Demokrasi ve İnsan Hakları Ders Notları

Demokrasi ve İnsan Hakları Ders Notları

Demokrasi ve İnsan Hakları Dersi Notları -II-

     
     
     
    HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN ANLAMI
      Bazıları için haklar ve özgürlükler her zaman vardı. Geçmişte zengin, güçlü, soylu, şehirli, erkek, yetişkin, sağlam, yerli, kral veya efendiler karşısında fakir, zayıf, halk, köylü, kadın, engelli, mülteci tebaa veya köleler ikinci sınıf insan muamelesi gördüler. Ancak insan hak ve özgürlüklerinin demokrasiyle birlikte gelişmesiyle tüm bu ayrımlar ortadan kalktı. Demokrasilerde kral ve tebaa, efendi ve köle artık yok. Çünkü demokratik toplumlarda herkes eşit, herkes özgürdür. 
      Yaşamak, barınmak, beslenmek, bir vatandaşlığa sahip olmak, din ve inanç özgürlüğüne sahip olmak, aile kurmak, kültürel faaliyetlere katılmak gibi temel insan haklarının en azından kâğıt üzerinde herkes tarafından kabul edildiğini görüyoruz. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni Birleşmiş Milletlere üye tüm ülkeler onaylamıştır. Fakat bu bildirgedeki kadın, çocuk, engelli, mülteci, işçi ve çevreyle ilgili hak ve özgürlükleri yasal olarak düzenleyen uluslar arası belgeler, bazı gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere, birçok ülke tarafından imzalanmamıştır. 
 
    Dünyanın bir çok yerinde hâla, eşitlik ve adil olmayan insan onurunu ve değerini zedeleyen birçok şahsi veya resmi tutum ve uygulamalara sıkça rastlanmaktadır. Bu uygulamaların arkasında yoksulluk ve eğitimsizlik vardır. Bu durum, sosyal ve kültürel açıdan herkesin henüz eşit bir seviyede olmadığının bir kanıtıdır. 
 
     Çocuk hakları, insan haklarının herkes için geçerli ve eşit olduğunun bir kanıtıdır. Çocuklar; özgürce yaşamak, düşüncelerini ifade etmek, bir isme ve vatandaşlığa sahip olmak gibi temel insan haklarının yanında oyun oynamak, eğitim görmek gibi diğer sosyokültürel haklara da sahiptirler. Çocuklar ve yetişkinler, kadınlar ve erkekler, beyazlar ve siyahlar arasında üstünlük ifade ede bir fark yoktur. 
     İnsan hakları Evrensel Bildirgesi’nin bir sonucu olarak ortaya konan "Çocuk Hakları"na dair Uluslar Arası Sözleşme,  çocukların sahip oldukları hakları kullanabilmeleri için devlete ve anne-babaya belli sorumluluklar yüklemektedir. 
Öte yandan demokratik devletler, yüzyıllardır ikinci sınıf insan muamelesine maruz kalan kadınların haklarını da korumak zorundadır. Ataerkil ve geleneksel birçok toplumda kadınların durumu, erkek egemenliği karşısında oldukça kötü görünmektedir. Halbuki kadınlar da erkekler kadar toplum ve medeniyete katkı yapmakta ve insan olma onurunu taşımaktalar. İnsan hakları kavramı, erkek egemenliğinin sonlandırılması için cinsiyetlerin birbiri üzerine doğuştan üstünlüğü ön yargısıyla çok yönlü mücadele edilmesini gerektirmektedir. İnsan hakları konusunda bir başka mücadele ise Amerika’nın keşfinden beri, belli bazı toplumlarda sistematik bir ayrımcılığa uğrayan siyah tenlilerin beyaz tenlilerle eşit hâle getirilmesi için verilmektedir. 
 
İNSAN HAKLARININ ETİK TEMELLERİ
Etik ilke (Ahlak yasası): Kişinin nasıl iyi eylemede bulunabileceğini bildiren evrensel yasa. Etik ilke, kişinin özgür bir karar verdiğini ve sorumluğu üstlendiğini gösterir. 
Temel Haklar: İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde yer alan 29 adet hakkı içerir. Bu haklar; sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik hakların hatta çevre ve hayvan haklarının da çıkış noktasını oluşturur. 
Kişinin etik davranabilmesi için bir evrensel ilkeye uygun davranması gerekir. Kişi, bir evrensel etik ilkeye uygun davranırken davranışının sonunda herhangi bir çıkar beklemez. Karşısındaki kişinin insan olması, kişiyi belli yönde davranmaya zorlar, İnsan hakları ile etik arasındaki ilişki çift yönlüdür. 
1-Evrensel insan haklarını birer etik ilke olarak kabul etmek
2-İnsan haklarına saygı göstermeyi, bir ahlaki görev saymak
 
      İnsan hakları devredilmez, ret edilmez, yok sayılmaz, İnsanlar bu temel haklara sahip olmak için, herhangi bir bedel ödemez, hiç kimseye borçlanmazlar. Çünkü insan, haklarıyla birlikte doğar. Bu yüzden yaptığı hiçbir şey, bir insanın temel haklarını kalıcı olarak elinden almaya izin vermez. Diğer insanlara düşen görev, insanın temel haklarına koşulsuz saygı göstermektir. Bu insana duyulan evrensel saygıdır. 
 
      Etik olan, çıkarsız ve beklentisiz biçimde iyi ve doğru olanı yapmaktır. İyi olan başkasına zarar vermeyen hatta kişinin kendisine veya başkasına olumlu katkı yapan bir tutum, davranış veya uygulamalardır. İyi olanın aynı zamanda doğru olduğu düşünülür. Doğru ise geçerli bir ilkeye yasaya, geleneğe vb. uygun olan davranıştır. 
 
Öldürmemelisin!: Biçimindeki bir ahlaki anlayış insanın en temel hakkı olan “yaşam”ı güvence altına alır. 
Suçsuz yere cezalandırmamalısın!: İlkesi ise yine insanın temel haklarından “suçu ispat edilinceye kadar masum kabul edilme” ve “adil yargılanma” haklarını güvence altına alır. 
Yaşamak, adil yargılanmak, mal, mülk edinmek, evlenmek, öğrenmek, sağlıklı yaşamak, dinlenmek ve tatil yapmak, yönetime katılmak, çalışmak…. 
 
      Bunlar insan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde birer insan hakkı olarak tanımlanmaktadır. 
  Toplumdan topluma farklılık gösteren kültürel değerler insanı çepçevre kuşatmakta, neredeyse bütün davranışlarını yönlendirmektedir. Dışlama, kınama, yadırgama, küçük görme gibi yaptırımlar nedeniyle insanlar, başkalarına hiçbir zararı olmayan şeyleri bile özgürce yapamaz hâle gelirler. İnsan haklara dayalı bir etik anlayışı, kişinin özgürlüğüne saygı duymayı önerir, kişisel tercihlere müdahale etmeyi yasaklar. Özgürlük, herkes tarafından korunması gereken, insana onur ve değer katan bir durumdur. Etik bir ilke olarak benim özgür oluşum, diğerlerinin özgürlüğünün garantisi olmalıdır. 
 
      GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İNSAN HAKLARI:
 
      İnsan hakları evrenseldir. Fakat insanların bu hakları her zaman kabul edilmiş ve korunmuş değildir. Bu durum; kölelik, şiddet ve ayrımcılık gibi insan onuru ve değerini ortadan kaldıran uygulamalarda açıkça görülebilmektedir. 
       
       İnsan haklarının tanınması ve yasal olarak güvence altına alınması, insanın değerinin de korunması anlamına gelmektedir. Bu konuda geçmişten günümüze kadar birçok önemli adım atılmıştır. 
       15. yüzyılda başlayan Rönesans, insanı yeni bir anlayışla ele alır. Bu anlayışa göre insan, yaratıcı enerji ve yeteneklerle donatılmış, yeteneklerini sergilemek ve dünyayı daha güzele ve iyiye doğru değiştirmek üzere doğmuş bir bireydir. İnsan özgürlüğü ve doğadaki yeri, yeniden sorgulamaya başladı. 
    Leonardo da Vinci ve Michelangelo gibi sanatçılar eğitimli evrensel insan idealini somutlaştırdılar. Ressamlar insanları kadın, çocuk, engelli, köle, köylü, soylu veya zengin gibi kategorilerle ele almadılar. İnsan, bedenlerinde ve ruhlarında saklı birer yetenek ve değer olarak gördüler. 
 
      Veda Hutbesi:
      632 yılında İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v)’in Mekke’de (Arafat ve Mina’da) yaptığı konuşmaları içerir. Peygamberin konuşmaları, İslâm hukukunun temelini oluşturduğu için önemlidir. Hutbe’de açıklanan bazı temel insan hak ve özgürlükleri şeyledir. 
-İnsanların canları, malları ve namusları kutsaldır.
-Kadınların erkekler üzerinde erkeklerin de kadınlar üzerinde hakları vardır.
-Hiçbir ırk, ten renginin diğerine üstünlüğü yoktur.
İslâm Peygamberi: “Bir insan öldürmek tüm insanları öldürmek gibidir.”  söylemiştir. 
 
Yine Hz. Peygamberimiz; eşi Hz. Hatice'nin servetini köleleri satın alarak özgürlüğüne kavuşturmada harcamıştır.
 
      Mustafa Kemal bununla ilgili şöyle demektedir:
      İnsanlık kavramı, vicdanlarımızı arıtmaya ve hislerimizi yüceleştirmeye yardım edecek kadar yükselmiştir. İnsanlar daima, yüksek, asil ve kutsal hedeflere yürümelidir. Bu hareket şeklidir ki insan olanın vicdanını, beynini ve bütün insanlık anlayışını tatmin eder. Bu şekilde yürüyenler, ne kadar büyük fedakârlık yaparlarsa o kadar yükselirler ve bu hareket şekli mutlaka açık olur. 
İnsan haklarıyla ilgili bilinen ilk yazılı belge, MÖ 1760 yıllarında dikili taş üzerine yazılmış olan Hammurrabi Kanunlarıdır. İnsan haklarını korumaya yönelik çıkarılan bu kanunlar oldukça serttir. 282 maddeden oluşan kanunların insan hakları açısından önemli olan maddeleri şunlardır:
-Bir kimse bir ve girecek delik açarsa o deliğin önünde ölümle cezalandırılır ve gömülür.
-Yangın esnasında bir evden eşya çalan biri yanan evin ateşine atılarak cezalandırılır.
-Karısı, çocuğu ve hizmetçisi olan bir adam, ikinci bir kadınla evlenemez.
 
      Magna Carta Libertatum:
      İngiltere’de Papa, kral ve soylular arasında yapılan sözleşmedir. Bu sözleşmeyle Kral John (Yurtsuz John) kanunlara uygun davranmayı kabul etmiş ve bazı yetkilerinden din adamları ve soylular lehine vazgeçmiştir. Bazı önemli maddeleri şöyledir:
-Hiçbir özgür insan, yargılanmaksızın hapse atılamaz, sürgün edilemez, zarara uğratılamaz.
-Hiçbir özgür insan mal ve mülküne el konulamaz. 
 
Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirgesi:
Avrupa’daki ilk insan hakları bildirgesi, 1789 yılında Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirgesi adıyla yayımlandı. Bildirge Magna Carta’da olduğu gibi yalnızca erkeklerin hakları ve sorumluluklarını sıralamaktadır. 17 Maddeden oluşan bildirgenin bazı maddeleri:
-İnsan, haklar bakımından özgür ve eşit doğarlar
-Özgürlük, mülkiyet hakkı, güvenlik ve baskıya karşı direnme temel insan haklarıdır.
-Devlet yönetiminin anmacı, insan haklarını korumaktır. 
 
     İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi:
     İnsan hak ve özgürlükleri ilk kez bir bütün olarak ilan edilmiştir. Bildirge’nin bütün maddeleri bugün insanların sahip oldukları tüm hakları en azından ilke olarak içerir ve kesinlik ifadesi taşır. Herkes ırk, renk, cins, dil, din, siyasal ya da herhangi bir başka inanç, ulusal ya da toplumsal köken, varlıklılık, doğuş ya da herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bu Bildirge’de açıklanan bütün haklardan ve özgürlüklerden yararlanabilir. 
    İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde yer alan çocuk ve kadın hakları ile sosyal ve siyasal haklar ayrı ayrı sözleşmelerle yasal olarak güvence altına alınmaya çalışılmıştır.
 
      Türk Tarihinde İnsan Hakları
Eski Türklerde “töre”ye göre hareket edilirdi. Töre’ye göre adam öldürmek, namusa tecavuz, kız kaçırma’nın cezası idamdı. Hırsızlara çaldığının on katı ödettirilirdi. Eski Türkler kadına da önem vermişler. Hükümdar sefere çıktığında hükümdarın eşi “Hatun” yerine oturur, elçileri kabul ederdi.
 
      Tanzimat ve Islahat Fermanı
      Osmanlı Devleti’nde 1839’da Tanzimat Fermanı ve 1856 Islahat Fermanı’nın temelinde insan hak ve özgürlükleri olan bir belgedir. Tanzimat ve Islahat Fermanı ile ayrım gözetilmeksizin herkesin can, mal ve namus güvenliği, yargılanma ve mülk edinme gibi önemli hakları güvence altına alınmıştır. 
 
     1876 Kanunuesasi: 
Osmanlı Devleti’nde 1876 yılında Meşrutiyet’in ilanı ile Türk tarihinde ilk defa anayasa yönetimine geçilmiştir. Meşrutiyet ile birlikte kabul edilen Kanunuesasi’ye ye göre;
9. maddede yer alan hükme göre, herkesin, başkalarının haklarını ihlal etmemek kaydıyla kişisel özgürlüğe sahip olduğu 
11. Maddede ise Genel kamu düzenine ve ahlaka aykırı olmadığı müddetçe herkese din, inanç ve ibadet özgürlüğünün tanındığı
21. Madde. Özel mülkiyete keyfi biçimde ve tazminat ödenmeden el konulmayacak
      Gibi insan hak ve özgürlükleriyle ilgili maddeler yer alır.
 
     Türkiye Cumhuriyeti Döneminde İnsan Hakları:
1924 Anayasası’nda 1976 yılında kabul edilmemiş bir takım hak ve özgürlükler eklenmiştir. Bunlar:
3. Madde: Egemenliğin kayıtsız şartsız vatandaşa ait olması
10. Madde: Milletvekili seçimlerinde kadınların da oy kullanma hakkının verilmesi
69. Madde: Herkesin yasalar karşısında eşit olduğu
70. Madde: kişi dokunulmazlığı, din, söz, yayım, seyahat, çalışma, dernek kurma ve toplanma gibi hak ve özgürlüklerin tanınması gibi haklar tanınmıştır.
  Ayrıca 1934 yılında birçok Avrupa ülkesinde henüz kamu. Edilmemiş olan kadınların milletvekili seçilebilme hakkı, anayasada yer almıştır.
Yine sonraki dönemde; Türkiye Cumhuriyeti, İnsan hakları Evrensel Bildirgesi’ni imzalamış, çocuk ve kadın haklarına dair sözleşmeleri kabul etmiş, siyasal ve sosyal eşitlik ilkelerini hayata geçirmeye çalışmıştır. 
 
TOPLUMSAL YAŞAM VE ÖZGÜRLÜK
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde, tüm insanların sahip olduğu ve hiçbir durumda ellerinden alınmayacak temel haklar sıralanmıştır. 
 
Toplumda birlikte yaşadığımız insanların başkalarının hak ve özgürlüklerine saygı, hoşgörü, tolerans ve empati gibi tutumlara sahip olmaları gerekir.
 
Eğitim, güvenlik, adalet, boş zaman, vatandaşlık, ekonomi, sanat ve din temel hakların gerçekleşmesine hizmet ederler. 
Devlet kurumu ise vatandaşlarına bir kimlik verir ve onlara hizmet götürür. 
Herkesin farklı bireysel çıkarlarının olabileceği göz önüne alındığında birlikte yaşamanın, birtakım sorunlara yol açabileceği aşikârdır. Toplumda olası problemlerin çözümü için mahkemeler önemli bir kurumdur.
 
Hak ve özgürlük ihlallerine yol açan çatışma ve uzlaşmazlıkları önlemek için;
-kolluk kuvvetleri
-yasalar
-kurallar,
-gelenekler oluşturulmuştur.
 
İnsanları ortak çıkarlar etrafında birleştirmek, birlikte yaşama duygusunu güçlendirmek için siyaset kurumu aktif hale gelmiştir. 
 
Kullanılmayan bir hak veya özgürlüğün sahibi olmak anlamsız bir yüktür. Hak ve özgürlükler kişilere iki tür sorumluluk yükler.
1. Hak ve Özgürlükleri kullanmak
2. Hak ve özgürlükleri kullanırken aynı zamanda başkasının hak ve özgürlükleri de ihlal edilmemelidir.  
 
Hak ve özgürlük ile görev ve sorumluluk arasında karşılıklı bir ilişki vardır. Çünkü hak ve özgürlükler toplumsal ve sosyal bir yaratık olan insanın omuzuna aynı zamanda görev ve sorumluk yüklemektedir.
-Kişiler ancak özgür oldukları oranda eylemlerinden sorumlu olabiliriler.
-Kişiler ancak haklara sahip oldukları sürece sorumlulukları yüklenebilirler. 
-Özgür iradesiyle bir hakkını kullanan veya kişisel bir tercih yapan kişinin, başkalarının haklarını çiğnememesi, başkalarının özgürlük alanına girmemesi beklenir. 
-Hak ve özgürlüklerin mutlak, sınırsız veya sorumsuzca kullanılması düşüncesi, bir hayal ürününden başka bir şey değildir. Bu nedenle hak ve özgürlüklerimizi yaşarken toplumsal ilişkilerimizde birlikte yaşadığımız diğer insanlarla bireysel çıkar ve ihtiyaçlarımız çatışabilmektedir. Herkesin, kişisel tercihleriyle kullanıldıkları hak ve özgürlüklerinin neticelerini üstlenmesi beklenir.
 
 Hukuk, özgürlük ve sorumluluk arasındaki bu zorunlu ilişkiye dayanmaktadır.
İnsan hak ve özgürlüklerinin evrensel düzeyde tanınmasını ve korunmasın sağlayan uluslar arası sözleşmelerde, hak ve özgürlüklerin herkes için olmakla birlikte kişinin statüsüne ve toplumsal koşullara bağlı olarak sınırlandırılabileceği ifade edilmektedir. 
     Buna bir misal verecek olursak; çocukluk, memurluk, askeri personel olmak gibi bazı statüler ile savaş ve olağanüstü hal gibi bazı toplumsal koşullar, birtakım hak ve özgürlüklerin kullanılmasını engelleyebilir. Bu nedenle silahlı kuvvetler ve emniyet kuvvetlerine mensup olanlar ile idari makamlarda görev yapan devlet memurları için dernek kurma hakkının kısıtlanmasında bir mahsur yoktur.  
 
       Bazı hak ve özgürlüklerin de kullanıldıklarında kişileri sorumluluk yüklemez. 
Örneğin; yaşamanın hiçbir sorumluluğu yoktur.  Yani sen neden yaşıyorsun deme hakkına sahip değildir. Hiç kimse doğduğu veya ölmediği için sulanamaz.
 
      Düşünce ve İnanç Hakkı:
      Düşünce, inanç hakkı ve özgürlüğü vardır ama bu hakları kullanırken bazı hususlara dikkat etmek gerekir.
 İnsan hak, özgürlük ve inançlarının bir uzantısı olan düşüncelerini açıklama veya inancının gereğini yerine getirme, insana sorumluluk gerektirir. Bu nedenle açıklanan hiçbir düşünce, başkalarının onur ve şerefini kirletmemeli, kişilerin toplumsal saygınlığına gölge düşürmemeli, kimseyi zan ve töhmet altında bırakmamalıdır. Çünkü hiçbir inancın, başkalarının hak ve özgürlüklerini ihlal eden bir ibadet biçimi öngörmesi beklenmez. 
 
      Yine evlenme ve aile kurma hakkına dayanılarak; hiç kimse evlenme niyetiyle kaçırılamaz, alıkonulamaz, evlilik sözleşmesini imzalamaya zorlanamaz. 
-Mülk edinme hakkına dayanarak devlete ve kişiye ait bir arazi veya bir eşyaya izinsiz veya bedelsiz olarak sahip olunamaz. 
Hiç kimse dinlenme ve boş zaman hakkına dayanarak mesai saatleri içinde kendisinden beklenen görevleri yerine getirmesi için zorlanamaz.
 
Hakların korunmaya özgürlüklerin de kullanılmaya ihtiyacı vardır. Hatta bazen hak ve özgürlükleri kullanabilmek için mücadele edilmesi gerekir. Örneğin dil, din, renk, ırk, cinsiyet, siyasi görüş veya sosyoekonomik durum gibi farklılık nedeniyle ayrımcı muameleyle karşılaşanların, öncelikle eşit muamele talep etmeleri sorunun erken çözümü için önem arz eder. Eğer sorun hâlâ çözme kavuşmamışsa yetkililerden çözüm üretmeleri istenebilir. Bazı durumlarda sorun, bu aşamada da çözülmez ve hukuki yollara veya insan hakları kurumlarına başvurmak gerekebilir.
 
Bir ülkede demokrasi, hukuk ve insan haklarının olması, kişilere haklarının kolayca teslim edileceğini garanti etmez. Kolluk kuvvetleri, mahkemeler, hak ve özgürlüklerle ilgili kurullar ve dernekler, kullanılmasına müsaade edilmemiş olan hak ve özgürlükler yüzünden vardır. 
 
Bildirge: Bağlayıcı olmayan tavsiye niteliğindeki kararları ilan eden belgeler.
Sözleşme: İmzalayan devlet için, yasa gibi bağlayıcı niteliği olan uluslar arası belgeler
Asayiş: bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu, düzenlilik, güvenlik.
Kamu otoritesi: Devlet adına güvenliği ve düzeni sağlamakla yetkili ve sorumlu kişiler. Amirler, memurlar, polisler, jandarma ve diğer görevliler kamu otoritesini temsil ederler.
Statü: Bir kimsenin bir kurum veya bir toplum içindeki durumunu ifade eder. Kişilerin statüleri, toplum içindeki saygınlıklarıyla yakın bir ilişki içindedir. 
 
Not: Demokratik bir toplumda, toplumun güvenlik, huzur ve düzeninin sağlık ve ahlakının korunması için birçok özgürlük, yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla ve zorunlu olan ölçüde kısıtlanabilir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ilk uygulaması kabul edilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde bu kısıtlamaların koşulları sıralanmaktadır.
 

Google+ WhatsApp