KÜRESEL ISINMA VE İKLİMSEL DEĞİŞMENİN SEBEP VE SONUÇLARI

KÜRESEL ISINMA VE İKLİMSEL DEĞİŞMENİN SEBEP VE SONUÇLARI

298

Savaşlar, yangınlar, atık çöpler, fabrikalardan çıkan dumanlar gerekli önlemleri şimdiden alamadığımız taktirde dünyamızı yaşanmaz hale getirecek gibidir. Yani biz insanlar doğaya ve tabiata zarar veriyoruz.

 Yangınlar sonucu tahrip olan ormanlar. Ormanlar dünyanın akciğeri gibidir.  Kirlenen denizler.

Bütün bunlar atmosferi kirletmektedir. Atmosfere karışan karbondioksit sera gazı etkisi oluşturarak ısı kaybını önler ve böylece güneşten gelen ısıyı atmosfere hapsederek atmosferdeki ısının yükselmesine neden olmaktadır. Atmosferdeki ısının yükselmesi suyun buharlaşmasını artırdığından yağan yağmurlar sellere neden olmaktadır.

 Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de salgın hastalıklarla mücadele içinde olan günümüz insanlığının anlaşılan o ki başı büyük belada.

Ayrıca Laboratuvar ortamında üretilen grip virüsleri ve sonrası bu üretilen virüslerin aşısının yapılarak satılarak para kazanmaya çalışan rantçı kesim ise bir başka sorun teşkil ediyor. Ürettikleri aşıların satışı ile para kazanma idealinde olan kapitalizmle de dünya insanlarının başı gerçekten büyük belada. 

Ayrıca dünya genelinde volkanik dağların aktif hale gelerek lav, tüf, kül, sis, karbondioksit, sülfür dioksit püskürmesinin de atmosfer üzerinde etkilerine bakacak olursak iklim üzerinde büyük bir değişime neden olacak gibi görülmektedir.

Volkanik dağlardan püsküren lavlar yer kabuğunun içini boşaltmakta ve oralarda büyük boşlukların doğmasına neden olmaktadır. Buna bağlı olarak bir süre sonra yerküre içinde oluşan boşluklar nedeniyle okyanus tabanlarında büyük çökmeler, levhaların birbirini itmesi, kırılması ve kırılma sonucu yerküre kabuğunu oluşturan kıta levhalarının birinin diğerinin üzerine veya altına girmesi gibi hadiseler yaşanabilir.  

Ayrıca okyanus tabanlarındaki çökme veya okyanus tabanlarındaki volkanik dağların ani patlamaları etkisi ile büyük tsunamiler de oluşabilir. Dua edelim ki bu volkanik dağlardan püsküren lavlar aktifliğini kaybederek normale dönsün.  

Şu ana kadar yaptığımız gözlemlere göre her gün aktif hale gelen volkanik dağlara bir yenisi eklenmektedir.

Dünya genelinde iklimlerin durumunda sanki normal gitmeyen bir şeyler var. Bazen havalar soğuyor, bazen ısınıyor, bazen kuraklık oluyor, bazen şiddetli hortum veya fırtına çıkarak ortalığı kasıp kavuruyor.

İklimlerde değişme olduğu söylenmekte ama kimse tatmin edici bir açıklama yapamamaktadır. Ya da yapmaktan çekinmektedir.

Tarihi kayıtlar incelendiğinde Güneş lekelerin son derece azalmasına bağlı olarak güneşin etkinliğinin azalması ve volkanların faaliyetlerinin aktifleşmesi öncesinde atmosferde önce sıcaklık artışı ve buna bağlı olarak kuraklık, kuraklığa bağlı olarak da kıtlık ortaya çıkmakta. Kıtlık sonucu yetersiz beslenmeye dayalı salgın hastalıklar da baş gösterebilmektedir. Ardından atmosfer sıcaklığında belirgin bir soğuma da olabilmekte.

     Atmosferdeki sera gazı etkisi ile ısınma ve buna bağlı olarak da yağan yağmurlar sellere neden olmaktadır. Sıcaklık artışına bağlı olarak aşrı buharlaşma aynı zamanda güneşten gelen ışınların önünü keserek soğumaya da neden olacaktır.   Bu da demek oluyor ki üzerinde yaşadığımız yerküremizde bir kez daha buzul çağı (Mini Buzul Çağı) başlayabilir, anlamına gelir.

Hawaii adasında bulunan yanardağ 1983'ten beri istikrarlı bir şekilde zaman zaman patlamalar yaparak gaz ve lav püskürtmeye devam ediyor. 

Orta Atlantik sırtları boyunca okyanus tabanında sürekli volkan kuşaklarının yer aldığı ve bununla birlikte dünya çapında potansiyel olarak yaklaşık 1.500 civarında volkan yani yanardağ vardır. Dünya üzerindeki Bu 1500 yanardağın yaklaşık 500'ü tarihsel zaman içinde patlayarak enerjilerini boşaltmış durumda olsalar da bunlar yine de potansiyel birer volkan dağıdırlar.  Bunların çoğu, "Ateş Çemberi" olarak bilinen Pasifik Kıyısı boyunda yer almışlardır.

Amerika Birleşik Devletleri'nde, Cascade Sıradağları ve Alaska'daki (Aleutian volkanik zinciri) yanardağlar Halka'nın bir parçasıdır, Hawaii yanardağları ise Halka'nın merkezine yakın bir 'sıcak nokta' üzerinde oluşur.

Amerika Birleşik Devletleri'nde 169 potansiyel olarak aktif hale gelebilecek volkan var. Bu nedenle volkanik dağların giderek aktifleşmesi halinde Amerika devleti dünyanın en şansız ülkesi konumundadır.

Şayet Dünya’da eğer mini bir buzul çağı başlarsa; Küresel soğuma sonucu 40 derece kuzey enlemlerine kadar olan yerler olumsuz etkilenmesi muhtemeldir.

Tarih olarak 538-552 yılları arasında bir mini buzul çağı yaşanmıştı. Bu durumda Avrupa semaları 10 yıl güneş yüzü görmediğinden meydana gelen kıtlık ve salgın hastalıklar sonucunda 100 milyon civarında bir insan kitlesi ölmüştü.

Volkanların aktifleşmesi küresel ısınmaya neden olduğu gibi aynı zamanda çıkardığı gazlar nedeniyle dünyanın soğumasına da neden olma durumu ile karşı karşıyayız.

Bir başka durum ise bu kadar çok miktardaki yanardağların aktif hale gelmesi yer kabuğunun altındaki magmanın dışarı çıkması sebebiyle yerkabuğu içinde büyük boşluklar oluşmaktadır. Bu da demek oluyor ki ilerleyen yıllarda kıtaların üzerinde bulunduğu levhalarda büyük kırılmalar ve buna bağlı olarak büyük afetler, büyük mega depremler yaşanabilir.

      En Şanslı Bölgeler:

     Yine tarihteki gözlemlerimize dayanarak dünya genelinde bir soğuma olduğu taktirde yani mini buzul çağının yaşanması durumunda Güney Anadolu bölgesinden başlamak üzere Mezopotamya’dan daha güneye doğru coğrafi yerler en şanslı bölgelerdir. Buralar bol yağmur alacağından dolayı yeşillenme ve kurak çöllerde tarım yapmaya elverişli ortam doğacaktır.  Yani, Suriye, Mısır, Hicazdaki büyük çöllere bol miktarda yağmur yağacağından dolayı buralar yeşillenecek ve buralarda tarım yapılacak, çukur alanlara biriken sular nedeniyle göller oluşabilecek.

Ama Anadolu, Mezopotamya, Mısır ve Arap ülkelerinin en şansız kılan şey ise buralara doğru oldukça çok sayıda gelebilecek insan göçleri olacaktır. Yani konuyu biraz daha açacak olursak, ABD veya Avrupa ülkelerinde yaşanabilecek olumsuz hava şartları, kıtlık gibi durumlarda bu ülkelerden çok sayıda insanın Anadolu üzerinden Mezopotamya’ya doğru gelmesi olasılığı vardır. İklimsel değişme, kıtlık, salgın hastalıklar sonucu doğabilecek karışıklıklar nedeniyle dünya ülkeleri ayrıca büyük bir savaşın içine de sürüklenebilir.

11. Yüzyıl’da baş gösteren sıcaklık artışı Avrupa ve Anadolu’da kuraklığa ve akabinde kıtlığa neden olmuştu. Kıtlık sonucunda yoksullaşan feodalizmle yönetilen Avrupa’nın yönetici senyörleri kendileri için yeni yurt ve yaşanabilecek toprak bulma umuduyla büyük Haçlı ordularına katılarak Kutsal yerler bahanesiyle Mezopotamya üzerine yürümüşlerdi. Yani Haçlı savaşlarını başlatan en belirgin etken belki en önemli etken de Avrupa’da oluşan iklimsel değişmeye bağlı olarak ortaya çıkan kuraklık ve kıtlık nedeniyle olmuştur.

Bu dönemlerde Anadolu’da da büyük kıtlık baş göstermiş, üretimde azalma olmuş, ticaret durmuştu.

Selçuklu hükümdarlarının oluşan kıtlık yetmiyormuş gibi bir de vergiyi artırma fermanları, lüks yaşantıları halk ile devlet arasında büyük güvensizlik ve kırılmalara neden olmuş ve akabinde büyük isyanlar patlak vermiştir. Anadolu’da çıkan Babailer (Baba İshak) İsyanı da bunlardan birisidir.

Günümüz dünyasının iklim şartlarını değiştirebilecek düzeyde olan aktifleşen Volkan dağlarının sonuçları bakımından üç çeşit etki oluşturabilir:

*Atmosfer ısısının yükselmesi nedeniyle öncesinde sellere, sonrasında ise kuraklık ve kıtlığa neden olmaktadır. 

*Atmosfer ısısının düşebilir bu durumda yazı kısa olan veya yazı olmayan bir yıl döngüsüne neden olabilir.

*Şiddetli büyük depremlere neden olabilmektedir.

1. Atmosferin yıllık ortalama ısı değerini yükseltebilir.

Volkanlardan püsküren duman ve duman içindeki karbondioksit gazı atmosferin ısınmasına neden olduğundan buna dayalı olarak bazı yerlerde kuraklık yaşanırken, bazı yerlerde ise yağmurlar, sellerin oluşmasına neden olur.

2. Atmosferin soğumasına neden olabilir. Yani Buzul Çağını başlatabilir.

Güneş ışınlarının atmosfere girişini önleyerek geri çevirdiğinden soğumasına neden olabilir.

Volkanlardan püsküren sülfür dioksit gazı, havaya karıştığında güneş ışınları ve oksijenin etkisi ile sülfürik aside dönüşür. Bu asit parçacıkları mini partüküller şeklinde yükselerek yerküreden 16-20 km yükseklikte bir katman oluşturur ve bu oluşan yeni katman güneş ışınlarının yeryüzüne girişini engelleyerek güneş ışınlarını geri çevirir. Böyle olduğunda dünya atmosferinde bir soğuma olur ve buzul çağını başlatır. Bilim adamları son 740 bin yılının iklim koşullarını incelemişler. 740 bin –MÖ 12 bin arasındaki yıllarda her 20-30 bin yıl sonra buzul çağlarının oluştuğunu   ve buzul çağlarının 70 ile 90 bin yıl sürdüğü bilgisine ulaşılmıştır.

Hz. Ademin yaratıldığı MÖ 12 000 yılı itibari ile bu buzul çağlarının sona erdiğini fakat bu dönemden sonra ise zaman zaman mini buzul çağlarının yaşanmıştır.

GÖÇLER:

MÖ XVI yüzyıldan itibaren dünya genelinde büyük göç hareketlerine rastlıyoruz. Bu yüzyıllarda Türkler meydana gelen iklim değişmesine bağlı olarak ortaya çıkan kıtlık ve geçim sıkıntısı nedeniyle yurtları olan Orta Asya’dan Çin, Hindistan, Ön Asya, Kuzey Afrika ve Avrupa’ya doğru yer değiştirmişlerdir.

İlk Çağda Avrupa ve Balkanlarda MÖ XIII. Yüzyılın sonlarından itibaren Ege göçleri patlak vermiştir.

İlliryalılar İtalya’ya, Traklar Marmara deniz kıyılarına ve Dorlar ise Balkanlar üzerinden Yunanistan’a girerek burada yaşayan yerli kavimler üzerinde büyük baskı oluşturmuşlar.  Buralarda yaşayan kavimler de Dor baskıları yüzünden daha elverişli olan Anadolu, Kıbrıs, Mısır, Suriye doğru büyük göç dalgaları oluşturmuşlar. Bu dönemde meydana gelen bu derecedeki büyük göç dalgasına Ege Göçleri denmiştir. Hitit ve Mısır kaynaklarında ise bu göç dalgasına Deniz Kavimleri saldırısı denmiştir.

İşte biz bu göçlerin ana nedenini teşhis etmek ve o dönemlerde iklim üzerinde etki eden ana nedeni bulmak için yaptığımız araştırmalardan elde ettiğimiz bulgulardan şu sonuca ulaşabildik. Bu dönemde meydana gelen Yanar Dağların harekete geçerek aktif hale gelmesidir. Bunu sonraki konularda geniş şekilde işleyeceğiz ki şimdi de maalesef aynı tehlike ile karşı karşıyayız. Tarih içinde meydana gelen ve zaman zaman dünya genelinde belirli periyotlarla aktifleşen volkanların nedenini kesin olarak çözebilmiş değiliz. Ayrıca bununla da ilgili geniş bir araştırma yapılması gerekir. 

MÖ Xlll. Yüzyılın sonlarından itibaren

MÖ 1628-1660 yılları arasında dünya genelinde meydana gelen volkanik dağlardaki artış nedeniyle dünya genelinde bir soğuma olmuştur. Soğumaya bağlı olarak Kuzey Yarımkürede güneye doğru bir göç oldu. Havaların ısınarak eski haline dönmesi nedeniyle tekrardan Batı ve Kuzey’e doğru göçler oldu.

Bu dönemde ne kadar insan öldüğüne dair elimizde yeterli derecede veri yoktur.

538-552 yıllarındaki Volkanik dağların aktifleşmesi sonucunda Avrupa’ya 10 yıl yaz gelmediğinden dolayı büyük bir kıtlığa ardından salgın hastalığa nedeni ile 100 milyonun üzerinde bir insan kitlesinin salgın hastalıklardan ötürü öldüler.

Bu dönemlerde Sasani, Bizans ve Türkler karşılıklı birbirleri ile savaş içindeydiler.

1200 yıllarında ise Güneşte oluşan lekeler nedeniyle dünya genelinde 0,02 derece ısının yükselmesi  Anadolu, Hollanda gibi ülkelerde kıtlığa  neden oldu. Ardından salgın hastalıklar sonucu yüz binlerce insan hayatını kaybetmiştir.

3. Çok Sayıda Volkanın Aktif Hale Gelmesi Mega Depremlere neden olabilir.

Volkanlardan püsküren lavlar nedeniyle yerkabuğunun içinde boşluklar oluşması ve bu boşluklar nedeniyle kıtalar arasındaki levhaların harekete geçmesine neden olduğundan büyük depremler oluşabilir.

GÜNEŞ’TEKİ BÜYÜK PATLAMALAR:

Ay, Satrün ve diğer gezegenler yaşadığımız yerküremize doğru yönelen büyük göktaşlarını kendilerine doğru çekip dünya yörüngesine girmesini engellediğinden bir kalkan görevi görerek Dünya’mızı korumaktadırlar.

Ay yüzeyine bakıldığında ayın yüzeyi göktaşı çarpmaları etkisi ile delik deşik olmuştur. Ayın dünya üzerinde birçok olumlu etkisi vardır. Ama bir önemli etkisi daha var ki bu da Yerküremizi bir kalkan gibi korumasıdır.

Dünya’nın ekseni üzerindeki çekim kuvveti nedeniyle gelgitlerin oluşmasında ayın büyük görevleri vardır.

Ayrıca Dünya’nın yıl içinde eksen eğikliyi oluşumunu sağlayarak iklimlerin meydana gelmesinde Ay’ın çekim kuvveti sayesiyle oluşuyor.

Güneş’te meydana gelebilecek büyük patlamalar hem dünyanın hem de diğer gezegenlerin manyetik itme ve çekme kuvvetlerini bir süreliğine etkileyebileceği yani karıştırabileceği ve bu sırada güneş sistemine sokulmayarak Güneş sistemi etrafında başıboş dolaşan asteroitlerin dünya atmosferine giriş yapabilecek bir durumla karşılaşabiliriz.

İnşallah burada söylediklerim bir teoriden ibaret olur ve gerçekleşmez. Ama tarihi kaynakları araştırdığımızda tarihte bu gibi hadiselerin yaşandığını ve böylesi durumlarda yeryüzünde çok sayıda insan veya canlının öldüğünü görmekteyiz.

 Yani kısacası dünya genelindeki şu anda volkanik dağlar aktif hale gelerek lav püskürtmeleri sonraki yıllarda büyük depremlere ve doğa olaylarına neden olabilir.

Dünyamızı bekleyen böylesi büyük felaketler için hazırlıklı olmamız gerekir. Allah’a dua edelim ki, bize doğru yaklaşmakta olan böylesi büyük bir felaket ve musibetler karşısında yüce Allah bizi ve tüm insanlığı korusun inşallah.

*Maalesef İnsanların ahlakı çöküntü içinde olmaları ile doğal felaketler arasında bir paralellik olduğu gözlerden kaçmıyor.

Böylesi felaketlerin yaşandığı dönemlerde toplumların sosyal yapısını incelediğimizde maalesef bu dönemlerdeki kaos, karışıklık, savaşlar, ahlaki çöküntü, yozlaşma, yobazlaşma, peygamberlere inanmayarak peygamberlerin öldürülmesi, livata, sapıklık, eşcinsellik, putperestlik tüm bu gibi kötülüklerin işlendiğini görmekteyiz. Bu kötülüklerin işlenmesini izleyen yıllarda da bu gibi doğal afet ve felaketler yaşandığını belirtmek isterim.

Ne yazık ki günümüz dünyasında yukarıda saydığımız günahların hemen hepse belki daha fazlası yaşanmaktadır. Bu nedenle işlenen günahlar neticesinde felaketlerin nereden ve nasıl bizi vuracağını düşünmek istemiyorum. 

GEÇMİŞ DÖNEMLERİN İKLİM KOŞULLARI VE ŞARTLARINI İNCELENMESİ

Jeolojik ve biyolojik veriler yardımıyla geçmiş dönemlerdeki iklim hakkında bilgi sahibi olabilmek mümkündür.

Dünya Atmosferimizde yaşanan ortalama sıcaklık yükselmesinin temelinde insan faktörü vardır. Savaşlar, yangınlar, büyük orman yangınları ile dünya atmosferine bol miktarda karbon dioksit gönderiyoruz. Carbondioksit gazı (CO₂) nedeniyle atmosfer ortalama sıcaklıklarında yükselme olabilmektedir.

     Fakat bununla birlikte doğal faktörler de atmosferde karbondioksit yükselmesine neden olabilir. Atmosfer sıcaklığının ortalama sıcaklığının yükselmesine neden olan doğal faktörlerin başında gelen en önemli unsur ise Yanar dağların aktif hale gelerek, lav, tüf ve çeşitli gaz ve dumanlar çıkarmasıdır. Yanar dağlarının oluşumu ve faaliyete geçerek lav veya duman püskürmesinde insanın hiçbir etkisi söz konusu değildir.

 Dünya üzerindeki volkanik dağların oluşturduğu duman, tüf ve gazlar, bu gazların içinde atmosfere karışan carbondioksi (CO₂) ve sülfürdioksit (SO2) gazının atmosfer sıcaklığının değişimi üzerinde oldukça etkilidirler. Bu gazlar sayesinde Atmosferin normal yapı değerinde değişme olduğundan ortalama sıcaklığın yükselmesine bağlı olarak öncesinde sellere sonrasında ise şiddetli kuraklıklara neden olmaktadır. Yanar dağlarının içinden püsküren dumanın içindeki sülfürdioksit gazı ise atmosferin ortalama sıcaklık  değerini düşürerek soğumasına ve bazen de buzul çağına girmesine neden olmaktadır.

 Geçmiş dönemlerde dünyanın geçirdiği buzul çağlar pleistosa dönemlerinde en az 5 büyük buzul çağı yaşandığı tespit edilmiştir. Her bir buzul çağı 70 ile 90 bil yıl sürmüştür. Buzul Çağları arasındaki geçişlere ara dönem denmiştir. Ara dönemler ise 10 bin ile 30 bin yıl sürmüştür. Buzul Çağları arasındaki geçiş dönemleri olan ara dönemleri canlıların yaşamına en uygun iklim kuşakları olmuştur.

Bilim adamlarının, mikroskobik canlıların kabuklarında yaptıkları araştırma, inceleme ve analizleri sonucunda o günün atmosferin şartları hakkında bazı bilgi ve ipuçlarına ulaşmışlardır.  Oksijen ve karbondioksit izotoplarında yapılan araştırmalarda bu dönemler hakkında bilgi sahibi olmuşlardır.

Ayrıca; tortul kayalar ve derin okyanus sularında da yapılan araştırmalar sonucunda bu dönemin atmosfer şartları ile ilgili önemli bilgilere ulaşmışlardır.

Bilim adamları dönemin iklimsel koşulları hakkında bilgi sahibi olabilmek için ayrıca karalarda kireç taşlarından oluşan mağaralardaki sarkıt ve dikit kesitlerini incelenmesi ile her yıl oluşan katmanların sayısı ve bu sarkıtların göreceli kalıntıları Uranyum serisi ile yaş tahlili de yapmışlardır.

Bu yöntem sayesinde geçmiş dönemlerde;

- yağış miktarı

-ortalama sıcaklığı

-nemli ve yağışlı geçen dönemler

-kuraklığın yaşandığı yıl veya dönemler hakkında bilgi edinmişlerdir.

Buzul çağları dönemi ile ilgili;

 Oksijen 18 izotop oranının kullanılarak mağara ısısı ve yağışı hakkında karbon 13 izotop oranlarını kullanarak bitki örtüsünün türü veya yoğunluğu hakkında veri toplamışlardır.

Karbondioksit gazının oluşturduğu sera gazının etkisi atmosferin ısı kaybını önlediğinden dünya atmosferinde ısının yükselmesine neden oluyor.  Atmosferdeki ısının yükselmesi suyun buharlaşmasını artırdığından yağan yağmurlar sele dönüşebilmektedir.

Buzul ve buzullar arası çağların fiziksel kalıntıları:

- tortul kayalar

-derin okyanus tortuları

-ve buzul örneklerindeki izotop oranlarındaki değişmelerden anlaşılmaktadır.

Son 1 000 000 yıla ait iklim koşulları ile ilgili ayrıntılı kayıtlar Antartika ve Görlan'da yer alan buzullardan öğrenebiliyoruz.

Bilim adamları EPICA Projesi adı ile son 740 bin yılından günümüze kadarki atmosferdeki iklimsel koşulları incelemişlerdir.

 Geçmişteki volkanik etkiler Güneş'ten Dünya'ya ulaşan enerji miktarındaki değişiklikler doğal döngüler atmosfer ile okyanus arasındaki etkileşimler belirlenmiştir.

Buzul çağlarının daha uzun sürdüğü, buzul çağları arasındaki dönemlerin ise daha az sürdüğünü gözlemlemişlerdir.

Buzul çağlarının 70 ile 90 bin yıl sürdüğünü buzul çağı sonrası ara dönemlerin ise 10 ile 30 bin yıl sürdüğü bilgisine ulaşmışlardır.

Yapılan araştırma ve incelemelerde buzul çağlarında buzullar kuzey yarım kürede yer yer 40 derece enlemlerine kadar inmiştir. Yağışların karalarda kar ve buz şeklinde birikmesi deniz ve okyanus seviyelerinin 120 ile 140 metre arasında düşmesine neden olmuştur.

Arap Yarımadasında;

Buzullaşma döneminde Arap Yarımadası Sahrasına  ve Mezopotamya'ya  bol yağmur inmiştir.  Buralarda göller, akarsular nehirler oluşturmuştur.

SICAKLIK DEĞİŞMELERİ:

Volkanik patlamaların iklim üzerindeki etkileri:

Volkanların, bir sera gazı olan karbondioksitin(CO) yer atmosferinde artmasına sebep olabileceği ve bunun ise sonuçta Dünya atmosferinin ısınması demek olan sıcaklıkların artmasına neden olur.

Kuzey yarım kürede 11. ve - 14 yüzyıllar arası dönemlerde ortalama sıcaklıklarda 0,2 derece yükselmesi Grölant’ta buğday yetiştirilmesine neden olmuştur. Yani 11 yüzyıldan itibaren toplam 19. Yüzyıla göre 0,2 derece sıcaklık yükselmesi nedeniyle Vikinglerin, Grönland'a yerleşmesine ve yüksek enlemlerde buğday yetiştirmeye başlamışlardır.

Bu dönemde sıcaklık yükselmesi nedeniyle Kuzey Amerika'da ise şiddetli kuraklıklara neden olmuştur. Yapılan araştırmalarda bu değişmenin yani bu sıcaklık değişmesini sıcaklık yükselmesinin güneşten kaynaklandığı sanılmaktadır.

  Sıcaklık yükselmesi Hollanda'da; öncesinde sellere ardından ise kuraklığa neden olduğundan Hollanda’da kıtlık çıkmıştır.  1315- 1317 yıllarındaki kuraklık nedeniyle Hollanda'daki nüfusunun %10’ kıtlık ve yeterli beslenememe yüzünden ölmüştür.

Ayrıca Kuzey Amerika'nın büyük bölümünde de şiddetli ve uzun süreli kuraklık yaşanmasına neden olmuştur.  

Şayet Yanar dağlarından sülfürdioksit (SO2) gazı püskürmesi olduğunda bu defa da atmosfer sıcaklığını aşağı düşürerek mini buzul çağının başlamasına neden olmuştur.  

Atmosfer ısısı üzerinde etkili olan etkenlerden birisi de Güneş'te meydana gelen lekelerin azalması veya artmasına bağlı olarak yer küre atmosferinde sıcaklık değişmelerinde oynamalar olmuştur.

-Volkanik küller

-Volkan dağlardan püsküren sülfürdioksitin (SO) sülfürikaside (HSO) dönüşmesi sonucu oluşan sülfürasit (HSO) gazları atmosferin alt katmanında yaklaşık 2 yıl kadar asılı kalır ve bu gazlar Güneş ışınlarını geri yansıtır. Bu durum da Dünya atmosferindeki ısı değerini aşağı çekerek sıcaklığın azalmasına neden olur.

Yani sülfürdioksitin sülfürikasit partiküllerine dönüşerek atmosferin alt katmanlarında küçük mini partiküller halinde 15 ile 20 kilometre yükseklikte bir katman oluşturarak yaklaşık 2 yıl asalı kalabilmektedir. . Bu durumda dünyada soğuma ve buzul çağının başlamasına neden olur.

TARİHTE YAŞANAN ÖNEMLİ HADİSELER:

*Karadeniz VI. Yüzyıllarında bir göl, boğazlar ise bir kanal durumundaydı.  Nuh tufanında Akdeniz sularının Karadeniz’e giriş yaptığı araştırmacılar tarafından belirtilmiştir.

* Yani; Akdeniz suyunun, "Tufan"la Karadeniz'e girdiği bazı tarihçiler tarafından ileri sürülmüştür. Günümüzden yaklaşık 8500 yıl önce göl olan Karadeniz’e Akdeniz sularının giriş yaparak denize dönüştürmüştür.

*Buzul çağı; MÖ 14 bin yıl önce sona ermiştir.

*Ağaçların büyüme halkalarından elde edilen kalıntılar 1600 yılında Volkanik patlama Peru’da soğuk geçen yıl olmuştur.

*Pasifik’in Güney Batısındaki Kuwae Volkanı’nın patlaması nedeniyle 1453 yılı İstanbul’da dahil olmak üzere yazın çok soğuk geçen yıl olmuştur.

1815’ yılında Endonazya’da Tambora Volkanı’nın patlaması ile dünya tarihinde 1816 yılı yazı olmayan bir yıl olmuştur. Avrupa’da kıtlık nedeniyle çok sayıda hayvan kırılmıştır. Kıtlık nedeniyle ölen atların görevini yapacak bir icat geliştirilmeye çalışılmıştır. İlk defa bisiklet yapılmıştır.

Dünya atmosferi Güneş’ten aldığı ısı ile Uzay’a yansıttığı ısı eşittir. Eğer Güneş’ten aldığı ısı uzaya yansıttığı ısıdan fazla olursa burada bir dengesizlik ortaya çıkar ve dünyada ısı yükselmesine neden olur. Güneşten aldığı ısı Uzay’a yansıttığı ısıdan az olursa bu defa da dünya atmosferinde soğuma olur. Her iki durumdaki dengesizlik dünyadaki canlı yaşamın varlığının sona ermesine neden olabilir.

Yani güneşten aldığı ısı pozitif (daha fazla) ise Dünya ısısının yükselmesine, negatif ısı ise Dünya ısısının azalmasına neden olur. Güneşten aldığı ısı ile uzaya yansıttığı ısının eş değerde olması gerekir.

VOLKANLAR:

Üzerinde yaşadığımız küremizde bizlerden binlerce km uzakta kaynayan ve fokurdayan magma ve sadece dışarıya çıkmak için patlamayı bekleyen volkan yani yanardağlar var.

Magma; yerin içinde, sıvı veya hamur kıvamında uçucu gazlarla doymuş olarak bulunan eriyik.

Dünya küremizde yaklaşık 1500 civarında aktif volkan ve okyanus tabanlarında ise sayısızca volkanlar bulunmaktadır.  Volkanlar patlayınca saatte 150 km kadar hızlı yayılabilmektedir.

1815’te Hindistan’da büyük bir patlama ile aktif hale gelen Tambora dağındaki Strato-Volkan patlamasında binlerce insan öldü.

Stratovolkan (aynı zamanda kompozit volkan olarak da bilinir), pek çok sertleşmiş lav, tüf ve kül tabakasından oluşmuş, yüksek, konik biçimli bir volkandır. Bu volkanlar dik yamaçlarıyla ve periyodik patlamalarıyla tanınırlar.

Patlama esnasında ayrıca tsunamiye ve depremlere neden olarak binlerce Hindistanlının hayatına mal olmuştur.

Volkanlar her ne kadar doğa içinde insanoğlunun hayatını tehdit etse de; dünyada yaşamın olmasına ve yeryüzünün şekillenmesini sağlayarak toprağın verimliliğini artırması bakımında çok önemli özellikleri de vardır.

  Volkanların içindeki sıcak lavlar ve buralardan çıkan tüfler dünyayı zenginleştiriyor ve dinamik bir manzara sunuyor.

BERİLYUM YARDIMI İLE TARİHTE MEYDANA GELEN İKLİMSEL DEĞİŞMELERİN İNCELENMESİ

Bu alanda Zürih Gözlem Evi’nin yaptığı çok önemli gözlemleri olmuştur.

Tarih’te meydana gelen iklimsel değişmeler, atmosferin yapısı, ısısı, nemi hakkındaki bilgileri biz genellikle Buzul katmaları, ağaç halkaları ve mağaralardaki sarkıt ve dikitlerden anlayabiliyoruz.

Buzul katmaları ve ağaç halkalarının incelenmesinde özellikle Berilyum (Zümrüt) konsantresonu yardımı ile mümkün olmuştur.

Berilyum; periyodik tablonun II-A grubunda yer alan toprak alkali grubundan elementidir. Berilyum ender elementlerdendir. Yerkabuğunda ancak %0,0006 oranında bulunur.

Berilyum 10 kozmik ışınların dünya atmosferindeki portiküllere çarpması sonucu üretilir ve buzullarda toplanır (depolanır.) Yapılarındaki dayanıklılık nedeniyle bozulmadan özelliklerini koruyabilmektedirler.

Bilim insanları 8 bin yaşındaki bir tür çam ağaçları üzerinde yaptıkları incelemelerde berilyum yardımı ile geçmiş yılların sıcaklıkları hakkında bazı sonuçlara ulaşılmıştır.

Mesele tam da Haçlı savaşlarının başladığı yıllarda 1100 yıllarında güneş lekelerindeki sayıların belirgin bir şekilde arttığını, Güneş’teki lekelere bağlı olarak dünya atmosferinde sıcaklığın belirgin bir şekilde yükselmesine neden olduğu anlaşılmıştır.

 Aynı şekilde 1645-1715

                   1795-1820

     Güneş lekelerinde azalma ve buna bağlı olarak da Dünya atmosferinde ki ısıda belirgin bir düşüş olduğu bu dönemlerde ise Anadolu’da kuraklık ve kıtlık yaşanmıştır.  

Sera gazları, karbondioksit gazı ve metan gazları dünya atmosferinin sıcaklığı üzerinde önemli etkileri vardır. Bu gazların atmosferin üst katmanlarında artması, dünyada atmosferin ısısının yükselmesine neden olmuştur.  

DÜNYA ATMOSFERİ’NİN SOĞUMASI VE MİNİ BUZUL ÇAĞI

Dünya atmosferinde aşrı sıcaklıklar suyun buharlaşmasının artmasına ve bu durumlarda yağan yağmurların sele dönüşmesine neden olabilmektedir.

Volkanik dağlar aktif hale geldiğinde lav ile birlikte çeşitli gazlar da püskürmektedir.  Özellikle yanardağların aktif olduğu dönemlerde lavlarla birlikte veya ayrı olarak duman da çıkmaktadır. İşte bu dumanın içindeki karbondioksit gazı atmosferin ısı değişimi üzerinde önemli etkileri olmaktadır. Eğer volkanik dağlardan çıkan dumanın içinde karbondioksit gazları varsa bu gazlar atmosfer katmanında sera gazı etkisi yaratarak atmosfer sıcaklığının yükselmesine neden olmaktadır. Atmosferin mevcut ortalama sıcaklığının yükselmesi demek suyun buharlaşmasının da misli olarak artması anlamına gelir.

Aynı şekilde eğer volkanik dağlardan sülfür dioksit gazı püskürürse bu defa sülfür dioksit gazı, havaya karıştığında güneş ışınları, oksijen, havadaki çeşitli toz ve gazların etkisiyle sülfürik asit partiküllerine (parçacıklarına) dönüşmektedir. Havaya karışan sülfürik asit partikülleri yaklaşık olarak yeryüzünden 16 ile 25 km yükseklikte 2 yıl kadar asılı kalabilmektedirler. Bu gazların çok olması durumunda yeryüzünden yaklaşık 20 km yükseklikte sülfürik asit katmanı oluşturmaktadır. Atmosferde oluşan bu yeni sülfürik asit katmanı Güneş ışınlarını geri çevirdiğinden dünya atmosferinde zamanla sıcaklıkların azalmasına ve Dünya’nın buzul çağına girmesine neden olmaktadır.

Ağaçların yıllık büyüme halkaları ve dönem içinde çiftçilikle uğraşan insanlar, tımar sistemi, Avrupa’daki feodal sistemde tarımsal amaçla tutulan yıllıklar incelendiğinde geçmişte yaşanan büyük volkan patlamaları hakkında bilgi sahibi olunabilinmiştir. Mesele 12. Yüzyılda Anadolu’da yaşanan kuraklık nedeniyle büyük ekonomik krizler çıkmış, Türkiye Selçuklularında iç isyan ve ayaklanmalara neden olmuştur.

Sontorini Yanardağı MÖ 1626-1628

İrlanda da MÖ 1628

Görland’da MÖ 1648 yıllarında büyük volkanik patlamaların olduğu deniz dibinde biriken volkan tüflerinden anlaşılmıştır.  

Sonuç olarak; volkanlardan çıkan karbondioksit gazlarının sera gazı etkisi nedeniyle Dünya atmosferinde ısınmaya, volkanlardan çıkan sülfürik asit gazlarının ise dünya atmosferinde soğumaya neden olduğunu söyleyebiliriz.

 1675-1715 ile 1780-1830 yılları arasının belirli iklimsel özellikleri:

 Bu dönemde çok soğuk kış ayları,

kış ve bahar ayları hem uzamış hem de kurak geçmiştir. Buna karşılık yaz ayları ise yağışlı geçmiştir. Yapılan araştırmalarda bu dönemlerde yaşanan bu iklimsel değişmenin nedeni; Kuzey Yarımküre'de sıcaklıkların 1902-1980 dönemine göre 0,1-0,4°C daha düşük olduğunu gösterir. Bu dönemin etkileri Dünya'nın birçok yerinde hissedilmesine rağmen bu konudaki en ayrıntılı tarihi kayıtlar, Avrupa ve Kuzey Amerika'ya aittir.

Tarihi kayıtlar, 14. yüzyılın başında Grönland’da buzulların ve Kuzey Atlantik'te deniz buzlarının güneye doğru ilerlediğine işaret etmektedir.

1315 yılında Avrupa’da şiddetli yağışlar baş göstermiş ve ardında yazları daha serin geçmiştir.

 1315-1317 yıllarında Avrupa'da büyük kıtlık başlamıştır. Kıtlığın sebebi kötü hava koşullarının bir yansıması olarak kabul edilebilir.

Hollanda'da 13. ve 14. yüzyıllarda şiddeti ve sıklığı artış gösteren seller, bunu izleyen 1315-1317 kıtlığı ülke nüfusunun yaklaşık %10'unun hayatını kaybetmesine yol açmıştır.

17. yüzyılın ortalarında İsviçre Alpleri'nde buzulların etkisini artırması, çiftliklerin ve köylerin boşaltılmasına neden olmuştur. Thames Nehri ile Hollanda'daki kanal ve akarsular kış ayları boyunca donmuştur.

 Son yıllarda ağaçların büyüme halkaları ve buzul örneklerinden elde edilen veriler, Mini Buzul Çağı boyunca sıcaklıklarda gözlenen düşme eğiliminden büyük ölçüde bu dönem boyunca azalan Güneş etkinliklerinin ve artan volkanik faaliyetlerin sorumlu olduğunu gösteriyor.

Mini Buzul Çağı boyunca sıcaklıkların azalmasında etkili olan bir başka faktör volkanik faaliyetlerdir. Şiddetli volkanik patlamalar sırasında açığa çıkan volkanik küller ve atmosferde SO2 ve sülfürik asit partiküllerine dönüşen sülfür gazı, atmosferin alt tabakalarında yaklaşık 2 yıl asılı kalarak, atmosfere ulaşan Güneş ışınlarını geri yansıtır.

 

SON 600 YIL İKLİMSEL DEĞİŞMELERİNİN İNCELENMESİ:

Ağaçların büyüme halkalarından elde edilen kanıtlar, son 600 yıl içinde Kuzey Yarımküre'de en soğuk yılın, Peru'daki Huaynaputina volkanik etkinliğinin gerçekleştiği 1600 yılını izleyen 1601 olduğunu gösteriyor.

1453 yılı,

 Pasifik'in güneybatısındaki Kuwae Volkan'ının 1452 yılında faaliyete geçmesi sonucunda 1453 yılı yaz ayı oldukça serin geçmiştir.

1816 yılı,

1815 yılının Nisan ayında Endonezya'da Tambora Volkan'ının patlaması ile sonraki yıl yani 1816 yılı Dünya tarihine yaz mevsimi olmayan yıl olarak kaydedilmiştir.

"BUZUL ÇAĞLARI"NIN SEBEPLERİ?

Buzul çağları, bilimdeki önemli gizemlerden biridir. Dünya'nın neden buzul çağlarına girdiği konusunda 30 kadar farklı teori ortaya atılmıştır.

İklim sisteminde değişmeye yol açan esas neden, Dünya'nın enerji bilançosunu değiştiren süreçlerdir. İklim sistemi Güneş'ten alınan enerji ile işler. Her yıl gezegenimizin Güneş'ten aldığı enerji miktarı ile uzaya geri verdiği enerji birbirine denktir. Böylece Dünya'nın sıcaklığı bir dengede kalır. Dünya'nın Güneş'ten aldığı enerji ile uzaya geri verdiği enerji arasındaki fark, ışınımsal zorlama olarak tanımlanır. Pozitif zorlama Dünya'nın ısınması, negatif zorlama ise soğumasıyla sonuçlanır.

Yerküre'nin tam bir dönüşü kendi ekseni üzerinde 24 saatte tamamladığı rotasyon hareketinin ve günümüzdeki değeri 23.5°olan eksen eğiminin, jeolojik geçmişte 24.5° ile 22.5° arasındaki değişiminin çizimsel gösterimi.

Yerküre'nin kendi ekseni üzerinde batıdan doğuya doğru olan rotasyonu sırasında, ters yönde doğudan batıya doğru gerçekleştirdiği presesyon hareketinin çizimsel gösterimi. Yerküre'nin iklimsel presesyondaki değişiklikler, perihel(günberi) ve afel(günöte) tarihlerini kaydırdığı için, bir yarımkürede mevsimlik zıtlıkları kuvvetlendirirken, öteki yarımkürede zayıflatır.

Dünya'nın Güneş etrafındaki yörüngesinde, atmosferin bileşiminde ve Güneş etkinliklerinde görülen değişmeler, Dünya-atmosfer sisteminin enerji bilançosunu negatif veya pozitif yönde etkileyen ışınımsal zorlamaları yaratan süreçler olarak tanımlanabilir. Ancak doğrudan Dünya'nın enerji bilançosunu etkilemediği halde iklim değişimine yol açan süreçler de vardır. Örneğin, levha tektoniğine bağlı olarak gerçekleşen orojenez (dağ oluşumu) veya kıtaların yeryüzündeki coğrafi dağılımlarında gerçekleşen değişmeler, doğrudan Dünya'nın enerji dengesini etkilemediği için ışınımsal olmayan zorlamalar olarak değerlendirilebilir.

DÜNYA'NIN YÖRÜNGESİNDEKİ DEĞİŞİM: MİLANKOVİÇ DÖNGÜLERİ

Buzul ve buzularası dönemlere yol açan en önemli faktör, Dünya'nın yörüngesel değişmeleridir. Milankoviç Döngüleri adı verilen bu değişmelerin ilki, 100 bin yıllık bir döngü içinde, Dünya'nın Güneş çevresindeki yörüngesinin daireye yakın bir şekilden, elipse benzer bir şekle dönüşmesidir. Dünya'nın Güneş'ten olan uzaklığını belirleyen bu döngüye bağlı olarak Güneş'ten alınan enerji miktarı % 0,2 oranında değişir.

İkincisi, Dünya’nın dönme eksenin eğikliğinin yaklaşık 41 bin yılda 22,1° ile 24,5° arasında değişmesidir. Bu değişim Dünya üzerindeki herhangi bir noktanın aldığı Güneş radyasyonunu mevsimlere göre dağılımını etkiler. Eksen eğikliğine bağlı olarak yüksek enlemlerde (örneğin 65°N) Güneş'ten alınan enerji miktarı yaklaşık %10 değişebilir.

Üçüncüsü ise Dünya'nın yörünge ekseninin yalpalaması anlamına gelen presesyon hareketidir. Presesyon hareketi, yaklaşık 22 bin yıllık bir döngü süresinde mevsimlerin başlama tarihlerini değiştirir.

Eksen eğikliği ve presesyon hareketinin ortak etkileri sonucu değişen mevsim uzunlukları, yüksek enlemlerde mevsimlik olarak alınan enerji miktarında %30'u bulan değişmelere neden olabilir. Ancak iklim değişmelerinin tek sorumlusu yörüngesel değişmeler değildir.

GÜNEŞ LEKELERİ

Bir yıldız olarak Güneş'in uzaya yaydığı radyasyonun şiddeti, jeolojik çağlar boyunca değişkenlik göstermiştir(Şekil 8).

Güneş'ten Dünya'ya ulaşan enerji miktarında, en kısası 11,1 yıl olmak üzere periyodik olarak değişiklik yaratan nedenlerin başında Güneş lekeleri gelir. Güneş lekeleri ve bu lekelerin çevresinde oluşan güçlü manyetik alanlarda gerçekleşen Güneş patlamaları sırasında, Güneş çok daha fazla morötesi (ultraviyole) ve görünür dalga boyunda radyasyon yayar. Bu durum iklim koşullarını etkileyerek bazı bölgelerde sıcak-kurak bazı bölgelerde soğuk-nemli koşullara yol açar.

Güneş lekeleri ile ilgili gözlemler 1749 yılında Zürih Rasathanesi'nde başlamıştır ancak kesintisiz kayıtlara 1849 yılından itibaren ulaşılabilir. Gözlemlerin yapılmadığı yıllara ait Güneş lekeleri ile ilgili önemli bilgiler ise buzul örnekleri ve ağaç halkalarından elde edilen kanıtların analizi ile sağlanır. Buzullardan alınan örneklerdeki Berilyum-10 konsantrasyonu bu tip analizlere örnek gösterilebilir. Berilyum-10, kozmik ışınların Dünya atmosferindeki partiküllere çarpması sonucu üretilir. Oluşan izotoplar yeryüzüne düşerek buzullarda depolanır. Güneş'in, daha aktif olduğu dönemlerde uzaya yayılan kozmik ışınlar Dünya atmosferindeki Berilyum-10 konsantrasyonun artmasına yol açar. Benzer şekilde ağaç halkaları, mercanlar ve karbonatlı mağara depolarında radyokarbon (14C) konsantrasyonu oranı dikkate alınarak, gözlemlerin yapılamadığı dönemlerdeki Güneş lekelerindeki değişimi belirlemek mümkündür.

Elde edilen paleoklimatik kanıtlar ve tutulan kayıtlar incelendiğinde, leke sayılarının azaldığı veya arttığı birçok dönem ayırt edilebilir. Örneğin, 8000 yaşındaki bir tür çam ağacından alınan veriler, 1100 ile 1250 yılları arasında Güneş lekeleri sayısının arttığını göstermektedir. Bu dönemin, Dünya'da bazı bölgelerde sıcaklıkların yükseldiği Sıcak Ortaçağ ile ilişkili olduğu düşünülüyor.

Benzer şekilde 1645-1715 yılları arasında Maunder Minimumu, 1795-1820 yılları arasında ise Dalton Minimumu olarak adlandırılan dönemlerde, Güneş lekeleri sayısında belirgin azalmalar yaşanmıştır. Yapılan çalışmalar, Güneş lekelerindeki Maunder ve Dalton minimumları ile Kuzey Yarımküre'de sıcaklıklarda düşme eğiliminin yaşandığı Mini Buzul Çağı adı verilen dönemin en soğuk yılları arasında belirgin bir ilişki olduğunu gösteriyor.

SERA GAZLARI

Atmosferde bulunan sera gazları ile katı parçacıkların (aerosol) miktarında meydana gelen değişmeler, Dünya'nın enerji bilançosunu belirlemesi açısından iklim değişiminin diğer nedenlerinden biri sayılabilir. Dünya'nın yaydığı enerjiyi soğurarak, yeryüzünde sıcaklıkların düşmesine engel olan ve bu nedenle sera gazları olarak adlandırılan su buharı, karbondioksit ve metan gibi gazların oranı iklim değişmeleri bakımından ayrı bir yere sahiptir. Atmosferdeki sera gazlarının oranları, levha tektoniği, volkanizma veya biyolojik olayların hızı gibi faktörlere bağlı olarak doğal yollarla değişir. Buzullardan alınan örnekler geçmişte buzul çağlarının başlarında atmosferdeki sera gazları miktarlarının azaldığını, buzullar geri çekilirken arttığını gösteriyor.

Dünya'nın yörüngesel hareketlerine bağlı olarak oluşan buzul çağları ve buzularası çağlarda atmosferdeki sera gazlarının bir geri besleme mekanizması olarak iklim sisteminin yeni bir dengeye kavuşmasında önemli rol oynadığı düşünülüyor.

VOLKANİK PATLAMALARIN İKLİM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ:

Büyük miktarlarda katı maddenin ve gazların açığa çıktığı volkanik faaliyetler, iklim koşullarını küresel ölçekte değiştirme potansiyeline sahiptir. Volkanik aktivitelerin iklim üzerindeki etkileri uzun ve kısa dönemde olmak üzere iki grup halinde incelenebilir.

Volkanik patlamalarla atmosfere karışan sülfür dioksit, oksijen, tozlar, nem ve Güneş ışığı ile reaksiyona girerek çok küçük sülfürik asit damlacıklarına (yaklaşık 0,1 mikrometre çapında) ve diğer sülfat bileşiklerine dönüşür. Atmosferde yaklaşık 2 yıl asılı durumda kalabilen sülfürik asit damlacıkları ve diğer katı sülfat parçacıkları, volkanik patlamalar sonrası yeryüzünden 15-25 km yukarıda bir tabaka oluşturur. Bu tabaka, Güneş ışınlarını uzaya geri yansıttığı için yeryüzünde iklim koşulları değişir.

Grönland ve Antarktika'dakiler başta olmak üzere buzullardan ve derin deniz çökellerinden alınan örneklerle, ağaçların yıllık büyüme halkalarının incelenmesiyle ve insanların tarımsal amaçla tuttukları yıllıklardan, geçmişteki büyük volkanik patlamaları ve iklim üzerindeki etkilerini belirlemek mümkündür. Örneğin, Ege Denizi'ndeki adalardan biri olan Santorini'de gerçekleşen şiddetli volkanik patlamanın gerçekleştiği tarih, ağaçların büyüme halkalarından belirlenmiştir. Bu tarih ABD'de MÖ 1626-1628, İrlanda'da MÖ 1628 olduğu tespit edilmiştir. Grönland'ın güneyinden alınan buzul örneklerinden ise bu tarih MÖ 1645 olarak belirlenmiştir.

Uzun dönem etkilerine bakıldığında, volkanlar atmosfere büyük oranda sera gazı göndermektedir. Bu da uzun vadede küresel bir ısınmaya yol açmaktadır. Başka bir ifade ile volkanlar uzun dönemde soğutucu değil tam tersine küresel sıcaklığı yükseltici bir etki yapmaktadır.

DEPREMLER:

Depremler de aynı şekilde tektonik hareketler sonucu levhaların çarpışması ve volkanik faaliyetler sonucu oluşur. Dağlar ve deprem arasında çok doğru bir orantı vardır.

Levhaların sınırları fay hatlarının ve depremlerin olduğu yerlerdir, aynı zamanda dağ sistemlerinin olduğu yerlerdir. Japonya, Şili, Hindistan gibi ülkelerdeki depremler bu tarz depremlerdir.

Deprem yeri sarsar ve üzerindekileri yıkar ancak dağ gibi büyük ağırlıklar bu sarsıntıyı emebilir veya sarsıntının şiddetini azaltabilir“. Dümdüz bir ova hayal edelim. Bu ovada deprem olursa bu ova ikiye bölünebilir ama aynı ovada dağ olursa hem sarsıntıyı emerek, azaltır, hem de sarsıntılar sonucu oluşabilecek çatlakların boyutunu düşürür.

Türkiye, depremlere yabancı olmayan ve depremlerle yaşamayı öğrenmiş bir ülkedir.

Hemen her yıl en az iki kez büyük depremin yaşandığı bu coğrafyada yaşıyoruz.

Deprem Nasıl Olur?

Depremler, yer kabuğu ya da taş küre adı verilen yerkürenin en üstünde bulunan tabakada fay hattı adı verilen kırıkların çeşitli hareketleri ile meydana gelir. Fay hatları, taş küredeki kayaların gerilme, sıkışma gibi yüksek basınç oluşturan şartlar altında kırılması ile meydana gelir. İşte depremler bu kırıklarda oluşan basınç dengesinin ani bir hareketle değişmesi ile meydana gelen sismik dalgalardır. Başka bir tapirle; depremler yer altında bulunan fay hatları arasındaki biriken gaz ve basıncın anlık patlamasıyla ortaya çıkmasıyla oluşur.

Tektonik plakalar arasında bulunan fay hatlarındaki bu hareketlenme, deprem dalgalarını oluşturur ve asıl yıkıcı güce sahip olan bu etkiden dolayıdır. Deprem dalgaları aynı havada yayılan ses dalgaları gibi yerkürenin sıvı katmanında hareket ederek üzerindeki yerkabuğunu dalgalar halinde sallayarak yer yüzünde yıkıcı etkiler yaratır.

LEVHA TEKTONİĞİ

Dünya tarihinde levha tektoniğine bağlı olarak gerçekleşen orojenik olaylar(dağ oluşumu) ve karaların coğrafi dağılışlarında meydana gelen değişmeler, küresel iklim sistemini büyük ölçüde etkilemiştir. Öncelikle yüksek dağ sıraları, özellikle kuzey-güney uzanımlı olanlar, atmosfer dolaşımında değişikliklere yol açar. Yüksek dağların iklim sisteminde yarattığı bir başka etki, gezegenin albedo(yansıtabilirlik) değerleri üzerinde görülür.

Dağlarda yükseklikle birlikte azalan sıcaklıklar, yağışların kar şeklinde düşmesine ve erimeden uzun süre yerde kalmasına olanak tanır. Bu durum Dünya'nın yansıma nedeniyle daha çok enerji kaybetmesine ve soğumasına yol açar. Dağ oluşumu aynı zamanda Dünya'daki karbon döngüsünü, dolayısıyla atmosferdeki en önemli sera gazlarından biri olan CO₂ miktarını da etkiler.

Levha tektoniğinin bir başka önemli sonucu da onlarca hatta yüz milyonlarca yıl süren bir süreç sonucunda yeryüzünde karaların coğrafi dağılışlarının ve boyutlarının değişmesidir. Yeryüzünde karaların yüksek enlemlerde toplanmasının, kar-buzla kaplı alanların genişlemesine olanak tanıdığı ve böylece Dünya'nın albedosunun artarak buzul çağlarının oluşumunu kolaylaştırdığı tahmin edilmektedir. Ayrıca kıtaların konumu, ekvator ile kutuplar arasında enerji etkileşimini sağlayan okyanuslardaki akıntı sistemlerini de belirler.

GERİ BESLEME

İklim sistemini oluşturan bileşenlerin (atmosfer, hidrosfer, kryosfer, biyosfer) birbirlerine madde ve enerji akışı ile bağlı olması, iklim sisteminin çok hassas bir dengeye sahip olmasına yol açar. Herhangi bir nedenle başlayan değişimin etkisi, sistemi oluşturan bileşenlerden diğerine aktarıldıkça özellik ve ölçek bakımından değişir. Bazı durumlarda başlayan değişimin etkisi güçlenir (pozitif) bazen de azalır (negatif).

İklim sisteminde başlayan değişimi daha da artıran veya azaltan süreçlere geri besleme mekanizmaları adı verilir.

Örneğin yörüngesel değişikliklere bağlı olarak Dünya'nın daha fazla Güneş enerjisi alıp ısınmaya başladığı buzularası çağlarda, yüksek enlemlerde yer alan ve çok yüksek albedo değerine sahip buzullar erimeye başlamakta, açığa çıkan koyu renkli zeminler ise buza göre daha fazla Güneş radyasyonunu soğurmaktadır. Bu durum yörüngesel değişikliklere bağlı olarak başlayan ısınma eğiliminin şiddetlenmesi anlamına gelir. Sonuçta yükselen sıcaklıklar nedeniyle daha çok kar-buz örtüsü erir.

Bunun tam tersi olan durumda, yani küresel ölçekte sıcaklıkların azalmaya başladığı buzul çağlarında, yüksek enlemlerde kar-buzla kaplı alanlar genişler. Kar veya buzun yüksek albedo değeri nedeniyle yeryüzüne ulaşan Güneş radyasyonunun çok az bir bölümü soğurulabilir ve bunun sonucunda soğuma eğilimi daha da şiddetlenir. Kar-buz örtüsünün oluşturduğu bu durum iklim sisteminde pozitif geri beslemenin bir örneği olarak gösterilebilir.

ALLAH MUSİBET İNDİRMESİN, EĞER O MUSİBETİ TAKTİR ETMİŞSE Kİ BUNDAN KAÇIŞ YOKTUR

536 Yılı Yaşamak için En Kötü Yıldı:

Tarihi araştırmalara göre Nuh Tufanı’ndan sonra dünya’nın gördüğü en büyük felaket; 536 yılı olmuştur.

Kuran’ı kerimde ise siz bir ateş çukurunun kenarındaydınız, ayeti ile insanları uyarmıştır.

İncil’in aslı yok edildi, Hristiyan din adamlarının hareket ve özgürlükleri kısıtlandı, İhtiraz edenler birer birer ortadan kaldırıldı. İncilin aslı yok edilerek Roma İmparatoru ve çakma din adamlarının görüşleri doğrultusunda İncil’in yeniden yazıldığı yüzyılların akabinde dünya Nuh Tufanı’ndan sonra karşılaştığı en kötü bir musibetle olmuştur. Kıtlık, salgın hastalıkları kan davaları, savaşlar, göçler. Arap yarımadasında kız çocukları diri diri gömülüyor, ticareti bozulan baba bunu erkek çocuğunun uğursuzluğu zannıyla erkek çocukları vahaya atılarak kurtlara kuşlara yem edilirken, Roma topraklarında da farklı zulüm ve cinayetler işlenmekteydi. Roma topraklarında bakire 9, 10 yaşlarındaki kız çocukları kendilerinden 50 atmış yaş daha büyük zengin varlıklı kimselere satılıyor ve Roma hukukunda kadınların hiçbir hakkı yoktu. İnsanlar köle pazarında satılıyor, itiraz edenler öldürülüyordu. İnsanlar kaçırılıp köle pazarlarında satılıyordu. Gücü elinde bulunduranlar vahşileşmiş birbirlerini boğazlayarak öldürme idealleri içindeydiler.

 İnsanlık adeta yok olmanın eşiğine gelmişti. Hemen aynı yıllarda Arap topraklarında Yemen’den hareket eden Ebrehe’nin ordusu Kâbe’yi yıkmaya gittiğinde  ebabil kuşları  tarafından taş yağmuru ile hezimete uğratılarak helak edildiği yıllardı, bu yıllar.

Tarihçi Yazar Perrin; eğer yaşadığınız zamanın çok kötü olduğunu düşünüyorsanız, 536 yılında neler olup bitiğine bakılmasını tesviye etmiştir.

 MS 536’da başlayan açlık ve veba döneminin Doğu Roma İmparatorluğu’nun hayli zayıflamasına neden olmuştur.

Tarihci Michael McCormick’: “MS 536 yılı, dünyada özellikle Avrupa’da yaşamak için en kötü yıllardan biri ve hatta en kötü yıl olduğunu belirtmiştir. MS 536 yılarından sonra başlayan süreçte dünya için korkunç, berbat, kötü, çok kötü bir yıl,”olduğunu vurgulamıştır.

Her şey Avrupa, Ortadoğu ve Asya’nın bir kısmını 18 ay boyunca günün 24 saati karanlığa boğacak gizemli bir sis tabakasının gökyüzüne yayılmasıyla başlamıştı.

Güneş cimrileşerek ışığını, ay cimrileşerek yüzünü göstermeyerek kara sisli bulutların arkasına gizlenmiş, gökyüzü rahmet ve bereket kapılarını insanların yüzüne kapatmış, yer üzerindekileri taşımak istemeyerek büyük volkan patlamaları meydana gelmekteydi. İnsanlar depremler, seller, kuraklık ve ardından salgın hastalıklarla boğuşmaktaydı.

Hava sıcaklığı da cimrileşmiş ve yıllık sıcaklık ortalaması Avrupa’da 1,5 ila 2,5 derece arasında seyretmekteydi.

Dünya tarihinde son 2.000 yılın en soğuk döneminin habercisiydi. İrlanda’dan Çin’e kadar uzanan birçok yerde kıtlık yaşanmaya, açlık baş göstermeye başlamıştı. Çin’e yaz aylarında kar yağmış,  ekinler donmuş ve insanlar açlıktan kırılmaktaydı. İrlanda’da 536 ile 539 yılları arasında yiyecek ekmek bulunamıyordu.

Bu uzun ve soğuk geceleri atlatabilenleri gelecek yıllarda daha da büyük zorluklar karşılayacaktı. MS 541 yılında, o dönem Bizans İmparatorluğu’na ait olan, Mısır’ın güneydoğusunda yer alan liman kenti Pelusium’da Jüstinyen Vebası olarak bilinen bir salgın hastalığı patlak verecekti. Oysa Justinyen çok kararlıydı içeriği değiştirilmiş bir İncil, Allah yerine kendisine kulluk eden din adamları yetiştirmeye. Emri doğrultusunda hukukçular 3, 4 milyonu aşan Roma hukukunu ayıklayarak yeni bir hukuk kanunu oluşturmak için gece gündüz çalışma başındaydılar.

 Doğu Roma için büyük bir talihsizlik yaşanıyordu tam da gücün zirvesine çıkmışken Jutinyen Vebası yüzünde tepe takla aşağı yuvarlanmaya başlamıştı.

Roma devleti Akabinde bu veba tüm Akdeniz’e yayıldı. Çıkan salgın hastalıklarında 100 milyon insan hayatını kaybetti dersem az demiş olurum.

Bilimsel terimlere döküldüğü zaman bu olaylar silsilesi tam bir felaketti. Ortaçağ tarihçisi ve arkeolog Michael McCormick, 536 yılının Avrupalı kavimler için yaşanılacak en kötü dönemlerden biri olduğunu belirtmiştir. Felaketin ne zaman başladığı kesin olarak bilinmese de Avrupa’nın üzerine çöken bu ölüm tabakasının ardında yatan neden o dönemlerde okyanuslarda ateş çemberi olarak bilinen Pasifik Okyanusundaki bazı yanar dağların faaliyete geçmesi olarak gösterebiliriz.

Karanlık dönem

 İsviçre Alpleri’nden alınan ve içinde mikroskobik boyutta 2.000’i aşkın yıllık tarihi kayıtlar barındıran antik bir buz çekirdeğini analizleri

-72 metre uzunluğundaki buz çekirdeğinin çeşitli katmanlarında koruna gelmiş toz, metal ve hava kaynaklı madde parçacıkları Avrupa üzerindeki atmosferin geçen 2.000 yıl boyunca nasıl değiştiğine dair ipuçlarına ulaşılmaya çalışıldı.

Avrupa’nın en karanlık günlerinin başlangıcının hemen ardından İrlanda’da devasa bir volkanik patlama yaşandığını gösteriyor.

Bu araştırmalarda, Alpler’den alınan buz çekirdeğinden ultra ince dilimler kesmek için lazer kullanılmıştı. Araştırmacılar, bu yöntemi kullanarak her biri tarih boyunca yalnızca birkaç gün veya haftalık kar yağışını gösteren on binlerce çekirdek örneğini inceleyerek buralarda sıkışıp kalmış belirli atmosferik maddeleri analiz edilerek neden 536 yıllarında Avrupa’da böylesi bir felaket yaşanmıştı.

Volkanik patlamalar:

Ekip, 536 ilkbaharına tarihlenen örnekleri incelerken daha sonra İzlanda’nın volkanik kayaçlarına kadar izi sürülen mikroskobik boyutta iki volkanik cam kırığına rastladı. Araştırmacılara göre, uzun yollar katetmiş bu kırıklar Kuzey Yarımküre’nin üstünü korkunç bir kül tabakasıyla örten, rüzgârları Avrupa’nın güneyine süren ve gökyüzünde bir yılı aşkın süre kalan büyük çaplı bir volkanik patlamanın kalıntıları neden olmuştur.

Daha önceki çalışmalar Avrupa’nın yaşadığı bu karanlık günlerin sorumlusunu günümüz ABD’sinin batısında meydana gelen bir volkanik patlama olarak gösterirken, araştırma ekibinden eş yazarı Nottingham Üniversitesi’nden arkeolog Christopher Loveluck İzlanda teorisinin tarihi kayıtlarda belirtilen yıkımla daha uyumlu olduğunu söylüyor.

Loveluck verdiği bir demeçte, “İzlanda Britanya ve Kuzeybatı Avrupa’ya California’dan çok daha yakın, bu da söz konusu patlamanın o dönemde bu bölgelerdeki iklim üzerine etkisinin evvelce düşünüldüğünden çok daha büyük olduğunu gösteriyor. Böylesi bir etkiyle hava çok hızlı bir şekilde çok soğumuş ve bu en çok Britanya ve Kuzeybatı Avrupa’da hissedilmişti. Bu bölgelerde oluşan sonuçlar ise ani ve doğrudandı, mahsul kıtlığı sebebiyle açlık ve hastalık riski arttığı,” bilgisine ulaştıklarını söyledi.

Avrupa’da; 100 yıllık çöküş dönemi yaşandı.

Yapılan araştırmalarda 540 ve 547 yılları arasında birbiri ardına meydana gelmiş iki patlamanın da izlerine rastladı. Araştırmacılara göre bu üçlü volkanik felaketin sonucunda meydana gelmiş kirlilik güneş ışınlarını engelleyip iklimi soğutmakla kalmamış aynı zamanda Avrupa’yı 100 yıl sürecek bir ölüm ve çöküş dönemine de sokmuştu.

Bereket ki Avrupa’yı pençesine alan bu korkunç, berbat, kötü, çok kötü günler nihayetinde geçip gitti. 640 yılına gelindiğinde, Alpler’den alınan buz çekirdeği örnekleri hava kaynaklı yeni bir kirliliğin izlerini gösteriyor: bir gümüş eritme patlaması sırasında havaya salınan kurşun. Loveluck’a göre yenilenen gümüş talebi açlığın pençesine düşmüş, hastalık vurmuş Avrupa’da ekonominin yeniden sıçrayışa geçtiğini ve değerli metal ticareti yapmaya hazır bir tüccar sınıfının doğduğunu gösteriyor.

1815 Tambora Yanardağı:

Tambora Dağı'nın patlamasının, 1816'nın soğuk ve yağışlı Avrupa "yazsız yılı" nasıl geçirdi?

Yıl 1815 Viyana Avusturya’nın Başkenti Viyana’da büyük bir kongre toplantısı yapılır. Bu kongrenin toplanma amacı Fransız İhtilali’nin etkisin kırmak ve mevcut imparatorluk ve krallıkların yapısını ve sınırlarını korumaya yönelik bir toplantı yapılmıştı. Sıra Osmanlı İmparatorluğu’na gelince “Şark Meselesi” adını verdikleri bir karar alınır.

Alınan karara göre;

Osmanlı imparatorluğunu ortadan kaldırmak için mevcut Osmanlı sınırları içinde yaşayan ulusları ayaklandırarak yıpratmak ve akabinde ise İran Topraklarına kadar Müslüman Türkleri katletme kararı alınır. Tam da bu sıralarda Endonozya’da bulunan Tambora Volkanı büyük bir patlamayla ortalığı savaş alanına çevirir.

Günümüzden 206 yıl önce gerçekleşen ve insanlık tarihinin en büyük felaketlerinden biri olan Tambora Yanardağı patlamaları dünyaya birçok açıdan müthiş etkileri olmuştur. Bir yandan gezegenin dengesini bozan, on binlerce insanın hayatına mal olan bu felaket, diğer yandan savaş bitirmiş, icatlara ön ayak olmuş, roman yazarlarına ilham vermiştir;

Tambora Yanardağı, Endonezya’nın Sumbawa Adası‘nda bulunan ve bugün de aktif olan bir volkandır. Nisan 1815’teki patlamaları öylesine şiddetliydi ki, bazı patlamaların sesi 2000 km ötedeki Sumatra Adası‘ndan duyulmuş, 4300 metre yükseklikteki dağ patlamalardan sonra 2850 metreye kadar düşmüştür.

Tambora yanardağı felaketler zinciri;

Ardı ardına gelen yanardağ patlamalarının ilki 5 Nisan 1815 tarihinde gerçekleşmiştir. Günler boyunca aralıksız devam eden patlamalar 10 ve 11 Nisan tarihlerinde ise en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Volkan Patlama Endeksi‘ne göre 7 ile derecelendirilen bu patlamalar, MS 180 yılındaki Taupo Gölü felaketinden bu yana bu dereceyi alabilmiş tek volkandır. Tambora yanardağı patlamaları sırasında ilk birkaç günde 11 bin insan hayatını kaybetse de, asıl felaketler daha yeni başlıyordu.

Çünkü bu yanardağdaki patlamalar 15 Temmuz’a kadar devam etti ve sonucunda dağın yüksekliği yaklaşık 1,5 kilometre kadar düştü. Duman emisyonları ise yaklaşık 5 ay boyunca, Ağustos ayının sonlarına dek devam etti. Saçılan küller ise ilk önce çevredeki yaban hayatı ve bitki ekosistemini yerle bir etti.

Sonraki aylarda atmosferde kalan küller insanların solunum yollarını etkiliyor, kül ile kirlenen su şiddetli ishale neden oluyor, hayati öneme sahip pirinç tarlaları insanları zehirliyordu. Nitekim sonraki aylarda yaklaşık 85 bin insan daha hastalık ve kıtlık gibi nedenlerden dolayı hayatını kaybetti.

Üstelik bu felaket sadece Endonezya’yı değil tüm dünyayı etkilemişti, özellikle de Avrupa’yı. Mesela Londra’da uzun ve parlak gün batımları yaşandığı, gökyüzünün rengarenk ve ışıltılı geçtiği kayıt altına alınmıştır. Ayrıca patlama, volkanik kış olarak adlandırılan küresel iklim anormalliklerini meydana getirmiş, yayılan kül tüm dünyaya yayılması ile dünya ısısını düşürerek 1816 yılının Yaz Yaşanmayan yıl olarak tarihe geçmesini sağlamıştır.

Tambora Yanardağı’ndan püsküren duman ve tüfler atmosfere yayılarak ortalama atmosfer sıcaklıkları düşürdüğü için dünya genelinde kuraklıklara ve buna dayalı olarak ürünlerin azalmasına neden oldu.  En çok olumsuz etkilenen ülkeler ise Avrupa Kıtasında yaşayan ülkeler olur. Zira kıtlık ve soğuğun etkisi ile atlar bile soğuktan kırılır.

1816, olağanüstü düşük küresel sıcaklıklar kaydedilmiştir. Bu durum Orta ve Batı Avrupa'da yaygın tarımsal başarısızlıklara ve kıtlıklara yol açan gelişmelere neden olmuştur.

 Tarihi verileri ve modern modelleme tekniklerini kullanarak, Birleşik Krallık'taki Edinburgh Üniversitesi liderliğindeki araştırmacıların yaptığı çalışmaları özetleyecek olursak:

"Tambora Dağı'nın Nisan 1815'te patlaması, son bin yılın en patlayıcıları arasındaydı. Yerel olarak muazzam bir etkisi oldu ve Sumbawa adasını mahvetti. Patlama, stratosfere büyük miktarda kükürt dioksit (SO2) enjekte etti, bu da hızla dünyaya yayılacak ve sülfat aerosolleri oluşturmak üzere oksitlenecekti.

"Bu volkanik aerosoller, net kısa dalga radyasyonunu azaltırken aynı zamanda yaygın, uzun süreli yüzey soğutmasına neden oldu.

Ayrıca, bazı kurak bölgelerin yağış almasına neden olurken okyanus üzerindeki atmosferin büyük ölçekli dolaşımında dinamik değişikliklere neden olduğundan, küresel yağışlarda azalmaya da yol açan bir sonuç doğurmuştur. Bu durum da kıtlık doğurmuştur.

VOLKAN VE İKLİM DEĞİŞMELERİN SAVAŞLAR ÜZERİNDE ETKİLERİ:

Kavimler göçü, Deniz Kavimleri istilası, Dorların Yunanistan’a yerleşmesi, Denizlerden gelen kavimlerin Hitit, Mısır, Kıbrıs ve Anadolu’yu istila etmeleri hep iklimsel olaylardan dolayıdır.

Yine 19 yüzyılda; Napolyon, Waterloo Savaşı‘nda çamura saplandığı için yenilmiştir. Volkanın etkisiyle çok fazla yağan yağmurlar savaş alanını bataklığa çevirmiş volkan külleri balçık etkisi yaratarak Napolyon’un yenilmesine neden olmuştur. Napolyon’un 12 yıl boyunca devam eden savaşları volkan patlamasından sadece birkaç ay sonra sona ermiştir.

Avrupa ve Rusya gibi devletler kıtlık, sel ve kuraklıkla uğraşmak zorunda olduklarından Osmanlı Devlet’ine saldırarak İran sınırına kadarki yerlerde yaşayan Türkleri tamamen İç Asya’ya sürme veya katletme faaliyetlerinin uzamasına ve bir asır sonrasına yani I. Dünya Savaşı’na ertelemiştir.

Avrupa’daki çoğu ülke savaş nedeniyle kıtlıkla mücadele ederken, bir yandan da yazı olmayan yıl geçirmesi nedeniyle tahir ürünleri yetiştirilememiş ve bu kasvetli yıl en çok da Fransa, Almanya, Avusturya ve İsviçre’nin Alp bölgelerinde etkili olmuştur.

Özellikle ulaşım amaçlı kullanılan atların kıtlık nedeniyle ölümleri o kadar çoğalmıştı ki, 1817 yılında Alman Mucit Karl Drais tarafından yükleri çekmek için bisikleti icat etmiştir. İcada ilgi oldukça yoğun oldu ve bu teknolojik buluş hızla dünyaya yayıldı. Bir iki yıl içinde Amerika ve İngiltere’de bisikletin taklitleri yapılmaya başlandı.

KITLIK VE KURAKLIĞA DAYALI OLARAK ORTAYA ÇIKAN SALGIN HASTALIKLAR:

MÖ 1285-1300 Ortaya çıkan salgın hastalığı nedeniyle Hitit ülkesinde her üç kişiden 2'si ölmüştür.

165 180 Antonie Salgını:  5 milyon insan bu hastalık nedeniyle hayatını kaybetmiştir.

538-542 Justinian Vebası: Dünya genelinde 100 milyon insan hayatını kaybetmiştir. 

1340-1355 Kara Veba Salgını: 200 milyon insan hayatını kaybetmiştir.

1338-1352 KARA VEBA SALGINI

Kara Veba Salgını: Yaklaşık dünya genelinde özellikle Avrupa ülkelerinde 200 milyon insanın ölmesine neden oldu. Avrupa'dan her iki kişiden birisi kara veba hastalığı nedeniyle hayatını kaybetti.

1889 Rus Gribi:

1889 yılında ilk defa Rusya St. Petersburg kentinde görüldü. Bir yıl sonra yani 1890 yılında ise ABD’de bu hastalıktan ölenler tepe noktasına ulaştı. Rus Gribi nedeniyle 1 milyon insan ölmüştür.

1918 İspanyol Gribi:

1918 yılının ilkbaharında ilk defa Amerika’nın Kansas City şehrinde ortaya çıktı.

 İspanyol gribi 1918 yılında ABD'de tepe noktasına çıkara zirve yapmıştır. Osmanlılar da bu gripten etkilenmiştir.  Diyarbakır'da sadece bir günde 150 kişinin öldüğü, Osmanlı askerlerinin ise toplam 450 000 civarında askerinin İspanyol gribi nedeniyle öldüğü tarihi kayıtların incelenmesinden anlaşılmaktadır.

Osmanlıların kurtuluş mücadelesi verdiği savaşlar nedeniyle Osmanlılarda ne kadar sayıda sivil insanın öldüğünü kesin tespit etmek mümkün değildir. Ancak Osmanlılar kamuya açık okul ve benzeri gibi yerlerin salgın nedeniyle kapatılması ile ilgili elimizde resmi yazılar vardır.

İran’da ise 10,11 milyon insan kıtlık veya salgın hastalığı nedeniyle hayatını kaybetmiştir.  

20 yüzyılın başlarında çıkan dünya savaşları nedeniyle 20 yılda, 50 milyon insan İspanyol Gribi nedeniyle öldü.

 kaynaklar:

İklim Bilimci Dr. Peter Huybers, "Science" dergisinde 2009

Zürih Gözlemevi’nin

Dr. Bahri Güldoğan

Tarih34.com

yaklasansaat.com

19/03/2018

1) Doç. Dr. Ecmel Erlat; Ege Üniv. Katkı: Prof. Dr. İlhan Kayan, Ege Üniv. İklim ve iklim Değişmeleri, Bilim ve Teknik, 28 Aralık 2008

2) Francis A. Macdonald, Mark D. Schmitz, James L. Crowley, Charles F. Roots, David S. Jones, Adam C. Maloof, Justin V. Strauss, Phoebe A. Cohen, David T. Johnston, and Daniel P. Schrag, Calibrating the Cryogenian (5 March 2010), Science 327 (5970), 1241. [DOI: 10.1126/science.1183325]

3) T Naish, R Powell, R Levy, G Wilson, R Scherer, F Talarico, L Krissek, ..., Obliquity-paced Pliocene West Antarctic ice sheet oscillations, Nature 458 (7236), 322-328

4) http://earthsky.org/earth/peter-huybers-ice-ages-are-the-outstanding-mystery-in-earth-sciences

5) Prof. Dr. Attila Çiner, Hacettepe Üniv, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Akif Sarıkaya, Fatih Üniv. Buzullar ve İklim Değişikliği: Geçmiş, Günümüz ve Gelecek, Türkiye'de İklim Değişikliği ve Sürdürülebilir Enerji, ENİVA, 2013

6) C: Thomas Cole/ New York Historical Society

7) Yazar Perrin Margaryan’

8) (18 Eylül 2019) Çevresel Araştırma Mektupları  

    Edinburgh Üniversitesi'nden Dr Andrew Schurer

Referans: Andrew P Schurer1, Gabriele C Hegerl1, Jürg Luterbacher2, Stefan Brönnimann3, Tim Cowan1,4, Simon FB Tett1, Davide Zanchettin5 ve Claudia Timmreck, “Yazsız 1816 Avrupa yılının nedenlerini çözme”, 18 Eylül 2019, Çevre Araştırma Mektupları.

DOI: 10.1088/1748-9326/ab3a1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Google+ WhatsApp