Conjunctıons - Bağlaçlar
CONJUNCTIONS ( BAĞLAÇLAR )
Türkçede; eş görevli kelimeleri, söz öbeklerini ve cümleleri biçim ve anlam yönünden bağlayan kelimelere bağlaç denir.
Bizde üç çeşit bağlaç vardır:
Ali ile Zeynep okula gittiler.
Türkçede ile, ve, ya, yahut, veya, ama, fakat, ancak, lâkin, yalnız, halbuki, varsayalım, diyelim, çünkü, mademki, madem, değil mi ki, ola ki, oysa, hiç olmazsa, hiç değilse, hoş, bununla birlikte, kaldı ki, ne var ki, şu var ki, yeter ki, nedir ki, gerçi, her ne kadar, hem …. gibi sözcükler bağlaç olarak cümlede görev alır.
Although / even though / though - …masına rağmen
Althought it was raining, they went on playing football.
Yağmur yağmasına rağmen futbol oynamaya devam ettiler.
He wanted to go with them even though he was ill.
Hasta olmasına rağmen onlarla gitmek istiyordu.
Even though he earned a little money, he was generous.
Az para kazanmasına rağmen cömertti.
in spite of / despite …e rağmen
In spite of the rain, they went on playing football.
Yağmura rağmen futbol oynamaya devam ettiler.
Despite his illness he wanted to go with them.
Hasta olmasına rağmen onlarla gitmek istiyordu.
•İlk gruptaki üç bağlaçtan sonra bir cümle, ikinci gruptan sonraki iki bağlaçtan sonra ise bir isim gelir.
In spite of ve despite‘a the fact that eklenirse ilk gruptaki bağlaçlar gibi kendilerinden sonra bir cümle gelir.
nevertheless / however - buna rağmen ; bununla beraber
The government agreed to give a rise.
Hükümet zam vermeyi kabul etti.
Nevertheless the workers went on strike.
Buna rağmen işciler greve gitti.
The road was icy. However we managed to get home safely.
Yol buzluydu. Buna rağmen eve sağ salim ulaşmayı başardık.
but - ama, fakat
He is a good boy, but he talks a lot.
İyi çocuktur ama çok konuşur.
The United Nations intervened in Iraq but they didn’t intervene in Bosnia.
Birleşmiş Milletler Irak’a müdahele etti ama Bosna’ya müdahale etmedi.
yet / still-ama buna rağmen; yine de
She was ill. Still she went to work.
Hastaydı. Ama buna rağmen işe gitti.
He eats a lot, yet he never gets fat.
Çok yer ama yine de şişmanlamaz.
no matter what / where / etc.-ne / nereye / vs. olursa olsun
Don’t believe him no matter what he says.
Ne derse desin ona inanma.
I’ll find you no matter where you go.
Nereye gidersen git seni bulurum.
I want to talk to him no matter what time he comes.
Saat kaçta gelirse gelsin onunla konuşmak istiyorum.
or -veya
You should find a pen or a percil.
Bir dolmakalem veya kurşun kalem bulmalısın.
He wasn’t fat or thin.
O şişman veya zayıf değildi.
whenever, whatever, whoever, wherever- her ne zaman, her ne, her kim, her nereye
Whenever Nasreddin starked to shout his donkey starked to bray.
Nasreddin ne zaman bağırmaya başlasa, eşeği de anırmaya başlardı.
He wants to buy whatever he sees.
Her gördüğünü satın almak istiyor.
Follow hem wherever he goes.
Nereye giderse gitsin onu takip et.
after …den sonra
He went to bed after he brushed his teeth.
Dişlerini fırçaladıktan sonra yattı.
I will call you after the meeting ends.
Toplantı bittikten sonra sizi arayacağım.
before …den önce
They had eaten dinner before we arrived.
Biz gelmeden önce akşam yemeği yemişlerdi.
I’ll try to finish the letters before you come back.
Sen dönmeden önce mektupları bitirmeye çalışacağım.
when …dığı zaman, …ınca, …dığında
When it ges dark, we’ll stop playing.
Hava kararınca oyunu bırakacağız.
When they saw me, they stopped.
Beni görünce durdular.
till , until …inceye kadar
I won’t go to bad till my father comes.
Babam gelinceye kadar yatmayacağım.
They waited until the rain stopped.
Yağmur duruncaya kadar beklidiler.
as soon as - yapar yapmaz, eder etmez
Come here as soon as they leave.
Onlar ayrılır ayrılmaz buraya gel.
As soon as the driver saw the policeman, he put on the breaks.
Sürücü polisi görür görmez frene bastı.
Once - yapar yapmaz, …. ınca
Once you understand the question, you’ll answer it easily.
Soruyu anlar anlamaz kolayca cevap verirsin.
Once he starts talking, he never stops.
Konuşmaya bir başladı mı bir daha durmaz.
while / as - …. iken
While they were repairing the car, I was making tea.
Onlar arabayı tamir ederken ben çay yapıyordum.
They had an accident as they were going to France.
Fransa’ya giderken kaza yaptılar.
because - çünkü, …dığı için
I didn’t like the car because it was very cold.
Araba hoşuma gitmedi çünkü çok eskiydi.
The Western World didn’t help the Bosnian people because the Bosnians had no petroleum.
Batı dünyası Bosna halkına yardım etmedi çünkü Bosnalıların petrolü yoktu.
since ; as ; seeing ( that ) : ….dığından, ….dığı için
Since the minister wass ill, they put off the meeting.
Bakan hasta olduğu için toplantıyı ertelediler.
As it was getting dark, we decided to go home.
Hava karardığı için eve gitmeye karar verdik.
because of; owing to; due to …den dolayı
We were late because of the fog.
Sisten dolayı geç kaldık.
His failure was due to his laziness.
Onun başarısızlığı tembelliğinden dolayı idi.
furthermore; moreover; in addition; besides - ayrıca, buna ilaveten, üstelik
I didn’t want to play football. Besides it was raining.
Futbol oynamak istemiyordum. Üstelik yağmur da yağıyordu.
The car was very expensive, moreover, it was very small.
Araba pahalıydı, üstelik çok küçüktü.
"also" yerine cümlenin sonunda "as well" de kullanılabilir.
They saved not only the mother but the child as well.
Sadece anneyi değil çocuğu da kurtardılar.
no sooner ….. than … yapar yapmaz eder etmez
•Bu kalıpta no sooner dan sonra past perfect tense than dan sonra simple past tense kullanılır.
The teacher had no sooner left the classroom than the children started shouting.
Öğretmen sınıftan ayrılır ayrılmaz çocuklar bağırmaya başladı.
The match had no sooner started than our team scored.
Maç başlar başlamaz bizim takım gol attı.
Cümleye "no sooner" ile başlanırsa cümlenin yapısı değişir.
So; that’s why; therefore; thus- bundan dolayı, bu yüzden
•Bu bağlaçlardan ilk ikisi ( so; that’s why ) konuşma dilinde son ikisi ( therefore, thus ) ise daha çok yazı dilinde kullanılır.
The weapons were old therefore the government decided to buy new ones.
Silahlar eskiydi bu yüzden hükümet yeni silahlar almaya karar verdi.
so that; in order that -olsun diye; olması için
He always leaves home at 9.45 so that his mother won’t get angry.
Annesi kızmasın diye evden her zaman 9.45 te çıkar.
I opened the door in order that he could come in.
O içeri girebilsin diye kapıyı açtım.
•Bu kalıpta cümlenin birinci kısmı present olursa; so that ten sonraki kısım genellikle may, can, will veya shall li olur. Bazen simple present tense de olur. Birinci kısım past olursa ikinci kısım might, could, would veya should ile yapılır.
so as to; in order to …. için
Bu kalıp so that ve in order that kalıbından daha çok kullanılır. Ancak cümlenin birinci kısmındaki özne ile ikinci kısmındaki özne farklıysa “that” kalıbın kullanılması gerekir. Özneler aynıysa “to’ lu kalıp tercih edilir.
He ran so as to catch the bus.
Otobüse yetişmek için koştu.
The government should take necessary measures in order to control inflation.
Hükümet enflasyonu kontrol altına almak için gerekli tedbirleri almalıdır.
lest …..masın diye, …..memek için
Lest pek fazla kullanılmayan bir bağlaçtır ve kendisinden sonre genellikle should gelir.
He changed his clothes and shaved off his beard and moustache lest they should recognize him.
Kendisi tanımasınlar diye elbiselerini değiştirip sakal ve bıyığını kesti.
so ….. that o kadar …… ki
Bu kalıpta that ten önce bir isim gelir.
It was such a difficult question that none of us could answer it.
O kadar zor bir soruydu ki hiçbirimiz cevap veremedi.
He is such a helpful man that he helps even his enemy.
O kadar yardımsever bir adamdır ki düşmanına bile yardım eder.