İstanbul Bayrampaşa Rıfat Canayakın Lisesi
(2010-2011 Eğitim Öğretim yılı) Rıfat Canayakın Anadolu İmam Hatip Lisesi
Rıfat Canayakın Lisesi'nin bu güzide öğrencileri bir fedakârlık göstererek ellerinden ne koptuysa gönüllerinden geçenin en iyisini sunmaya çalıştılar.Yanda gördüğümüz ninemiz küçük yaştan beri felç
Okulumuzun bu güzide öğrencileri bir fedakârlık göstererek ellerinden ne koptuysa gönüllerinden geçenin en iyisini sunmaya çalıştılar. 11 MAT/A sınıfının bu güzelim öğrencileri çeşitli hediyeler alarak bu müessesedeki yaşlı ve ihtiyarları bir evlat sevgisiyle ziyaret ettiler. Öğrencilerimiz buradaki yaşlı ve bakıma muhtaç olanların bir saatliğine evladı, oldular. Baba ve annelerini hangi duygularla seviyorsalar aynı duygularla onları sevdiler ve birlikte getirdikleri hediyelerle onları mutlu etmeye çalıştırlar.
Okulumuzun bu nadide öğrencileri ziyaret ettikleri nine ve dedelerimizin hayat hikayelerini dinlediler. Onlar dinlediler, dinledikçe üzüldüler üzüldükçe ağladılar. Bazı yaşlı ve bakıma muhtaç olan bu valide ve dedelerimizin o kadar acıklı hayat hikyeleri vardı ki; onlar anlattıkları bu hayat hikayeleri öğrencilerimizi derinden etkiledi. Duygulandılar ve ağladılar. Hem de hüngür hüngür.
İşte bunlardan size bazılarını anlatayım. Her şey birden başına gelmiş. İlköğretim yıllarında belindeki bir ağrıdan dolayı doktora gidiyor. Yapılan muaynede doktorlar sırtında bir tümörün olduğu söyleniyor. Ve bu ameliyata alınıyor. Ameliyatla tümör alınıyor ama sinir damarları zarar gördüğünden felç oluyor. O ameliyattan sonra bir daha yürüyemiyor. Taa 9-10 yaşlarından sonra bir daha yürüyemiyor, koşamıyor, oynayamıyor, hepsinden önemlisi okula gidemiyor, bütün hayat duruyor onun için, ama ümidini kayıp etmiyor. Böyle bir hayata katlanmaktan başka çare yok. Ondan sonra annesi bakıyor. Annesi vefat ettikten sonra da ablası bakıyor. Ablası da öldükten sonra huzur evine yerleştiriliyor. Bu yaşlı ninemiz bu acıklı hikâyesini anlatınca bütün öğrencilerimiz hüngür hüngür ağladı. Ve yine bir diğer yaşlı teyzenin hikâyesi var. Onca ömrünü verdiği, geceleri bebeği ağlarken uykusundan kalkarak onlara laylay dediği sırtını yatağın sıcaklığından mahrum ederek soğuğa verdiği, al gülüm ana şefkatiyle emzirdiği, kendisinden çok evlatlarına baktığı, kendisi yemedi onları yedirdi, kendisi giymedi onları giydirdiği kendi öz erkek evlatlarıydı bu. Şimdi büyümüşlerdi. Şimdi bakma sırası onlardaydı. Zaman bu ya, zaman üzerimizden bir şekilde akıp gidiyor. Üzerimizden geçen bu zaman bizi büyütüyor gençleştiriyor sonra ihtiyarlatıyor.
Kültür ve ahlâk değerlerimize göre büyük ve yaşlı kimseleri en başköşeye oturturuz. Ve yine sahip olduğumuz inanç değerlerimiz eğer onlara yani ihtiyar anne ve babalarınıza “Öf demeyin” buyurmasına rağmen. Bu yaşlı teyzenin bir erkek oğlu demiş sen bak, bir diğeri demiş hayır sen bak ve sonuçta her ikisi de bakmamış. Bu yaşlı teyzeyi eve almamışlar sokağa atıvermişler. Bu yaşlı teyzeye sonunda devlet baba sahip çıkmış ve onu yaşlılar ve huzur evine yerleştirmiş.
İşte burada bulunan bu yaşlı ve bakıma muhtaç olan bu kimselerin her birinin farklı hikâyesi var. Hepsinin de hikâyesi birbirinden daha acıklı.
Düşünün bir kere kendimizi bir an onların yerine koyarak empati yapalım. Öğle bir hayat. Öğle bir hayat ki, baba yok, anne yok, kardeş yok. Bir aile yok, Bir sıcak yuva yok.
Böyle bir hayat!
Size şimdi o gözlem, inceleme ve tanıtım gezisinden bazı kareler sunuyoruz.
İki oğlu vardı ama onlar ona bakmadı.