleştirdi.
İsrail’e yakınlığı ile bilinen düşünce kuruluşunda konuşma yaptı.
Oysa IŞİD’in Türkiye içindeki faaliyetleri tartışılıyor.
Baskından bir ay önce Hatay Valisi rapor yazıp, İçişleri Bakanlığı’nı sınırlarımızdaki IŞİD faaliyetleri için uyarıyor.
Ama bunların hiçbiri, Washington gezisinden daha değerli görülmedi.
Üstelik Ala, Washington’a uçtuğunda Diyarbakır-Bingöl yolu 24 gündür KCK’lı gençler tarafından ulaşıma kapalı tutuluyordu…
Ortada kriz yokmuş gibi, “3 kadın, 2 çocuk, 40 özel timci ve başkonsolosumuz rehin” değilmiş gibi bir rahatlık söz konusu.
Ya “suni” bir kriz yaşıyoruz ya da “şaka gibi” kriz yönetiyoruz.
Bu rahatlığın mutlaka bir sebebi olmalı ama ne?