İslam Kültür ve Medeniyetinin Kaynakları

İslam Kültür ve Medeniyetinin Kaynakları

İslam Kültür ve Medeniyetinin Kaynakları: İslam medeniyeti, İslam dinini kabul eden halkların birlikte oluşturduğu medeniyetin ortak adıdır. İslam medeniyetin gelişiminde; Arapların, İranlıların, Türklerin, Hintlilerin ve Afrikalıların katkısı büyüktür.

İslam Kültür ve Medeniyetinin Kaynakları:

İslam medeniyeti, İslam dinini kabul eden halkların birlikte oluşturduğu medeniyetin ortak adıdır. 
İslam medeniyetin gelişiminde;
 Arapların, İranlıların, Türklerin, Hintlilerin ve Afrikalıların katkısı büyüktür.

İslam Kültür ve Medeniyetinin Kaynakları Şunlardır;

1. Akl-ı selim: 3.1. Akl-ı Selim Akl-ı selim, insanın hüküm ve kararlarında doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırma yetisidir. İnsanın yaratılışındaki temizliği koruyan, onu ilahî emirlere muhatap kılan ve hakikati izlemesinde ona  yol gösteren akıldır.

Allah (c.c.), akıl sayesinde insanın kendini kontrol edebileceğini bildirir. Akl-ı selimin, fıtratına yabancılaşmayan insanları koruyacağını vaat eder: “Ey iman edenler! Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız; O, size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar.”

2. Kur’an ve Sünnet:

 3. Kur’an öğretisinin merkezinde her şeyin hâkimi olan Allah (c.c.)’ın gönderdiği Kur’an ve Peygamberimizin yaptığı uygulamalardır vardır. Kur’an’da bununla ilgili olarak yüzce Allah şöyle buyurmaktadır:

 “ (Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” ayeti ile ifade edilmiştir.

Kur’an’ın varoluş nedenini, aklın önemini ve işlevini, toplumsal kuralları açıklar.

  İnsanın Allah (c.c.) ile kendi cinsiyle ve diğer mahlûkatla ilişkilerinin ölçülerini belirler. Aile, toplum ve devlet düzeni gibi hayatın her alanında insana rehberlik eder. Kur’an ve sünnet, ideal insan modelini tanımlar. Bu sayede Müslümanlar, ilişkilerinde ifrat ile tefrite düşmekten sakınır ve hayatı ölçülü biçimde yaşarlar.

İfrat: Ölçüyü aşma, ileri gitme

Tefrit: Geride kalma, yeterli ölçüde olmama durumu

 Kur’an’daki “Andolsun ki sizin için, Allah’ı ve Ahret gününü ümit eden ve Allah’ı çokça anan kimseler için Resûlullah’ta güzel bir örnek vardır.”  Ayeti ile bizim kimi örnek almamız gerektiği istenmiştir.

Duyular (Havâss-ı Selime): Havâs, his (duyu) kelimesinin çoğuludur. Duyular, görme, işitme, tatma, koku alma ve dokunma olmak üzere beş tanedir. İslam kaynaklarında beş duyu, bilgi elde etme yollarından biri olarak kabul edilir.  İnsanın alıcıları olan duyu organları, dış dünyadan sürekli veri alır. İnsan duyuları sayesinde maddenin niteliğini ve niceliğini öğrenir, farklılıkları ayırt eder. Deney ve gözlemler yaparak evrendeki oluşumlar, canlı ve cansız varlıklar hakkında sonuçlara ulaşır.

Duyu organlarının verdiği bilgiler çeşitli nedenlerle yanıltıcı olabilir. Çünkü duyu organlarının kapasiteleri sınırlıdır. Örneğin gözümüz sadece bazı ışın dalgalarını görebilir, kulağımız sadece belli aralıktaki ses frekanslarını işitebilir. Kur’an-ı Kerim’de, duyuların insanı yanıltabileceğine, bu nedenle duyularla edinilen bilginin vahyin ve aklın denetiminden geçmesi gerektiğine işaret edilir: “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.”20 Ayrıca varlıkları algılaması için verilen duyu organlarını doğru kullanmayan insanların kınanacağı belirtilir.

Örf ve Âdetler: Duyu organları vasıtasıyla elde edilen bilgiler, İslam kültür ve medeniyetinde ilim ve sanatın oluşmasına önemli katkı sağlamıştır.

Toplumda genel kabul gören ve sürekliliği olan sosyal davranış biçimleri ile yerleşik uygulamalara örf denir. Daha çok hukuki sonuçların belirlenmesinde dikkate alınan normlardır. Âdet ise gelenek hâline gelmiş alışkanlıklar için kullanılır. Bu iki kavram birbirinin yerine de kullanılmaktadır.

Müslümanlar, hâkim oldukları coğrafyalarda farklı örf ve âdetlerle karşılaşmıştır. Bu durum, kültürler arası iletişim ve etkileşimi sağlamıştır. Diğer kültür ve medeniyetlerle etkileşimde neyin alınıp kabullenilebileceği meselesinde seçici bir tutum izlenmiştir. Bu seçimde, belirleyici kriter tabii ki Kur’an ve sünnet olmuştur. İslam’ın kuşatıcı tutumu, farklı geleneklerden insanlara İslam ile ilişki kurma yollarını açık tutmuştur.

İslam’dan önceki Arap toplumunda, diğer tüm halklarda olduğu gibi hukuki uygulamaların çoğu örf ve âdetlere göre düzenleniyordu. İslamiyet bu uygulamalardan faydalı olanların devamında sakınca görmemiştir. Nikâh ve boşanma gibi muameleleri yeniden düzenleyerek uygulamaya devam etmiştir.

 Nukûd denilen külçe veya meskûk denilen altın ve gümüş paraların kullanılmasında sakınca görmemiştir.

Ancak içki, faiz, kumar, fal, gibi cahiliye âdetlerini yasaklamıştır.

İslam hukukunda, hakkında Kur’an ve sünnette doğrudan hüküm bulunmayan, ancak dine, akla ve toplumun faydasına ters düşmeyen örf ve âdetler uygulamada delil kabul edilir. Bu nedenle örf ve âdetlere vâkıf olmak, hâkimin önemli vasıflarından biridir. Örf, dinin uygulanmasında farklılıklar ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle İslam fıkhı, sahih örfü yeni hükümler vermede bir bilgi kaynağı olarak kabul etmiştir.

Diğer Kültür  ve Medeniyetler:

Diğer Kültür ve Medeniyetler Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ilk vahyin geldiği coğrafyada birbiriyle bağlantılı dört kültür ve medeniyet havzası bulunmaktaydı. İslam kültür ve medeniyeti, kendi varlığını özgün bir tecrübe olarak devam ettirirken mevcut medeniyet havzalarıyla etkileşimde bulunmuş ve insanlığın ortak mirasını korumuştur. Bu medeniyet havzaları şunlardır:

 Yunan-Roma terkibi: Grekçe ve Latincenin konuşulduğu Akdeniz havzası

- Sami ve İran terkibi: Nil’den Maveraünnehir’e kadar uzanan, Mezopotamya ve İran havzası

Hindu terkibi: Hindistan havzası

 Uzak Doğu terkibi: Çin ve ona komşu bölgeleri ve İç Asya havzası

İslam kültür ve medeniyetinin doğduğu bölge;

Yunan-Roma, Hindu ve Uzak Doğu terkiplerinin doğrudan etki ve egemenlik alanları dışında yer almaktaydı.

Sami ve İran terkibine ise komşuydu. İlerleyen zamanlarda İslam kültür ve medeniyeti, bu havzalarda yaşamış toplumların birikimini almış ve bu birikimi dönüştürerek devam ettirmiştir.

VIII. yüzyıldan itibaren Müslümanlar, Antik dünyanın bilim ve düşünce eserlerini İslam dünyasının ortak ilim ve kültür dili olan Arapçaya aktarmışlardır. Kültür ve medeniyet havzalarının yetenekleri, enerjileri, tecrübeleri ve birikimleri, İslam kültür ve medeniyetine doğru akmıştır. Böylece İslam ilim ve düşüncesine dayalı olarak gelişen yeni ve özgün medeniyet anlayışı, asırlar boyu evrensel medeniyet kervanının öncüsü olmuştur.

Hürriyet; Özgür İrade ile Düşünme ve Karar verme Erki;

 Hürriyet; insanın doğuştan sahip olduğu temel haklardandır. Kişinin irade gücünü kullanabilmesidir. İslam, hürriyeti dinî, ahlaki, hukuki ve toplumsal yönleriyle bir bütün olarak ele alır. İnsanın özgürlüğü, iyi insan olması amacına yöneliktir.

Özgürlüğün gerçekleşmesi, insanın yaratıcısına ve diğer varlıklara karşı sorumluluklarını yerine getirmesi şartına bağlıdır.

Sorumluluk: İslam bize; Allah, peygamberiz, Anne-baba, devlet çevre ve toplum’a karşı sorumluluklarımızı hatırlatır.

Sorumluluğun kıymetini bilmeyenler özgürlüğünü kaybeder. Özgürlüğünü kaybedenler ise mutluluğunu kaybeder.

Bu nedenle Mutluluğun  temel unsurları

-Özgürlük

-Sorumluluk

-Adalet

-Güzel ahlak

-Ekonomik güç

Bunlar mutluğun sağlayan temel unsurlardır. Ama İslam bize hür olduğumuzu hür irademizle mutluluğu elde etmenin sırrının sorumluluklarımız olduğunu hatırlatır.

Gerisi bireyin kendisine kalmıştır. İster sorumluluklarını yerine getirip dünya ve ahret sadet ve mutluluğuna kavuşur, isterse sorumluluklarının gereklerini yerine getirmez ve sonuçlarına katlanır. Her iki durumda da kendi iradesi sonucunda vereceği karara bağlı olduğunu hatırlatır. 

Hürriyet, insanın yalnızca Allah’a (c.c.) kulluk ederek, bütün dünyevi otoritelerden kurtulmasıdır.

İslam kültür ve medeniyeti, insanı kula kul olmaktan kurtararak özgürleştirir. Yalnız Allah (c.c.) karşısında eğilerek O’na itaat etmek, -kişiyi kendi nefsi dahil- köleleştiren her türlü gücün baskısı ve boyunduruğu altına girmekten korur.

Allah (c.c.) insana, dünya hayatında yapacağı işlerin sonuçlarını bildirir.

 Hak-batıl,

doğru-yanlış,

sevap-günah

dünya-ahiret tercihlerinde; “Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin…”  ayetiyle onu özgür bırakır.

İslam insanın özgür olduğunu vurgularken, onun ahlaki ilkelerden sorumlu olduğunu bildirir; amaçsız, değerlerden yoksun, başıboş bir özgürlüğün olamayacağını öğretir.

Hürriyet, insanın yaratılış gayesini açıklar. “Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu deneyerek göstermek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur...” ayetinde yaratılışın gayesinin insanın imtihanı olduğu ifade edilir.

İnsan hür bir iradeye sahip olduğundan, imtihan olmaktadır. İslam inancına göre insan başıboş yaratılmamıştır.

Onun amacı, Allah’a (c.c.) ibadet etmek ve erdemli davranarak dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmektir.

İslam kültür ve medeniyetinde hürriyetin hayata etkileri şu şekilde sıralanabilir;

- İslam; inanç, düşünce ve ifade özgürlüğünü tanır.

-İslam; savaşlarda dahi kadın, çocuk ve yaşlıların öldürülmesine, esirlere kötü muamelede bulunulmasına izin vermez.

- İslam, sınıflı bir toplum yapısını reddeder.

- İslamiyet insan özgürlüğünü kısıtlayan baskıcı yönetim anlayışlarını reddeder.

-İslam dinine göre insan için asıl olan esaret değil hürriyettir.

Netice itibariyle İslam kültür ve medeniyeti insanların, toplumların ya da ülkelerin birbirlerine savaş yoluyla üstünlük kurmadığı bir dünya öngörür.

ÖRNEK TEST SORULARI

1. Aşağıdakilerden hangisi kültürün özelliklerinden birisi değildir?

A) Toplumun olmadığı bir yerde kültürden de söz edilemez.

B) Kültürsüz bir insan topluluğu olamaz

C) Kültür değişmez ve süreklidir.

D) İhtiyaç giderici özelliğe sahiptir.

E) Tarihsel ve süreklidir.

2. İslam medeniyetinin doğduğu zamanda aşağıdaki kültür ve medeniyet havzalarından hangisi yoktur?

A) Nil’den Amuderya’ya kadar uzanan Sami-İran terkibi 

B) Anadolu’dan İtalya’ya kadar uzanan ve Latincenin kullanıldığı dünya

C) Hindistan Bölgesi’ndeki Hindu terkibinden oluşan dünya  

D) Çin ve Uzak Doğu terkibinden oluşan dünya 

E) Afrika İmparatorluk Devletlerinin geleneklerin oluşturduğu dünya

3. Aşağıdakilerden hangisi kültürün özelliklerinden birisi değildir?

A) Toplumun olmadığı bir yerde kültürden de söz edilemez.

B) Kültürsüz bir insan topluluğu olamaz

C) Kültür değişmez ve süreklidir.

D) İhtiyaç giderici özelliğe sahiptir.

E)Tarihsel ve süreklidir.

1-A, 2-E, 3-C

 

 

Google+ WhatsApp