İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI ÖZET ANLATIM DERS NOTLARI

 * Kaba-Taş (Paleolitik) Devrinde ekonominin özü avcılık ve toplayıcılıktır.

*Ülkemizde en eski yerleşim yeri İstanbul’un 20 km uzağındaki Yarımburgaz Mağarasıdır. Burada, yaklaşık 1 milyon yıl önce yaşayan insanlara ait taştan aletler bulunmuştur.

 -Yontma Taş (Mezolitik-Orta Taş) Devrinde Geçim kaynakları toplayıcılık ve avcılıktır. Devrin sonuna doğru ateş bulunmuştur.

  Bu döneme ait kazma ve çizgi tekniğiyle yapılmış resimler Adıyaman bölgesindeki Palanlı mağaralarıdır.

-Cilalı Taş devrinde Tarım başladı. Bu devre ait kalıntılar Konya-Çatalhöyük ve Diyarbakır Çayöne’nde bulunmaktadır.

-Tunç Devri şehir devletlerinin kurulduğu devirdir.

 *Frigyalılar, Lidyalılar ve Urartular krallıkla yönetilmekteydiler.

İyon kent devletleri (Yunan Kültürü) ise önce krallar, daha sonra soylulardan meydana gelen oligraşik bir meclis tarafından yönetildiler.

*Hititlerde; adaletin simgesi Güneş idi. Hititler hukukta özellikle Sümerlerden etkilenmişlerdir. Hitit yasaları, Babil kralı Hammurabi ve Asur yasalarına göre daha insancıldı.

 *Çok tanrılı bir dine sahip olan Urartuların en büyük tanrısı, savaş tanrısı olan Haldi idi.

 *Lidyalılar, din konusunda Yunanlıların etkisinde kalmışlar ve Artemis, Zeus gibi Yunan tanrılarına tapmışlar. Ayrıca Lidyalılar, Frigyalıların bereket tanrıçası olan Kibele’ye de saygı göstermişlerdir.

 *Hititlerde toplum beş sınıftan oluşmuştur.

    1. Yöneticiler (soylular)

    2. Rahipler         :

    3. Hürler            : askerler, memurlar, tüccarlar ve köylülerden oluşurdu.

    4. Namralar         :Hürler ile köleler arasında bir sınıftı.

    5. Köleler:          :Hiçbir hakları yoktu, çoğunlukla tarım işlerinde çalıştırılırdı.

 *Hitit Devleti’nin ekonomisi tarıma ve hayvancılığa dayanıyordu. Topraklar, tanrıların ve kralın malı kabul edilirdi.

 *Anadolu’da ilk tımar sistemini uygulayan Hititlerdir.

EGE VE YUNANLILARDA HALK

 *Ege ve Yunanistan’da halk;

   —büyük toprak sahibi soylular,

   —tüccarlar

   —küçük toprak sahipleri

   —köleler

      olmak üzere sınıflara ayrılıyordu ve kölelerin hiçbir hakkı yoktu.

MISIR HALKI

 *Mısır’da Firavunlar ve üst yöneticilerin dışında halk aşağıdaki sınıflara ayrılmaktadır;

   —Kâtipler ve Memurlar

   —Rahipler

   —Askerler

   —Köylüler: Firavuna, rahiplere ve askerlere ait topraklarda çalışırlardı.

   —Kentliler: sanat ve ticaretle uğraşırlardı

   —Köleler: Hiçbir hakları olmayan köleler, en ağır işlerde çalışırlardı. Mısır’da geniş bir köle sınıfı vardı. Savaşlarda esir alınanlar da bu sınıfta yer almaktaydı.

MEZOPOTAMYA HALKI:

 *Mezopotamya’da halk aşağıdaki sınıflara ayrılmakta;

   —Krallar ve Rahipler: en üst sınıf oluştururdu

   —Soylular: Kedilerine kral tarafından toprak bağışlanmış kişilerdi. Savaşlarda kralın yanında yer alırlardı.

   —Hürler: Askerler, köylüler ve zanaatkârlar bu grubu oluştururdu. Vergi verir askerlik yapar, tapınak yapımı ve kanal açılması gibi işlerde çalışırlardı.

   —Köleler: Bunlar, savaşta esir düşen parayla satılan kişilerdi. Sahiplerinin malı sayılır, ağır işlerde çalıştırılırlardı.  Ayrıca borç yüzünden mahkeme kararıyla özgürlüğünü kaybedenler de köle sınıfına girerlerdi. Mezopotamya’da köle ticareti serbest idi.

 *Kral Yolu: Ticarete büyük önem veren Lidyalılar, bu amaçla, Persler tarafından yapılan Kral Yolu’nu Efes’ten başlayarak, Mezopotamya’ya kadar uzanan ünlü Kral Yolu’nu canlandırmışlar. M.Ö 700 yıllarında Lidyalıların “elektrum” adını verdikleri ilk parayı bulmaları, ticaretin gelişmesi yönünden büyük önem kazanmıştır.

Lidyalılar en parlak dönemlerini Krezüs döneminde yaşadılar.

 *Lidyalılar, denizcilikte çok ileri gitmiş olan Yunanlılar ve Fenikelilerle rekabet edemeyeceklerini bildiklerinden, daha çok, kara ticaretine önem vermişler.

 *Denizcilikte ileri gitmiş olan İyonyalılar, Akdeniz, Ege ve Karadeniz kıyılarında birçok ticaret kolonileri kurmuşlardır.

 *Frigyalıların fabl adı verilen hayvan öykülerinin yaratıcıları oldukları sanılmaktadır.

 *Fenike alfabesini batıya aktaran, İyonyalılar olmuştur, İyon edebiyatının en önemli eserleri Homeros’un İliada (ilyada) ve Odysseia (Odesa) destanlarıdır.

 *Urartuların mimarîye getirdikleri en önemli yenilik, apadana adı verilen sütunlu kabul salonudur.

 *Mezopotamya’da köy kültürü aşılarak, kentler ortaya çıkmış, kentler arasındaki savaşları ya da ticareti düzenleyecek bir kuruma gereksinim duyulmuştur. Böylece başında kralın ve yardımcılarının bulunduğu site adını verdiğimiz kent-devletleri oluşmuştur.

BABİLLER:

Babiller zamanında imparatorluk düzeyine geçilmiş, Asurlar zamanında ise tam bir merkeziyetçi devlet düzeni ortaya çıkmıştır.

*Babil, Akad ve Asur devletleri birer askeri imparatorluk olup sürekli güçlü ve disiplinli ordulara sahip olmuşlardır.

 *Sümerlerin ilk zamanlarında her kent (site) ayrı bir devletti. Bu siteler tanrı için kurulan tapınaklar çevresinde gelişmişti. Bu devletleri, ensi ya da patesi denilen rahip krallar yönetiyordu. Patesilerden biri, çevresindeki kentlere egemen olursa Lugal unvanını alırdı.

*M.Ö. 3000 yıllarında Menes, Mısır’da siyasi birliği sağladı. Mısırda kurulan şehir devletlerine “nom” denilmiştir.  Mısır, mutlak bir krallıkla yönetiliyordu. Krala firavun denirdi.

İbraniler: *İbraniler krallıkla yönetiliyordu.

*Tarih kitabında tek tanrı inancı ilk defa İbranilerde görüldüğü belirtilmiştir! İbrani dininin kutsal kitabı; Hz. Musa’ya gönderilmiş olan Tevrat’tır. Tevrat’ın temelini On Emir oluşturmaktadır.

*Fenikeliler kent devletleri hâlinde yaşadılar, merkezi bir devlet oluşturamadılar.

 *Soru: Sümerlerin dini inanışları ne gibi özelliler taşımaktadır?

         Cevap: Ölümden sonra da yaşamın varlığına inanan Sümerlerin dini çok tanrılıydı. Her kentin bir baş tanrısı vardı. Sümerler, tanrıları çoğunlukla insan şeklinde düşünmüşlerdi. İnsanlar ile tanrılar arasındaki en önemli fark, insanların ölümlü, tanrıların ölümsüz olmalarıydı. Sümerlerin en büyük tanrıları, gök tanrısı Anu, yer tanrısı Enlil ile okyanuslar tanrısı Enki idi. Mezopotamya’da tapınaklara  ziggurat  denilirdi.

 *Soru: Mısır’da dinî inanış daha çok hangi konularda etkisini göstermiştir?

         Cevap: Mısır’da çok tanrılı bir dinsel anlayış egemendi. Mısır’ın en büyük tanrısı Amon-Ra idi.  Mısırlılar, tanrıları genellikle hayvan ve bazen de insan şeklinde düşünürlerdi. Mısır toplumunda din, bütün yaşamı yönlendirirdi. Her türlü bilim ve kültür faaliyetleri ile sanat etkinlikleri, dinin etkisi altında gelişmiştir.

     Mısırlılar, insanları öldükten sonra da yaşayacaklarına inanırlardı. Ancak bunun için, ölen kişinin cesedinin bozulmaması gerekiyordu. Bu inanışın etkisiyle cesetler mumyalandı. Ölen insanın ruhu, ölüler tanrısı  Osiris  tarafından sorgulanırdı.

Olimpiyat Oyunları: *Tanrılarını insanlar gibi düşünen Yunanlıların tanrısı Zeus’ idi ve her dört yılda bir Zeus adına olimpiyat oyunları düzenlenirdi.

 İlk Çağ’da hukuk kanunları;

-akıl, gelenek-görenek,

-ahlak,

-dini inanışlar göz önüne alınarak oluşturulmaya çalışılmıştır.

Kanunların Hukuk kuralı sayılması için;

-kamu otoritesi tarafından oluşturulması ve

-Yaptırım gücünün olması gerekirdi.

-adaleti sağlamaya yönelik olması gerekirdi.

Bunlar konulan hukuk kurallarının meşruiyetinin olduğunun göstergesi sayılırdı. 

 *Soru: Sümer Hukukunun Özellikleri Nelerdir?

         Cevap: Hukuk düşüncesini ilk geliştiren Sümerler olmuştur. Dünyada ilk yazılı kanunları Mezopotamya’da Sümerler tarafından yapılmıştır. Lagaş Kralı Urkagina, tarihte bilinen ilk yazılı kanunları yaptı (M.Ö. 2375).

     Günümüze kadar yedi tanesi ortaya çıkarılan yazılı kanunların dördü Sümerceden, üçü de Sâmi dilinden kaleme alınmıştır. Sümerler, ticaret, evlenme ve boşanma, miras gibi hukuk alanına giren konuları yazıyla belirlemişlerdir. Daha sonra bu kanunlar Lagaş kralları Ur-Nammu  ve  Gudea  tarafından geliştirildi.

Urugakina, kimsesizlere, öksüzlere ve diğer güçsüzlere kuvvetlinin hiçbir şey yapamayacağı bir düzen kurmak için bu kanunları yaptığını söyler. Sümerlerde yapılan kanunlarla özel mülkiyet, hakkı da korunmuştur.

 *Mezopotamya’da hukuk alanında en gelişmiş kanunları çıkaran, Babil Kralı Hammurabi oldu.

Not 1: Tarihte bilinen ilk yazılı kanunlar Sümer Kralı Urkagina’ya aittir.

Neden Hammurabi kanunları ilk yazılı anayasa olarak kabul edilmiştir?

Not: 2. Hammurabi kanunları Devlet yönetimine ilişkin hükümler içerdiğinden tarihin bilinen ilk yazılı anayasası olarak kabul edilmiştir.

 *Mısır askerleri silâh olarak; balta, hançer, mızrak, ok, yay ve kalkan kullanırlardı.

 *Yunanistan’ın dağlık bir ülke oluşu, nüfus artışı, sanayi ve ticaretin gelişmesi, ham madde ve Pazar arayışı sonucu Yunanlılar, Ege ve Karadeniz kıyılarında koloniler kurdular.

 *M.Ö 3500 -3000 yılları arasında Sümerler, yazıyı bularak uygarlığın temelini atmışlar. Sümerlerde yazı, tapınaklara gelen ürünlerin konduğu depo ve kapların üzerine yapılan işaret ye da resimlerden ortaya çıkmıştır. Bu yazılar, üç köşeli bir kalemle kil tabletler üzerin yazıldıkları için, yazıların bir yanı ince,  diğer yanı kalın bir şekil alıyor ve çiviye benziyordu. Böyle olduğu için de bu yazıya çivi yazısı denmiştir.

 *Sümer dili, Türkçenin de içinde yer aldığı Asya kökenli diller grubuna dahildir. Edebiyat daha çok dini ağırlıkta olup efsaneler ve destanlar önemli yer tutar. Gılgamış, Tufan ve Yaradılış destanları önemlidir.

 *Mısır yazısına hiyeroglif (resim yazısı) denirdi.  Hiyeroglifler taşlar üzerine kazınır ya da papirüs denilen bir tür kâğıda yazılırdı. Hiyegroglif yazısı, 1822’de Fransız Şampolyon tarafından okundu.

 *Soru: Fenikelileri denizciliğe yönelten nedenler neler olmuştur?

       Cevap: Toprakları tarıma elverişli olmadığından deniz ticareti ile uğraşmışlar ve Akdeniz’in çeşitli yerlerinde Koloniler kurmuşlardır.

 *Fenikelilerin dünya uygarlığına en önemli katkıları, Mısır’dan öğrendikleri yazıyı geliştirip harf yazısı hâline getirmeleri ve 22 harften oluşan alfabeyi bulmalarıdır. Fenikelilerin bulmuş oldukları 22 harfli alfabeyi daha sonra Yunanlılar ve Romalılar geliştirerek günümüzdeki Lâtin alfabesi ortaya çıkmıştır.

 *Sümer mimarisinin en önemli eserleri, çok katlı ve kule biçiminde yapılan zigguratlardır.

 *Soru: Mısır’da astronomi, matematik, geometri ve tıp bilimlerinin gelişme göstermesinin nedenleri nelerdir?

      Cevap: Tarım Ürünlerinde vergilerin hesaplanması için dört işlemi, Nil nehrinin taşması sonucu kaybolan toprak sınırlarının belirlenmesi, matematik ve geometrinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Yılı; Nil ırmağının akışına göre dörder aylık üç mevsime (taşma, ekme, biçme) bölmüşlerdir Bu sayede astronomi ve takvim bilgileri gelişmiştir. Ölümden sonra yaşamaya inandıklarından mumyacılık gelişti. Mumyacılığın gelişmesi insan vücudunun yakından tanınmasını, anatomi ve tıp bilimlerinin gelişmesini sağladı.

 *Soru: Mısır’daki piramitler kimler adına, hangi amaçlarla yapılmışlardır?

        Cevap: Mısır sanatının en önemli eserleri piramitler ve tapınaklardır. Firavunlar adına yapılan piramitler, ölümsüzlüğün işaretiydi. Tapınaklar ise firavunların kazandıkları başarıların simgesi olarak yapılmışlardı.

 *Soru: İbraniler sanat alanında hangi toplumlardan etkilenmişler:

       Cevap: İbranîler sanat konusunda önce Asur, daha sonra Yunanlılar ile Romalıların etkisinde kaldılar.

 *İbranî sanatının en ünlü eseri, Hz. Süleyman zamanında Kudüs’te yapılan Mescid-i Aksa’dır. Mescid-i Aksa; Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanlar tarafından kutsal sayılmaktadır.

   *Soru: Hangi Dini Mabet her üç din (Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanlar) tarafından kutsal sayılmaktadır:

    Cevap: Mescid-i Aksa

 *Soru: Mezopotamya’da kurulan Sümer Devleti’nde aritmetik ve geometrinin gelişme göstermesinin sebebi nedir?

      Cevap: Fırat ve Dicle‘nin taşması sonucu, sınırları kaybolan toprakların sınırlarının yeniden belirlenmesi gereksinimi, aritmetik ve geometrinin ortaya çıkışında ve gelişmesinde önemli rol oynamıştır.

 *Soru: Mezopotamya hangi özelliklerinden dolayı çok sayıda kavimin yerleştiği bir bölge olmuştur?

      Cevap: Topraklarının verimli, ikliminin yaşamaya uygun olması nedeniyle, dışarıdan birçok kavim buraya gelip yerleşmiştir.

 *Soru: İlk çağda Mezopotamya’da hangi devletler kurulmuştur?

      Cevap: Sumer, Akad, Elâm, Babil ve Asur devletleri kurulmuştur.

 *İlk Çağda; tarımsal faaliyetlerin yürütülmesi için insan (ekim, sulama, hasat) gücüne gereksinim duyulmuştur.  Bu ihtiyaç zamanla kölecilik sisteminin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Güçlü topluluklar, kendilerinden zayıf grupları köleleştirmişler ve ilk Çağ’da hemen her uygarlıkta köleler sınıfı ortaya çıkmıştır.

KABİLEDEN DEVLETE:

İlk insanlar avcılık ve toplayıcılıkla ve tarımla birlikte yerleşik hayat başlamıştır.

İlk çağda siyasi organizasyon türleri ve siyasi gücün kaynakları insanların avcılık ve toplayıcılıktan tarım hayatına ve yerleşik hayata geçmesine neden olmuştur.

Yerleşik hayata geçişle birlikte üretim ve üretim fazları ürünler ise ticari faaliyetlerin başlamasına neden olmuştur.

Ekonomik ve sosyal faaliyetlerin organizasyonda bir değişime neden olmuş ve başlangıçta küçük gruplardan oluşan siyasi organizasyonlar zamanla büyümüş ve kabile konfederasyonlarına dönüşmüştür.

Devlet; coğrafi sınırları belli olan halkın geçim kaynaklarını temin eden, halkın içi ve dış tehlikeler karşısında halkı korumak için silahlı gücü olmalıydı. Devlet bunları yapabildiği sürece halk üzerinde otoritesini ve saygınlığını koruyabilirdi.

 Kabile: Aynı atadan gelen ve birbirine kan bağı ile bağlı olan büyük insan topuklarına kabul edilmiştir. Kabile konfederasyonları zamanla şehir Devletlerini oluşturmuştur. 

Anadolu medeniyetlerinden Urartular, Hititler, Frigler ve Lidyalılar; Mezopotamya’da Sümer, Babil ve Akadlar, Asurlar ve Elamlar kabile konfederasyonlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş ilk devletlerdir.

Tarihte kurulan ilk devletler şehir devletleri şeklinde olu:

Sümerlerde şehir devletlerine “site” Mısırlarda “nom”,  Yunanistan'da ve İyonya ve Dorlar’  da ise “polis” adı verilmiştir.

İlk çağda silah teknolojisi askerlik bilgi ve tekniğin gelişmesi ile bazı güçlü krallıklar ülkeleri dışındaki yerleri ele geçirerek farklı milletleri yönetimleri altına almaları imparatorluk denilen siyasi organizasyonların ortaya çıkmasında etkili olmuştur.

 Tarih boyunca devlet yöneticileri yönetme hakkını meşru hale getirmek ve halkın desteğini sağlamak için belli bir güce dayanma ihtiyacı hissetmişlerdir.

Bunun için; din ve soy üstünlüğüne başvurarak yönetimlerini meşru hale getirmeye çalışmışlardır.

 Bazı yöneticiler tanrısal güç olduklarını, bazıları ise tanrının vekili olduklarını iddia etmişler. Bazıları da soyu ileri sürerek soy üstünlüğüne dayandırarak halkı kendilerine bağlayıp yönetimlerini meşru kılmak istemişlerdir.

Bazı toplumlarda ise halkın seçimine başvurulmuş seçimle belirlenen kişi ve grup ülkeyi yönetmiştir.

Askeri ve ekonomik güç siyasi gücün artmasında etkili olmuştur.

YÖNETİM BİÇİMLERİ ve YÖNETİMİN MEŞRUİYET KAYNAKLARI

Aristokrasi: Siyasi gücün asil ya da soylu denilen kişilerin elinde bulunduğu yönetim biçimi.

Oligarşi: Soylular için de ön plana çıkan bir grubun siyasi gücü ele geçirdiği yönetim biçimi.

Teokrasi: Siyasi gücün din adamlarına ya da din kurallarına dayandığı yönetim biçimi.

Tiranlık: Yunanistan'da soylulara dayalı ayrıcalıklı sınıfı olan aristokratlara veya halka karşı zaman zaman güç kullanarak yönetimi ele geçiren kişiler olmuştur. Bu kişilere “tiran” bunların yönetimini de “tiranlık” denir.

Demokrasi: Yöneticilerin belirlenmesinde halkın görüşünün ve oyunun etkili olduğu sistem. Tarihte ilk defa Yunan ve Ege uygarlıklarında yani İyonyalılarda görülür.

Cumhuriyet: Yönetenler ve yönetilenlerin hukuk ve her türlü haklar bakımından eşit haklara sahip olduğu sınıf ayrımının olmadığı yönetim biçimi. Genellikle kutsal kitapların sahipleri peygamberler bu görüşü savunmuşlardır. Hz. İsa (a.s), Hz. Musa (a.s), Hz. Muhammed (s.a.v.) Bu sisteme en çok üst sınıfı oluşturan aristograt kesim (soylular), din sınıfını elinde bulunduran rahip ve keşişler sahip oldukları hak ve ayrıcalıkları kaybetme endişesi ile  karşı çıkmıştlardır.

Manda: Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bazı az gelişmiş ülkeleri, kendi kendilerini yönetecek düzeye eriştirip bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar Birleşmiş Milletler Cemiyeti adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen vekillik. Kendi kendilerini yönetilemeyeceği anlayışıyla egemenliklerine son vermek.

KOLONİ-SÖMÜRGE VE MANDA SİSTEMİ

Sömürgecilik: Bir devletin kendi ülkesinin sınırları dışında egemenlik kurarak yönettiği ekonomik veya siyasal çıkarlar sağladığı ülke, sömürülen ülke, müstemleke, koloni

Koloni nedir?: İsim Fransızca bir kelimedir. Türkçe karşılığı “sömürge”dir.

Bir devletin siyasi, ekonomik veya sosyal nedenlerle, kendi sınırları dışında ele geçirip yönettiği topraklara ya da ülkeye denir.

 Kolonilerin kurulmasında;

Ham madde ihtiyacının karşılanmak istenmesi

Fazla üretilen malları pazarlama isteği

Askeri gücün artırılmak istenmesi

Diğer devletlere üstünlük sağlama düşüncesi etkili olmuştur.

İlk çağ’da hem karalarda hem de denizlerde ülkeleri dışında ele geçirilen toprakları kendilerine bağlayarak bazen de kendi vatandaşlarını o bölgeye yerleştirerek genellikle ticari faaliyetlerde kullanmak amacıyla oluşturulan idarelere koloni denmiştir.

 Bu kolonilerin devletin idaresinde aktif olarak kullanılmasına da kolonicilik denir. İlk Çağ Uygarlıklarından Fenikeliler, Asurlular, İyonyalılar, Romalılar koloni kuran ilk uygarlıklardandırlar.

İmparator; kelime İtalyanca bir kelimedir. Yöneten kimse

İmparatorluk ise;Topraklarında oturan çeşitli milletleri egemenliği altında toplayan devlet biçimi.

Feodalite: Feodal yönetimde devlet, içişlerinde serbest hareket eden beyliklerden oluşur. Bu yönetim şekli devletlerin parçalanmasını kolaylaştıran, güçlü bir siyasal birliğin oluşmasını önleyen bir özelliğe sahiptir.

 Siyasal birlik: bir ülkenin, bir bölgenin tamamının yalnız bir güç tarafından yönetilmesidir. Örnek olarak İlk Çağ Uygarlıklarından Anadolu’da ilk defa Hititler tarafından siyasi birlik sağlanmıştır.

 YÖNETİMİN MEŞRUİYETİ

Yöneticiler devlet yönetiminde kendi yönetimlerini meşru kılmak için: din, soy veya halk desteğine başvurmuşlardır.

Not: Bir devlet kurulmasında; din, soy, para (ekonomik güç) ve toprak (Yerleşim yeri, iklim, su) çok önemlidir.  

 Meşrutiyet: bir ülkede meclis ile başta bir hükümdar bulunan idare şekline denir. Meşruti idarelerde halk yönetime katılma hakkına sahiptir. İslam anlayışına göre ise meşruiyetin kaynağı dine uygunluğudur. Eğer İslam dini ve kurallarına uymasıdır. ((Kur’an ve Peygamberimizin sözleri ve sünnetleri ile çelişmeyip paralellik göstermesi)

Monarşi (mutlakiyet): siyasi gücün bir tek kişinin elinde bulunduğu ve yönetim. Genellikle kan yoluyla aile bireylerine geçtiği yönetim biçimidir.

 Oligarşi: bir sınıfın, zümrenin yönetimi üstlenmesidir. Örneğin asillerin etkili olduğu yönetim tarzı oligarşidir.

Otokrasi: Monarşinin bir çeşidi olup bütün siyasi yetkileri kralın elindedir. Monarşiden farklı olarak otokrasi de yönetim miras yolu ile değil kişiler tarafından ele geçirilmiştir. Monarşi yönetimlerde yönetim babadan oğla geçiyorsa buna saltanat denmiştir

Antik: İlk Çağdaki uygarlıklarla, özellikle eski Yunan ve Roma uygarlıkları ile ilgili olan, antika

Girit adasında halk: Soylular ve kral tarafından yönetilirdi.

Yöneticiler; sanat, ticaret, din gibi hemen her konuda söz sahibi olup egemen sınıfı oluştururdu.

Girit ve Yunan Uygarlığı:

İlk Çağ Yunan medeniyetinin temellerinin atıldığı Girit Adası’nda halk, soylular ve kral tarafından yönetilirdi.

Yöneticiler; sanat, ticaret, din gibi hemen her konuda söz sahibi olup egemen sınıfı oluştururdu. Yöneticilerin din adına söz sahibi olması yönüyle yönetimleri teokratikti.

Babil Kralı Hammurabi, kendisini adaletin kralı olarak ifade etmiştir.

Basileus: Ege, Yunan ve Grit uygarlıklarında krallara “basileus” unvanı verilerek adlandırılmıştır. Basileuslar Tanrı adına hareket ettiğini kanıtlamak için tapınaklar yaptırır ve yanlarında kâhinler bulundururlardı.

Sparta ile Atina şehir devletleri birbirleriyle yaptıkları Peloponnes Savaşlarını Spartalılar kazındı.

Agora: Aristograt sınıfın şehri yönetmek için toplandıkları merzege “agora” denmiştir. Alınan kararları yürütme işine yapmak için görevlendirilen memurlara “arhon” denmiştir.

Arhon; yüksek memur

İskender; 334 yılında doğu seferine çıktı. Persleri Granikos (Çanakkale’de Bige Çayı), ardından İssos’da (Hatay İskenderun) daha sonrasında ise Dicle kıyısındaki Gavgamela’da yenilgiye uğratarak İran topraklarını ele geçirerek yağmalattı.

Helen Birliği (MÖ 330-MS 30)

Büyük İskender’in Doğu seferi sonucunda Yunan kültürü ile Anadolu, Mısır, Pers ve diğer kültürler birbiriyle kaynaşmıştır. Bu sayede Doğu ve Batı kültürlerinin sentezi olan Helenizm adında yeni bir kültür ortaya çıkmıştır. Helenizm, Asya ve Avrupa’da kurulacak imparatorlukları etkilemiştir.

Amon-Ra: Mısırlar Tanrılarına “Amon Ra” demişlerdir.

Roma Toplumu: Roma’da kraldan sonra etkin bir danışma kurulu olan senatoya soylular girebilmişti.

Roma halkı çeşitli sınıflara ayrılmıştı.

a. Patriciler: Üstün sınıf, her türlü hakka sahip sınıftı. Senatoda görev yapan soylu sınıfa patric denmiştir.

b. Plepler: Bazı haklara sahipler. Roma’ya sonradan gelip yerleşenlere  “plep” adı verilirdi.

c. Köleler: Hakları olmayan insanlar. Roma’nın işgali altındaki ülkelerden getirilmiş esirler köle sınıfına dahil edilmişti. Patricilerin evlerinde hizmetçilik ya da uşaklık yapar tarlalarda işçi olarak çalıştırılan sınıftı.

On İki Levha Kanunları:

Roma’da ilk yazılı kanunlar MÖ V.yüz yılda düzenlenen On İki Levha kanunları Roma hukukunun temelini oluşturur. Daha sonraki dönemlerde bütün Avrupa ülkeleri Roma hukukundan etkilenmişlerdir.

Pelep-Patrici mücadeleleri sonucunda oluşturulan bir komisyon tarafından hazırlanmıştır. On İki Levha kanunları; Miras, borç, aile ve ceza gibi konuları kapsayan bu kanunlarla Plepler birtakım haklar kazandılar.

Romalılar Fenikelilerle Kartaca (Tunus) savaşlarını yaparak burayı kendi kolonileri yapmışlardır.

Roma devleti; krallık, cumhuriyet ve İmparatorluk olarak üç dönemden oluşmuştur.

Senato: Romalılar yönetim olarak İhtiyarlar meclis üyelerinin toplandığı meclise “senato” demişlerdir.

Halk meclisine ise “kuriye” denmiştir. Kral bu iki meclis tarafından seçilmiştir. Kralın görev ve yetkileri olarak; yüksek din adamı, yargıç ve başkomutan görevleri ona aitti. Ama yapacağı işleri senatoya danışmak durumundaydı.

Konsül: Cumhuriyet döneminde senatonun bir yıllığına seçtiği yönetici şahsa “konsül” denmiştir. Konsül iki kişiden oluşur ve biri diğerinin kararını veto edebilirdi.

Lejyon: Roma’nın imparatorluk dönemindeki düzenli birliklerinden oluşan ordudaki askerlere “lejyon” denilmiştir.  

İLK ÇAĞ UYGARLIKLARINDA (MEDENİYETLERİNDE) EKONOMİK HAYAT VE GEÇİM

İlk Çağın Kolonicilikte ileri giden uygarlıklar:

Fenikeliler, Asurlular, İyonyalılar, Roma

İlk Çağ’da Ticaretle Uğraşan Uygarlıklar: Fenikeliler, Soğdlar, Lidyalılar, Asurlar ve Romalılar. Soğdlar Çinden gelen malları Batıya veya Doğu’ya götürmüşler veya yönelmişlerdir.

Karum: Asurların Anadolu’da şehirlerin hemen yanı başında kurdukları ticaret pazarlarına Karum denmiştir.

Mezopotamyada geçim yani ekonomik hayatın temeli tarım ve hayvancılığa dayalıydı. Toplum çoğunluğu çiftçilerden oluşmaktaydı.

Toplum:

 -soylular

-din adamları

-kölelerden oluşmaktaydı

 Lidyalılar Ticaretle, Frigler tarım ve hayvancılıkla uğraşmışlardır.

*Nil’in sularının taşması sonucu tarlaların sınırları birbirine karışmış ve bu tarlaları ayırmak için Mısır’da geometri ilmî gelişmiştir.

*Mısırlılar, yine bu taşkınların zamanını tespit etmek için güneş yılını hesaplamıştır.

 Ölümden sonraki yaşama inandıkları için ölülerini mumyalamışlar böylelikle insan vücudunu tanımışlar, tıp ve eczacılık bilimlerinde gelişmişlerdir

Tanrı-kral anlayışına bağlı olarak firavunlar için piramit adı verilen anıt mezarlar yapılmıştır.

Kadeş Savaşı: Mısır Kralı II. Ramses ile Hitit Kralı Mutavallis döneminde olmuştur.

Savaşın gerçek nedeni; Mısır ve Hitit devletlerinin birbirine eşit kuvvetler hâline gelmesi ve bu iki büyük devletin ekonomik menfaatlerinin Kuzey Suriye toprakları üzerinde çatışmasıydı. Her iki devlet de bu topraklar üzerinde hak iddia ediyordu. MÖ 1296 yılında Mısır Firavunu II. Ramses’in orduları, Hitit ordularını kendi toprağı olan Suriye’de bulup yok etmek için yola çıktı. 16 yıl süren savaşta istenilen başarıyı sağlayamadı. Savaş sonuçsuz kalınca barış yapma yoluna giderek tarihte bilinen ilk yazılı antlaşmayı yaptılar (1280).

Kadeş Antlaşması: MÖ 1280 de Mısır kralı II. Ramses ile Hitit Kralı Mutavallis arasında  Kadeş Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma tarihte bilinen ilkyazlı antlaşmadır.

Antik medeniyetlerdeki kabileler veya şehir devletlerinin başlarında kral veya feodal yöneticiler vardır

İnsanoğlu, madenleri işlemeye başlamasıyla taşa göre daha dayanıklı, sivri ve kesici silahlar yapmaya başladı. Atı evcilleştirdi ve at arabasını yaptı. Bu devletler farklı ırkları, milletleri ve kültürleri yönetimleri altında birleştirerek imparatorluk görünümü kazandı.

YÖNETİMİ MEŞRU KILMA ANLAYIŞI:

Krallar, yönetimlerini meşru kılmak ve halkın desteğini almak için genellikle üç yola baş burduklarını görmekteyiz.

-Güçlerini dine dayayarak tanrısal güç kazandırma

-Soy üstünlüğüne dayandırma

-Halkın desteğine dayalı yönetme

Büyük İskender, Doğu Seferi’ni Pers İmparatorluğu’na ait ticaret yollarını ele geçirmek amacıyla düzenlemiştir. İskender, bu topraklarda ya kendi adına şehirler kurmuş ya da var olan şehirleri yeniden düzenlemiştir. Bunların başında Mısır’daki İskenderiye gelmektedir. Ayrıca İskender; Perslerin oluşturduğu yol ağlarını geliştirerek ticarete ve ulaşıma önem vermiştir.

Roma İmparatorluğu da kurulduğu coğrafya gereği deniz ticaretine ve kolonizasyon faaliyetlerine yönelmiştir.  Roma, Yunan şehir devletlerinden farklı olarak yayılmacı bir politika izlemiştir. Hâkimiyeti altına aldığı bölgelerde düzenli yol ağları kurmaları ve bu yolları güvenli hâle getirmeleri de etkili olmuştur. Roma İmparatorluğu gelirlerinin önemli bir kısmını kolonizasyon faaliyetlerinden sağlamıştır.

Romalı tüccarlar, Akdeniz ve Batı Avrupa’daki Roma topraklarında oluşan barış ortamından faydalanarak uzun mesafeli ticaret yapmıştır.

Yönetimin meşruiyet kaynağı; din, soy üstünlüğü, para, toprak

Google+ WhatsApp