Paragraf Nedir?

Paragraf Nedir?

Paragraf herhangi bir yazının bir satırbaşından öteki sarırbaşına kadar olan bülününe denir.

Paragraf Nedir?
Paragraf, herhangi bir yazının bir satırbaşından ötki satırbaşına kadar olan bölümüne denir. Daha geniş bir ifadeyle paragraf "bir duyguyu,bir düşünceyi bir isteği, bir durumu, bir öneriyi, olayın bir yönünü, yalnızca bir yönüyle anlatım tekniklerinden ve düşünceyi geliştirme yollarından yararlanarak anlatan yazı türüdür. Kelimeler cümleleri,cümleler paragrafları, paragraflar da yazıları oluşturur. Paragraf bir yazının küçültülmüş bir örneğidir. Bu yönüyle yapı bakımından bir yazıya benzer. Nasıl yazıda giriş, gelişme, sonuç bölümleri varsa paragrafta da aynı bölümler vardır.
Her paragrafta bir düşünce savunulur. Paragrafın bir bütün oluşturabilmesi için cümlelerin de yapı ve anlam yönüyle bütünlük oluşturması gerekir. Paragraftaki düşünceler hem kendi aralarında birbirine bağlı hem de ana düşünceye bağlıdır.
Paragraf kendi içinde bir bütünlük oluşturduğu gibi yazı içinde de yazıyla bir bütünlük oluşturur. ÖSS'de seçilen paragraflar böyle kendi içinde bütünlüğü olan ve dışına çıkılmayı gerektirmeyen paragraflardır.

Paragraf Sorularını Çözerken Nelere Dikkat Etmeliyim?
1. Paragraf sorularının çözümüne mutlaka soruyu okuyarak başlayın. İşe doğrudan paragraf okunarak başlanırsa paragrafta ne arandığı,paragrafın niçin okunduğu bilinmediğinden,paragraf,boş yere okunmuş olur. Bu durumda paragrafı iki defa okumak zorunda kalırız ki bu da bizim için büyük zaman kaybı olur.
2.Paragraf sorularında"soru kökü" çok dikkatli okunmalıdır.Değinilmemiştir, vurgulanmamaktadır, çıkarılamaz tarzındaki soruları" değinilmiştir,vurgulanmaktadır,çıkarılır" diye okursak soruları yanlış cevaplarız.
3. Paragraf soruları diğer sorulardan daha kolaydır. Çünkü paragraf sorularının hem cevabı paragrafın bütünlüğü içindedir,hem de bu sorularda gramer ya da edebiyat bilgisine gerek yoktur.Okuma alışkanlığı olan, az çok kitap okuyan öğrenciler bu soruları çok rahat çözer.
4.Paragrafta anlatılan şeyler mutlaka paragrafın bütünlüğü içinde değerlendirilmelidir.Paragrafta inanmadığımız ve bize göre doğru olmayan şeyler anlatılsa bile bunlar doğrudur.Çünkü sorular mutlaka "parçaya göre" cevaplandırılmak zorundadır. Bu yüzden paragraf sorularında kesinlikle paragrafın dışına çıkılmamalı.
5.Paragraf soruları uzun göründüğü için birçok öğrenci zaman kaybetmemek için paragraf sorularını çözmeden geçer.Oysa bizim ÖSS'de her bir soruya çok fazla ihtiyacımız vardır. Paragraf dışındaki kısa sorulardan zaman tasarrufu yaparak, paragraf sorularında ise sorudan başlayarak paragraf sorularını yeterli zamanda rahatlıkla çözebiliriz.Zaten paragraf sorularının büyük çoğunluğunun uzun metinler olmasına rağmen çok basit sorular olduğunu göreceksiniz.
6.Paragraf sorularındaki metinlerde anlamını bilmediğimiz,daha önce duymadığımız ya da duyup, okuyup sık kullanmadığımız bazı özel kelime ve kavramlar karşımıza çıkabilir. Bu kelime ve kavramla- rın bilinmesi metni daha iyi anlamamızı sağlar.
7.Paragraf sorularında genel bir insan tipinden söz edilir.Bu insan tipi ÖSS sorularını hazırlayan kişilerin yetiştirmek istedikleri (ya da üniversitede okumasını istedikleri)insan tipidir.Bu insan tipinin özelliklerinin bilinmesi paragrafların çözümünü çok kolaylaştıracaktır.
Bu genel insan tipinin özelli şunlardır:
a) Savaşlara, teröre, sömürüye karşıdır.
b)Hızlı sanayileşme sonucu doğanın tahrip edilmesini onaylamaz.
c)Doğayı fazlasıyla sever.Yeşile ve yeşilliğe tutkundur. Beton yığınları arasında yaşamaktan sıkılır. Doğaya yönelmek,doğayla iç içe olmak onu rahatlatır.İnsanlardaki doğa sevgisi azaldıkça birbirlerine olan sevgilerinin de azaldığına inanır.
d) Saygılı, hoşgörülü ve sevecendir. İnsanları düşüncelerinden dolayı kınamaz.
e) Düşünce özgürlüğünden yanadır.Herkesin düşüncelerini açıkça ve rahatça söyleyebilmesi tarafındır.
f)Akla ve bilime çok önem verir.Bâtıl düşüncelere, hurafelere ve geçerliliği kanıtlanmamış (ispatlanmamış) düşüncelere karşıdır.
g)Yenilikçidir.Yeniliklere açıktır.Sürekli yenilenmeyi ve değişimi savunur.Kendini yenilemeye,değişimlere karşı duran insanları onaylamaz.
h)Sanata tutkundur.Sanatın her dalını sever.Sanata ve sanatçıya büyük önem verir.Sanatın insanı yücelttiğine inanır.
ı)Eğitimi her şeyin üstünde görür.Eğitimin olmadığı yerde hiçbir gelişmenin olmayacağına inanır.
i)Okuma tutkunudur.Okumanın insan düşüncesini ve evrenini genişlettiğine inanır.En büyük ıstırabı insanların okumamaları,okumaya gayret etmemeleridir.
j)Sanat ve edebiyatta ulusallığı (millî olmayı) savunur. Sanatçılar ve edebiyatçıların önce yerli olanı iyice tanıyıp incelemeden evrensel olanı yakalayamayacaklarına inanır.
k)Sanatın ve müziğin evrensel olduğuna inanır.Bir insanın Yunus Emre'yi sevdiği gibi Hugo'yu da sevebileceğini savunur.
I)Geçmişini iyi bilmeyen toplumların gelecekler¬inin karanlık olacağına inanır.
m) Dürüst, yardımsever ye nazik bir insandır.
n)İnsana çok fazla önem verir.Evrendeki her şeyin temelinde insan vardır.İnsanın olmadığı yerde hiçbir şeyden söz edilemez.
o)Çocukluğuna ve çocukluk günlerine büyük bir özlem duyar.Sık sık çocukluğuna,anılarına döner.
ö)Aydınların ve sanatçıların görevlerinin toplu¬mun sorunlarına sahip çıkmak ve toplumu yüceltmek olduğunu düşünür.
p)İyimser ve mutludur.En küçük olaylardan ve durumlardan bile kendisine mutluluk adına bir pay çıkarır.
r)Mücadeleci,kararlı ve iradeli bir insandır.Umutsuzluğa kapılmaz.Her şeyin üstesinden gelinebileceğine inanır.
s)Dilini ve edebiyatını çok sever.O dili konuşan herkesin(dilci olsun olmasın)konuştuğu dili çok iyi bilmesini ve konuşmasını ister.
ş)Kabalığa, her türlü yalan dolana ve haksızlığa karşıdır.

PARAGRAF TÜRLERİ
a)Olay Paragrafı:
Bu tür paragraflarda bir olay anlatılır.Bu olay,yazarın savunduğu düşünceyi açıklamak ve onu inandırmak için bir araçtır.Eğer olayda bir bütünlük varsa yani olayın başı,sonu belliyse,ana düşünceyi buldurmaya yönelik sorular için kullanılır.
b)Durum Paragrafı:
Bu tür paragraflarda bir doğanın,şehrin ya da bir insanın betimlemesi yapılır.Bu tür paragraflar genellikle anlatım biçimleri ve gözlemle ilgili sorularda kullanılır.
c)Duygu (Çözümleme) Paragrafı:
Bu paragraflarda roman veya hikayekahramanlarının iç dünyaları anlatılır.Yazar,kahramanların psikolojik yapılarını,hayallerini bazen yorum katarak anlatır.Bu paragraflar insan karakterini bulmaya ve yoruma dayalı sorularda kullanılır.
d)Düşünce Paragrafı:
Belirli bir düşüncenin anlatıldığı,savunulduğu paragraflardır.Makale,deneme,fıkra,eleştirigibi türlerden seçilir.Konuyu,yardımcı düşünceleri veya ana düşünceyi buldurmaya yönelik sorularda genellikle bu tür paragraflar kullanılır.


PARAGRAFIN ÖĞELERİ
Konu:
Paragrafta işlenen düşünce,olay ya da durumdur.Her şey paragrafın konusu olabilir. "Yazar,bu paragrafta ne anlatıyor?"sorusunun cevabı bize konuyu verir.Konu en fazla bir iki cümleyle verilir.
Yardımcı Düşünceler:
İkiden fazla cümleden meydana gelir.Yardımcı düşünceler,paragrafta ana düşünceyi destekleyici niteliktedir.Yazar burada konuyla ilgili açıklamalar yapar ve düşüncelerinin haklı gerekçelerini sıralar.
Ana Düşünce:
Paragrafta üzerinde durulan konuya bağlı olarak yazarın asıl anlatmak istediği düşüncedir.Kesin bir yargı niteliği taşır,genellikle bir cümleden oluşur.
*Bütün yardımcı düşünceler,ana düşünceyi haklı çıkarmaya hizmet eder.
Başlık:
Paragrafta üzerinde durulan düşünceyi bir ya da iki sözcükle özetleyebileceğimiz ifade paragrafın başlığı olur.Başlık,konu ve ana düşünceyle bağlantılı olmalıdır.


PARAGRAFIN YAPISI
Giriş:
*Genel bir yargı niteliğindedir.Bu bölüm bir ya da iki cümleden oluşur.
*Paragrafın konusu genellikle bu cümlelerdir.
*Giriş bölümü paragrafın bir çeşit özet olduğundan ana düşünce hakkında ipuçları verir.
*Asla bağlaçla başlamaz.
*Giriş cümlesinde kendisinden önce bir cümle daha olduğunu düşündürecek bazı zamir,sıfatya da edatlarbulunmaz.
Gelişme:
*İkiden fazla cümleden meydana gelir.
*Girişte belirtilen konu,bu bölümde örnekleme,tanık gösterme,açıklama,karşılaştırma gibi düşünceyi geliştirme yollarına başvurularak açıklanır.
*Bu bölümde yer alan düşünceler paragrafın konusuyla ilgili olmalıdır,yoksa anlatımın akışı bozulur.
Sonuç:
*Genellikle bir cümleden ibarettir.
*Anlatılmak istenen düşünceyle ilgili son sözün söylendiği bölümdür.
*Yazar paragrafta asıl anlatmak,vurgulamak istediği düşüncesini (ana düşünce) genellikle bu bölümde verir.
*Sözlerin toparlanması niteliğinde olduğundan kapsamlı bir yargıdır.Bu yönüyle de giriş cümlesine benzer.
*Toparlayıcı,özetleyici olması nedeniyle "demek ki,sonuç olarak,öyleyse,özetle."gibi sözlerle başlayabilir.
Uyarı:Ana düşünce,genellikle paragrafın sonuç bölümünde olmakla birlikte,bazen metnin başında ya da tümüne yayılmış olabilir.
Paragrafta Anlatım
Paragrafın anlatımı denilince daha çok anlatım tekniklerive düşünceyi geliştirme yollarıanlaşılır.
Düşünce Paragrafları düşüncenin sıralanışına göre genelde iki şekilde oluşturulur: tümdengelim, tümevarım.
Tümdengelim Paragrafları
Bu tür paragraflarda yazar, savunacağı fikri ilk bir iki cümlede belirtir. Diğer cümleler bu fikrin, düşünceyi geliştirme yollarıyla geliştirilmesi, desteklenmesi, ispatlanması için sıralanır. Bu tür paragrafların ana fikircümlesi ilk cümledir.
Bu yolla yazılmış aşağıdaki paragrafı inceleyelim. Ana fikrin ilk cümlede verildiğine ve parçanın sonuç bölümünün olmadığına dikkat edelim.
İstanbul'un en büyük özelliği, sanırım, adım başı değişen bir şehir oluşudur. Değişen yalnız manzarası değil; insanları, yapıları ve sokakları da değişmekte. Bana öyle geliyor ki İstanbul bütün albenisini bu sonsuz değişmeye borçludur, dünyanın hiçbir tarafında evler bu kadar çabuk renk ve şekil değiştiremez. Hiçbir sokak İstanbul'unkiler kadar mevsim değiştirir gibi görüntü değiştirmez.
Bu parçada önce fikir belirtilip sonra ispatı yapıldığı için tümdengelim uygulanmıştır.
Tümevarım Paragrafları
Bu tür paragraflarda yazar, ana fikir cümlesini sona bırakır, ispatlarını örneklerini paragrafın başlangıcından itibaren yardımcı fikir cümleleriyle sıralar. Parçanın sonunda ise savunduğu fikri bir veya iki cümlede toplu bir şekilde belirtir.
Aşağıdaki parçayı inceleyelim ve yazarın anlatmak islediği düşünceyi yani ana fikri sona bıraktığına dikkat edelim.
Çevirinin daha ilk cümlesi yadırgatıyor beni. Buradaki "Stately" sözcüğü "sarman" olarak çevrilmiş. Yani söz konusu kişinin "babacan" olduğu anlatılmak isteniyor. İngilizcedeki anlamını içermiyor bu sözcük. Çevirmen ilk çeviri denemesinde "heybetli" sözcüğünü kullanmış. Sonradan bunu sarman'la değiştirmiş. Sarman sözcüğünün bilinen anlamı, sarı bir kedi. Haydi biraz da şişman diyelim. Yazar "babacan" demek istemiş ama biz sarman'dan kedi anlamını çıkarıyoruz. Çevirmen, sözcükleri okurların yaygın olarak bildiği anlamlarında değil az bilinen anlamlarında kullanarak çeviriyi asıl yapıtın uzağına düşürmüş.
Bu paragrafta yazarın anlatmak istediği düşünce söz konusu çevirinin asıl eserden uzaklığıdır. Bu düşünceyi son cümlede belirtmiş. Yani tümevarımı uygulamıştır.
Yazarın parçayı oluştururken kullandığı tekniğe anlatım tekniği denir. Bunlar açıklama, tartışma, öyküleme ve betimleme diye adlandırılır. Yazar amacına göre bu tekniklerden birini ağırlıklı olarak kullanır. Fakat bazı parçalarda bunlardan ikisinin kullanıldığı da olur.
Anlatım teknikleriile düşünceyi geliştirme yollarını karıştırmamak gerekir. Anlatım teknikleri parçanın bütününde genelde izlenen yoldur. Düşünceyi geliştirme yolları ise düşüncenin ispatlanması için kullanılan ikna metotlarıdır: örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma, tanımlama, benzetme, alıntı yapma gibi.
 
1. ANLATIM BİRİMİ OLARAK PARAGRAF
Bir düşünceyi ana düşünce etrafında destekleyen cümle veya cümleler topluluğuna paragraf denir. Paragrafı oluşturan cümleler birbirleriyle bağlantılıdır; bu bağlantı paragrafta anlam bütünlüğünü oluşturur. Paragraf tek bir cümleden oluşabileceği gibi birden fazla cümlelerden de oluşabilir. Bir düşünce bir cümleyle anlatılabileceği gibi, birden fazla cümlelerle de anlatılabilir. Ancak gereksiz cümlelerle doldurulan paragraf okuyucuyu sıkar, yazının etki gücünü azaltır. Paragraf bir yazıda düşünce birimidir. Sözcükte sesler, cümlede sözcükler, paragrafta cümleler ve metinde de paragraflar dil birliği birimidir. Metinde sözcükler belli kurallara göre birleşerek cümleleri, cümleler de paragrafları oluşturur.
2. PARAGRAFTA YAPI
Yapı bakımından bir paragrafta üç bölüm bulunur. Bunlar giriş cümlesi, gelişme bölümü ve sonuç cümlesidir.
Bir metinde söylenmesi gerekenler paragrafta söylenir. Gereğinden az ya da fazla söylenenler paragrafın yapısını etkiler. Paragrafta birbiriyle bağlantılı, ilgili cümlelere yer verilir. Paragrafın ilk cümlesi giriş cümlesidir.Giriş cümlesi ilgi çekecek, merak uyandıracak şekilde düzenlenir.
İyi düzenlenmiş bir paragrafta bir cümle dahi çıkartılamaz. Çıkartılan cümle anlam kaybına neden olur.
3. PARAGRAFIN BOYUTU
Paragrafın boyutu anlatılan, tanıtılan, bildirilen konunun yer zaman ve kişilerle ilgi derecesine göre belirlenir. Anlatıcının, anlattığı yer ve objeyle ilişkisi paragrafın uzun veya kısa olmasını belirler. İletişim biçimi; iletinin (mesajın) niteliği; alıcının, göndericinin durumu ve ileti kanalının durumu paragrafın boyutunu etkiler. Tek cümleden oluşan paragraflar olduğu gibi birden fazla cümleden oluşan paragraflar da vardır. Yalnız karışık konularla ilgili düşüncelerin bir paragrafta toplanması güçtür. Bu tür metinlerde daha çok paragraflara yer verilebilir.
4. PARAGRAFTA ANLAM VE ANA DÜŞÜNCE
Bir metinde yazarın okuyucuya vermek istediği temel düşünceye ana düşünce denir. Başka bir söyleyişle ana düşünce paragrafta iletilmek istenen iletinin en kısa ve açık ifadesidir. Paragrafta ana düşünceyi destekleyen onu açıklayan diğer düşüncelere de yardımcı düşünce denir. Paragraftaki yardımcı düşünceler ana düşünce etrafında, onu değişik yönlerden destekleyen, tamamlayan, açıklayan ve onun doğruluğunu, yanlışlığını kanıtlayan cümle ve ifade kalıplarıdır. Paragraftaki ana düşünce diğer paragraflardaki ana düşüncelerle bağlanır. Bu bağlantılarla metnin bütünlüğü sağlanır.Paragrafta metnin tamamı dikkate alınarak ne, kim, nerede ne zaman, nasıl, ne kadar gibi soruların cevabı olacak şekilde iletiyi belirten düşüncelere yer verilir.
5. PARAGRAF ÇEŞİTLERİ
Paragraflar ifade edilecek konuya göre öyküleme, çözümleme, tanıtma, tanımlama, anlatma, betimleme, açıklama, tartışma, söyleşme vb. anlatım türlerinden biriyle oluşturulur. Paragraflar konu ve anlatımlarına göre çözümleme paragrafı, olay paragrafı, fikir paragrafı, fantastik paragraf vb. olarak adlandırılır.
Belli başlı paragraf çeşitleri şunlardır:
a. Olay Paragrafı: Anlatılması, açıklanması istenen bir olay ele alınır. Paragrafın yapısı olayın oluş sırasına göre, kişi-mekân ilişkisine ya da anlatıcının anlatılan veya nakledilen olayla ilişkisine göre değişir. Olay üzerinde yoğunlaşılır ve olayın en çok dikkat çekici yönleri ve heyecan verici yanları anlatılır. Olayın anlatımında anlatılmayan kısımlar sezdirilecek tarzda cümleler kullanılır.
b. Çözümleme Paragrafı:Bir düşüncenin incelenerek çözümlemesinin yapıldığı paragraflardır. Bu tür paragraflarda paragrafın konusu olan kişinin görünüşünden, konuşmasından davranışlarından söz eden cümlelere yer verilir. Bir düşünceyi çözümleyen paragraflarda düşünceyi oluşturan, destekleyen, geliştiren ögeler üzerinde durulur.
c. Düşünce (Fikir) Paragrafı: Herhangi bir konuda bilgi vermek, bir düşünceyi kanıtlamak amacıyla yazılan öğretici metinlerde bulunur.
ç. Betimleme (Tasvir) Paragrafı:Bir olayı ya da bir varlığı canlandırmak amacıyla yazılan paragraflardır. Betimleme paragrafında betimlenecek kişi, yer ve görünüşün benzerlerinden ayıran özellikleri üzerinde durulur. Betimleme paragrafında betimlenecek varlığın niteliğine göre paragrafın dili değişir.
d. Açıklama Paragrafı:Herhangi bir konunun, kavramın, nesnenin kullanımını, değerini açıklamak için yazılan paragrafa açıklama paragrafı denir. Açıklama yapılırken basit olandan karmaşık olana doğru gidilir. Yerine göre açıklanacak konunun herkesçe bilinen veya bilinmesi gereken yönü belirtilir. Açık, anlaşılır bir dil kullanılır.
e. Düşsel (Fantastik) Paragraf: Çağrışıma bağlı tamamen olağan ve olağan dışı hayal gücüne dayanılarak oluşturulan paragraflardır.
f. Mizahi Paragraf:Mizah (gülmece) yazılarında okuyucuyu gülmeye ve alaycı bir bakış açısıyla düşünmeye yönelten paragraflardır.
6. PARAGRAFTA DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI
Bir metnin giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden meydana geldiğini biliyorsunuz. Bir metinde giriş paragrafı, konunun ne olduğunun ortaya konulduğu bölümdür. Burada ele alınan konu, tartışılacak sorun ortaya konur. Bir bakıma bu bölüm tanıtma paragrafıdır. Giriş paragrafında ortaya atılan görüşler metnin diğer paragraflarında (gelişme bölümünde) örneklerle, karşılaştırmalarla ve açıklamalarla anlaşılır hâle getirilir. Giriş paragrafındaki görüşler kanıtlanır. Sonuç paragrafında da anlatılanlardan bir sonuca varılır. Metnin gelişme bölümü bir paragraf olabileceği gibi ele alınan konunun boyutuna göre birden fazla paragraftan da oluşabilir. Metinde geliştirme paragraflarda ileri sürülen düşüncelerin birbirine bağlanmasıyla sağlanır. Paragraflar arası düşünceler âdeta bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlanır ve metinde mantıksal bir bütünlük kurulur. Metnin geliştirilmesinde örnekleme, verilerden yararlanma, konuyla ilgili kanıtlar gösterme gibi çeşitli yöntemlere başvurulur. Bu yöntemlerin hepsi bir arada kullanılmaz. Anlatılacak konunun özelliğine uygun olan bir yöntem seçilir.
 
7. METİN VE PARAGRAF
Bir metin, duygu düşünce ve isteklerin iletilmesinde kullanılan bir iletişim aracıdır. Paragraflar ise bu iletişim aracının bir alt birimidir. Paragraflarda ele alınan düşünce ve görüşler metni oluşturur. Metinlerde okuyucuyu bilgilendirmeye, onu coşturmaya ya da hüzünlendirmeye yarayan hususlar yer alabilir.
ÖZET
Bir düşünceyi ana düşünce etrafında destekleyen cümle veya cümleler topluluğuna paragraf denir. Bir paragraf cümlelerden, cümleler sözcüklerden ve sözcükler de seslerden oluşur. Bu bakımdan paragraf kendi içerisinde bir anlam bütünlüğü bulunan bir düşünce birimidir.Bir metinde söylenmesi gerekenler paragrafta söylenir. Paragrafta giriş cümlesi, gelişme bölümü ve sonuç cümlesi bulunur. Paragrafın boyutu ele alınan konuya göre değişir. Tek cümleden oluşan paragraflar olduğu gibi birkaç cümleden oluşan daha uzun boyutlu paragraflar da vardır. Paragraftaki verilmek istenen iletinin en kısa ve yalın ifadesine ana düşünce denir. Paragraflarda ele alınacak konuya göre öyküleme, çözümleme, tanıtma, betimleme vb. anlatım türlerinden biriyle oluşturulur. Paragraflar konu ve anlatımlarına göre olay, betimleme, çözümleme, düşünce, açıklama vb. türlere ayrılır. Paragrafta ele alınan görüşler örnekleme, açıklama, karşılaştırma yollarıyla geliştirilir. Paragraftaki düşünceler bir ana düşünce etrafında bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlanır. Bir metinde okuyucuyu bilgilendiren, ona mutluluk veren coşturan hüzün veren paragraf yer alabilir
 
 Paragrafta Ana Fikir (Paragrafta Ana Düşünce)
Yazarın parçada anlatmak istediği düşünceye ana fikir denir. Yazıda birçok fikir bulunabilir. Ama asıl anlatılmak istenen fikir tektir. Ana fikir, kısaca, parçanın bir cümlelik özetidir. Ana fikir bazen parçanın içinde bir cümle halinde verilmiş olabilir. Bu durumda o cümleye ana fikir cümlesi diyebiliriz. Ana fikir parçada cümle halinde verilmemişse parçanın bütününden ana fikri kendimiz çıkarmamız gerekir. Bazı parçalarda birden çok ana fikir var gibi görünebilir. İyi hazırlanmış bir parçada kesinlikle tek ana fikir vardır. İkinci ana fikir dediğiniz ikinci görüş, esas ana fikri desteklemek için vardır.
Ana düşünce Nasıl Belirlenir?
Ana düşünceyi belirlemek, bir sözcüğün cümlede kazandığı anlamı, yaptığı görevi, cümlelerin ilettikleri yargıyı kavramaya bağlıdır. Ana düşünceyi belirlemede yanılgıya düşmemek için parçayı bütünüyle kavramayı amaçlayarak okumak gerekir. Parça okunduktan sonra, "Bu parçada yazarın asıl anlatılmak istediği nedir?" sorusuna doğru bir cevap alınırsa, ana düşünce belirlenmiş olur.
Ana Düşünce Cümlesinin Yeri
Ana düşünce cümlesi, yazarın amacını belirleyen cümledir. Paragrafta anlatılan her şeye bu cümle yön verir. Ana düşünce cümlesi yazarın tutumuna bağlı olarak paragrafın başında, ortasında ya da sonunda bulunabilir. Kimi paragraflarda ise ana düşünce somut olarak paragrafın herhangi bir yerinde görülmez; paragrafın tümüne sindirilmiş olur.
* Paragraf tümdengelim yöntemiyle oluşturulmuşsa ana düşünce cümlesi başta yer alır; ilk cümle hem konuyu hem ana düşünceyi yansıtır.
Örnek: Tiyatro, sınırları o kadar geniş bir bilgi ve çalışma alanı ki insanın bir ömrü değil, yüz ömrü bile olsa, onu bütünüyle öğrenmeye yetmez. Öyle ki insan, bütün bir yaşamını tiyatroya ayırmış olsa da ömrünün sonunda tıpkı başlangıçtaki gibi boş ve bilgisiz görür kendini. Çünkü yaşam, nasıl yeni günler getiriyorsa, yeni günler de tiyatroya yeni yeni üsluplar, yeni yeni düşünceler, yeni yeni deneyimler getiriyor.
Bu parçanın ana düşüncesi ilk cümlede belirtilmiştir. Yazara göre, "Tiyatro öyle geniş bir çalışma alanıdır ki onu bütün yönleriyle öğrenmeye bir insanın ömrü yetmez."
* Paragraf tümevarım yöntemiyle kurulmuşsa ana düşünce cümlesi sonda olur. Bu durumda sonuç cümlesi, parçada anlatılanların tümünü özetler.
Örnek: Dil, bir toplumu başka bir toplumdan ayıran en önemli öğedir. Şair ise dildeki sözcüklere yeni anlamlar, çağdaş yorumlar katan kişidir. Bir toplum, yeni şairlerini anladığı ölçüde daha çağdaş bir toplum olma çizgisine ulaşır. Kısacası şair, toplumun dilini, dolaylı olarak da duyarlığını zenginleştirir ve canlı tutar.
Verilen parçanın son cümlesi "Kısacası......" biçiminde başlıyor. Buradan anlıyoruz ki yazar, parçada anlattığı her şeyi burada kısaca belirtecek. Parçanın son cümlesi, ana düşüncedir.
* Ana düşünce kimi zaman da paragrafın orta bölümünde yer alabilir.
Örnek: (I) Sanatın insanoğluyla yaşıt olduğu söylenebilir. (II) İnsanoğlu, geçirdiği evrimlere uygun olarak sanatı da değiştirmiş, geliştirmiştir. (III) İlk sanat örneklerini incelediğimizde sanatın ilkel bir nitelik taşıdığını görürüz. (IV) İnsanın, yerleşik yaşama geçmesiyle birlikte kültür düzeyi de yükselmiştir. (V) Bu da ister istemez sanata yeni nitelikler, yeni boyutlar kazandırmıştır.
Bu parçayı dikkatlice okursak (II) numaralı cümlenin ana düşünceyi yansıttığını görebiliriz.
Ana düşünce Cümlesinin İşlevi ve Nitelikleri
Ana düşünce cümlesi, anlatacaklarımızı bulma işini kolaylaştırır. Yazıya birlik, bütünlük kazandırır. Çünkü yazının örgüsü, ana düşünce cümlesi üzerine kurulur. İyi bir ana düşünce cümlesinde şu nitelikler bulunur:
* Ana düşünce cümlesi konu değil, düşünce belirtmelidir.
Örnek: "Yaban romanı" ==>Konu ama ana düşünce cümlesi değil.
"Yaban, köy ve köylü sorununa parmak basan gerçekçi bir romanımızdır." ==> Ana düşünce cümlesi.
* Ana düşünce cümlesi, açık ve özlü olmalıdır.
Örnek: "Yaban romanı Anadolu halkının yaşayışı üzerine yazarın türlü görüşlerini kapsar ki her biri okuyanı ve halkı acı acı düşündürür." ==> Ne açık ne de özlü.
"Yaban'da Türk köylüsüyle Türk aydını arasındaki derin uçurum ortaya konmuştur." ==> Ana düşünce cümlesi.
* Ana düşünce cümlesi açık ve anlaşılır olmalı, değişik yorumlara yol açmamalıdır.
Örnek: "Bu yaz, Anadolu'da yaptığım bir geziden türlü izlenimler edindim ki, her biri bölgesel bir değer ve renk taşımaktadır." ==> Açık ve anlaşılır değil.
"Anadolu'daki gezimden Doğu Anadolu köylerindeki ev tipleriyle Batı Anadolu'dakiler arasında büyük farklılıklar olduğunu öğrendim." ==> Ana düşünce cümlesi.
* Ana düşünce cümlesi açıklama yapmamıza, örnek vermemize, karşılaştırmalara, nedenleri belirtmemize, etki ve sonuçları göstermemize, kısacası geliştirilmeye uygun olmalıdır.
Örnek: "İstanbul Boğazı, Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlar." ==> Geliştirilmeye uygun değil.
"İstanbul Boğazı'nın Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlamasının askeri yönden değeri büyüktür."==> Geliştirilmeye uygun, ana düşünce cümlesi olabilir.
--------------------------------------------------------------------------------
Örnek: Tutunamayanlar, Türk romanının zamansız doğmuş çocuğudur. 1961'de ölen çok değerli Ahmet Hamdi Tanpınar'ı bile ölümünden nice zaman sonra tanımaya ve anlamaya başlayan Türkiye, Oğuz Atay'a ve hacimli romanı Tutunamayanlar'a zaman ayıramazdı. Yediden yetmişe kendilerini memleketi kurtarmakla görevli bilmiş insanların bireysel sorunlara ayıracak zamanları yoktu.
Parçanın konusu Tutunamayanlar ve ana fikri de Tutunamayanlar romanının değerinin anlaşılamamış olması olmalıdır.
Örnek: Bizi geçmişe götüren en önemli üç uyarıcının koku, ses ve müzik olduğu üzerine inancım her yeni olayda şiddetle güçlenerek pekişiyor. Özel bir duyguyu yaşarken dinlenen bir melodi kadar hangi dürtü insanı, unutulmuş sanılan geçmişe götürebilir? Ses tonları, özel bir ses, özlenen bir kahkaha, nasıl da aniden durdurur zamanı ve kuvvetle çekip götürür insanı o başka zamanlara.
Bu parçanın konusu; koku, ses ve müziktir. Ana fikri ise koku, ses ve müzik geçmişteki bir olayı veya kavramı kolayca çağrıştırırdır.
Örnek: Bir zamanlar her edebiyatçının elinin altında Yaşar Nabi'nin yıllıkları vardı. 80'lerin başında kısa süreli de olsa birkaç yıllık onların boşluğunu doldurmaya çalıştı. Haklarını yemiş olmamak için yalnızca şunu söylemekle yetineyim, bu dönem boyunca neredeyse bütün dergiler düzenli düzensiz yıllıklar yayımladılar. Sonra yavaşça, iş, dergilerdeki önce kapsamlı, sonra kapsamsız yıllık değerlendirmelere dönüştü ve son yıllarda da iyice sıradanlaştı ve yok oldu.
Bu parçanın konusu, yıllıklardır. Ana fikri de yıllıklar, zaman geçtikçe, kapsamlı olmaktan uzaklaşmış, sıradanlaşmıştırdır.
Örnek: Bir kitabı iki kez okumak hiçbir zaman iki ayrı kitap okumaktan farklı değildir. İlk okuyuştaki siz ve yaşamınız, ikinci okuyuştaki siz ve yaşamınızdan son derece farklıdır. Anlayışınız, yorumlarınız, yaşam deneyimleriniz ilerler, siz gerçek siz olmaya yakınlaşırsınız. Olayları daha derinden kavrar, yüzeysellikten uzaklaşırsınız. Kitabı ikinci okuyuşta daha bir mutlu olursunuz daha bir yararlanırsınız ondan kısacası. Mutluluğun sebebi de kitaptan yararlanabilmenin rahatlığıdır.
Konu: İkinci okumadır.
Ana fikir: Bir kitabın ikinci kez okunuşunun ilkinden farklı hatta daha yararlı olduğudur.
Örnek: Halk oyunlarımız hakkında neyi ne kadar biliyoruz. Bugüne kadar halk oyunlarımıza ilgi nerelere taşındı diye ipuçlarını gözden geçirdim. En çok sevindiğim şeylerin başında ülkemizde bir konservatuar bünyesinde Halk Dansları bölümünün bulunuyor olması geliyor. Henüz çok yeni olan bu bölüme konservatuarda büyük ilgi olduğu haberini verebilirim. Artık, yeni kuşaklara otantik kültürü aktaracak akademik yerlerimizin olması, kişisel, büyük çabaları boşa çıkarmayacak.
Konu: halk oyunlarımız.
Ana fikir: halk oyunlarımıza ilginin giderek arttığı ve halk oyunlarımızın geleceğinin parlak olduğudur.
Örnek: İkinci Meşrutiyet devrinin parti kavgaları üzerine kurulmuş bu romanda, yaşamış kişilerin adlarıyla karşılaşınca, romanın gerçek yaşamı anlattığını düşündüm. Yazara romandaki başkişinin kendisi olup olmadığını sordum. O da romandaki kişilere kendisinden ve tanıdığı kimselerden bir şeyler kattığını söyledi, romandaki filan tipin mutlaka hayattaki falan olmadığını da eklemişti. Romanlarındaki kişiler tanıdığı birkaç kişinin hayal meyal yansımasıydı. Yaşadığı olaylara dayanmakla birlikte onları oldukça değiştirmişti.
Konu: adı geçen romanın kişileridir.
Ana fikir: adı geçen romandaki kişilerin gerçek hayattaki kişilerden esinlenerek oluşturulmasına rağmen gerçek kişilerin aynısı olmadıklarıdır.
Örnek: Goethe, "Faust'ta ne demek istiyorsunuz?" diye soran bir okuruna, "Ben de bilmiyorum" demiş. Faust'ta ne demek istediğini bilmediğinden değil, hiçbir sanat yapıtının bütünüyleaçıklanamayacağını bildiğinden... Evet, evet gerçekten de hiç önemi yok, birçok kimsenin Hamlet'i öve öve bitirememesinin ya da Eliot'ın onu yerin dibine batırmasının. Hiç ama hiç önemi yok, Nihavent Saz Semaisi'ni dinler ya da Guernica'ya bakarken sizin ne duyup anladığınızla, Mesut Cemil ya da Picasso'nun ne anlatmak istediğinin. Çünkü "sanatçının söylemek istediği" ile "bizim anladığımız" başka başka şeyler çoğu zaman.
Konu: sanat yapıtının anlattıkları.
Ana fikir: sanat yapıtının bütünüyle açıklanamayacağıdır.
* İyi olan bir paragrafta yalnızca bir ana fikir vardır. Diğerleri yardımcı fikirdir.


ANA FİKRİ BULMANIN PÜF NOKTALARI
Düşünce Akışı Hangi Yönde?
Ana fikrin bulunmasında düşünce akışının hangi yönde olduğunu bulmak da çok önemli bir kuraldır.
Anlatım tekniklerinin başında değindiğimiz tümdengelim ve tümevarım yöntemlerine yeniden dönüyoruz. Düşünce akışının genelden özele gittiği paragraflarda yani tümdengelim tekniğiyle yazılmış yazılarda ana fikir baştadır. Yazar ilk cümlede fikrini söyler, sonrakilerde bu fikri destekler, ispatlar.
Örnek: Aşağıdaki örnek paragrafta düşünce genelden özele gitmektedir. İlk cümledeki ana fikri bulmaya çalışalım.
Elimdeki kitabın yani Çığlık'ın uzun zamandır okuduğum en iyi şiir kitaplarından biri olduğunu itiraf etmeliyim. Şair, kendisine zor bir yol seçmiş; kendisinden önce yazılan şiirin mirasçısı olarak görmüş kendisini. Gelenek denen şiir ailesinin bir ferdi olmaya çalışmış. O, Yunus'la Baki'yle Galip'le Haşim'le yarışta.
Parçanın ana fikri yazarın sözünü ettiği kitabın iyi bir şiir kitabı olduğudur. Yazar bu görüşü parçanın ilk cümlesinde yani giriş bölümünde belirtmiş. Sonraki cümlelerde bunu açıklamış. Demek ki bu parçada tümdengelim uygulanmış.
Düşünce akışının özelden genele gittiği parçalarda ise ana fikir parçanın sonundadır. Yazar düşüncesini anlattığı paragrafın sonunda fikrini derleyip toparlar ve bir ana fikir cümlesi halinde belirtir.
Örnek: Yazarlar, arasıra da olsa, hiç okumadıkları bir metinden yararlandıkları suçlamasıyla karşı karşıya kalabiliyorlar. Bazen de okudukları bildikleri bir metinden yararlandıklarında bu suçlamadan kurtaramıyorlar kendilerini. Buna örnek mi? Orhan Pamuk'un Beyaz Kale'si. Bunu 16. yüzyılda Osmanlı'ya esir düşen bir İspanyol'un anılarından yararlanarak yazdığı iddia ediliyor. Bana göre, Pamuk o kitabı okumuş, ondan yararlanmış olabilir ve bunda elbet bir sakınca yoktur. Her yazarın diğerlerinden etkilenme hakkı vardır.
Bu parçada yazarın ana fikri, yazarların eserlerini oluştururken başka eserlerden etkilenmelerinin oldukça doğal karşılanması gereken bir durum olduğudur. Bu düşünce parçanın son iki cümlesinde verilmiştir, yani parçanın sonuç bölümünde. Demek bu parçada düşünce özelden genele doğru gitmiş. Yani tümevarım uygulanmış.
Örnek: Aşağıdaki örnek parçada düşünce akışının özelden genele gittiği türden bir paragraftır. Yazarın ana fikrini parçanın sonunda nasıl derleyip topladığına dikkat ediniz. Amacım, kesinlikle, Azra Erhat'ı kırmak değil. Varlık'taki yazılarını severek, ilgiyle izliyorum. Yaptığı işin çok önemli bir iş olduğunu ve hepimizin adına, belki de bizim yapmaktan kaçındığımız bir işi onun yaptığını biliyorum. Şiirini ve şiir için yaptıklarını önemsiyor ve takdir ediyorum. Ama genç bir şairin ilk kitabı için söylediklerinin kırıcı olabileceğini hatırlatmak istiyorum kendisine.
Parçanın ana fikri Azra Erhat'ın eleştirisinin kırıcı olabileceğidir. Bu düşünceye ulaşmak için ilk cümleden başlanarak zemin hazırlanmış ve son cümlede fikir bir cümle halinde söylenmiştir.
Bazıları parçada ilk cümleden itibaren söylenenlere de ana fikir diyebilir. Ama doğrusu bu değildir. Çünkü yazar parçayı Erhat'ın yazılarını övmek için değil onun yazılarının aksak yönünü belirtmek için yazmıştır.
Parçayı Özetleyelim
Ana fikrin bir cümle halinde verilmediği paragraflar da vardır. Bunlar sadece gelişme bölümünden oluşan paragraflardır. Bu paragrafların içinde parçanın özeti şeklinde bir cümle bulunmadığı için bize düşen görev parçayı bir cümle halinde özetlemektir.
Aşağıdaki parçada ana fikre bütün paragraf özetlenerek ulaşılabilir. Çünkü ana fikir cümlesi parçada belirgin değildir. Dikkatli okuyarak ana fikre ulaşmaya çalışalım.
Halk deyince aklıma gelen ilk şey: Halk sözcüğünü hayatında ancak bir iki defa kullanan ve kendisi için yazılan binlerce yazıyı bir türlü vakit bulup okuyamayan kitledir. Bu kişiler ömürlerinde tiyatroya ayak basmamıştır; Shakspeare'i kavrayamadıklarından yakınılır. Kibrit kutuları ve iskambil kâğıtları üzerindeki resimlerden başka resim görmemişlerdir; Rafael'i Picasso'dan ayıramıyor diye üzülenlerimiz vardır.
Ana fikir: Sanat eğitimi almamış halktan sanat zevki beklemenin hatadır.
Ana Fikrin Habercisi Sözler
Parçadaki bazı ifadelere dikkat etmek, ana fikri bulmada yardımcı olacaktır. Yazar, kanımca, bana göre, bence, yani, böylece gibi özetleyici sözlerle düşüncesini bir merkeze odaklar. Biz bu ifadelerden sonra yazarın ana fikri açıklayacağım anlarız.
Aşağıdaki parçayı yukarıdaki özetleyici sözlere dikkat ederek okuyalım.
Nevzat Erkmen'in çevirisinde pek çok bölüm yerine oturuyor. Bunlara örnek olarak cenaze bölümünü, giriş bölümünü, yürüyüş bölümünü sayabilirim. Bu bölümlerde yetkin bir çevirmenle karşılaşıyoruz. Buna karşılık çevirmenin fiil yapılarını değiştirmesi rahatsız ediyor bizi. Bence yazarın bir süre daha çalışıp çevirisini gözden geçirmesi gerekiyor.
Ana Fikir: Yazar parçada bence ifadesinden sonra ana fikri açıklıyor: Erkmen çevirisinde eksik olan yönleri gözden geçirmeli ve eseri üzerinde biraz daha çalışmalıdır.
Okuduğumuz parçalarda yukarıdaki açıklamada gördüğümüz özetleyici sözlere dikkat edersek ana fikre daha çabuk ve yanlışsız ulaşırız.
Bakış Açısı
Parçanın ana fikrinin bulunmasında bakış açısının belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Bakış açısı, yazarın konuya karşı takındığı tavırdır, bu tavır nötr, eleştirel, destekçi, alaycı, kötülemeci olabilir. Okuyucu yazarın takındığı tavrı belirleyebilirse ana fikre daha çabuk ve güvenli ulaşabilir.
Bakış açısı ÖSYM sorularında doğrudan sorulmamaktadır. Fakat bakış açısının bazı sorularda ana fikre ulaşmada göz ardı edilemeyecek bir rolü vardır. Onun için okuduğumuz parçalarda yazarın konuya karşı ta¬kındığı tavrı belirleyebilirsek parçayı anlamamız daha kolaylaşır.
Örnek: Aşağıdaki parçanın yazarı, söz konusu insanlara karşı kötülemeci bir tavır takınmıştır. Parçayı bu tavra dikkat ederek okuyalım.
Mızmızcı dırdırcı insanları pek sevmem. Bu insanlar yaşamanın sevinçlerine yan çizerler. Dertlere can atar, dertlerle kaynaşırlar. Sinekler gibi, cilâlı, pırıl pırıl yerlerde tutunamaz; pürtüklü pürüzlü yerlere abanır, orada rahat ederler; ya da sülükler gibi kara kan içer, kanla beslenirler. Gülümseme ve iç huzuruna düşmandır bunlar.
Yukarıdaki parçada yazarın kötülemeci tavrını gördük.
Örnek: Aşağıdaki parçanın yazan ise söz konusu kişiye ve onun eserine karşı destekçi bir tavır takınmakta yani söz konusu kişinin yaptıklarını onaylamaktadır.
Mehmet Şahinberk bu yılki şiir antolojisinde yansıtmacı davranıyor. İyi de yapıyor. Giriş yazısını okuyunca bu kanım iyice pekişti. Eleştirmen kimliğini mümkün olduğunca geri çekmiş. Hemen hiç değerlendirme yapmıyor. Şairler için olumsuz görüş belirtmemeye özellikle dikkat ediyor. Açıklama içeren yazılarını özellikle kısa tutuyor. Eleştirilecek bir şey yokmuş gibi davranıyor. Sanıyorum bunun nedeni hakaretlere vardırılan eleştirilerden usanmış olması. Şahinberk gibi yazarlarımız çoğaldıkça yazınımızdaki düzeysizlikler, yerlerini güzelliklere bırakacaktır.
Okuduğunuz parçada yazarın özellikle ...iyi de yapıyor... sözünde destekçi tavrını belirgin şekilde gördük.
Örnek: Aşağıdaki parçanın yazarı sözünü ettiği ürünlere eleştirel bir tavırla yaklaşıyor. Onlar üzerinde iyi, kötü gibi yargılara varıyor. Onları değerlendiriyor. Şimdiye kadar yer aldığım seçici kurullara gönderilen ürünler genellikle gazete okurlarınca yazılmış izlenimi veriyordu. Bu kurula gönderilenlerse öykü okumuş, edebiyatsever bir kitlenin ürünleriydi. Ama öykü okumuş olmakla öykü yazmak aynı değil. Ne yazık ki iyi öyküler okuyup onları değerlendirmek, iyi öykü yazmaya yetmiyor. Bir şair arkadaşın deyişiyle genç sanatçılar kendilerini önemsemekten, yazdıklarını önemsemeye zaman ayıramıyorlar. Atalar ne güzel demiş: Bakmakla öğrenilseydi köpekler kasap olurdu.
Okuduğunuz parçada yazarın eleştirel bakışını gördünüz.
Örnek: Aşağıdaki parçanın yazarı konu üzerine kişisel gö-rüş bildirmiyor. Bu tavrı nötr, objektif, nesnel bir tavır olarak adlandırabiliriz. Ali Hikmet genç bir şair. Küf ise bir ilk kitap. Bir şiir kitabı elime geçtiğinde ilk yaptığım şeyi, Küf için de yaptım. Öncelikle ön kapağa, ardından imza atılan ilk sayfaya, arka kapağa, daha sonra kitabı oluşturan bölümlerin adlarına, şiir başlıklarına, alıntılara bakıp en sonra da sırasıyla şiirleri okumaya başladım. Yazar sözünü ettiği kitap için iyi veya kötü hiçbir değerlendirmede bulunmadı. Yani nötr davrandı.
Bakış açısını ana fikir sorularında kullanırsak daha kolay ve daha güvenli olarak ana fikre ulaşırız. Şimdi de ana fikri bulmada bakış açısından nasıl yararlanacağımıza bakalım.
*Ana fikir sorularında ilk önce konu bulunur. Daha sonra yazarın konuya bakış açısı, daha sonra da ana fikir bulunur. Bu yöntem ana fikri bulmanın en güvenli yoludur.
Örnek: Aşağıdaki parçada ilk önce konuyu sonra konuya bakış açısını daha sonra da ana fikri bulunuz.
Dünya yazınında bir başyapıt sayılan Ulysses'ın Türkçeye çevrilmesi önemli bir olay. Bu çeviri önemine uygun bir biçimde coşkuyla karşılandı yazın ve aydın çevrelerinde. Gösterilen ilgi üzerine çeviri kısa sürede tükendi ve ikinci baskısı hazırlandı. James Joyce'un bu ünlü yapıtı, yıllar boyunca harcanan çabalarla yayın dünyamızın seçkin ilkleri arasında yer aldı. Ulysses'ın çevirisi epeyce konuşuldu ve dillerden düşmedi uzun süre.
Konu: Ulysses'ın çevirisi.
Bakış açısı: Yazar, Ulysses'ın çevirisine olumlu, ılımlı, destekçi bakıyor.
Ana fikir: Bir başyapıt olan Ulysses'ın çevirisi haklı ve büyük bir ilgi görmüştür.
Örnek: Aşağıdaki parçada konuyu, yazarın konuya bakış açısını ve parçanın ana fikrini bulmaya çalışın.
Yazarlığın mizah yanına çok önem verilmeli kanımca. Çünkü bir yazarın yazdıklarını okuyabilmemizi sağlayan en önemli yönü yazdıklarının arasına sıkıştırdığı mizah öğeleridir. Kompozisyonu, kurgusu bir yazının olağan gereklerinden. Yazarların pek azında görülen alaycılık ise yazarın ince ve keskin bir yargılama gücünden kaynaklanır. Eleştiren değil irdeleyen bir mizah... Yazarın öykülerinde romanlarında olayların akışıyla kaynaşmış olan bu irdeleme yöntemi, okuyucunun damağında belli belirsiz bir tat bırakır. Okuyucuyu eserin okuma güçlüğüne karşı işte bu tat bileyler. Bileylenen okuyucu yeni bir istekle esere yönelir.
Konu: Yazarlığın Mizah Yönü.
Bakış Açısı: Yazar, yazarlığın mizah yönünü destekçi bir yöntemle ele alıyor. Yani parçada olumlu, ılımlı, destekçi bir bakış açısı var.
Ana fikir: Yazarlar yazılarında mizah unsurlarını eksik etmemelidirler.
Örnek: Sanatçı gerçekleri anlatmalı. Çünkü toplum ondan bunu bekler. Bu görevi üstlenen sanatçı da gerçekleri arayıp bulur ve topluma iletilir. Sanatçı, gerçek dışılıkları bir yana bırakmalı. Gerçekler, sanatçının materyalidir. Bunları en iyi biçimde işleyip toplumu aydınlatmalıdır.
Paragrafın konusu: Sanatçının görevi.
Paragrafın bakış açısı: Gerçeklerin anlatılması.
Ana düşünce: Sanatçı, gerçekleri en iyi işleyip toplumu aydınlatmalıdır.
Örnek: Doğa en büyük sanatçı. Baktım, deniz kıyıyı bir dantel gibi işlemiş. Binlerce yılın sabrıyla granitlerden çeşit çeşit kolye yapmış. Allamış pullamış balıklarını. Yakamozlarıyla âşıkları büyülemiş.
Paragrafın konusu: Doğanın niteliği.
Paragrafın bakış açısı: Sanatsal yaratıcılık.
Paragrafın ana düşüncesi: Doğa en büyük sanatçıdır.
Örnek: Divan edebiyatında özgünlük sadece söz sanatlarına aittir. Buna, "marifet göstermek" de denir. Şair aynı konuları, aynı kalıplarla ve aynı edebi türlerle aynı anlayışla ele alır. Söz sanatlarına gelince hiçbiri diğerine benzemez. Şair, ustalığını burada konuşturur. Yani özgür olduğu, özgün olduğu tek alan budur. Bu nedenle geriye, beş on şairin sayısı yüzü geçmeyen özgün şiiri kalmıştır.
Paragrafın konusu: Divan edebiyatında özgünlüğün neye bağlı olduğu.
Paragrafın bakış açısı: Söz sanatlarında özgün olmak.
Paragrafın ana düşüncesi: Divan şairi sadece söz sanatlarında özgün olduğundan bugüne yüze yakın şiir gelebilmiştir.
--------------------------------------------------------------------------------
Örnek: İnsanın içini dökmeden edemediği dakikalar olur. Bir dost, bu dakikalarda erişilmez bir değer kazanır. Ama her şey bir dosta söylenemez ki! Onun için, hele bu insan bir yazarsa, içinin gizli kıvrımlarını görmesini biliyorsa, masasının başına geçip kalemi eline almadan edemez. İşte günlük dediğimiz yazarın kendi kendisi ile alçak sesle konuşmasından başka bir şey olmayan, o günü gününe tutulmuş hatıralar bu iç dökme ihtiyacından doğmuştur. Böyle bir yazar, kendisi için günlüğünü tutar. Bu bakımdan sessiz bir konuşma oları bu çeşit günlükleri bir edebiyat türü saymaya imkân yoktur.

Ana Düşünce: Edebi değer taşımayan günlükler yazarların içini döktüğü yazılardır.
Örnek: Övülmek her kişi için, hele tuttuğu işi kendine gerçekten dert edinmiş her kişi için, gerekli bir azıktır. Özenerek ortaya koyduğumuz şey beğenilsin, benzerlerimizi ilgilendirsin isteriz. Pazara götürdüğü malı alıcı bulamayan adamın içi ne oluverir, bir düşünürü Bu dünya pazarında hepimiz bir malın satıcısıyız; alıcı çıkmadı mı, şöyle kurularak: "Anlamazlar ki!" deriz ya, bakmayın, gene boynumuz bükülmüştür, gene özgüvenimize bir kurt düşmüştür. Neymiş eksiğimiz söyleseler bari... Çünkü, yerme de bir bakıma övmenin kardeşidir, bir ilgi gösterir.
Ana Düşünce: Her insan yaptıklarının ilgi görmesini ve övülmeyi ister.
Örnek: Romanın hiçbir genel kuralı, belli hiçbir tekniği yoktur. Türlü biçimlerinin amaçlarında da birlik yoktur; hem de denilebilir ki kaynağı ve doğası bunların olmasına engeldir. O, tarihin, destanın, felsefenin, şiirin, bilimin, masalın bir mirasyedisidir. İstekleri günden güne artan, sınırları günden güne genişleyen ve her yeni deha ile kendine bir kıta, bir dünya, bir bilim daha bulan romanı bütün kapsamıyla anlatan bir tanım bulmak güç değil, olanaksızdır. "Roman şudur, oysa bu değildir." yollu tanımların hiçbiri onu anlatmaya yetmez. Çünkü daima böyle belirlenen sınırların dışında kalan birçok değerli eserler, bu sözlerin yeter bir kapsamı olmadığını gösterecektir. Roman, uzunluğu kısalığı bakımından da hiçbir kurala bağlı değildir.
Ana Düşünce: Romanın ne olduğunu belirleyen kesin kurallar ortaya koymak mümkün değildir.


Ö S Y M   Ö r n e k   S o r u l a r
Örnek Soru: "Edebiyatımız karamsar mı, değil mi? Tartışılması gereken bir konu. Yalnız önce şunu belirtmeliyim: Karamsarlık konusunda sorun, en kötüyü, en dertliyi anlatmak sorunu değildir. Sorun, en kötüye, en dertliye bakış sorunudur. Yani yazarın gerçeğe bakışı, gerçeğe yaklaşma biçimidir. Çünkü acıyı dile getirmek başka şeydir, karamsar olmak başka şey."
Aşağıdaki cümlelerden hangisi, bu paragrafta söylenmek istenenle aynı doğrultudadır?
A) Aynı konuyu işleyen iki yazardan birinin eseri karamsar, öbürününki iyimser olabilir.
B) Karamsarlık sorununu tartışırken yazının konusundan çok, yazanın durumuna bakılmalıdır.
C) Gerçeği ele alıyorsa, yazarın karamsar olup olmaması önemli değildir.
D) Sorunların özüne inebilen yazar, ya karamsar ya da iyimser olmak zorundadır.
E) Bir yapıtın iyimser ya da karamsar olması edebiyatımız açısından önem taşımaz.
(1983/ÖYS) Yanıt: A
Örnek Soru: İnsan yaşlandıkça, anılarıyla yaşamaya başlar, belleğinin girdilerinde çıktılarında birtakım güzellikler arar. Ne var ki anılar, eski bir sandık odasında, karanlık dolabın içinde bulunan bir lamba gibidir. Tozlarını alın, fitilini düzeltin, şişesini silip parlatın, gazyağını yenileyin, sonra bir kibrit çakıp yakın; solgun bir ışık verir. O güzelim lambanın gizemli ışığı, hiçbir zaman elektriğin yerini tutmaz.
Bu parçada anılarla ilgili olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?A) Zihinde kalan ayrıntıların zamanla yok olması
B) İçerdiği olayların, yaşandıkları günkü güzelliklerini koruyamaması
C) İnsanı, yaşadığı zaman diliminden uzaklaştırması
D) Zaman içinde fazla değişikliğe uğramaması
E) Değerinin ve etki gücünün, kişiden kişiye değişmesi (1990/ÖSS) Yanıt: B


Örnek Soru: "Gençliğimde okuduğum kitapları yeniden okuyacak yaşa geldim." demiş bir yazar. Ne kadar doğru! On ya da yirmi yıl önce okuduğumuz bir kitabı yeniden elimize aldığımızda ya da eski bir filmi tekrar izlediğimizde ne kadar değişik izlenimler ediniyor, nasıl da farklı yorumlara varabiliyoruz! Aynı durum, kuşkusuz, tiyatro için de geçerli. On yıl önce izlediğimiz bir oyunu, aynı yönetmenin on yıl sonraki yorumuyla seyrederken, bu gerçeği daha iyi algılıyoruz.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Değişik sanat yapıtları temelde benzer nitelikler taşır.
B) Tiyatro yönetmenleri aynı oyunu zaman zaman farklı yorumlarla sunarlar.
C) Yazarlar yaşlandıkça yaratma güçleri artmaktadır.
D) İnsanların bakış açıları, değerlendirme ölçütleri yaşla birlikte değişmektedir.
E) Tiyatro yapıtları, değişik biçimlerde yansıtılmaya uygundur. (2001)/ Yanıt: D

Örnek Soru: Çocukları okumaktan soğutan bir neden de öğretici olmayı her şeyin başında tutmamızdır. Ders vermeyen, hem de bunu açık seçik yapmayan hiçbir yazınsal yaratı, anadili öğretiminde yer almaz; çünkü yazıların seçiminde, işlenişinde temel ölçüt ders vericiliktir. Bir yazı, bir şiir ne denli güzel, renkli bir yaşantı birikimiyle yüklü olursa olsun ders vermiyorsa hiç değeri yoktur. Oysa bu konuda Goethe şöyle der: "Yalnızca ders vermekle kalan, duygu dünyasının sınırlarını genişletmede hiçbir katkısı olmayan kitaplardan nefret ederim."
Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Anadili öğretimi, çocukta okuma alışkanlığı geliştirme amacından yoksun olmamalıdır.
B) Okuma-yazma becerisini sürekli kullanmayan kişi, dış dünyaya kapalı kalacaktır.
C) Öğrencilere okutulacak yazılar, onların yetişme ortamları göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır.
D) Çocuklara okumayı sevdirmek için, öğretici nitelikli kitaplarda da onların iç dünyalarını zenginleştirici özellikler bulunmalıdır.
E) Değişik yazı türleriyle sık sık karşılaşmayan çocuklar, tembel, edilgen bir kafa yapısına sahip olurlar. (2004)/ Yanıt: D
Dikkat: Bir yazının ya da paragrafın ana düşüncesini bulmakta bazı ipuçları işe yarayabilir.
Özlü sözler önemli bir ipucudur. Konuyu biraz açalım: İnsanlar kısa, veciz, özlü sözleri severler. Bizim toplumumuzda özlü söz söyleme çok önemlidir. Bakmayın son dönemlerde çok konuşan bir toplum olmamıza; aslında az ve öz konuşmadan yanayızdır. Bu gerçeği atasözlerimizde de öne çıkarmışızdır. Peki bunların ana fikirle ne ilgisi var? Yazar bir şeyler anlatır, anlatır; daha sonra sözü bağlamak ister. Bunun için de kısa ve öz bir cümle yazmak zorunda hisseder kendini. Unutmayın; toplumların genel özellikleri barındırdığı bireylere de yansır. Yazarlar da bu toplumun içinden gelen kişiler. Bir yazar, örneğin şu sözlerle başlayan cümlelerle anlatmak istediklerini toparlar: "Asıl önemli olan... Kısacası... Gerçek olan şu ki... Bunlar doğrudur, ancak... Anlatmak istediğim... ...olduğunu düşünüyorum. Bence... İşin sırrı... Önemli olan..."
Benzeri bazı kalıp cümlelerle, yazar asıl anlatmak istediğini söyler. Yazar "Ben ... olduğunu düşünüyorum." diyorsa bize düşen onun görüşlerine katılmaktır; çünkü paragrafta geçerli olan yazarın bakış açısıdır. Bu durum tüm paragraf sorularında geçerli olacak şeklinde bir kural yoktur. Böyle bir kolaylık birkaç soruda dahi olsa, on-on beş satırlık paragrafın bir anda tek cümleye inmiş olması önemli bir avantajdır.
Örnek Soru: Önemli bir edebiyat yapıtını çevirirken o yapıtın yazarıyla çok farklı bir ilişki kurmanın mutluluğunu da tadar çevirmen. Bir yazarla çeviri aracılığıyla ilişki kurmak, onun söyledikleri ve söyleme biçimleri üzerinde kafa yormayı gerektirir. Çünkü çeviride yapılması gereken, yalnızca okumakla, okunanı anlamakla sınırlı değil; asıl önemli olan, yazarın söylediklerine, söyleme biçimlerine, hangi dile çeviriyorsak o dilde varlık kazandırmaktır.
Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Başarılı çevirmenler, yapıtları çevirirken tarihsel ve toplumsal koşulları da düşünürler.
B) Bir çevirinin başarısı, yapıtın, çevrildiği dilde düşünce ve anlatım yönünden yeniden oluşturulmasına bağlıdır.
C) Çevirmenle çevrilen yapıtın yazarı arasında duygusal yönden benzerlik olması, çeviriyi olumlu yönde etkiler.
D) Çevirmenler, çeviriyi bitirinceye değin çok değişik duygular yaşarlar.
E) Anlatım olanakları birbirine benzeyen dillerde yapılan çeviriler daha başarılı olur.
(2003)/Yanıt: B

Örnek Soru: Bir sanatçı için, romanı, şiir ya da öyküsü konusunda bilgiler vermek, o yapıtı nasıl yazdığını orada neler söylemek istediğini anlatmaya girişmek, hem boş bir çaba hem de okura karşı saygısızlıktır. Ayrıca böyle bir tutum yazarın kendine güveninin olmadığını da gösterir. Doğrusu şudur: Sanatçı yapıtını ortaya koyar, sonra bir yana çekilir. Artık yapıt kendi başına kalmıştır; kendi kendini savunmalı, yaratıcısının koruyuculuğuna sığınmamalıdır.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Başarılı yapıt vermenin temel koşulu, okura saygı duymaktır.
B) Sanatçı, yapıtıyla ilgili değerlendirme yapmaktan kaçınmalıdır.
C) Sanatçının yapıtını açıklaması, onun anlaşılmasını kolaylaştırır.
D) Sanatçının yapıtını savunması olumsuz eleştirilere yol açar.
E) Değişik türlerde yazmaya çalışma, sanatçının başarısını güçleştirir.
(1992/ÖSS)/ Yanıt: B

Örnek Soru: Anadili öğretimini Türkçenin söz değerlerine dayandırmak gerekir. Yıldız yerine "star", gösteri yerine "şov" gibi yabancı sözcükleri kullanır; sürekli olarak, anlamını bilmediğimiz Arapça sözcükleri yinelersek çocukların söz dağarcığı karmaşık bir hal alır. Bundan da öte, sözcükler açık ve aydınlık bir anlam kazanamaz. Çocuklarımız arasından sanatçıların, bilim adamlarının çıkmasını daha başlangıçta engellemiş oluruz. Çünkü bilgin ya da sanatçı, bulgu ve yargılarını, gözlem ve deneyimlerini, anadilinin kavramları üzerine kurar. Kavramlar açısından duruluk kazanmamış bir zihin, açık seçik düşünemeyeceğinden, bir buluş ya da yapıt ortaya koyamaz.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Söz dağarcığının konuşma gücünü etkilediği
B) Dil eğitiminin toplumsal gelişme açısından önemli olduğu
C) Yaratıcılığın önkoşulunun yüksek düzeyde bir eğitim görmek olduğu
D) Kimi sözcüklerin anlamda bulanıklığa yol açtığı
E) Anadilini iyi bilmemenin yaratıcılığı engellediği (2000)/Yanıt: E

Örnek Soru: İnsanların çoğu, ömürlerini, yarın ile uğraşırken bugünden tat almayı unutarak geçirirler. Falan iş olacak mı? Filan sıkıntıdan nasıl kurtulacağım? Böyle sorunlarla kaygılanarak ve günlük mutluluk olasılıklarını görmezden gelerek yılları öğütürler. Ömrün sonu bir gün birdenbire çıkıverir karşılarına. O zaman dönüp geriye bakar, "Demek dünyadaki serüvenim buymuş." diye şaşakalırlar. Onun için şu sözü çok gerçekçi bulurum: "Yaşam, biz başka planlar yaparken başımızdan geçenlerdir." Bilinçli insanın bu tuzaktan kaçınması gerekir.
Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Gelecekle ilgili planlar, insanı hayal kırıklığına uğratır.
B) İnsanın, "Yaşadım." diyebilmesi, yaşadığı günün hakkını vermesine bağlıdır.
C) Yaşam, fark edilmeyecek kadar kısa ve üzüntü vericidir.
D) İnsan günlük yaşamında, geleceği düşünmemelidir.
E) İnsanlar, genellikle yaşamdan beklediklerine ulaşamazlar. (1988/OYS)/Yanıt: B
Örnek Soru: Sanatta ustalık, sanıldığı gibi bir sanatçının tek başına oluşturduğu bir nitelik değildir. Gerçekte bu, yüzyıllar boyunca bu alanda gösterilen çabaların ve sürdürülen çalışmaların sonucudur. Bu yönden, bir sanatçının kendinden önce verilmiş ürünleri iyice özümsemesi gerekir. Bunu yaparsa ilk yapıtlarında bile belirli bir çizginin üstüne çıkar. Bu çizgi zamanla, kendinden sonrakilere örnek olabilecek biçimde gelişir ve özgün bir nitelik kazanır. Öyleyse hiçbir sanatçı kendisinden önce ortaya konmuş yapıtlara sırt çeviremez.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sanat alanında belirli bir düzeye gelmek, geçmişteki birikimleri değerlendirmeyi gerektirir.
B) Bir sanat yapıtı birçok sanatçının ortak çalışmasıyla ortaya çıkar.
C) Yeteneksiz bir sanatçı, başarılı yapıtları taklitten öteye geçemez.
D) Sanatçılar, kendilerinden öncekilerin ele aldığı sorunlar üzerinde durmalıdırlar.
E) Başarılı sanatçılar birbirlerini eleştirmekten kaçınırlar. (1993)/ Yanıt: A
Örnek Soru: Onu bir arkadaşımın aracılığıyla tanıdım. Buna tanıdım değil de gördüm demek daha yerinde olur. Yanında en çok yarım saat kaldım. Yayımlanması için verdiğim şiir dosyasını eline aldı, bir iki sayfasına donuk bir yüzle şöyle bir göz atarak: "Tamam." dedi. Sonra "Daha ne duruyorsun, hadi gitsene!" der gibi yüzüme alaylı alaylı bakınca, çayımı bile bitiremeden odasından çıkıp gittim. Doğrusu, en önemsiz görgü kurallarına bile ters düşen bu davranışı karşısında, gençliğin ve deneyimsizliğin de etkisiyle yıkıldım. Kısacası bu incecik dev adamı ilk görüşümde hiç sevmedim. Ama bir süre sonra yanıldığımı anladım. Hele şiir kitabım basılıp da elinden bir zarf içinde paramı alınca onu yanaklarından öpmemek için kendimi zor tuttum.
Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılabilir?
A) Bazı kişiler, duygularını açığa vurmaktan kaçınırlar.
B) İlişkilerin resmi olması, insanı daha dikkatli davranmaya zorlar.
C) Saygı duyulan kişilerin davranışları, insanda daha derin izler bırakabilir.
D) Bir kimsenin nasıl bir insan olduğu ilk görüşte anlaşılmayabilir.
E) İnsanın bir davranışı bile, onun iç dünyasını yansıtır. (1991/ÖSS)/Yanıt: D
Örnek Soru: "Bir zamanlar bir bahçıvanın yanında çalışıyordum. Bahçıvan, bir defne ağacını budamamı istedi. Ağacın küre biçiminde olması gerekliydi. Ben hemen fazla uzamış filizleri kesmeğe başladım. Ama bir defa bir yanını, bir defa öbür yanını fazla kesiyordum. Sonunda ortaya bir küre çıktı, ama çok küçüktü. Bahçıvan düş kırıklığıyla, 'Çok güzel! Bu bir küre, ama defne ağacı nerede?' dedi. Bu durum şiirde de böyledir."
Bu hikâyeden çıkarılabilecek sanatla ilgili yargı, aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Sanatta güzellik kadar boyut da gözetilmelidir.
B) Biçimle uğraşırken içerik de korunmalı.
C) Sanatçılar, piyasa kurallarını yakından izlemeli.
D) Sanat eserlerinde toplumsal yarar da aranmalı.
E) Yeni sanatçılar, ustaların eleştirisinden yararlanmalı. (1984/ÖSS)/Yanıt: B
Özet:
Ana fikir konuya bağlıdır, konudan yola çıkılarak bulunur. Ana fikir, bir başkasının ya da toplumun değil, yazarın yorumunu ve bakış açısını yansıtır. Ana düşünce cümleleri kesin yargı, sonuç bildirir. Bir sonuç bildirmeyen cümleler ana düşünce olamaz. "Okumanın söz dağarcığına katkısı" sözü ana fikir olamaz. Böyle bir konuda "Söz dağarcığının genişlemesinde okumanın önemi büyüktür." cümlesi ana fikir olabilir.
Ana fikir yazarın bakış açısını yansıtmalıdır; bizim bakış açımızı ya da bir başkasının bakışını değil. Ana fikir kapsamlı olmak zorundadır; bir parçada ya da paragrafta anlatılanların bir bölümünü değil, bütün paragrafı kapsamalı, içermelidir. Paragrafta anlatılanların bir bölümünü içeren yargılar ana fikir olamaz.
Ana fikir yazıdaki bakış açısıyla uyumlu olmalıdır. Verilen parçada bir saptama, tespit varsa ana fikir de bu yönde olmalıdır. Verilen parçada bir öğüt, öneri söz konusu ise ana fikir cümlesinde bir saptama olamaz. Verilen parçada geçen örnekler ve ayrıntılar ana fikir olmaz. Ana fikir cümlesi öznel bakış açılarını yansıtamaz. Parçada olaylara ve kavramlara olumlu bir bakış varsa, ana fikir cümlesinde olumsuz bir bakış açısı dillendirilmez.
 Paragrafta Konu:
 Konu, parçada üzerinde durulan kavramdır. Yazar parça boyunca bu kavramın çevresinde dönüp durur. Yazar parçada neden söz ediyorsa konu odur. Konu genelde bir iki sözcükten oluşur.
Sınavlarda paragrafın konusuyla ilgili sorular aşağıdaki şekillerde yöneltilmektedir:
Bu paragrafta aşağıdakilerin hangisi üzerinde durulmaktadır?
Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden söz edilmemiştir?
Bu paragrafta aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir?
Bu paragrafta aşağıdakilerin hangisi tartışılmaktadır?
Bir paragrafın konusunu bulabilmek için, yazıda, "Ne üzerinde duruluyor?", "Ne hakkında söz söyleniyor?" sorularına cevap verilmelidir. Bu sorulara vereceğimiz cevaplar bizi konunun saptanmasına götürür.
Bir cümlede olduğu gibi, bir paragrafta da iki konu vardır:
a) Genel konu
b) Sınırlandırılmış konu
a) Paragrafın Genel Konusu
Genellikle bir kavramla dile getirilen, açıklanmaya uygun olmayan konudur. Bu paragrafta neyin üzerinde durulacağının genel doğrultusunu verir.
Örnek: Sanat, insanoğlunun yarattığı en yüce değerdir. Çünkü bir sentezdir. Bütün çağların, bütün çağlardaki insanların akıllarının yaratışıdır. Bundan dolayı etki gücü çoktur. Toplumları bir arada tutan güç olması bundandır.
Bu parçanın genel konusu "sanat"tır. Ama yazar "sanat"ı, genel bir kavram olarak ele almamıştır. Konuya bir sınır getirmiştir. Zaten "sanat" kavramını genel olarak ele alsaydı o kadar çok şey anlatması gerekecekti ki...
Genel konu örnekleri:
•Teknik
•Edebiyat
•Şiir
•Özgürlük
•Çağdaşlık
•Türk edebiyatı
•Tutarsızlık
•Deneyim
•Politika
•İnsanlık...
Bu konularda bir paragraf ya da parça yazmak nerdeyse olanaksızdır. Bunlar bir yazının hammaddesi olabilir. Sadece genel doğrultuyu verebilir.
b) Sınırlandırılmış Konu
Bir paragrafta işlenebilir olan, sınırları belirlenmiş konudur. Bir yazar, bu konuyu doğru saptamalı önce. Sınırlandırılmış konuyu saptarken yazar, bakış açısını da içeren bir cümle belirlemelidir.
Örnek: Sanatçı, toplumun sözcüsü olmalı. Bu cümlenin genel konusu "sanatçı"dır. Bu cümleyi yüklemi "nedir" olan bir soruya çevirip yüklemini atarsak sınırlandırılmış konuyu bulmuş oluruz: "Sanatçının görevi" sınırlandırılmış konudur. Bir yazar, tüm paragraf ya da parça (metin) boyunca bu konunun dışına çıkamaz.
Sınırlandırılmış konu örnekleri:
•Sanatçının var oluş nedeni
•Sanatın etki gücü
•Sanat ve özgürlük ilişkisi
•Toplumun iyi yönetilmesinin yollan
•Alışkanlıklardan vazgeçme yöntemleri
•Bilim insanlarının özellikleri
•Osmanlı Devleti'nin Duraklama Devri'nin dış siyaseti...
Örnekler:
* Planlı çalışırsan başarılı olursun
Sın. Konu: Başarılı olmanın koşulu
* Şiir insanı duvarlı yapmanın yoludur.
Sın. Konu: Şiirin işlevi
* Korku insanca bir duygudur.
Sın. Konu: Korkunun niteliği
* Osmanlı İmparatorluğu, iç isyanlardan dolayı ekonomik zorluklar yaşadı.
Sın. Konu: Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomik zorluklar yaşama nedeni
* Diken, battığı yerden çıkar. (Sorunlar, kaynaklandığı yerden çözülür.)
Sın. Konu: Sorunların çözüm yöntemi
Bir paragrafın konusu, giriş cümlesinin konusunun genelleşmiş biçimidir. Bir paragrafın doğru oluşturulup oluşturulmadığını anlayabilmek için paragraf bittikten sonra konunun kontrol edilmesi gerekir. Paragrafta, önceden (giriş cümlesinde) belirlenmiş sınırlandırılmış konuya ters düşen cümle olup olmadığı araştırılır. Konu, tüm cümlelerle ilintiliyse o zaman paragraf doğru oluşturulmuştur.
Örnek: Huzursuz bir toplum, baskıyla huzurlu hale getirilemez. Şiddet, daha büyük şiddetleri doğurur. Akıllı yöneticiler, şiddeti reddeder. Onun yerine toplumdaki huzursuzluğun nedenini araştırır ve onu ortadan kaldır. Böylece toplumun huzuru sağlanmış olur.
Par. Sın. Konusu: Bir toplumda huzursuzluğu giderme yolu
Örnek: Bilim, özgür bir ortamda filizlenir. Ama bu sadece bir filizlenmedir. Büyüyüp gelişmesi, ekonomik koşullara bağlıdır. Bilimsel çalışmalara yeterince kaynak ayırmayan ülkelerde bilim filizi ya kurur ya da cılız kalır. Bu tutum, bir iyi niyetten öte gidemez.
1. cümlenin sın. Konusu: Bilimin gelişme koşulu (koşulları)
Paragrafın konusu: Bilimin gelişme koşulu'dur. Çünkü paragrafın tüm cümlelerini kapsayan bir konudur.
Örnek: Doğayı yenebilmek için, onun gücünün büyüklü-ğünü kabul etmek gerekir. Eğer bu kabul edilmezse, doğanın gücünün nerden geldiği bilinemez ve onun gücünü ortadan kaldırmak ya da gücünün yarattığı olumsuzlukları gidermek için önlemler alınamaz. Depremi, tayfunu, sel felaketini, erozyonu, tusunamiyi yenmek, doğanın bu güçlerini kabullenip tanımadan nasıl mümkün olabilir?
1. cümlenin sın. konusu: Doğayı yenebilmenin yolu
Paragrafın konusu: Doğayı yenebilmenin yolu'dur. Çünkü bu konu tüm paragrafı kapsıyor ve ana düşünceyle örtüşüyor.
Paragrafın konusu anlatım yöntemleriyle de ilişkilidir. Açıklama tartışma ve betimleme paragraflarında ilk cümlenin konusunun genelleşmiş biçimidir ki yukarıdaki paragraflar buna örnektir. Şimdi özelliği olan kimi anlatım yöntemlerinde konunun nasıl bulunacağını ya da oluşturulacağını görelim:
Karşılaştırma paragraflarının konusu: Karşılaştırma yöntemlerinde iki şeyden birinin üstün ya da farklı yanı ortaya konur. Bu nedenle de konu "A'nın B'den farklı ya da üstün yanı" diye belirtilir.
Örnek: Gerçek sanatçılar, okunmak için toplumun hoşuna gitmeye çalışmaz. Tam tersine sarsar toplumu. Alıştığı, sevdiği, kendi çıkarına olan şeyleri sunmaz topluma. Alışmadıklarını, o güne değin hiç düşünmediklerini, nefret ettiklerini, kendinden başka herkesi düşünenleri anlatarak rahatsız eder okuyucusunu. Yepyeni şeyler sunar, ufkunu açar okurun; ama bu arada onu kızdırır. Yüzyıl sonrasının dünyasında neler olacak onu anlatmaya çalışır okurlarının. Yani bir Dostoyevski, bir Stendhal olur. Sanatçının sahtesi ise uyutur okurunu, rahatladır, gevşetir. Tabii sonra da silinir gider.
Paragrafın konusu: Gerçek sanatçıların sahte sanatçılardan farkı (üstün yanı)
Benzetme paragraflarının konusu: Benzetme paragraflarında iki varlığın ortak özelliği anlatılır. Ancak bu varlıklardan biri, ortak özellik yönünden güçlü (benzetilen) diğeri (benzeyen) güçsüzdür. Amaç, güçsüzü, güçlüye yakıştırarak anlatmaktır. Bu paragraflarda konu; "A ile B'nin ortak özelliği" diye belirtilir.
Örnek: Ayrıkotu, bakımlı bahçelerin düşmanıdır. Önce küçücük bir parçası düşer toprağa. Güneş altında kurur ve dikkati çekmez olur. Toprağa değdiği yerden kök salar derinlere. Bir gün bir yerden yemyeşil fışkırır. Bahçıvan bunu görür ve koparıp atar. O, on yerde birden fışkırır. Bahçe hapı yutmuştur artık. Kanser de böyle.
Paragrafın konusu: Kanser ile ayrıkotunun ortak özellikleri
Betimleme paragraflarının konusu
Ele alınan yerin ya da kişilerin benzerlerinden ayrılan yanlarıyla ele alınmasıdır.
Örnek: "Haliç'i mehtapta izleyenler bilirler. Haliç, mehtapta sihirli bir doğa parçasıdır. Suları, altın akan bir nehre benzer. Bir bakarsın kıyının birinde yangına dönüşür. Bir bakarsın, gümüş bir hançer olmuş. Köprüde balık tutanlar, bu gümüş hançeri ele geçirmeye çalışan masal yaratıklarıdır. Gözlerinize olan inancınız zayıflar, gönül gözüyle gördüğünüzü sanırsınız; çünkü gözlerinizi kapayınca bu görkemli manzara kaybolup gitmez. Renk ve şekil değiştirerek sürüp gider."
Paragrafın konusu: Haliç'in mehtaptaki görünüşü
Örnek: "Bir yağmur, efendim, sormayın! Öyle bardaklardan, testilerden boşanırcasına değil; kazanlardan, sarnıçlardan boşanırcasına bir yağmur. Hızlı yağmasına bakıyorsunuz da "Eh, yaz yağmurudur, şimdi başlar, şimdi geçer!" diyorsunuz. O, sizin dediğiniz eski zaman yağmurları, bizim çocukluğumuzda yağardı, şimdikiler öyle değil, bir tutturdu mu, Allah vermesin! Dinmek nedir bilmiyor, geceli gündüzlü yağıyor."
Konu: Yağmur
Örnek: "Çirkindir kış, kısa günlüdür. Kışın günler o kadar kısadır ki gezip tozmaya bile vakit bulamazsınız. İnsanlar sevimsizdir. Gülmezler ve kışın hikâye anlatmazlar. Hele Kordonboyu'nda deniz hep çalkantılıdır. Lodos dalgalarla gelir, Kordon'a taşar. Yağmur yağar ve damlarda gözenekleri yemyeşil, tüyümsü kiremit otları biter. Yağmur yağar ve camlarda kışın ağlamaklı izleri kalır."
Bu parçada yazar daha çok kış mevsimi üzerinde durmuştur. Parçada kışın çirkinlikleri anlatılmıştır. Ama kışın çirkinlikleri yazarın konuya bakış açısıyla ilgilidir. Konu ise "kış"tır.
Örnek: "Dil, insanların düşünürlüğünden doğmuş; doğduktan sonra da düşüncelerin yaratıcısı olmuştur. Bilgilerimizi, öğrenimimizi, başkalarının düşüncelerini dil yoluyla elde ederiz. Kendi düşüncelerimiz de kafamızın içinde çalışan dilin yardımıyla oluşur, olgunlaşır. Sanki içimizden konuşarak, sessiz bir dil kullanarak düşünür, yeni yeni düşüncelere ulaşırız. Ulaştığımız yeni düşünceleri başkalarına ulaştırırız. Böylece, sürekli olarak düşünce dili, dil de düşünceyi geliştirir durur."
Konu: Dil ve düşünce ilişkisi
Örnek: "Folklorun varlığı, tarih ötesine gidecek kadar eskidir; bir bilim oluşu ise yüzyılı aşar. Önceleri, folklor, halk gelenekleri ile göreneklerinin, halk inanışlarının bilimi diye düşünülüyordu. Halk masalları, hikâyeleri, şiirleri, bir kelime ile halk edebiyatı da onun konuları arasında idi. Fakat geçen her gün folklorun uğraştığı alanları genişlettikçe genişletti; halk yaşamı ile ilgili her olay bir folklor maddesi haline geldi. Bunun için, folklorun konusunu kesin çizgilerle sınırlandırmak kolay değildir."
Konu: Folklorun sınırları
Örnek Sorular
Örnek Soru: Şaşılacak bir durum karşısında şaşkınlığımızı, "Hayret!" ya da "Hayret doğrusu!" sözleriyle belirttiğimiz olur. Oysa son zamanlarda kimi kişiler bu ünlemi, "Hayret bir şey!" biçiminde söylüyorlar. Bu söyleyişteki anlatım bozukluğu "Hayret edilecek bir şey!" biçiminde düzeltilebilir.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi üzerinde durulmaktadır?
A) Dil yanlışlarının çoğaldığı
B) Dil yanlışlarını düzeltmenin önemi
C) "Hayret" sözcüğünün yaygın olarak kullanıldığı
D) Bir dil yanlışı ve bunun nasıl giderilebileceği
E) Şaşılacak bir durumu anlatmak için değişik sözcükler kullanılabileceği
(1994/ÖSS)/ Yanıt: D
Örnek Soru: Roman, insana gerçeklerin arkasındaki gizleri anlatma olanağı veriyor. İnsan günlük yaşamının sıkıntıları içinde geriye dönüp baktığında, birçok şeyin zihninden silinip gittiğini görüyor; ya da genel bir dağınıklığın içinde buluyor kendini. Yaşamın belirli bir anını yakalamakta güçlük çekiyor. Roman, bu dağınıklığı derleyip toparlıyor, insanın kaybolmasını engelliyor. Ayrıca insanlar birbirlerine karşı açık olamıyorlar. Roman insanların birbirinden gizlemek gereğini duydukları gerçekleri, önce yazarın kendisine, sonra da okura iletebiliyor.
Bu parçanın bütününde neden söz edilmektedir?
A) İnsan zihninin güçsüzlüğünden
B) İnsan ilişkilerinin sınırlılığından
C) Yaşamı anlamanın zorluğundan
D) Romanlarda sırların anlatıldığından
E) Romanların sağladığı yararlardan (1995/ÖYS)/ Yanıt: E
Örnek Soru: İslamiyet'in kabulünden önce Türklerin, başka hiçbir toplumun etkisinde kalmamış bir dilleri ve edebiyatları vardı. Her ilkel edebiyatta olduğu gibi bu edebiyatta da şiirle büyü birlikte yürümekte ve dinsel törenler, önemli bir yer tutmaktaydı. Bunun yanı sıra ozan, baksı, şaman gibi adlarla anılan şairlerde olağanüstü güçler bulunduğuna inanılırdı. Çoğu ortak ve sözlü ürünlerden oluşan bu edebiyatın en önemli bölümünü destanlar oluşturmaktaydı.
Bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisidir?
A) Türk dilinin en eski ürünleri
B) Eski Türk şiirinin özellikleri
C) Eski Türklerde edebiyat
D) Edebiyat ve dinsel törenler
E) Türk toplumunda şairlerin yeri (1994/ÖYS)/ Yanıt: C
 Paragrafta Yapı Bilgisinin Önemi:
 Paragrafları doğru anlayabilmek İçin paragrafın yapısı üzerinde, geniş bir bilgiye ve pratiğe sahip olmamız gerekmektedir. Paragraflar genellikle iki gurupta toplanabilir. Birincisi öyküleme ağırlıklı yani bir düşüncenin değil olay akışının ağırlıklı olduğu paragraflar. Bu gruptakilerin yapısının bilinmesi pek önemli değildir. Bizim için asıl önemli olan düşünce yazısı türündeki paragrafların yapısıdır. Düşünce yazısı türündeki eserlerden alınmış paragrafların giriş, gelişme, sonuç şeklinde planlan vardır.
ÖSYM sorularında paragrafın yapısıyla doğrudan ilgili sorular azdır. Fakat önceden de belirttiğimiz gibi paragrafın yapı bilgisinin ana fikir ve yardımcı fikir sorularında büyük yarar olmaktadır. Onun için bu konuya özellikle dikkat edilmeli bu konu en ince ayrıntısına kadar bilinmelidir. Ondan da önemlisi örnek paragraflar üzerinde çalışmalar yapılmalıdır.
Paragrafla İlgili Soru Tipleri
ÖSS'deki paragraf soruları değişik tiplerde olabilir. Paragraf sorularının genellikle şu alanlar üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir:
Paragrafın konusuyla ilgili sorular
Paragrafın ana düşüncesini buldurmaya yönelik sorular
Paragrafın yapısı ve kuruluşuyla ilgili sorular
Paragrafta işlenen konunun yorumuyla ilgili sorular
Paragrafta tanıtılan kişilerin özellikleriyle ilgili sorular
Paragrafı geliştirip sürdürecek yazının başlığıyla ilgili sorular
Paragraf planı ya da yapısı ile ilgili sorularda şu soru kalıpları kullanılmaktadır:
-Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
-Düşüncenin akışına göre ... cümlesinin numaralanmış yerlerden hangisine getirilmesi uygun olur?
-Bu parçanın son cümlesi düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanabilir?
-Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense, ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
-Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
-Bu parçanın anlam akışındaki bozukluğu gidermek için, aşağıdaki değişikliklerden hangisi yapılmalıdır?
-Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?
GİRİŞ - GELİŞME - SONUÇ CÜMLESİ
Giriş Bölümü İdeal bir paragrafın ilk bölümü olan giriş bölümünde yazar, sonraki bölümde savunacağı, üzerinde duracağı, destekleyeceği fikri ortaya atar.
Bir Yazının İlk Cümlesinin Özellikleri
Paragrafta giriş bölümü genellikle tek, bazen de iki cümleden oluşur. Giriş bölümünün ilk cümlesi önemlidir. Bu aynı zamanda bir yazının veya paragrafın ilk cümlesi olacağından bu cümlede bir önceki cümleyi gerektirecek ifadeler bulunmaz. ÖSYM sorularının bir kısmı, bir yazının ilk cümlesi olmaya uygun olan cümleyi bulmamızı isteyen sorulardır.
Aşağıdaki örnekleri dikkatlice inceleyelim:
Bir yazının ilk cümlesi olmaya uygun olan cümleler:
Eleştirmenlerin görüşlerine güvenmeyen sanatçının başarılı olacağına inanmıyorum.
Türk şiirinde kullanılmış birçok ölçü vardır.
Her eser, yazarından okuyucuya bir mektuptur.
Okumayan insanlar ile hiçbir işin başarılamayacağını birçok insan kabul ediyor.
Dikkat edilirse bu sütundaki cümleler, kendilerinden önce başka cümlelere gerek duymadan bir paragraf başlatabilirler. Çünkü bu cümlelerde, sonraki cümlelerde ispatlanması gereken birer yargı vardır. Bağlayıcı öğe yoktur. Demek ki bu cümleler bir yazının ilk cümlesi olabilir.
Bir yazının ilk cümlesi olmaya uygun olmayan cümleler:
Eleştirmenin bu görüşüne güvenmeyen sanatçı başarılı olamaz.
Türk şiirinde kullanılmış bunun gibi daha birçok ölçü vardır.
Özetle, her eser yazarından okuyucuya bir mektuptur.
Bundan dolayı, okumayan insanlar ile hiçbir iş başarılamayacağını savunuyorum.
Dikkat edilirse bu cümleler daha önceki cümleye bağlanıyor. Demek ki bu cümlelerden önce başka cümleler var. Öyleyse bunlar bir yazının ilk cümlesi olmaya uygun değildir. Öyleyse şunu bilmemiz gerekiyor ki bir yazının ilk cümlesi olacak cümlede "bundan dolayı, çünkü, ama, ancak, şöyle ki, fakat, yalnız, özetle" gibi önceki bir cümlenin habercisi, bağlayıcı sözcükler bulunmamalıdır.
* Aşağıdaki cümlelerde bağlayıcı öğelerin olmadığına ve bu cümlelerin bir yazının ilk cümlesi olmaya uygunluğuna dikkat ediniz.
Sanatçılar, dış dünyadan algıladıklarını iç dünyalarıyla birleştirerek bunları eserlerine yansıtırlar.
Sözcükleri kişilerin özelliklerine göre ve titizlikle seçmeleri, ustaca kullanmaları sanatçıların üslûplarına ayrı bir özellik kazandırır.
Öykülerde konu olarak genelde insan ve deniz işlenir.
Sait Faik'in hikâyelerine toplumun her kesimi, her insan, her duygu konu olmuştur.
Gözlem yeteneği güçlü yazarlar konu sıkıntısı çekmezler.
Sait Faik, İstanbul'un daha çok kenar mahallelerini ve adaları anlatmıştır.
Yazarların eserlerinde çevrelerini anlatmaları iyidir ne var ki bu bazen aşırıya kaçıyor.
* Aşağıdaki cümlelerde bulunan bağlayıcı öğelere ve bu cümlelerin bir yazının ilk cümlesi olamayacağına dikkat ediniz.
-Sanatçılar, dış dünyadan algıladıkları bu görüntüleri iç dünyalarıyla birleştirerek eserlerine yansıtırlar.
-Sözcükleri kişilerin özelliklerine göre ve titizlikle seçmesi ustaca kullanması üslubuna ayrı bir özellik kazandırmıştır.
-Öykülerinin ana konusu insan ve denizdir.
-Özetleyecek olursak hayatın herhangi bir dakikası, birkaç saati öykülerine konu olabilir.
-Çünkü gözlem yeteneği güçlüydü ve konu sıkıntısı çekmiyordu.
-Sait Faik, İstanbul'un daha çok kenar mahallelerini ve adaları bunun için anlatmıştır.
-Ne var ki yazarların, eserlerinde çevrelerini anlatmaları bazen aşırıya kaçıyor.
Örnek Soru: Aşağıdaki cümlelerden bir paragraf oluşturulmak istense, bunlardan hangisi o paragrafın giriş cümlesi olur?
A) Nice eserler, biçimce zayıf ve çirkin olduklarından başarı kazanamamıştır.
B) Sanat eseri, içerikle biçimden örülmüş bir bileşim, bölünmez bir bütündür.
C) Öyleyse, tek başına ne içerik ne de biçim bir eseri değerli kılmaya yetmez.
D) Bundan ötürü, bir eserin değerlendirmesini yalnızca biçim ya da yalnızca içeriğe göre yapmak yanlıştır.
E) Özce anlamsız, içeriği hiçe sayan eserler de kısa sürede unutulmuştur. Yanıt: B
Örnek: Aşağıdaki örnek parçada giriş bölümüne dikkat edelim.
Yakup Bey, çocuklarına modern eğitim sistemlerine örnek olacak değerde bir eğitim metodu uygular. Çocuklarına kızmayı adet edinmemiş bu olgun baba, yaramazlık yapan çocuklarını azarlamak ya da dövmek yerine, ellerine birer kâğıt kalem tutuşturur, önlerine de bir vazo çiçek veya başka bir örnek koyar, elindeki bozuk paraları şangırdatırmış. Çocukları, şangırdayan paraların ödül olarak verileceğini hayal ederken bir taraftan da pür dikkat resim yaparlarmış.
Örnek: Aşağıdaki parçada yazarın birinci bölümde bir fikir öne sürdüğüne ve ikinci bölümde bu fikrini desteklemek için örnek verdiğine son bölümde bir sonuca ulaştığına dikkat ediniz. Bunlar giriş, gelişme ve sonuç bölümleridir.
Sanatta güzelliğin onun anlaşılırlığı ve yararlılığı gibi durumlarla ilgisiz olduğu iyi bilinmeli. Antep'in ünlü sinemacısı Nakıp Ali, o sıralar çok tutulan "Beyaz Yele" ve "Kırmızı Balon" filmlerini kente getirtmiş, oynatacakmış da pek umudu yokmuş. Umulmadık bir seyirci kitlesiyle karşı-laşmış. Filmden ne anladıkları konusunda sorulan sorulara seyirciler düz bir yanıt vermişler: "Bilmem... Çok güzeldi." Güzelliğin başlı başına bir işlevi var anlaşılan. Yararlı ya da anlaşılır olması önemli değil, var olması yetiyor. Bu da ister aydınların ister halkın neyi anlayıp anlamadığı, neyi sevip sevmeyeceği, ona nelerin sunulması gerektiği konusunda ahkâm kesmekten alıkoymalı bizleri.
Giriş bölümü konuya giriştir. Sonrasında mutlaka örnek gelecek diye bir şart yoktur. Aşağıdaki paragrafta giriş bölümünde konuya giriş yapılmıştır. Sonraki cümlelerde ise birinci cümlede sözü edilen insanlara çengel atmak sözünün anlamı açıklanmıştır. Konuya nasıl girildiğine, açıklamanın nasıl yapıldığına dikkat edelim.
Örnek: Ben yazılarımda sadece, insanlara çengel atmaya çalışırım. Onların düşüncelerine, sözlerine, düşlerine, mutluluklarına, acılarına, sevinçlerine ve bu yiğitlerin yoğurt yiyişlerine eğilirim. Bir başka deyişle yaşayanları kitaplara geçirerek ölümsüzleştiririm, onları tekrar yaşatırım. Kaleme gelmezlerden, gönül belasına düşenlerden tutun da çanak yalayıcılara, hıkmıkçılara, iyilik pehlivanlarına, diktatörlere uzaktan merhabacılara değin herkes benim tenceremde pişer.
Giriş Cümlesinin Özellikleri
- Konunun ortaya konulduğu cümledir.
- Paragraf genelden özele dayalı bir düşünce zincirine dayalı ise giriş cümlesi konuyla birlikte ana düşünceyi de yansıtır. Bu durumda genel bir yargı niteliği taşır.
- Paragraf özelden genele dayalı bir düşünce zincirine göre kurulmuşsa, giriş cümlesi sadece konuyu verir.
- Dil ve düşünce yönünden, kendinden sonra gelen cümlelerle bağlantılıdır.
- "Böylece, üstelik, bununla beraber, nitekim..." gibi bağlantı öğeleriyle başlayamaz.
Gelişme Bölümü
Giriş bölümünde öne sürülen düşünce bu bölümde desteklenir, ispatlanır. Yazar, ortaya attığı düşüncesini geliştirmek veya ispatlamak için düşünceyi geliştirme yolları kullanır. Bu bölümde açıklama, destekleme, ispatlama esas olduğu için bağlayıcı öğe dediğimiz bundan dolayı, çünkü, ama, ancak, bu görüşe göre, öyle ise gibi, bulunduğu cümleyi bir önceki cümleye bağlayan sözler göze çarpar.
Örnek: Aşağıdaki örnek parçada bağlayıcı öğelere dikkat edelim. Böylece gelişme bölümünün hangi cümleyle başladığını bulalım.
Sözcükler zamanla, çeşitli sebeplerle, çok değişik kavramları karşılar hale gelebiliyorlar. Sözgelimi, önceleri sırf koyun, sığır, deve gibi hayvanların topuna birden mal denirken, bu sözcük bugün daha çok, her türlü taşınabilen servet anlamında kullanılmaktadır. Çünkü, bir zamanlar çobanlıkla geçinen dedelerimiz servet olarak yalnız bu büyükbaş hayvanları tanıyorlardı; başka kültür çevreleriyle temasa geçince, servet olarak başka nesneleri de öğrendiler. Böylece mal sözcüğü kültür değişimi sonunda öteki nesneleri de içine aldı.
Parça okunduğunda görülüyor ki ilk cümle giriş bölümünü oluşturuyor. Ana fikir bu cümleden anlaşılıyor. Daha sonraki bölümde ana fikir ispatlanıyor. Sözgelimi ifadesiyle örnek veriliyor. Çünkü ifadesiyle açıklama yapılıyor. Böylece ifadesiyle anlatılan örnek derlenip toparlanıyor.
Örnek: Aşağıdaki parçayı inceleyip giriş ve gelişme bölümlerine dikkat edelim.
Bugün biz insanlarımıza, kendi dillerinde, kendileri için gerekli temel bilgileri verecek olan kitapları dahi okutabilme konusunda tam bir ba-şarısızlık içindeyiz. Basılan gazete, dergi ve kitap sayılarına baktığımızda bunun çarpıcı bir olumsuzluk olarak karşımızda durduğunu görmekte gecikmeyiz. Buna kütüphanelerden yararlanma oranlarını da ekleyebiliriz. Hatta kitapların baskı adetlerine de bir göz atabiliriz. İtiraf etmeliyiz ki insanlarımızın kitaplardan yararlanma oranı çok düşük.
Yukarıdaki parçada ilk işarete kadar olan kısım giriş cümlesidir. Burada insanımızın kitaplardan yararlanmadığı görüşü belirtilmiştir. Sonraki bölümde yani gelişme bölümünde bu düşünceyi inandırıcı hale getirmek amacıyla deliller sıralanmış ve sonuç bölümü olan son cümlede de düşünce yinelenmiş, derli toplu bir şekilde belirtilmiştir.
Örnek: Aşağıdaki parçayı inceleyip giriş ve gelişme bölümlerine dikkat ediniz.
Her birine çok büyük saygı gösterdiğim bazı kitapevlerinin 80'li yıllardan itibaren değişik derecelerde yozlaştığı görüşündeyim. Bunlar önceleri bir kitabevi zincirinin parçası oldular. Kâr kaygılarıyla raflarındaki edebiyat ve şiir kitaplarının sayısını en aza indirdiler. Kaset, dergi, gezi rehberi, takvim gibi nesneler satmaya başladılar. Masraflarını kısmak için asgari ücrete razı kitap sevmez insanlar çalıştırmaya başladılar. Kitaplardan gasp ettikleri bölümlerde çay ve kahve satma girişimleriyle övünür oldular.
Okuduğunuz parçada ilk bölümde konuya giriş yapılmıştır. Biz bu cümlelerle konunun kitapevlerindeki değişim olduğunu anlıyoruz. İkinci cümleyle başlayan gelişme bölümünde ise bu değişimin nasıl olduğu anlatılıyor.
Gelişme Cümlelerinin Özellikleri
- Gelişme bölümündeki cümleler, giriş cümlesinde belirtilen konuyu açıklığa kavuşturur; ana düşüncenin belirginleşmesine yardımcı olur.
- Her biri dil ve düşünce yönünden diğer cümlelere bağlıdır.
- Tümevarım (özelden genele) yöntemiyle oluşturulan paragraflarda gelişme cümlele-rinden biri ana düşünceyi verebilir.
- Karşılaştırma, örnekleme, tanık gösterme, benzetme... gibi yöntemlere en çok gelişme cümlelerinde rastlanır.
Sonuç Bölümü
Yazar giriş bölümünde bir fikir öne sürmüştü. Gelişme bölümünde bu fikri, düşünceyi geliştirme yollarıyla desteklemiş ve inanılır hale getirmişti. Son bölüm olan sonuç bölümünde ise yazar, fikrini derleyip toparlar ve bir sonuca bağlar. Bu bölüm genellikle tek cümledir.
Örnek: Aşağıdaki parçada konuya nasıl giriş yapıldığına konunun nasıl somutlaştırıldığına, sonuç cümlesinde sonuç yargısına, yani ana fikre nasıl ulaşıldığına dikkat edelim.
Sanatçılar eserlerine yapılan eleştirileri nedense kabul etmek istemiyorlar. Çok açık gaflarını bile bir türlü görmek istemiyorlar. "Evet, ama fakat, hayır, şey yani, tabii ki dediğiniz yanlış" laflarıyla işi idareye çalışıyorlar. Bilmiyorlar ki iyi sanatçı olmak, eleştiriye açık insanların harcıdır. Eleştirilmeden başarılı olmak olanaksızdır.
Bu parçada giriş bölümünde sanatçıların eleştiriye tahammülleri olmadığı belirtilmiş, sonuç bölümünde de eleştirilmeden başarılı eser vermenin olanaksız olduğu anlatılmıştır. Ortadaki gelişme bölümünde sanatçıların konuyu destekleyen sözlerinden alıntılar yapılmış.
Örnek: Aşağıdaki parçada da sonuca ulaşmak için nasıl bir yol izlendiğine, sondaki yargı cümlesine ulaşmak için yazarın parçaya kendi hayatından bir örnekle başladığına böylece sonuca nasıl ulaştığına dikkat edelim.
Önceleri taşradan da büyük sanatçılar çıkacağını zannederdim, ilk romanımı yayımlayınca pek ses getirdi diyemem. Bir şeyi çok iyi anladım o zaman. Gerçek bir yazar olmak gerçek bir üne kavuşmak bir taşra kentinde kesinlikle mümkün değildi. Ben de kalktım İstanbul'a gittim, yani büyük kente. Evet, İstanbul büyük kenttir ve büyük kentlere özgü kurallar uygulanır orada. Hiçbir zaman, hiçbir taşra kentinde ben yazarım deyip yazar olamazsınız, kimse olamaz.
Yazar bu parçada taşra kentlerinde büyük bir yazar olunamayacağını anlatmış. Konuya girebilmek için kendi yaşamından örnek vermiş ve anlatmak istediği sonuca bu örneğin desteğiyle ulaşmıştır.
Her Paragraf İdeal Olarak Bölümlenmez
Giriş, gelişme ve sonuç bölümü olan paragraflar ideal paragraflardır. Şunu çok iyi bilmeliyiz ki bütün paragraflar ideal değildir. Yani her paragrafın giriş, gelişme, sonuç bölümlerinin olması gerekmez. Bazıları giriş ve gelişme, bazıları gelişme ve sonuç, bazıları da sadece gelişme bölümünden oluşmaktadır.
Örnek: Aşağıda sadece gelişme bölümünden oluşmuş bir paragraf verilmiştir. Gelişme bölümünde neyin ispatlanmaya çalışıldığını bulunuz. Yani giriş cümlesi veya sonuç cümlesi olabilecek cümleyi ana fikir cümlesini çıkarınız.
Türkiye'de yaşayan insanların kitap okumak için boş zamanları yoktur. Çünkü burada kitap boş zamanda okunur bir nesnedir. Otobüste giderken her gün seyrettiğimiz yerleri seyretmekten daha önemli ne olabilir ki? Belki yol kenarındaki çimler biraz daha büyümüştür. Gazetelerin promosyon olarak verdiklerininin haricinde kitaba ayıracak para da yoktur. Bunlar da vitrindeki kullanılmayan fincanlarla ebedi komşu olmuşlardır.
Evet, bu parça sadece gelişme bölümünden oluşuyor. Görülüyor ki bu paragraf Türkiye'de insanların kitap okumaya gereken önemi vermedikleri ana fikrini desteklemek amacıyla yazılmış. Ana fikir cümle halinde belirtilmemiş. O halde bize düşen parçayı özümleyip ana fikri çıkarmaktır.
Örnek: Aşağıdaki parçada giriş bölümünde yazarın bir fikir ortaya attığına, gelişme bölümünde bu fikri desteklemek amacıyla televizyondaki tartışma programlarından örnek verdiğine ve sonuçta ana fikri, derli toplu bir cümle şeklinde ortaya koy-duğuna dikkat edelim.
Konuşma ve dinlemeyi, anlaşma madalyonunun iki yüzü gibi birbirini tamamlayan yönler olarak düşünmek gerekir. Televizyondaki tartışma programlarını izleyenler, dinleme bakımından ne kadar yetişmemiş olduğumuzu anlamakta güçlük çekmezler. Genelde güzel konuşan çoktur; fakat kendini vererek dikkatle dinleyenlerin sayısı pek fazla değildir. Oysa konuşma öyle bir diyalogdur ki buna katılan bir insan, sırası geldikçe aktif veya pasif rol oynar. Bu sanatta sivrilebilmek için saygı ile hitap etmesini bildiğimiz gibi dinlemesini de bilmemiz gerekir.
Sonuç Cümlesinin Özellikleri
- Dil ve düşünce yönünden kendinden önceki cümleye bağlıdır.
- Özele ilişkin bir yargıyla başlayan paragraflarda ana düşünceyi verebilir.
- Genelde kendisinden önceki düşünceleri bir sonuca bağlayan, özetleyen bir cümle niteliği taşır. Bu yüzden, özet anlamlı bağlaçlarla başlayan cümleler sonuç cümlesi olmaya daha elverişlidir.
 Paragrafta Başlık
Başlık aslında ana fikirle doğrudan ilgilidir. Konu ve ana fikir bulunduktan sonra başlığı bulmak oldukça basittir. Başlık genellikle tek, bazen iki kelimeden oluşur. Hatta konuyu oluşturan kelime çoğunlukla başlık yerine de geçer. Başlığa bakınca parça, parçaya bakınca başlık akla gelir. İki kavram birbiriyle o denli ilişkilidir.
Adlandırma, bir varlığı tanıtma yoludur. Nasıl, her varlığı tanıtan bir sözcük varsa, her yazıyı, yapıtı da tanıtan bir söz vardır. Osmanlı adlandırma olgusunu şöyle belirliyor: "İsimle cisim birbirine müsemma olmalıdır." Yani bir varlıkla adı, uyum içinde olmalıdır.
Eski Türklerde ad vermekte şöyle bir yol izleniyor: Gence geçici adlar veriliyor önce. Sonra genç yapacağı önemli bir iş sonunda (bir başarı anında) asıl adıyla anılmaya başlanıyor. Örneğin, Dede Korkut'un "Boğaç Han" öyküsü.
Günümüzde de ad verme, çok önemli bir olgudur. İstenir ki adla o adı taşıyacak kişinin özellikleri çakışsın. "Demir", demir gibi olsun. "Çiğdem", çiğdeme benzesin. "Volkan", volkan gibi mağrur ve şiddetli olsun.
Bir paragrafta, parçaya (metne) ya da yapıta ad vermek de böylesine ciddi bir iştir. Başlık, yapıtın ana düşüncesini sezdirmeli bize. Yani önce paragrafın, parçanın ya da yapıtın ana düşüncesi saptanacak, bunun temel kavramları başlık olarak kullanılacak. Ana düşünceyi bulmak, konuyu da kapsayacağından başlık konuya da uygun olmalı demeye gerek yoktur.
Şimdi sorun, herhangi bir konuda yazmaya niyetlenen kişi, önce başlığı koyup mu yazmalı; yoksa önce yazıp sonra başlığı mı koymalı? Yanıt; ikisi de olabilir. Eğer usta bir yazarsanız fark etmez sizin için. Eğer yazmaya yeni başlıyorsanız önce adını koyun. Önce adını koyun ki ana düşünceden uzaklaşmayasınız. Çünkü başlık hem konuyu, hem de ana düşünceyi gösterir bize. Yazımızda büyük sapmalar meydana gelmez.
Örnek: Sanatta ustalık, sanıldığı gibi bir sanatçının tek başına oluşturduğu bir nitelik değildir. Gerçekte bu, yüzyıllar boyunca bu alanda gösterilen çabaların ve sürdürülen çalışmaların sonucudur. Bu yönden, bir sanatçının kendinden önce verilmiş ürünleri iyice özümsemesi gerekir. Bunu yaparsa ilk yapıtlarında bile belirli bir çizginin üstüne çıkar. Bu çizgi zamanla, kendinden sonrakilere örnek olabilecek biçimde gelişir ve özgün bir nitelik kazanır. Öyleyse hiçbir sanatçı kendisinden önce ortaya konmuş yapıtlara sırt çeviremez.
Bu parçaya en uygun başlık ne olabilir?
Bu soruya cevap verebilmek için parçanın konusu ve ana düşüncesi doğru belirlenmelidir?
Yazar bu parçada ne üzerinde duruyor? ==> "Sanatta başarılı olmanın yolu" ==> Bu, konudur.
Yazarın bu parçada asıl anlatmak istediği nedir? "Sanatta belirli bir düzeye gelmek geçmişteki birikimleri değerlendirmeyi gerektirir."? Bu da ana düşüncedir. Belirlenen konu ve ana düşünce en kısa, en çarpıcı biçimde "Sanatçı ve Geleneksellik" ile özetlenebilir. Yazıya en uygun başlık budur. Çünkü bu başlık daha paragraf okunmadan, konusu ve ana düşüncesinin ne ile ilgili olabileceğini düşündürecek özelliktedir.
Örnek Soru: Eğitim ve dil, birbiriyle yakından ilgili iki alan. Kuşkusuz dili kullanmanın tek amacı eğitim değildir; ama eğitimi dilsiz gerçekleştiremezsiniz. Bu yüzden eğitici yayınların dili, açık seçik, doğru ve seslendiği kitlenin düzeyine uygun olmalıdır. Bu koşullara sahip olmayan bir kitap, içindeki bilgiler ne kadar yararlı olursa olsun, işlevini yerine getiremez. Aktarılamayan, anlaşılmayan bilgi de bir bakıma yok sayılır.
Bu parçaya konulabilecek en uygun başlık aşağıdakilerden hangisidir?
A) Eğitim ve Toplum
B) Kitaplar ve Toplum
C) Eğitici Yayınlarda İçerik
D) Eğitimin Amacı
E) Eğitici Yayınların Dili
Yanıt: E
Örnek Soru: Halk tanımadığı yazarlardan yazdıklarına uygun bir yaşayış bekler. Düşündüğü gibi, yaşadığı gibi yazmaktır onun aradığı. En ileri edebiyatın da istediği bu değil mi?
Bu parçaya uygun başlık ne olmalıdır?
•İleri edebiyat
•Düşünce ve yaşayış
•Yaşadığını yazmak
•Halk ve edebiyat
•Halkın isteği
•İleri Edebiyat: İleri edebiyat, geçmişin birikimlerinden yararlanan edebiyattır. Bir yazar, eskiyi iyi tanımıyor ve eski edebiyatların kazanımlarını göz ardı ediyorsa, yeni ve ileri bir edebiyat yaratamaz. İleri edebiyat, eskini külleri arasından çıkar.
•Düşünce ve Yaşayış: Bir insan nasıl yaşıyorsa öyle düşünebilir ancak. Yaşamayanın düşünmesi olanaksızdır. Düşünce ile yaşayış birbirinden çıkar ve yine birbirine döner. Düşüncesi ile yaşayışı denk düşmeyenler, mutlu olamazlar.
•Yaşadığım Yazmak: İnsan yaşadıklarını yazmalıdır. Yaşadığını yazmayan insan, gerçek bir edebiyatçı olamaz. Toplum yani okurlar, yaşadığını yazan yazarları beğenir. Onları çok okur ve arar. Çünkü onların yaşayışlarıyla anlattıkları örtüşür. Sahici yazar olurlar.
•Halk ve Edebiyat: Halk, edebiyattan kendi sorunlarını ele almasını, kendine yol göstermesini ister. 'Şöyle şöyle yap!" diyen edebiyattır özlemini çekiği. Böyle bir edebiyat toplumun edebiyatıdır.
•Halkın İsteği: Halk, önce ekmek, sonra özgürlük ister. İkisinin yeri zamana göre değişse bile genel olarak değişmez bu sıra. O nedenle önce halkın karnı doymalı. Sonra o ne istediğini tek tek söyleyecektir.
Şimdi ilk paragrafımızla sonradan yazdığımız paragraflardan hangisinin ana düşüncesi çakışıyor? "Yaşadığını Yazmak" değil mi? Çünkü iki paragrafın da ana düşüncesi aynıdır.
Örnek: Antik çağda ev halkı, babanın yolunu nasıl gözler, onun eline nasıl bakarsa, ateş de öyledir. Sadece insanlar açlıktan kıvrandıkları halde ateş, yalınkat abasının altına büyür, uslu uslu oturur, sessiz sedasız beklerdi babanın gelmesini. Eve gelen baba ilk önce ocağa ot, odun atar, ateşi canlan-dırır, evi neşelendirirdi.
Bu parçada, özelliği ve önemi anlatılan "ateş" tir. Bu nedenle başlık için ideal bir sözcüktür.
Örnek: Yeni döktüğü betonun bir köşesine adını yazan bir yapı işçisi neyse, sanatçı da odur. Sanatçı, estetik kaygılar taşımakla birlikte bu yönüyle yapı işçisine benzer. Onları diğer insanlardan farklı kılan da budur.
Bu parçaya uygun başlık hangisidir?
•Estetik Kaygı
•Sahiplenme İçgüdüsü
•Yarınlara Ulaşmak
•Estetik Kaygı
Yeni döktüğü betonun üstüne cila çeken, kenarlarına süsler yapıp onu beğendirmeye çalışan bir yapı işçisi neyse sanatçı da odur. Sanatçı yarınlara ulaşmayı amaçlasa bile bu yönüyle yapı işçisine benzer. Onları diğer insanlardan farklı kılan budur.
Sahiplenme İçgüdüsü: Yeni döktüğü betona kimseyi bastırmayan, onu kendi malı sayan bir yapı işçisi neyse sanatçı da odur. Sanatçı güzelleştirme ve yarınlara ulaşma kaygısı çekse bile bu yönüyle yapı işçisine benzer. Eserine toz kondurmaz ve onu başka birine kaptırmamak için çırpınır. Onları diğer insanlardan farklı kılan da budur.
Sorumuzun yanıtı "Yarınlara Ulaşmak"tır. Çünkü beton üzerine yazılan ad, yarınlara ulaşma isteğinin bir sonucudur.
Örnek: En Zor İş / Karar Vermek
Aylarca işsiz kalan biri, bir çiftlik sahibinden iş ister. Çiftlik sahibi ona yığın yığın elmayı üç boya ayırma işini verir. İşçi bir süre sonra çiftlik sahibine gelerek kendini bu işten almasını söyler. Çiftlik sahibi: "İş ağır mı geldi?" deyince "Hayır beyim, zor geldi. Bana taş taşıt elma ayırtma!" de
Örnek: Aşağıdaki parçanın başlığını bulmaya çalışın. Başlığa ulaşmak için konu, bakış açısı, ana fikir sırasını izlerseniz daha güvenli bir sonuca ulaşırsınız.
Almanya'da yaşayan bir dostumun evindeyim. Dedi ki: Komşum, emekli bir Alman, bahçesindeki yetiştirdiği çileklerden getirdi. Geçenlerde ev turşumdan vermiştim ona şaşırmıştı. Ne de olsa alışık olmadığı bir durum. Bunları böyle böyle alıştırmalı yardımseverliğe. Neyse ki benim komşum birilerine karşılıksız bir şeyler vermeye alışıyor. Şimdilik hiç olmazsa bana...
Konu: Yardımseverlik.
Bakış Açısı: Yazar, yardımseverliğe olumlu ılımlı destekçi bakıyor.
Ana fikir: Almanları yardımseverliğe alıştırmalıyız.
Başlık: Yardımseverlik
Örnek: Aşağıdaki parçanın başlığını bulmaya çalışın. Başlığa ulaşmak için en güvenli yol olan konu, bakış açısı, ana fikir basamaklarını çıkın.
Yayınevi sahipleri bana özellikle soğuk savaş yıllarındaki filmlerde gösterilen biçimiyle ajanları, casusları anımsatıyorlar. Az konuşurlar. Hiçbir zaman düşünce alışverişinde bulunmazlar, genellikle sizi konuştururlar. Eğer onlardan biriyle telefonla konuşuyorsanız telin öbür ucundaki sessizlik kadar dehşet verici bir şey yoktur dünyada. Yayınevi sahibi hiçbir zaman sizin sorduklarınıza değinmeyecek, sizi terler içinde bırakmayı yeğleyecektir.
Konu: Yayınevi Sahipleri
Bakış Açısı: Yazar, yayınevi sahiplerini kötülemeci bir tavırla ele almış.
Ana fikir: Yayınevi sahipleri insanlarla birebir ilişkiye girmekten kaçındıkları için genelde sempatik olmayan insanlardır.
Başlık: Yayınevi Sahipleri
Örnek: "Güzel sanatlar, bazen etkiledikleri organlara göre, bazen de kullandıkları materyale göre, hatta bazen de izledikleri amaçlara göre sınıflanırlar. Bu itibarla musiki ile şiirden başka olan sanatlar, göze hitap ederler; öteki sanatlarsa daha çok göz ile ilgilidirler. Demek ki kulağa ve göze hitap eden sanatlar aynı türdendirler. "Sesli" ve "plastik" sanatlar adıyla bir sınıflama da yapılabilir. Burada plastikten maksat eserde kullanılan materyallerin (boya, mermer, bronz... gibi) her biçime girebilmiş olmasıdır. Musiki ve şiir, sesle ilgili sanatlardan oldukları halde; resmi, mimariyi ve heykeli kapsayan sanatlar plastiktirler. Bunlara bir de dans, bale, tiyatro, sinema sanatlarını ekleyebiliriz..."
Başlık: Güzel Sanatların Sınıflandırılması
Örnek: "Dil ile düşünce arasındaki ilişki yüzyıllardır dilbilimcileri, felsefecileri ve öteki bilim adamlarını uğraştırmaktadır. Felsefe ve mantıkçılar dil yoluyla insan zihnine, kavrama yetisine ulaşmaya, gerçeğin niteliğini anlamaya çalışmaktadırlar. Ruhbilimciler insanın gelişiminde dil ile düşünce arasındaki ilişkiyi irdelerken dil kullanımının düşünceyi içerdiğini, bu ilişki arasındaki etkileşimin de insana özgü davranışı ortaya çıkardığını belirtmektedirler. Bu yönden dille düşüncede gelişme, insanın "evrene uyumu" olarak nitelendirilebilir."
Başlık: Dil Düşünce İlişkisi
Örnek: "Latince "tarım" anlamına gelen "cultura" kökünden türetilen kültür kavramı, çoğunlukla, bir toplumun duyuş, düşünüş birliğini sağlayan bütün değerlerinin tümü olarak tanımlanır. Konuşma dilinde kullanılan anlamı da budur. Bu anlam gelenek, görenek, düşünüş ve sanat değerleri gibi bir toplumun bütün değerlerini kapsar. Kısaca bilgi anlamını taşır, konuşma dilinde "kültürlü adam" demek bilgili adam demektir. Felsefe, diliyle bu bilginin köküne iner. İnsan alet yapan bir hayvandır; hayvan aletsiz yaşayabildiği halde, insan aletsiz yaşayamaz. Öyleyse insan doğayla değil, kültürle bir bağlantı içindedir. Kültür, insanın belli bir ereğe göre meydana getirdiği üretimin tümüdür."
Başlık: Kültür Nedir?
Örnek Sorular
Örnek Soru: "Bir şair, başkalarının şiirlerinde geçen kelimeleri kullanabilir. Bunun gibi o şiirlerin konularını, temlerini, düşüncelerini yeniden işleyebilir. Ama bu özellik onu 'taklitçi' yahut 'değersiz' saymayı gerektirmez. Yeter ki o, bu kullanış ve işleyişte başkalarından ayrılabilsin. Onları ayrı bir görüş, biçim ve yöntemle yeni bir bireşime sokabilsin. Kısaca şiirinde bir kişilik gösterebilsin."
Bu paragrafa en uygun başlık aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Eskimeyen Şair B) Şiirde Öz ve Biçim C) Yenilikçi Şair D) Şiir Tekniği
E) Şair ve Özgünlük (1984/ÖYS)/ Yanıt: E
Örnek Soru: Sanatın amacı, kişinin düşüncesini, duyarlığını geliştirmek; ona, dünyaya ve insanlara insanca bakma, sezme, kavrama gücü kazandırmaktır. Sanat ürünlerine ilgi duymayan, hayali işlemeyen, başkalarının acılarına, dertlerine ortak olmayan bir bilim adamı, bir yargıç, bir yönetici düşünelim; ne yararı olur bunların toplumlarına, insanlığa? İnsanın, insan sevgisiyle yoğrulmadığı toplumlarda bütün yönleriyle ilkellik egemen olmaz mı?
Yukarıdaki parça için en uygun başlık aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Sanat ve Düş Gücü B) Sanat ve İnsan C) Sanat ve Yaratıcılık D) Sanatın Gelişimi
E) Sanatın Doğuşu (1986/ÖYS)/Yanıt: B
 
Paragraf Sorularında Sıkça Kullanılan Kavramlar Terimler Sözcükler
 Aşağıda; sözcükte anlam, cümlede anlam ve paragraf sorularında sıkça karşınıza çıkan sözcükler ve bunların anlamları verilmiştir.Bu sözcüklerin anlamlarını bilmeniz şüphesiz ki söz konusu sorularla ilgili karşınıza çıkacak soruları daha çabuk ve daha kolay anlamanızı sağlayacaktır,bunun sonucunda ise bu soruları hem daha kolay anlayacaksınız hem de soruyu doğru cevaplama şansınız artacaktır.
 
Paragraflarda Sıkça Kullanılan Bazı Kelimelerin Anlamları
 
Adaptasyon:Uyarlama
Ağdalı:Anlaşılması güç, karmaşık
Akıcılık:Sürükleyici olma,okuyanı sıkmama
Alaturka:Türk geleneklerine uygun
Anlatı:Hikaye etme
Bağdaşmak:Uyuşmak
Banal:Bayağı, sıradan
Burjuva:İmtiyazlı,seçkin,soylu
Çağrışım:Hatırlatma
Çağdaş:Aynı çağda yaşayan,uygar
Devinim:Hareket,eylem
Duyarlılık:Hassasiyet
Dingin:Durgun,hareketsiz,sakin
Diyalog:Karşılıklı konuşma
Doğallık:Yapmacıksız, gösterişsiz
Edimsel:Hareketli,fiili
Eğreti:Geçici,sınırlı
Erek:Amaç,maksat
Fantezi:Sonsuz hayal
Fonetik:Ses bilgisi
Güdüm:1 . Yönetme işi, idare.
2 . Bilişimde, bir olaylar dizisini, bir süreci veya bir aracı yöneltme ve düzenlemeyle ilgili işlevlerin bütünü.
İkilem:Çatışma,iki durumdan birini seçme zorunluluğu
İma:Dolaylı, üstü kapalı anlatma
İnan:İnanma işi
İndirgeme:Bir işi daha kolay kısa ve yalın hale getirme
İşlev:Görev, fonksiyon
İvedi:Acele
Jest:El, kol veya baş ile yapılan uyumlu hareket
Mistik:Aklın erişemediği şey
Nicelik:Sayılabilen ölçülebilen,azlık,çokluk.
Nükte:İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz,espri
Özgün:Yalnız kendine has bir nitelik taşıyan,farklı,orijinal
Payanda:Dayanak
Realite:Gerçeklik
Sav:İddia, tez
Süreğen:Sürüp giden
Tem:Tema
Yadsımak:İnkar etmek, yabancı kalmak
Yazın:Edebiyat
Yetke:Otorite
Yoğunluk:Yazıda birçok anlamın bir arada olması
Salık vermek:Öğüt vermek, tavsiye etmek
Kanıksamak:Alışmak Adapte:Uyarlanmış
Ahenk:Uyum, düzen
Aktüel:Güncel ,edimsel
Alafranga:Batı tarzında,Türk geleneklerine uygun olmayan
Betik:Yazılı olan şey, kitap, mektup, tezkere, pusula
Biçem:Üslup,tarz,anlatım biçimi
Çeşni:Çeşit,tat, hoşa giden özellikler
Dejenere:Yozlaşmış, aslını koruyamamış
Diksiyon:Duru,kurallara uygun güzel konuşma
Dikte etmek:Bir düşünceyi zorla kabul ettirmek
Dinleti:Bir topluluğa bir şeyler anlatmak,konser
Doğaçlama:İrticalen,metne bağlı kalmadan içinden geldiği gibi konuşma
Dramatik: Acıklı
Ego:Ben
Empoze:Zorla kabul ettirme
Etik:Ahlaki,ahlakla ilgili
Fenomen: Olay,olgu
Görece:Kişiden kişiye değişebilme durumu
İçerik:Bir şeyin içerisinde bulunanların tümü,muhteva
İlinti:İlgi, ilişki
İmge:Hayal,hülya
İrdelemek:Detaylı olarak incelemek
İroni:Alaylı söyleyiş,acıklı ve komik
Kriter:Ölçüt,kıstas
Kuram:Kanıtlanmamış,teori,soyut bilgi
Kitle:İnsan topluluğu
Nitelik:Bir şeyin nasıl olduğunu belirten, onu başka şeylerden ayıran özellik, vasıf, keyfiyet
Ödün:Taviz
Özlülük:Az sözle çok anlam ifade etme
Özveri:Fedakârlık
Polemik:Ağız kavgası,sert tartışma
Salt:Yalnız,tek
Simge:Sembol
Tasarı:Proje, plan
Tinsel:Ruhi,manevi
Tutarlılık:Çelişen fikirlerin olmaması
Yaratı:Eser, yapıt
Yazınsal:Edebi
Yetkin:Olgun, mükemmel
Yazınsal yaratı:Edebi eser
Açıklık: Yazının herkes tarafından anlaşılır olmasıdır.
Akıcılık: Yazının okunuşunda zorlanma olmaması, yazının rahat okunabilmesidir.
Aktüel: *Güncel. *Yakın zamanda gerçekleşmiş olan.
Anaç: *Yemiş verecek durumdaki ağaç. *Yavru yetiştirecek duruma gelmiş olan hayvan.
*İri, kart. *Verimli.
Arı dil: Sade, Öz Türkçe.
Basmakalıp: Özgünlüğü olmayan, değişiklik göstermeyen, bilineni tekrarlayan, harcıâlem, klişe.
Benzetme: Bir şeyin niteliğini anlatmak için o niteliği eksiksiz taşıyan bir şeyi örnek olarak gösterme işi, benzeti, teşbih.
Betimleme: Tasarlama, bir şeyi sözle veya yazıyla anlatma, göz önünde canlandırma, tasvir.
Bezgin: Yaşama veya iş görme isteğini yitirmiş.
Biçim: Şiirlerin kuruluş ve uyak düzenlerine göre olan dış görünüşü, şekil.
Bilinç: İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği, şuur.
Biyografi: Bir kimsenin hayatını konu alan yazılardır.
Bulgu: Araştırma verilerinin çözümlenmesinden çıkarılan bilimsel sonuç, netice.
Çağdaş: *Aynı anda yaşayan. *Çağın şartlarına uygun yaşayan.
Çevirmen: Bir yazıyı veya konuşmayı bir dilden başka bir dile çeviren kimse, çevirici, dilmaç, tercüman, mütercim.
Dağarcık: Bellek. Yaşananları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak zihinde saklama gücü. Bilgi.
Deneme: Herhangi bir konuda yeni ve kişisel görüşlerle bezenmiş bir anlatım içinde sunulan düz yazı türü.
Devinim: Hareket.
Didaktik: Öğretici.
Doğallık: Olduğu gibi yansıtma durumu. Süse, sanata girmeden anlatma.
Doğaüstü: Doğa yasalarına uymayan, doğa yasalarıyla açıklanamayan, tabiatüstü.
Duruluk: Gereksiz sözcüklere yer vermeme. En kısa yoldan aktarma.
Duyarlık: Duyum ve duyguları algılayabilme yeteneği, hassaslık, hassasiyet.
Duyu: İnsanların ve hayvanların, dış dünyanın uyaranlarını görme, işitme, koklama, dokunma ve tatma organlarıyla algılama yeteneği, duyum.
Duyuş: Seziş. Sezme işi.
Düş: Gerçekleşmesi istenen şey, umut. Gerçek olmayan şey, imge, hayal.
Düşsel: Düş ile ilgili, hayalî.
Düşünsel: Düşünce ile ilgili, düşünce sonucu ortaya çıkan, düşünceye dayanan, fikrî.
Düzyazı: Şiir olmayan söz ve yazı, nesir, mensur, inşa.
Ebru: Kâğıt süslemeciliğinde kitre, kola vb. yapıştırıcılarla yoğunlaştırılmış su üzerine, neft yağı ile sulandırılmış yağlı boya damlatılarak yapılan ve kâğıda geçirilen süs.
Eleştiri: Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle anlaşılmasını sağlamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazı türü, tenkit, kritik.
Eleştirmen: Eleştiri yazıları yazan kimse, eleştirmeci, tenkitçi, münekkit.
Estetik: Sanatta ortaya konulan güzellik.
Evrensel: Bütün insanlığı ilgilendiren, âlemşümul, cihanşümul, üniversal.
Fantastik: Gerçekte var olmayan, gerçek olmayan, hayalî.
Gerçeküstü: Gerçeği aşan, gerçeğin üstündeki gerçek, sürrealite.
Göreceli: Kesin olmayan, kişiden kişiye değişebilen.
Gözlem: Bir nesnenin, olayın veya bir gerçeğin, niteliklerinin bilinmesi amacıyla, dikkatli ve planlı olarak ele alınıp incelenmesi, müşahede.
Güncel: O gün yada yakın zaman aralığında geçen her şey.
İçerik: Sözlü veya yazılı anlatımda verilmek istenen öz, düşünce, duygu ve imgelerin bütünü.
İçgüdü: Doğuştan gelen.
İçtenlik: Yapmacıksız, içten geldiği gibi anlatma.
İmbik: Damıtmaya yarayan, damıtma işinde kullanılan araç, damıtıcı.
İmge: Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, imaj, hülya.
İnandırıcılık: Anlatılanların doğru olduğuna inanılmasının sağlanması.
İrdelemek: Bir konunun incelenmesi ve eleştirilmesi gereken bütün yönlerini birer birer incelemek, araştırmak, tetkik ve tetebbu etmek, mütalaa etmek.
İroni: Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme. Gülmece.
İşlev: Görev, fonksiyon.
İzlenim: Bir durum veya olayın duyular yolu ile insan üzerinde bıraktığı etki, intiba, imaj.
Kanı: İnanç, düşünce, kanaat.
Karakter: Bir eserde duygu, tutku ve düşünce yönlerinden ele alınan kimse.
Kaygı: Üzüntü, endişe duyulan düşünce, tasa.
Kesit: Ayırıcı özellikleriyle belirlenen süreç, bölüm.
Kişisel: Kişi ile ilgili, kişiye ilişkin, kişinin kendi malı olan, şahsi, zatî.
Köken: Bir şeyin çıktığı, dayandığı temel, biçim, neden veya yer, menşe.
Kuram: Belirli bir konudaki düşüncelerin, görüşlerin bütünü. Sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar bütünü, nazariye, teori.
Kurgu: Uygulamaya geçmeyen yalnız bilmek ve açıklamak amacını güden düşünce.
Kültür: Bir topluma özgü düşünce ve sanat eserlerinin tümü.
Kültürel: Kültüre ilişkin, kültürle ilgili.
Lirik: Çok etkili, coşkun, genellikle kişisel duyguları dile getiren.
Mistik: Açıklanamayan, akıl dışı.
Nesnel: Objektif, yorumsuz, herkesçe aynı kabul edilen.
Olgu: Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa. Edebî eserlerde olayı geliştiren davranış, iş.
Ölçüt: Bir yargıya varmak veya değer vermek için başvurulan ilke, kıstas, mısdak, kriter.
Öz eleştiri: Bir kişinin kendi davranışları üzerine yönelttiği eleştiri, otokritik.
Özgü: Birine veya bir şeye ait olan.
Özgünlük: Başkasına benzememe, ayırt edilebilme.
Özlülük: Az sözle, çok şey anlatma.
Özümlemek: Herhangi bir şeyi öz malı durumuna getirmek, benliğine yerleştirmek.
Özümsemek: Herhangi bir şeyi öz malı durumuna getirmek, benliğine yerleştirmek.
Özveri: Bir amaç uğruna veya gerçekleştirilmesi istenen herhangi bir şey için kendi çıkarlarından vazgeçme, fedakârlık.
Realite: Gerçek.
Sağduyu: Doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği, aklıselim, hissiselim.
Salt: İçine, kendisine yabancı hiçbir şey karışmamış, arı. Yalnızca. Duru. Sadece.
Saptamak: Bir şeyi belirgin kılmak, tespit etmek.
Sav: İddia, savunulan düşünce.
Sentez: Yalından karmaşık olana, külliden cüziye, zorunludan olasıya, ilkeden onun uygulanmasına, genel yasadan bireysel duruma, nedenden etkiye, öncülden varılan sonuca giden düşünme biçimi, bireşim, terkip.
Sezgi: Sezme yeteneği, feraset. Açık bir kanıt olmaksızın, olmuş veya olacak bir şeyi anlamak, kestirmek, hissetmek.
Söz Dağarcığı: Bir dilde kullanılan veya bir kimsenin bildiği, kullandığı sözlerin bütünü, söz varlığı, vokabüler, kelime hazinesi.
Süreç: Devam eden zaman. Birbirini takip eden olaylar dizisi.
Şematik: Bir edebiyat eserinin, bir tasarının planı, biçimi.
Tekdüzelik: Tekdüze olma durumu, yeknesaklık, biteviyelik, monotonluk.
Tema: Öğretici veya edebî bir eserde işlenen konu, düşünce, görüş.
Terim: Bir bilim, sanat, meslek dalıyla veya bir konu ile ilgili özel ve belirli bir kavramı karşılayan kelime.
Tip: Hikâye, roman, tiyatro gibi uzun anlatıma dayalı edebî eserlerde kişi kadrosu içinde yer alan ve belli bir düşüncenin, topluluğun zihniyetini ve ideolojinin temsilciliğini yüklenen kişi.
Tutarlılık: Anlatılanların birbirini tutması, birbiriyle çelişmemesi.
Tutku: Güçlü istek ve eğilimin yöneldiği amaç.
Tutum: Tutulan yol, davranış.
Üslup: Sanatçının görüş, duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği veya bir türün, bir çağın kendine özgü anlatış biçimi, biçem, tarz, stil.
Varsayım: Bir an için var olduğunu düşünme.
Virtüöz: Herhangi bir müzik aracını büyük ustalıkla çalabilen sanatçı.
Yalınlık: Açık, süsten ve zorlamadan uzak, kolayca anlaşılabilen anlatım, sadelik.
Yapıt: Bir emek sonucunda ortaya konulan ürün, eser.
Yazım: Bir dilin belli kurallarla yazıya geçirilmesi, imla.
Yazın: Olay, duygu, düşünce ve hayallerin dil aracılığı ile biçimlendirilmesi sanatı.
Yazınsal: Edebî.
Yeğlemek: Diğerlerinden daha üstün görüp bir şeye yönelmek, yeğ tutmak, tercih etmek.
Yeti: Bir işi yapabilme gücü.
Yetkin: Gerekli seviyeye ulaşmış, mükemmel.
Yorum: Bir yazının veya bir sözün, anlaşılması güç yönlerini açıklayarak aydınlığa kavuşturma, tefsir.
Zanaat: El ustalığı isteyen işler.
 
  Paragraf Soruları ve Çözme Teknikleri
 Paragraf soruları aslında çözümü en kolay olan sorulardır. Doğrudan bilgi gerekmediğinden biraz dikkat, biraz gayret bu soruların çözümünde yeterlidir. Önemli olan her cümlenin ana fikrini bulmaktır. İlk önce soru, sonra parça okunmalıdır. Direkt parçayı okumak bize zaman kaybettirir. Çünkü parçayı neden okuduğumuzu bilemediğimizden amaçsız bir okuma olur. Bu nedenle ilk önce soru, sonra parça, sonra şıklar incelenmelidir. Unutmayalım, paragraf sorularızor sorular değildir. Cevabı zaten içerisinde olan bu sorular mutlaka yapılmalıdır.
 
 
Paragraf Sorularının Çeşitleri:
1. Ana fikir
2. Yardımcı fikir (olumsuz sorular)
3. Konu (duygu, kişilik)
4. Başlık
5. Paragraf tamamlama/ Araya cümle
6. Paragraf oluşturma
7. Paragrafın ikiye ayrılması
8. Düşüncenin akışını bozan cümle
9. Anlatım biçimleri
10. Düşünceyi geliştirme yolları
11. Paragrafın konusu
12. Düşsel Öğeler/ Duyu Aktarımı
Bu başlıklar içerisinde en önemli olanı Ana fikirdir. Ana fikir halledilirse diğer konular rahatlıkla halledilir. Bazı konulardan seyrek olarak soru çıkmaktadır (paragraf oluşturma, başlık...).
ANLATIM TEKNİKLERİ:
a) Açıklama: İlk planda bilgi verme amacı güdülür. Okuyucu bir konuda aydınlatılmaya çalışılır. Makale, deneme, fikir yazıları ve bilimsel yazılarda sıkça kullanılır.
b) Tartışma: Yazar okura kendi görüşünü benimsetmeye çalışır. Okur bir konuda yönlendirilir. Devrik cümleler ve soru cümleleri hakim olabilir. Bence, bana göre, benim anladığım... gibi ifadelere dikkat edilmelidir.
c) Öyküleme (Hikaye etme): Olay-kişi-yer-zaman birliğine dikkat edilmelidir. Olay akış halinde verilir. "di'li geçmiş zaman" ve "geçmiş zaman" ifadelerine dikkat edilmelidir.
d) Betimleme (Tasvir etme): Kelimelerle tablo çizme sanatı da denilebilir. Seçilen kelimelerle anlatılan şey gözümüzde canlandırılır. Ruhi portre ya da dış görünüş portresi çizilir. İzlenimsel veya açıklayıcı olabilir. Sıfatlar ve benzetmeler çok sık kullanılır.
DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI
a) Tanımlama: "Bu nedir?" sorusuna cevap olabilecek cümlelerden faydalanılır. Yalın bir anlatımla doğrudan bilgi verilir. Anlam yoğunlaşması vardır.
b) Karşılaştırma: İki fikrin ya da kavramın ortak veya karşıt yönleriyle kıyaslanmasıdır. Burada önemli olan ortak özelliği olan iki kavram veya nesne vs. kıyaslanmalıdır. "İSE" ifadesine parçada dikkat edilir. Patlıcan ile şiir kıyaslanamaz. Bu "Benzetme" olur.
c) Örnekleme: Soyut bir düşünceyi somutlaştırmak amacıyla örneklerden faydalanmaktır.
d) Tanık Gösterme: Düşünceyi ispatlamak amacıyla dalında otorite sahibi, tanınmış, güvenilir kişilerin görüşlerine yer vermektir. Kişinin görüşü "............" şeklinde verilir. Ancak tırnak içindeki örnekler bizi yanıltmamalıdır. "Beyaz Lale" Ömer Seyfettin'in.... gibi. [Paul Valery: "Arslan yediği parçalardan oluşur." diyerek medeniyetlerin kültürlerden oluştuklarını söyler.] à Tanık Gösterme.
e) Sayısal Verilerden Faydalanma: İstatistiki bilgilere yer verilir. Rakamlar bulunur. %... ifadelerine dikkat edilir.
f) İlgi Kurma: İki durum ya da kavram arasında bağlantı kurma.
Örnek:
Eylülde Kaçkarlar'ın çevresinde "kestane karası fırtınası" gelip çatar. Kestanelerin dökülme zamanıdır artık. Yöre insanı için kestanenin hem meyvesi, hem de kerestesi çok değerlidir. Çünkü evlerin özellikle dış cephesi bu ağaçtan yapılır. Rüzgarlar vadilerde uğuldamaya, yapraklar dökülmeye başlamıştır bugünlerde. Karın habercisi olan "karakuş" birazdan pencerenin pervazına tüner. Derinden kurt sesleri gelir. Orman tüm yaşamıyla hazırdır uzun ve beyaz kışa. (ÖSS-2000)
Bu parçanın anlatımında Açıklama, Öyküleme, Betimleme bir arada kullanılmıştır.
PARAGRAFTA YAPI
Paragraf düşüncenin yoğunlaştığı bölümdür. Fikir bir cümleye ya da paragrafın bütününe sindirilmiş olabilir. Paragraf küçük bir metin olduğu için giriş-gelişme-sonuç bölümleri vardır. Girişte fikir hakkında kısa bilgi verilir. Gelişmede yazdığımız yollarla fikir geliştirilir. Sonuçta yazar bir hüküm verir.
Giriş: Bu bölümle ilgili çıkan sorular parça başına getirilecek cümle veya giriş cümlesi olabilecek cümle sorulardır.
Parça başına getirilecek cümle şıklardan bulunurken şık ile parça arasında anafikir, üslup, konu açısından paralellik bulunmalıdır.
"Aşağıdakilerden hangisi bir parçanın giriş cümlesi olabilir?" şeklindeki sorularda nelere dikkat edilmelidir?
- Giriş cümlesi geliştirilmeye müsait olmalıdır. Açıklanabilmelidir.
- Daha öncesini hatırlatan ifadeler bulunmamalıdır.
- Böylece, ama, fakat, lakin, bununla beraber...vs. ifadeleriyle başlamamalıdır.
- İçinde "de" bağlacı bulunmamalıdır.
Gelişme: Girişte ortaya atılan fikir açıklanır. Anlatım Teknikleri ve Düşünceyi Geliştirme Yolları'na başvurulur. Düşüncenin akışını bozan cümle, araya cümle alma, iki paragrafa ayırma soruları gelebilir. Düşüncenin akışını bozan cümle sorularında her cümle kendisinden önceki cümleyle bağlantılı olmalıdır. İlgisiz cümle doğru cevaptır. Ayrıca "özel ve genel anlam" olarak da incelenebilir. Araya cümle alma sorusunda "..............." şeklinde verilen cümle "açıklayan mı açıklanan mı" dikkat edilmelidir. "Numaralı yerlerden hangisinden önce, sonra ya da numaralı yerlerden hangisine" noktalarına dikkat edilmelidir. Ayrıca cümlelerin numaralandırılışına dikkat edilmelidir. Numara cümlenin başında mı yoksa sonunda mı? Son numaraya göre hareket edilmelidir.
Sonuç: Parçanın sonuna getirilebilecek cümle. Son cümledir. Hüküm bildirir. Parçayla anafikir, konu ve üslup açısından paralellik gösterir.
Örnek 1:
(I)Rize'nin Pazar ilçesinde, Verçenik Yaylası'na gidecek minibüse bindiğimizde, uzun süren otobüs yolculuğunun yorgunluğunu unutmuştuk. (II)Yaklaşık beş saat süren minibüs yolculuğundan sonra, kararlaştırılan buluşma noktasına ulaştık. (III)Oradakilerle hoş beşten sonra çadırları kurduk; sırt çantalarımızı boşalttık. (IV)İlk günler için getirilen taze yiyeceklerle, hemen küçük bir ziyafet sofrası kurduk kendimize. (V)Geceleri fark ettik ki, gökyüzü burada her zaman yıldızlarla doluydu. (VI)Hemen her gece yıldızlara bakarak düşler kuruyorduk.
Yukarıdaki parça iki paragrafa bölünmek istense, ikinci paragrafın kaçıncı cümleyle başlaması uygun olur? Cevap (V) ÖSS-2000
Örnek 2:
(I)Umarım siz benden çok daha fazla yaşarsınız; ama bu yaşlara gelince insanda yaşlılığın farklı bir etkisi oluyor. (II)Yeni bir işe başlarken endişeleniyorsunuz, bitirebilir miyim diye. (III) İtiraf edeyim ki "Köleler ve Tutkular"a başlarken bu endişeyi yaşadım. (IV)Romanda her konu, yazılış süresini kendi belirliyor. (V)Hiçbir kitabımın üzerinde bu kadar yoğun çalıştığımı söyleyemem. (VI)Tam bir ağır işçi gibi sabah 8.30'dan akşam 20.00'ye kadar... (VII)Böylesine yoğun çalışmama karşın, kitabı tamamlamam iki yılımı aldı.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B)III. C)IV. D)V. E)VI.
Cevap: C ÖSS-2000
Örnek 3:
Bir öykünün, yer aldığı kitaba adını verebilmesi için kitaptaki öteki öyküler arasında seçkinlik kazanması gerekir. (I)Okuduğum son öykü de bu türden. (II)Olay yine parçalı, kişilerin ağzından tek tek anlatılıyor. (III)Her anlatıcı konunun bir yönünü tamamlıyor. (IV)Kişiler öylesine doğal, içten konuşturuluyor ki hemen her kişi benliğinize girerek sizi zenginleştiriyor. (V)
Düşüncenin akışına göre, "Böylece siz de öykünün bir parçası oluyorsunuz." cümlesinin yukarıdaki parçada numaralanmış yerlerden hangisine getirilmesi uygun olur?
A)I. B)II. C)III. D)IV. E)V. ( Cevap: E ÖSS-2000 )
Örnek 4:
Dil, başkalarının düşüncelerini, duygularını öğrenmede temel araçlarımızdan biridir. Bu, kendi düşüncelerimiz için de geçerlidir. Çünkü düşüncelerimizi dilin toprağında oluşturur, geliştiririz. Geliştirdiğimiz düşünceleri de yine dilin yardımıyla başkalarına iletiriz. Böylece...
Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna aşağıdakilerin hangisi getirilmelidir?
A) Hiçbir dil olduğu gibi kalmaz, gelişir ve değişir.
B) Dilin yapısı toplumsal yaşamın koşullarına göre biçimlenir.
C) Duygu ve düşüncelerin iletimi kendine özgü bir dil gerektirir.
D) Dilin, düşünceyi oluşturan ve taşıyıp yayan bir araç olduğu söylenebilir.
E) Dillerin gelişimi toplumdan topluma değişiklik gösterir.
Cevap: D ÖYS-1995
Örnek 5:
Aşağıdakilerden hangisi bir yazının ilk cümlesi olmaya en uygundur?
A) Yeni öykücüler arasında Türkçeyi bütün güzelliği ile kullananlar var.
B) Başka öykülerini de dergilerde okumuştum ama bunu hepsinden güzel buldum.
C) Bunda, tiplerin çok canlı, öykülerinin otobiyografik olmasının da etkisi var.
D) Bir bakıma, bu son iki kitabı birer dil olayı olarak değerlendirilmelidir.
E) Birçok yeni öykücünün, buna gereğinden fazla önem verdiğini gördük.
Cevap: A ÖSS-1987
Örnek 6:
Her şeyden önce, sanatçının, baş kişisi kadın olan tek romanıdır. Romanın hemen tümü, kahramanın güncesinden oluşmakta ve yaşadığı olaylar birinci tekil kişi olarak onun bakış açısından anlatılmaktadır. Ayrıca, genellikle ele aldığı kentli aydın tipleriyle tanıdığımız yazarın bu yapıtının kahramanı bir köylü kızıdır. Bu kızın köydeki yaşantısı belgesel sayılabilecek ayrıntılarla işlenmiştir.
Düşüncenin akışına göre bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Sanatçı, bu yapıtında yerellikten yola çıkarak evrenselliğe ulaşabilen bir yazar olma özelliğini korumuştur.
B) Bu roman, birçok yönüyle sanatçının öteki romanlarından oldukça farklı özellikler taşıyor.
C) Bu romanın kahramanı, gelişme çağında kentli ailelerin yanına evlatlık verilen bir köylü kızıdır.
D) Bu romanda yazar, eğitim düzeyi çok düşük bir köylü kızının konuşmasını, doğallığını bozmadan, ustalıkla işliyor.
E) Sanatçı bu romanda, kentin insanıyla kırsal kökenli insanların ilişkilerindeki çelişkileri, iki yüzlülükleri sergiliyor.
Cevap: B ÖYS-1994
PARAGRAF SORULARI
1. Yabancı dillerin etkisinin artması, Türkçenin söz varlığını, söz dizimi özelliklerini olumsuz yönde etkiliyor. Divan Oteli demek dururken Hotel Divan, Marmara Oteli demek dururken The Marmara demek, Türkçenin sözdizimi özelliklerini zorlamaktır. Son zamanlarda bir de çeviri yoluyla anlatım türü ortaya çıktı. Sözler Türkçe, ama anlatım kalıbı yabancı kaynaklı... Doğru olmayan bu kullanışlar da yaygınlaşıyor: Çay içmek, kahve içmek yerine çay almak, kahve almak; özür dilerim yerine üzgünüm gibi kullanışlar bunlara sadece birkaç örnek. Türkçenin yapısına ve mantığına aykırı bu yanlışlardan kurtulmamız gerekiyor.
Böyle düşünen bir yazar aşağıdakilerden hangisini söylemiş olamaz?
A) Türkçenin yabancı dillerin etkisinden kurtulmalıdır.
B) Yanlış kullanımlar dilimize zarar verir.
C) Bazı anlatım kalıpları olduğu gibi çevrilmemelidir.
D) Dilimizin kurallarına aykırı kullanımlardan kurtulmamız gerekir.
E) Yabancı kaynaklı kullanımlar bir dilin zenginliğinin göstergesidir.
2. Halit Ziya, eserlerinde insani değerleri esas aldığı için onun eserlerindeki kahramanlar insanı her yönüyle adeta kuşatır. Toplumun her kesiminden seçilen kahramanlar, yüzeysel bir şekilde tanıtılmaz. Yazar, kahramanlarının mizacı ve psikolojileri üzerinde yoğunlaşarak onların iyiye ya da kötüye doğru yönelişini tarafsız bir şekilde verir. Bunu yaparken de toplum gerçeklerini göz ardı etmez ve toplum gerçeklerini olduğu gibi yansıtmaya çalışır.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Yazar, kahramanlarını gerçekçi bir şekilde tanıtmıştır.
B) Yazar, kahramanlarını tanıtırken onların ruhsal yönleri üzerinde de durmuştur.
C) Halit Ziya'nın eserlerinde toplumun her kesiminden insana rastlamak mümkündür.
D) Yazar, kahramanlarını tanıtırken yan tutmaz.
E) Halit Ziya'nın kahramanları ya tam iyidir ya da tam kötüdür.
3. Alman dilinin gelenekçi söyleyiş kurallarının dışına çıkan Nietzsche, yazılarını bir şiir uyumu içinde yazar, aklından geçeni yazıya dökerken dil bilgisi kurallarını bir yana iter; aforizmalar şeklinde yazdığı eserlerinin büyük kısmı imalarla, düşüncelerine dair ipuçları ile doludur. Olumlu başladığı bir cümleyi ya da paragrafı olumsuz bitirir ya da olumsuz başlar, olumlu bitirir. Alaycı, iğneleyici bir anlatımı vardır.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Yazar dil bilgisi kurallarına uymamıştır.
B) Yazılarında şiir uyumu görülmektedir.
C) Gelenekçi söyleyiş kurallarının dışına çıkmıştır.
D) Yazılarının gidişatında istikrarlı davranmıştır.
E) Anlatımında kendi düşüncelerini de vurgulamıştır.
4. Türk kültür hayatındaki son on-on iki yıllık gelişme cumhuriyetin kuruluşundan sonra yapılan reformlardan hız almıştır. Tanzimat döneminin reformlarıyla başlayan dönem Türkiye'de Doğu - İslam müesseseleriyle Avrupa'dan müesseselerin yan yana yaşadıkları bir geçiş dönemidir. Cumhuriyetin kuruluşuyla girişilen reformlar ise, Osmanlı İmparatorluğu'nun mirası olan ikililiğe son vermiş, Türkleri kesin olarak batı kültürü ve medeniyeti çevresine sokmuştur.
Yukarıdaki paragraftan "Türk kültür hayatı"yla ilgili aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?
A)Cumhuriyet döneminde yapılan reformlar bazı alanlarda ikililiğe yol açmıştır.
B)Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Doğu-Batı kültür öğeleri bir arada devam etmiştir.
C)Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimat'tan sonra ikililik yaşanmıştır.
D)Türkiye'de yaşanan ikililik Türklerin batı kültürü ve medeniyeti çevresine girmesini zorlaştırmıştır.
E) Kültür hayatımızdaki gelişmeler cumhuriyetten sonraki reformların sayesinde olmuştur.
5. Çağdaşları arasında en büyük şairdi Atilla İlhan. Kendi alanında bir virtüözdü. Ama artık yok! Şiirlerindeki serbestlik, rahatlık ve ne olursa olsun doğruluk. Çoğu şairde göremeyeceğimiz bir üslup. Lise sıralarına yazılan iki satırı, şiir diye okuyan toplumumuzda bu ne büyük acıdır(!) Allah'ın rahmeti üzerine olsun...
Yukarıdaki parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A.Şair Türk edebiyatının en büyük şairiydi.
B.Doğruluktan yana olan bir şairdi.
C.Üslubu birçok şairden farklıdır.
D.Toplumumuzda şairin değeri bilinmemiştir.
E.Kendi alanında önde gelen bir şairdir.
6. Türkçenin şu andaki en önemli sorunu, dildeki yabancı öğelerin artmasıdır. Her dilde yabancı kökenli söz vardır. Hiçbir dil saf değildir. Türkçe de pek çok dile söz vermiş, pek çok dilden söz almıştır. Türkçenin verdiği sözler de vardır. Bunlardan en ilgi çekici olanı son zamanlarda dilimize giren kiosk'tur. Bu söz Türkçeden İngilizceye geçen köşk sözüdür. İngilizcede kiosk biçimine dönüşmüş ve bizim sözümüz bu defa farklı bir anlamda karşımıza çıkmıştır. Dildeki yabancı sözlerin bir ölçüsü olmalıdır. Bu ölçü dilin kimliğini bozacak derecede olmamalı- dır.Dil gerek duyduğu sözleri,karşılık bulunmaması durumunda yabancı dillerden aynen veya ses değişikliğine uğratarak alır.
Yukarıdaki paragraftan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A.Türkçeden yabancı dillere sözcükler verilmiştir.
B.Dilimize giren sözcükler dilimizin yapısını bozacak derecede olmamalıdır.
C.Yabancı dillere geçen sözcükler değişime uğrayarak tekrar karşımıza çıkmıştır.
D.Dilimize yabancı sözcükler girmemelidir.
E.Yabancı sözcük kullanmayan hiçbir dil yoktur.
7. Klasik sözcüğü, üzerinden çok zaman geçtiği halde değerini yitirmeyen, türünde örnek olarak gösterilen eserler için kullanılır. Klasikler, edebiyatı edebiyat yapan gerçek değerlerdir. Böyle önemli eserlerin sahnelenmeleri çok dikkatli bir çalışma gerektirir. Eserin özüne, ruhuna, geçtiği çağa, metinde yaratılan atmosfere ve dil yapısına sadık kalmak esastır. Klâsikler çinko, kalay, bakır değildir, onlar altındır,24 ayar altın. Altına altın muamelesi yapmak ve meseleye bir sarraf hassasiyetiyle yaklaşmak gerekir.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A.Klasik eserler kalıcı eserlerdir.
B.Klasikler edebiyatın temel taşlarıdır.
C.Klasik eserler sahneleneceği zaman eserin genel yapısının bozulmamasına dikkat edilmelidir.
D.Günümüzdeki klasikler gelecekte de varlığını sürdüreceklerdir.
E.Klasikler değerlendirmeye alınırken çok hassas davranılmalıdır.
8. Dil değişimine inananlar, ona yürekten katılanlar; evimizde oturup düzgün uyaklı, Nedimağzından gazeller yazarak kendimizi ve iki üç bağımlıyı eğlendirmek hevesinde değiliz. Bizim bütün düşüncemiz, derisi katılaşmış eline sapanını tutan,çatlak topuklu,çorapsız ayağıyla Türk topraklarının göbeğine basan yurttaşlarımızın söylediğini anlamak, istediğini yapmak, yapmasını istediğimizi ona kolayca anlatmaktır.
Böyle söyleyen bir yazar için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A) Nedim ağzından gazeller yazmak istemektedir.
B) Halkın kendisini kolayca anlamasını istemektedir.
C)Dilin değişiminin halkı zor durumda bıraktığını düşünmektedir.
D.Halkın üst tabakasına seslenmeyi yeğlemektedir.
E.Dilin değişmemesi taraftarıdır.
9. Kadınların gerçek yüzünü saklayıp makyaj yapmalarını modern toplumun, çağdaş insanın kadın üzerindeki baskısı olarak görüyorum. Bu baskı altında kadınlar hep kendini saklamak, kendini insanlara beğendirmek zorunda kalmıştır. Kadınların bu baskıdan kurtulması, ancak toplumun kadına bakış açısının değişmesiyle mümkün olacaktır.
Yukarıdaki paragraftan aşağıdakilerden hangisi çıkarılabilir?
A) Toplumsal bir sorun olan makyaj, kadınları toplumda küçük düşürmektedir.
B) Kadınlar, makyaj yaptıklarında kendilerini daha güzel hisseder.
C) Makyaj yapımıyla toplumsal anlayış arasında bir bağ vardır.
D) Eski çağlardan bu yana toplum, kadınlar her zaman ön planda olmuştur.
E) Kadın gerçekten güzelse onun makyaj yapmasına gerek yoktur.
10. Batılılaşmak Osmanlı'dan miras kalan ve Türkiye'nin de bir türlü dindiremediği iki yüzyıllık bir sancı. İçinde bulunduğumuz günler, bu sancıyı azaltmak için en somut adımların atıldığı bir tarihsel dilime rastlıyor. Avrupa Birliği'ne katılmak amacıyla peş peşe uyum yasaları çıkarıldı, yıllardır yaşadığımız antidemokratik uygulamaları kınayanlar Avrupa Birliği taraftarlarının katılımıyla artıyor, Türkiye'de Avrupa Birliği'nin getireceği ekonomik artılar ve eksiler tartışılıyor. 3 Ekim'den sonra müzakerelerin başlamasıyla ve tam üyelik vizesinin alınmasıyla her şey su yüzüne çıkacaktır.
Yukarıdaki parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Batılılaşma yalnızca Türkiye'nin sorunu değildir.
B) Günümüzde Avrupa Birliği için bazı adımlar atılmaktadır.
C) Avrupa Birliği'nde Türkiye'nin tam üyeliğinin artıları ve eksileri tartışılmaktadır.
D) Batılılaşma süreci iki yüz yıl öncesine dayanmaktadır.
E) Avrupa Birliği taraftarları Türkiye'deki antidemokratik uygulamaları kınamaktadır.
11.Zavallı Osmanlıca! Ne kadar kolay yıkılıp gitti. Selanik'te başlayan, kökenini halkın dil bilincinde ve konuşma dilinde bulan sade lisan akımı, beslenip gelişerek, yirmi yılda Osmanlıcayı tahtından indirdi. Yüzyıllar içerisinde oluşmuş bir yazı dilinin bu kadar kolaylıkla ortadan kalkması üzerinde yeterince durulduğunu, bu olgunun yeterince incelendiğini sanmıyorum.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Osmanlıca kısa bir süre içerisinde ortadan kalkmıştır.
B) Sade dil akımı konuşma diline yakındır.
C) Osmanlıca çok geniş bir coğrafyada kullanılmıştır.
D) Osmanlıcanın oluşumu kısa bir zaman almıştır.
E) Osmanlıcanın yıkılması üzerinde fazla durulmamıştır.
12. Az gelişmiş milletlerin geri kalma sebepleri incelendiğinde, insanlarının milli ve çağdaş ihtiyaçlara göre eğitilmemiş olduğu görülür. Gelişmiş milletlerin gücü ekonomi, endüstri ve ticaretteki başarılarından çok eğitilmiş, vasıflı iş gücünden ileri gelir. Çünkü maddi güçler bir gün kaybedilebilir. Onun için bir ulusun yaptığı en iyi yatırım eğitime yaptığı yatırımdır.
Böyle düşünen bir yazara göre bir milletin gelişmesi aşağıdakilerden hangisine bağlıdır?
A) Gelişmiş milletlerle iyi ilişkiler kurulmasına
B) Ticarette yeni atılımlar yapılmasına
C) Ekonomik alanda reformlara
D) Eğitim seviyesinin yükseltilmesine
E) Sanayileşme hızının arttırılmasına
13. Türk cumhuriyetlerinde, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra yeni bir süreç başlamıştır. Beş Türk cumhuriyeti bağımsız olmuş, diğerleri de daha serbest hareket edebilme imkânlarına kavuşmuştur. Nitekim bunun etkisi de kısa zamanda görülmeye başlanmıştır. 1991'de Azerbaycan, 1993'te Türkmenistan ve Özbekistan, 1994'te de Karakalpakistan Lâtin alfabesine geçme kararı almıştır. Bu ülkelerde yeni alfabeye geçiş kademeli olarak uygulamaya konmuştur. Diğer yandan Kırım Türkleri ile Gagavuzlar da Lâtin alfabesine geçerek bazı süreli yayınlarını yeni alfabeyle basmaya başlamışlardır.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Bazı Türk cumhuriyetleri serbest hareket etme imkânına kavuşmuştur.
B) Latin alfabesine geçiş bu devletlerin daha kolay edebi ürünler ortaya koymasını sağlamıştır.
C) Bazı ülkelerde yeni alfabeye geçiş aşamalı olarak uygulamaya konmuştur.
D) Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra bazı Türk cumhuriyetleri bağımsız olmuştur.
E) Sovyetler Birliğinin dağılması Türklerin yeni alfabeye geçişi için bir fırsat olmuştur.
14. Gelenekler, bireysel yaratıcılık, grup farklılaşması ya da değişen koşullara uyarlanma zorunluluğundan ileri gelen değişme dinamiği ile çatışır. Bu durum nesil farklılaşmasına neden olur. Ama aynı zamanda da değişimle uzlaşır. Çünkü gelenekler değişmeyi, gecikmeli de olsa, giderek özümler. Bugünün değişimleri, yarının gelenekleri olur.
Yukarıdaki paragrafta "gelenek" ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?
A) Geleneklerin değişimle çatışması nesiller arası kopukluğa neden olabilir.
B) Gelenekler de zamanla değişebilir.
C) Değişimin başlıca nedenleri yaratıcılık ve farklılaşmadır.
D) Gelenekle değişim bazı noktalarda zıt düşebilir.
E) Gelenekler değişen koşullara çabuk uyum sağlar.
15. Bilimde, teknolojide yaşanan gelişmeler dile de yansır. Yeni kavramlara, yeni ürünlere dilimizin kaynaklarından yararlanarak karşılık bulmamız gerekir. Türkçe söz köklerinden işlek eklerle yapılan yeni türetmelerle dilin söz varlığı zenginleştirildiği gibi, aynı yolla dile kazandırılacak terimlerle Türkçenin bilim dili olarak gelişmesine katkıda bulunmuş olacağız. Aksi halde dilimiz yabancı dillerin baskısı altında kalarak benliğini yitirir. Benliğini yitirmiş bir dilin milleti de yok olmaya mahkumdur. Bu konuda aydınlara ve özellikle dil araştırmacılarına büyük görevler düşmektedir.
Böyle düşünen bir yazar aşağıdakilerden hangisini söylemiş olamaz?
A)Teknoloji ve dil ilişkisi göz ardı edilemez.
B) Yapılan yeni türetmeler dilimizi zenginleştir.
C) Teknolojinin yeni ürünlerine Türkçe karşılıkların bulunması Türkçenin bilim dili olmasını sağlar.
D) Bilim dili olan Türkçenin yeni kelimeler türetmesine gerek yoktur.
E) Teknolojiye paralel olarak yeni kelimeler türetmek dilimizi yabancı dillerin baskısından kurtaracaktır.
Cevap anahtarı:1.E 2.E 3.D 4.C 5.A 6.D 7.D 8.B 9.C 10.C 11.D 12.D 13.B 14.E 15.D
 
Paragraf Soruları ve Çözme Teknikleri
 
Paragraf soruları aslında çözümü en kolay olan sorulardır. Doğrudan bilgi gerekmediğinden biraz dikkat, biraz gayret bu soruların çözümünde yeterlidir. Önemli olan her cümlenin ana fikrini bulmaktır. İlk önce soru, sonra parça okunmalıdır. Direkt parçayı okumak bize zaman kaybettirir. Çünkü parçayı neden okuduğumuzu bilemediğimizden amaçsız bir okuma olur. Bu nedenle ilk önce soru, sonra parça, sonra şıklar incelenmelidir. Unutmayalım, paragraf sorularızor sorular değildir. Cevabı zaten içerisinde olan bu sorular mutlaka yapılmalıdır.
Paragraf Sorularının Çeşitleri:
1. Ana fikir
2. Yardımcı fikir (olumsuz sorular)
3. Konu (duygu, kişilik)
4. Başlık
5. Paragraf tamamlama/ Araya cümle
6. Paragraf oluşturma
7. Paragrafın ikiye ayrılması
8. Düşüncenin akışını bozan cümle
9. Anlatım biçimleri
10. Düşünceyi geliştirme yolları
11. Paragrafın konusu
12. Düşsel Öğeler/ Duyu Aktarımı
 
Bu başlıklar içerisinde en önemli olanı Ana fikirdir. Ana fikir halledilirse diğer konular rahatlıkla halledilir. Bazı konulardan seyrek olarak soru çıkmaktadır (paragraf oluşturma, başlık...).
ANLATIM TEKNİKLERİ:
a) Açıklama: İlk planda bilgi verme amacı güdülür. Okuyucu bir konuda aydınlatılmaya çalışılır. Makale, deneme, fikir yazıları ve bilimsel yazılarda sıkça kullanılır.
b) Tartışma: Yazar okura kendi görüşünü benimsetmeye çalışır. Okur bir konuda yönlendirilir. Devrik cümleler ve soru cümleleri hakim olabilir. Bence, bana göre, benim anladığım... gibi ifadelere dikkat edilmelidir.
c) Öyküleme (Hikaye etme): Olay-kişi-yer-zaman birliğine dikkat edilmelidir. Olay akış halinde verilir. "di'li geçmiş zaman" ve "geçmiş zaman" ifadelerine dikkat edilmelidir.
d) Betimleme (Tasvir etme): Kelimelerle tablo çizme sanatı da denilebilir. Seçilen kelimelerle anlatılan şey gözümüzde canlandırılır. Ruhi portre ya da dış görünüş portresi çizilir. İzlenimsel veya açıklayıcı olabilir. Sıfatlar ve benzetmeler çok sık kullanılır.
DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI
a) Tanımlama: "Bu nedir?" sorusuna cevap olabilecek cümlelerden faydalanılır. Yalın bir anlatımla doğrudan bilgi verilir. Anlam yoğunlaşması vardır.
b) Karşılaştırma: İki fikrin ya da kavramın ortak veya karşıt yönleriyle kıyaslanmasıdır. Burada önemli olan ortak özelliği olan iki kavram veya nesne vs. kıyaslanmalıdır. "İSE" ifadesine parçada dikkat edilir. Patlıcan ile şiir kıyaslanamaz. Bu "Benzetme" olur.
c) Örnekleme: Soyut bir düşünceyi somutlaştırmak amacıyla örneklerden faydalanmaktır.
d) Tanık Gösterme: Düşünceyi ispatlamak amacıyla dalında otorite sahibi, tanınmış, güvenilir kişilerin görüşlerine yer vermektir. Kişinin görüşü "............" şeklinde verilir. Ancak tırnak içindeki örnekler bizi yanıltmamalıdır. "Beyaz Lale" Ömer Seyfettin'in.... gibi. [Paul Valery: "Arslan yediği parçalardan oluşur." diyerek medeniyetlerin kültürlerden oluştuklarını söyler.] à Tanık Gösterme.
e) Sayısal Verilerden Faydalanma: İstatistiki bilgilere yer verilir. Rakamlar bulunur. %... ifadelerine dikkat edilir.
f) İlgi Kurma: İki durum ya da kavram arasında bağlantı kurma.
Örnek:
Eylülde Kaçkarlar'ın çevresinde "kestane karası fırtınası" gelip çatar. Kestanelerin dökülme zamanıdır artık. Yöre insanı için kestanenin hem meyvesi, hem de kerestesi çok değerlidir. Çünkü evlerin özellikle dış cephesi bu ağaçtan yapılır. Rüzgarlar vadilerde uğuldamaya, yapraklar dökülmeye başlamıştır bugünlerde. Karın habercisi olan "karakuş" birazdan pencerenin pervazına tüner. Derinden kurt sesleri gelir. Orman tüm yaşamıyla hazırdır uzun ve beyaz kışa. (ÖSS-2000)
Bu parçanın anlatımında Açıklama, Öyküleme, Betimleme bir arada kullanılmıştır.
PARAGRAFTA YAPI
Paragraf düşüncenin yoğunlaştığı bölümdür. Fikir bir cümleye ya da paragrafın bütününe sindirilmiş olabilir. Paragraf küçük bir metin olduğu için giriş-gelişme-sonuç bölümleri vardır. Girişte fikir hakkında kısa bilgi verilir. Gelişmede yazdığımız yollarla fikir geliştirilir. Sonuçta yazar bir hüküm verir.
Giriş: Bu bölümle ilgili çıkan sorular parça başına getirilecek cümle veya giriş cümlesi olabilecek cümle sorulardır.
Parça başına getirilecek cümle şıklardan bulunurken şık ile parça arasında anafikir, üslup, konu açısından paralellik bulunmalıdır.
"Aşağıdakilerden hangisi bir parçanın giriş cümlesi olabilir?" şeklindeki sorularda nelere dikkat edilmelidir?
- Giriş cümlesi geliştirilmeye müsait olmalıdır. Açıklanabilmelidir.
- Daha öncesini hatırlatan ifadeler bulunmamalıdır.
- Böylece, ama, fakat, lakin, bununla beraber...vs. ifadeleriyle başlamamalıdır.
- İçinde "de" bağlacı bulunmamalıdır.
Gelişme: Girişte ortaya atılan fikir açıklanır. Anlatım Teknikleri ve Düşünceyi Geliştirme Yolları'na başvurulur. Düşüncenin akışını bozan cümle, araya cümle alma, iki paragrafa ayırma soruları gelebilir. Düşüncenin akışını bozan cümle sorularında her cümle kendisinden önceki cümleyle bağlantılı olmalıdır. İlgisiz cümle doğru cevaptır. Ayrıca "özel ve genel anlam" olarak da incelenebilir. Araya cümle alma sorusunda "..............." şeklinde verilen cümle "açıklayan mı açıklanan mı" dikkat edilmelidir. "Numaralı yerlerden hangisinden önce, sonra ya da numaralı yerlerden hangisine" noktalarına dikkat edilmelidir. Ayrıca cümlelerin numaralandırılışına dikkat edilmelidir. Numara cümlenin başında mı yoksa sonunda mı? Son numaraya göre hareket edilmelidir.
Sonuç: Parçanın sonuna getirilebilecek cümle. Son cümledir. Hüküm bildirir. Parçayla anafikir, konu ve üslup açısından paralellik gösterir.
Örnek 1:
(I)Rize'nin Pazar ilçesinde, Verçenik Yaylası'na gidecek minibüse bindiğimizde, uzun süren otobüs yolculuğunun yorgunluğunu unutmuştuk. (II)Yaklaşık beş saat süren minibüs yolculuğundan sonra, kararlaştırılan buluşma noktasına ulaştık. (III)Oradakilerle hoş beşten sonra çadırları kurduk; sırt çantalarımızı boşalttık. (IV)İlk günler için getirilen taze yiyeceklerle, hemen küçük bir ziyafet sofrası kurduk kendimize. (V)Geceleri fark ettik ki, gökyüzü burada her zaman yıldızlarla doluydu. (VI)Hemen her gece yıldızlara bakarak düşler kuruyorduk.
Yukarıdaki parça iki paragrafa bölünmek istense, ikinci paragrafın kaçıncı cümleyle başlaması uygun olur? Cevap (V) ÖSS-2000
Örnek 2:
(I)Umarım siz benden çok daha fazla yaşarsınız; ama bu yaşlara gelince insanda yaşlılığın farklı bir etkisi oluyor. (II)Yeni bir işe başlarken endişeleniyorsunuz, bitirebilir miyim diye. (III) İtiraf edeyim ki "Köleler ve Tutkular"a başlarken bu endişeyi yaşadım. (IV)Romanda her konu, yazılış süresini kendi belirliyor. (V)Hiçbir kitabımın üzerinde bu kadar yoğun çalıştığımı söyleyemem. (VI)Tam bir ağır işçi gibi sabah 8.30'dan akşam 20.00'ye kadar... (VII)Böylesine yoğun çalışmama karşın, kitabı tamamlamam iki yılımı aldı.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B)III. C)IV. D)V. E)VI.
Cevap: C ÖSS-2000
Örnek 3:
Bir öykünün, yer aldığı kitaba adını verebilmesi için kitaptaki öteki öyküler arasında seçkinlik kazanması gerekir. (I)Okuduğum son öykü de bu türden. (II)Olay yine parçalı, kişilerin ağzından tek tek anlatılıyor. (III)Her anlatıcı konunun bir yönünü tamamlıyor. (IV)Kişiler öylesine doğal, içten konuşturuluyor ki hemen her kişi benliğinize girerek sizi zenginleştiriyor. (V)
Düşüncenin akışına göre, "Böylece siz de öykünün bir parçası oluyorsunuz." cümlesinin yukarıdaki parçada numaralanmış yerlerden hangisine getirilmesi uygun olur?
A)I. B)II. C)III. D)IV. E)V. ( Cevap: E ÖSS-2000 )
Örnek 4:
Dil, başkalarının düşüncelerini, duygularını öğrenmede temel araçlarımızdan biridir. Bu, kendi düşüncelerimiz için de geçerlidir. Çünkü düşüncelerimizi dilin toprağında oluşturur, geliştiririz. Geliştirdiğimiz düşünceleri de yine dilin yardımıyla başkalarına iletiriz. Böylece...
Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna aşağıdakilerin hangisi getirilmelidir?
A) Hiçbir dil olduğu gibi kalmaz, gelişir ve değişir.
B) Dilin yapısı toplumsal yaşamın koşullarına göre biçimlenir.
C) Duygu ve düşüncelerin iletimi kendine özgü bir dil gerektirir.
D) Dilin, düşünceyi oluşturan ve taşıyıp yayan bir araç olduğu söylenebilir.
E) Dillerin gelişimi toplumdan topluma değişiklik gösterir.
Cevap: D ÖYS-1995
Örnek 5:
Aşağıdakilerden hangisi bir yazının ilk cümlesi olmaya en uygundur?
A) Yeni öykücüler arasında Türkçeyi bütün güzelliği ile kullananlar var.
B) Başka öykülerini de dergilerde okumuştum ama bunu hepsinden güzel buldum.
C) Bunda, tiplerin çok canlı, öykülerinin otobiyografik olmasının da etkisi var.
D) Bir bakıma, bu son iki kitabı birer dil olayı olarak değerlendirilmelidir.
E) Birçok yeni öykücünün, buna gereğinden fazla önem verdiğini gördük.
Cevap: A ÖSS-1987
Örnek 6:
Her şeyden önce, sanatçının, baş kişisi kadın olan tek romanıdır. Romanın hemen tümü, kahramanın güncesinden oluşmakta ve yaşadığı olaylar birinci tekil kişi olarak onun bakış açısından anlatılmaktadır. Ayrıca, genellikle ele aldığı kentli aydın tipleriyle tanıdığımız yazarın bu yapıtının kahramanı bir köylü kızıdır. Bu kızın köydeki yaşantısı belgesel sayılabilecek ayrıntılarla işlenmiştir.
Düşüncenin akışına göre bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Sanatçı, bu yapıtında yerellikten yola çıkarak evrenselliğe ulaşabilen bir yazar olma özelliğini korumuştur.
B) Bu roman, birçok yönüyle sanatçının öteki romanlarından oldukça farklı özellikler taşıyor.
C) Bu romanın kahramanı, gelişme çağında kentli ailelerin yanına evlatlık verilen bir köylü kızıdır.
D) Bu romanda yazar, eğitim düzeyi çok düşük bir köylü kızının konuşmasını, doğallığını bozmadan, ustalıkla işliyor.
E) Sanatçı bu romanda, kentin insanıyla kırsal kökenli insanların ilişkilerindeki çelişkileri, iki yüzlülükleri sergiliyor.
Cevap: B ÖYS-1994
PARAGRAF SORULARI
1. Yabancı dillerin etkisinin artması, Türkçenin söz varlığını, söz dizimi özelliklerini olumsuz yönde etkiliyor. Divan Oteli demek dururken Hotel Divan, Marmara Oteli demek dururken The Marmara demek, Türkçenin sözdizimi özelliklerini zorlamaktır. Son zamanlarda bir de çeviri yoluyla anlatım türü ortaya çıktı. Sözler Türkçe, ama anlatım kalıbı yabancı kaynaklı... Doğru olmayan bu kullanışlar da yaygınlaşıyor: Çay içmek, kahve içmek yerine çay almak, kahve almak; özür dilerim yerine üzgünüm gibi kullanışlar bunlara sadece birkaç örnek. Türkçenin yapısına ve mantığına aykırı bu yanlışlardan kurtulmamız gerekiyor.
Böyle düşünen bir yazar aşağıdakilerden hangisini söylemiş olamaz?
A) Türkçenin yabancı dillerin etkisinden kurtulmalıdır.
B) Yanlış kullanımlar dilimize zarar verir.
C) Bazı anlatım kalıpları olduğu gibi çevrilmemelidir.
D) Dilimizin kurallarına aykırı kullanımlardan kurtulmamız gerekir.
E) Yabancı kaynaklı kullanımlar bir dilin zenginliğinin göstergesidir.
2. Halit Ziya, eserlerinde insani değerleri esas aldığı için onun eserlerindeki kahramanlar insanı her yönüyle adeta kuşatır. Toplumun her kesiminden seçilen kahramanlar, yüzeysel bir şekilde tanıtılmaz. Yazar, kahramanlarının mizacı ve psikolojileri üzerinde yoğunlaşarak onların iyiye ya da kötüye doğru yönelişini tarafsız bir şekilde verir. Bunu yaparken de toplum gerçeklerini göz ardı etmez ve toplum gerçeklerini olduğu gibi yansıtmaya çalışır.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Yazar, kahramanlarını gerçekçi bir şekilde tanıtmıştır.
B) Yazar, kahramanlarını tanıtırken onların ruhsal yönleri üzerinde de durmuştur.
C) Halit Ziya'nın eserlerinde toplumun her kesiminden insana rastlamak mümkündür.
D) Yazar, kahramanlarını tanıtırken yan tutmaz.
E) Halit Ziya'nın kahramanları ya tam iyidir ya da tam kötüdür.
3. Alman dilinin gelenekçi söyleyiş kurallarının dışına çıkan Nietzsche, yazılarını bir şiir uyumu içinde yazar, aklından geçeni yazıya dökerken dil bilgisi kurallarını bir yana iter; aforizmalar şeklinde yazdığı eserlerinin büyük kısmı imalarla, düşüncelerine dair ipuçları ile doludur. Olumlu başladığı bir cümleyi ya da paragrafı olumsuz bitirir ya da olumsuz başlar, olumlu bitirir. Alaycı, iğneleyici bir anlatımı vardır.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Yazar dil bilgisi kurallarına uymamıştır.
B) Yazılarında şiir uyumu görülmektedir.
C) Gelenekçi söyleyiş kurallarının dışına çıkmıştır.
D) Yazılarının gidişatında istikrarlı davranmıştır.
E) Anlatımında kendi düşüncelerini de vurgulamıştır.
4. Türk kültür hayatındaki son on-on iki yıllık gelişme cumhuriyetin kuruluşundan sonra yapılan reformlardan hız almıştır. Tanzimat döneminin reformlarıyla başlayan dönem Türkiye'de Doğu - İslam müesseseleriyle Avrupa'dan müesseselerin yan yana yaşadıkları bir geçiş dönemidir. Cumhuriyetin kuruluşuyla girişilen reformlar ise, Osmanlı İmparatorluğu'nun mirası olan ikililiğe son vermiş, Türkleri kesin olarak batı kültürü ve medeniyeti çevresine sokmuştur.
Yukarıdaki paragraftan "Türk kültür hayatı"yla ilgili aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?
A)Cumhuriyet döneminde yapılan reformlar bazı alanlarda ikililiğe yol açmıştır.
B)Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Doğu-Batı kültür öğeleri bir arada devam etmiştir.
C)Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimat'tan sonra ikililik yaşanmıştır.
D)Türkiye'de yaşanan ikililik Türklerin batı kültürü ve medeniyeti çevresine girmesini zorlaştırmıştır.
E) Kültür hayatımızdaki gelişmeler cumhuriyetten sonraki reformların sayesinde olmuştur.
5. Çağdaşları arasında en büyük şairdi Atilla İlhan. Kendi alanında bir virtüözdü. Ama artık yok! Şiirlerindeki serbestlik, rahatlık ve ne olursa olsun doğruluk. Çoğu şairde göremeyeceğimiz bir üslup. Lise sıralarına yazılan iki satırı, şiir diye okuyan toplumumuzda bu ne büyük acıdır(!) Allah'ın rahmeti üzerine olsun...
Yukarıdaki parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A.Şair Türk edebiyatının en büyük şairiydi.
B.Doğruluktan yana olan bir şairdi.
C.Üslubu birçok şairden farklıdır.
D.Toplumumuzda şairin değeri bilinmemiştir.
E.Kendi alanında önde gelen bir şairdir.
6. Türkçenin şu andaki en önemli sorunu, dildeki yabancı öğelerin artmasıdır. Her dilde yabancı kökenli söz vardır. Hiçbir dil saf değildir. Türkçe de pek çok dile söz vermiş, pek çok dilden söz almıştır. Türkçenin verdiği sözler de vardır. Bunlardan en ilgi çekici olanı son zamanlarda dilimize giren kiosk'tur. Bu söz Türkçeden İngilizceye geçen köşk sözüdür. İngilizcede kiosk biçimine dönüşmüş ve bizim sözümüz bu defa farklı bir anlamda karşımıza çıkmıştır. Dildeki yabancı sözlerin bir ölçüsü olmalıdır. Bu ölçü dilin kimliğini bozacak derecede olmamalı- dır.Dil gerek duyduğu sözleri,karşılık bulunmaması durumunda yabancı dillerden aynen veya ses değişikliğine uğratarak alır.
Yukarıdaki paragraftan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A.Türkçeden yabancı dillere sözcükler verilmiştir.
B.Dilimize giren sözcükler dilimizin yapısını bozacak derecede olmamalıdır.
C.Yabancı dillere geçen sözcükler değişime uğrayarak tekrar karşımıza çıkmıştır.
D.Dilimize yabancı sözcükler girmemelidir.
E.Yabancı sözcük kullanmayan hiçbir dil yoktur.
7. Klasik sözcüğü, üzerinden çok zaman geçtiği halde değerini yitirmeyen, türünde örnek olarak gösterilen eserler için kullanılır. Klasikler, edebiyatı edebiyat yapan gerçek değerlerdir. Böyle önemli eserlerin sahnelenmeleri çok dikkatli bir çalışma gerektirir. Eserin özüne, ruhuna, geçtiği çağa, metinde yaratılan atmosfere ve dil yapısına sadık kalmak esastır. Klâsikler çinko, kalay, bakır değildir, onlar altındır,24 ayar altın. Altına altın muamelesi yapmak ve meseleye bir sarraf hassasiyetiyle yaklaşmak gerekir.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A.Klasik eserler kalıcı eserlerdir.
B.Klasikler edebiyatın temel taşlarıdır.
C.Klasik eserler sahneleneceği zaman eserin genel yapısının bozulmamasına dikkat edilmelidir.
D.Günümüzdeki klasikler gelecekte de varlığını sürdüreceklerdir.
E.Klasikler değerlendirmeye alınırken çok hassas davranılmalıdır.
8. Dil değişimine inananlar, ona yürekten katılanlar; evimizde oturup düzgün uyaklı, Nedimağzından gazeller yazarak kendimizi ve iki üç bağımlıyı eğlendirmek hevesinde değiliz. Bizim bütün düşüncemiz, derisi katılaşmış eline sapanını tutan,çatlak topuklu,çorapsız ayağıyla Türk topraklarının göbeğine basan yurttaşlarımızın söylediğini anlamak, istediğini yapmak, yapmasını istediğimizi ona kolayca anlatmaktır.
Böyle söyleyen bir yazar için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A) Nedim ağzından gazeller yazmak istemektedir.
B) Halkın kendisini kolayca anlamasını istemektedir.
C)Dilin değişiminin halkı zor durumda bıraktığını düşünmektedir.
D.Halkın üst tabakasına seslenmeyi yeğlemektedir.
E.Dilin değişmemesi taraftarıdır.
9. Kadınların gerçek yüzünü saklayıp makyaj yapmalarını modern toplumun, çağdaş insanın kadın üzerindeki baskısı olarak görüyorum. Bu baskı altında kadınlar hep kendini saklamak, kendini insanlara beğendirmek zorunda kalmıştır. Kadınların bu baskıdan kurtulması, ancak toplumun kadına bakış açısının değişmesiyle mümkün olacaktır.
Yukarıdaki paragraftan aşağıdakilerden hangisi çıkarılabilir?
A) Toplumsal bir sorun olan makyaj, kadınları toplumda küçük düşürmektedir.
B) Kadınlar, makyaj yaptıklarında kendilerini daha güzel hisseder.
C) Makyaj yapımıyla toplumsal anlayış arasında bir bağ vardır.
D) Eski çağlardan bu yana toplum, kadınlar her zaman ön planda olmuştur.
E) Kadın gerçekten güzelse onun makyaj yapmasına gerek yoktur.
10. Batılılaşmak Osmanlı'dan miras kalan ve Türkiye'nin de bir türlü dindiremediği iki yüzyıllık bir sancı. İçinde bulunduğumuz günler, bu sancıyı azaltmak için en somut adımların atıldığı bir tarihsel dilime rastlıyor. Avrupa Birliği'ne katılmak amacıyla peş peşe uyum yasaları çıkarıldı, yıllardır yaşadığımız antidemokratik uygulamaları kınayanlar Avrupa Birliği taraftarlarının katılımıyla artıyor, Türkiye'de Avrupa Birliği'nin getireceği ekonomik artılar ve eksiler tartışılıyor. 3 Ekim'den sonra müzakerelerin başlamasıyla ve tam üyelik vizesinin alınmasıyla her şey su yüzüne çıkacaktır.
Yukarıdaki parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Batılılaşma yalnızca Türkiye'nin sorunu değildir.
B) Günümüzde Avrupa Birliği için bazı adımlar atılmaktadır.
C) Avrupa Birliği'nde Türkiye'nin tam üyeliğinin artıları ve eksileri tartışılmaktadır.
D) Batılılaşma süreci iki yüz yıl öncesine dayanmaktadır.
E) Avrupa Birliği taraftarları Türkiye'deki antidemokratik uygulamaları kınamaktadır.
11.Zavallı Osmanlıca! Ne kadar kolay yıkılıp gitti. Selanik'te başlayan, kökenini halkın dil bilincinde ve konuşma dilinde bulan sade lisan akımı, beslenip gelişerek, yirmi yılda Osmanlıcayı tahtından indirdi. Yüzyıllar içerisinde oluşmuş bir yazı dilinin bu kadar kolaylıkla ortadan kalkması üzerinde yeterince durulduğunu, bu olgunun yeterince incelendiğini sanmıyorum.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Osmanlıca kısa bir süre içerisinde ortadan kalkmıştır.
B) Sade dil akımı konuşma diline yakındır.
C) Osmanlıca çok geniş bir coğrafyada kullanılmıştır.
D) Osmanlıcanın oluşumu kısa bir zaman almıştır.
E) Osmanlıcanın yıkılması üzerinde fazla durulmamıştır.
12. Az gelişmiş milletlerin geri kalma sebepleri incelendiğinde, insanlarının milli ve çağdaş ihtiyaçlara göre eğitilmemiş olduğu görülür. Gelişmiş milletlerin gücü ekonomi, endüstri ve ticaretteki başarılarından çok eğitilmiş, vasıflı iş gücünden ileri gelir. Çünkü maddi güçler bir gün kaybedilebilir. Onun için bir ulusun yaptığı en iyi yatırım eğitime yaptığı yatırımdır.
Böyle düşünen bir yazara göre bir milletin gelişmesi aşağıdakilerden hangisine bağlıdır?
A) Gelişmiş milletlerle iyi ilişkiler kurulmasına
B) Ticarette yeni atılımlar yapılmasına
C) Ekonomik alanda reformlara
D) Eğitim seviyesinin yükseltilmesine
E) Sanayileşme hızının arttırılmasına
13. Türk cumhuriyetlerinde, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra yeni bir süreç başlamıştır. Beş Türk cumhuriyeti bağımsız olmuş, diğerleri de daha serbest hareket edebilme imkânlarına kavuşmuştur. Nitekim bunun etkisi de kısa zamanda görülmeye başlanmıştır. 1991'de Azerbaycan, 1993'te Türkmenistan ve Özbekistan, 1994'te de Karakalpakistan Lâtin alfabesine geçme kararı almıştır. Bu ülkelerde yeni alfabeye geçiş kademeli olarak uygulamaya konmuştur. Diğer yandan Kırım Türkleri ile Gagavuzlar da Lâtin alfabesine geçerek bazı süreli yayınlarını yeni alfabeyle basmaya başlamışlardır.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Bazı Türk cumhuriyetleri serbest hareket etme imkânına kavuşmuştur.
B) Latin alfabesine geçiş bu devletlerin daha kolay edebi ürünler ortaya koymasını sağlamıştır.
C) Bazı ülkelerde yeni alfabeye geçiş aşamalı olarak uygulamaya konmuştur.
D) Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra bazı Türk cumhuriyetleri bağımsız olmuştur.
E) Sovyetler Birliğinin dağılması Türklerin yeni alfabeye geçişi için bir fırsat olmuştur.
14. Gelenekler, bireysel yaratıcılık, grup farklılaşması ya da değişen koşullara uyarlanma zorunluluğundan ileri gelen değişme dinamiği ile çatışır. Bu durum nesil farklılaşmasına neden olur. Ama aynı zamanda da değişimle uzlaşır. Çünkü gelenekler değişmeyi, gecikmeli de olsa, giderek özümler. Bugünün değişimleri, yarının gelenekleri olur.
Yukarıdaki paragrafta "gelenek" ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?
A) Geleneklerin değişimle çatışması nesiller arası kopukluğa neden olabilir.
B) Gelenekler de zamanla değişebilir.
C) Değişimin başlıca nedenleri yaratıcılık ve farklılaşmadır.
D) Gelenekle değişim bazı noktalarda zıt düşebilir.
E) Gelenekler değişen koşullara çabuk uyum sağlar.
15. Bilimde, teknolojide yaşanan gelişmeler dile de yansır. Yeni kavramlara, yeni ürünlere dilimizin kaynaklarından yararlanarak karşılık bulmamız gerekir. Türkçe söz köklerinden işlek eklerle yapılan yeni türetmelerle dilin söz varlığı zenginleştirildiği gibi, aynı yolla dile kazandırılacak terimlerle Türkçenin bilim dili olarak gelişmesine katkıda bulunmuş olacağız. Aksi halde dilimiz yabancı dillerin baskısı altında kalarak benliğini yitirir. Benliğini yitirmiş bir dilin milleti de yok olmaya mahkumdur. Bu konuda aydınlara ve özellikle dil araştırmacılarına büyük görevler düşmektedir.
 
Böyle düşünen bir yazar aşağıdakilerden hangisini söylemiş olamaz?
A)Teknoloji ve dil ilişkisi göz ardı edilemez.
B) Yapılan yeni türetmeler dilimizi zenginleştir.
C) Teknolojinin yeni ürünlerine Türkçe karşılıkların bulunması Türkçenin bilim dili olmasını sağlar.
D) Bilim dili olan Türkçenin yeni kelimeler türetmesine gerek yoktur.
E) Teknolojiye paralel olarak yeni kelimeler türetmek dilimizi yabancı dillerin baskısından kurtaracaktır.
 
Cevap anahtarı:1.E 2.E 3.D 4.C 5.A 6.D 7.D 8.B 9.C 10.C 11.D 12.D 13.B 14.E 15.D
 Paragraf Bilgisi Test / Paragraf Soruları
 
1.Edebiyat; hava gibi, su gibi, güneş gibi, toprak gibi vazgeçilmezdi. Onunla yatılıp onunla kalkılıyordu ve yaratıcı gücünün sonsuzluğuna, edebiyatın insanı insan yapma büyüsüne İnanılıyordu. Toplumun yozlaşmaya ve her şeyin parayla ölçüldüğü, bilgi ve kültüre duyulan saygının, kredi kartlarına, görselliğe yönelmeye başladığı yıllarda, edebiyat "Bir işlevi yok." düşüncesiyle gazetelerden kovuldu. Edebiyat kovulunca da gazetelerçirkinleşti, gazetelerle birlikte dil de espri de düşünce de sığlaşıp yüceliğini yitirdi.
Bu parçaya dayanılarak, edebiyatla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine varılamaz?
A) Ticari bir getirişi olmadığı gerekçesiyle gazetelerden uzaklaştırıldığına
B) Bir zamanlar yaşamın her alanında varlığını hissettirdiğine
C) Kendini yenileyemediği İçin ilgi görmediğine
D) İkinci plana itildiği için, dil, düşünce ve espri kalitesinin düştüğüne
E) Ticari zihniyetin egemen olmaya başla¬masıyla etkisini yitirdiğine
2. Türkçe benim biricik vatanım, memleketim, evim. Nereye gitsem, onu da beraberimde götürürüm. Ben Türkçeye tutkunum. Uzun yıllar Fransızca öğretmenliği yaptım. Fransızcayı da çok rahat konuşurum. Biraz İngilizce okudum, derken dört yıl İtalyanca kurslarına gittim, İtalyanca öğrendim. Bir parçacık da Almancaya el attım. Ama benim için Türkçenin yeri başka. Her insan kendi dilini sever; ama bence Türkçe dünya dillerinin en güzellerinden biri.
Aşağıdakilerden hangisi bu sözleri söyleyen yazara ait bir özellik değildir?
A) Yabancı dil öğrenmeye yatkın olma
B) Anadil bilincine sahip olma
C) Türkçeyi diğer dillerden üstün tutma
D) Anadilini hayatının vazgeçilmezlerinden sayma
E) Yabancı dilleri çok etkili kullanma
3.Gülhane Hayvanat Bahçesi'ne herkes gibi ilk olarak ailece gitmiştik. Zürafayı ve maymunları çok iyi hatırlıyorum. Alay Köşkü'nü uzun uzun incelemiş ve sonra parkın serinliğine kendimi bırakmıştım. Ama bu geziden bir türlü mutlu olamamıştım. Pislik içindeki küçük kafeslerinde sinir hastası olmuş aslanlar, maymunlar, domuzlar ve kediler görmekten içim daralmıştı. Her yer dışkı kokuyor ve her yer kaybedilen özgürlüğün ağıtını söylüyordu.
Bu parçada dile getirilmek istenen duygu ya da davranış aşağıdakilerden hangisidir?
A) Pişmanlık B) Şaşırma
C) Düş kırıklığına uğrama D) Umursamama E) Utanç duyma
4.(I) Resimde ele alınan konu çok çeşitli olabilir. (II) Sanatçı doğayı, sosyal, dini ya da ideolojik bir temayı, bilineni ya da bilinmeyeni ele alıp tuvaline taşıyabilir. (Ill) Zaten böyle bir özgürlüğe sahip değilse üretmiş olduğu eserin, sanat değeri taşıyıp taşımadığı tartışılır. (IV) Önemli olan sanatçının eserinde kendini anlatabilmesi, izleyenin eserde sanatçıyı görebilmesidir. (V) Bu nedenle konu, resmin temel öğelerinden biri değildir; sadece sanatçının iç dünyasını yüzeye aktarabilmesinde bir aracıdır.
Bu parçada anlatılmak isteneni içeren en genel yargı numaralanmış cümlelerden hangisidir?
A)l. B) II. 0) III. D) IV. E) V.
5. Benim hiçbir öykümde önceden belirlenmiş bir iskelet olmadı. Roman üzerinde istediğim zaman çalışabilmeme karşın, öykünün "eşref saati"ni beklemem gerekirdi hep. Masanın başına oturup "Biraz öykü çalışayım." diyemedim hiç. Buna kalkıştığımda ise altını imzalamayacağım çok kötü şeyler yazdığımı gördüm. ........
Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Roman, öykü gibi yazma süreci içinde oluşmuyor.
B) Roman, yazarın duygu dünyasını hiçbir zaman öykü kadar yansıtamaz.
C) Öykünün iletisi, romanınki gibi baştan belli değildir.
D) Öyküyle romanın yazılma sürecindeki asıl fark bu bence.
E) Öyküde olay ve kişi sayısı sınırlıdır, romana göre daha azdır.
6.Türkiye, bazı tarihi nedenlerle uygarlık yarışı¬na geç girmiş, büyük kültürel kopukluklar yaşamış bir ülke. Bu gecikmenin sancıları da çok uzun sürmüştür. Türk şair ve yazarları, bu büyük kopukluğun derin acılarını, izlerini yaşıyor hâlâ. Bugün Türk edebiyatında haddinden fazla bireycilik ve son derece köksüz bir toplumculuk var. Sanki uzayda yaşıyor şair ve yazarlarımız. Halbuki bireycilik de toplumculuk gibi kültürel kökleri olması gereken bir olgudur.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A)Türkiye'nin yaşadığı kültürel kopuklukların, sanat ve edebiyata yansıtamadığına
B) Türkiye'de tarihi nedenlerle toplumculuk olgusunun pek gelişmediğine
C) Türkiye'de kültürel kökleri olmayan bir bireycilik anlayışının gelişmiş olduğuna
D) Şair ve yazarlarımızın, kimi gerçeklere yabancı kaldığına
E) Türkiye'nin uygarlık yarışına geç başlamış bir ülke olduğuna
7. Bunlar gençlerin pek hoşuna gitmediyse, oturup biraz düşünmelerinde büyük yarar var.Tabii, eğer öykü yazmak, Türk öykücülüğüne katkıda bulunmak istiyorlarsa... Günümüzün öykücüleri arasında bu eleştirilerin dışında tutulması gereken, birikimli, yetkin, ilerde çok daha özgün öyküler yazacak olanlar da var; ama genele baktığımızda durum pek iç açıcı değil.
Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?
A) Eleştirmenler niçin pek sevilmiyor?
B) Öykücülüğümüzün geleceğini nasıl görüyorsunuz?
C) Şiir gibi, öykü de ölüyor mu?
D) Genç öykücülere dönük bu eleştirileriniz biraz sert değil mi?
E) Sizce genç öykücüler ürünlerini kalıcı kılmak için nelere dikkat etmelidir?
8.Ne zaman bir roman yazsam birileri, en çok da annem, "Şöyle bir aşk romanı yazsana!" derdi. Hep günün birinde ana teması aşk olan bir roman yazmayı düşünmüştüm. "Zamanın Manzarası" öyle çıktı ortaya. Ama bizim gibi yazarlar, insanın yazgısını merak eden, o tür konularla akrabalık kurmuş yazarlar, aşkı da yazsalar, yanına başka bir sürü konu koyuyorlar.
Bu parçadan, aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılabilir?
A) Romanlar genellikle okurun beklentilerine göre biçimlenir.
B) Sıradan okurlar, aşk romanlarından da¬ha çok hoşlanırlar.
C) Sadece aşk temasını işlemek güçlü ro¬mancılara özgüdür.
D) Romancının asıl görevi insanın kaderini araştırmaktır.
E) Romanı tek bir konu üzerine kurmak yazarın elinde değildir.
9.Bazı kökler vardır ki insanlık tarihiyle ilgilidir. Düşünce tarihiyle, ülkelerin kimliğiyle, kültürüyle, insanın var oluşuyla ilgilidir. Has şiirin kökleri de böyledir. Böyle değilse zaten o şiir yaşama veda eder. Şair, insanlığın bütünü içinde yer aldığı hissine sahip değilse, bu duyguyla yazmıyorsa, bana göre boşluktadır; bir yer edinemez edebiyatta.
Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarılamaz?
A) İnsanlık durumuyla ilgili olmayan şiirin yaşama şansı yoktur.
B) Bir şairin edebiyattaki yeri ve değeri nerede durduğuna bağlıdır.
C) Şiirin kökleri, öteki sanatlardan daha eskiye uzanır.
D) insanlığın bütününe ait bir duygudan yoksun bir şair kalıcı olamaz.
E) İyi şiir, insanlığın kültürel birikiminden izler taşır.
10.Ben çok küçükken, yani çocukların itfaiyeci ya da pilot olmak istedikleri dönemde, büyüyünce bir şey icat etmek, ya da bir şey keşfetmek isterdim. Bu nedenle de idealim, bir makine icat edebilmek için makine mühendisi ya da bir ilaç keşfedebilmek için biyolog falan olmaktı. Sanıyorum, bu isteğimin arka planında, insanlığa hizmet ederek tarihe geçmek arzusu vardı. Bunu, biraz bilinçlenince daha iyi anladım.
Bu paragrafta kendinden söz eden kişi için aşağıdaki niteliklerden hangisi en uygun düşer?
A) Düş kırıklığına uğrayan B) Bilgi edinmekle övünen
C) Bilme önemli hizmetleri olan D) Güçlü bir belleğe sahip olan
E) Mesleğinde ünlü biri olmayı düşleyen
11.Yazılarımdaki şiirsellik; sıcaklık kendime karşı dürüst olmaya çalışmamdan kaynaklanıyor. Kendimi aldatırsam okurlarımı da aldatmış olurum. Okurlarım bana inanıyor, ben de inandığım şeyleri yazıyorum. Modaya uymak, tribünlere oynamak, herkesin hoşlanacağı şeyler yazmak gibi kaygılarım yok.
Böyle konuşan bir yazar için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A) Bilgi birikimiyle övünen
B) Kendine ait değer ölçüleri olan
C) Kendini sürekli yenilemek isteyen
D) Gerçekleştirmek istediği düşleri olan
E) Okurlarının beğenisine güvenen
12.(I) O yıllarda bazı gençler bireyci edebiyatın peşindeydi ve orada var olmanın olanaklarını arıyorlardı. (II) Bireyin içinde bulunduğu durumu Batı edebiyatlarına öykündüklerini sezdiren bir tavırla anlatıyorlardı. (III) Kendileri ortada yoktu, kişilikleri çok sonra bizim insanımıza döndüklerinde, bizim insanımızın sorunlarını kurcaladıklarında gelişecekti. (IV) Bireyci edebiyatla toplumcu edebiyatın akışına katılan gençler, birbirlerine karşı düşmanca bir tutum içindeydiler. (V) Yersiz bir şekilde gizli gizli birbirlerini eleştiriyorlardı. (VI) Böyle olmakla birlikte aynı kahvelere, aynı meyhanelere gidiyorlardı; dosttular, arkadaştılar.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense, ikinci paragrafın kaçıncı cümleyle başlaması uygun olur?

A) II. B) III. C)IV. D)V. E) VI.
13. Ben zaten yazma isteği olan bir çocuktum. Sürekli yazıyordum. Üniversiteye gelince, Sait Faik'i tanıyınca çok sevdim. Bana yazma isteği, yazma coşkusu verdi. Öykülerini ezbere bilirdim neredeyse. Öykülerimde etkisi, izleri vardır elbette; dünyalarımızın çok ayrı olmasına rağmen...
Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?
A) Sait Faik'in öykücülüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
B) Öykülerinizde Sait Faik'in etkisi, izleri var mı?
C) Sait Faik'i ne zamandan beri tanıyorsunuz?
D) Okuma alışkanlığını çocuk yaşta mı edindiniz?
E) Okur, olay öyküsünü daha mı çok seviyor?
14.Kendimi çok az döküp saçıyorum. Normal, gündelik bir hayat sürdürüyorum; bu da bana yetiyor. Barlarda tartışmak, günde elli kişiyle görüşüp konuşmak bana göre değil. Sürekli olarak okuyup yazıyorum. Çok titiz, çok korunaklı yaşıyorum. Alışık olmadığım insanlarla görüşmek beni rahatsız ediyor. Hayran ilişkisi bumerang gibidir; her an nefrete dönüşebilir; budar, ehlileştirir insanı.
Böyle konuşan bir kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) İlişkilerinde çok seçici davranır.
B) Elindekilerle yetinip mutlu olur.
C) Sürekli olarak kendini denetim altında tutar.
D) Sevenleri için bile kişiliğinden ödün vermez.
E) Herkesi kendisi gibi düşünmeye zorlar.
15.Düş, doğanın veya yaşamın değil, bütünüyle insan beyninin yarattığı en harika eserlerden biridir. Tutarlı tutarsız davranışlarla, evrende rastlanmayan konularla, akılları durduran görüntü ve serüvenlerle bezenmiştir. Zihinde oluşan bir dünyadır ve dokunamaz, avucunuza alamazsınız. Bu hakiki düşün yanında uyanık gözle ve kafayla görülenler, düşlenenler de var. Katı gerçeklerin ve koşulların sıkboğaz ettiği günlerde sığındığımız, dört elle sarıldığımız renkli, bizleri rahatlatan, avutan, uyuşturan düşler yararlı ve güzeldir.
Bu parçada, düşle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemistir?
A) Zihnin en güzel ürünlerinden biri olmasına
B) İnsanın zor zamanlardaki sığınağı olmasına
C) İnsanı oyalayan bir nitelik taşımasına
D) Anlamının kişiden kişiye değişmesine
E) Doğaüstü konularla süslenmesine
16. Yazar için günlük tutmak, bir bakıma yaşamla yazılı ilişki kurmaktır. Varlığını kanıtlayacak olayları, olguları, durumları bir araya toplamak, bir yaşantı evreninin temelini atmaktır. Yazarlar, düşüncelerinin gürültülü devinimleriyle ağırlaşan beyinlerine soluk aldırmak, bu arada biriken üretimlerini boşaltarak bilgelik özlemlerini de gidermek amacıyla günlüklerine sokulurlar. Bir de şiir, öykü, roman üstüne çalışırken karşılaştıkları zorlukları, yapıtlarını oluştururken geçirdikleri evreleri, duydukları estetik kaygıları dile getiren bir "iş takvimleri" vardır. Bunları da buluruz günlüklerde.
Bu parçaya dayanılarak, günlükle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine varılamaz?
A) İç dökmek, rahatlamak için yazıldığına
B) Yazarların özlemlerini yansıttığına
C) Yazma alışkanlığı kazandırdığına
D) İnsanın var oluşuna, yaşadığına tanıklık ettiğine
E) Sanatsal üretim süreciyle ilgili ipuçları verdiğine
17.Turgut Uyar, ölçülü ve uyaklı ilk dönem şiirlerinde daha çok kişisel yaşantısı üzerinde durdu. Aşk, ayrılık, ölüm temalarını işlediği bu şiirlerinde Garip akımının izleri görülür. Daha sonra yoğun imgelerin ve simgeci bir söyleyişin etkili olduğu şiirleriyle İkinci Yeni'nin başlıca şairlerinden biri oldu. Sanatını, halk şiirinin deyişleri ve Divan şiirinin biçimlerinden yararlanarak geliştirdi. Büyük kent yaşamını bütün karmaşıklığı ve sarsıntılarıyla içeren bir şiir oluşturdu. Lirik şiirin geleneksel sınırlarını zorladı. Şiirle düzyazı arasındaki ayrımı ortadan kaldırdı; şiirlerindeki zengin doku giderek yalınlaştı.
Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Bir dönem Garip şiirinden etkilendiğine
B) Yaptıklarıyla başkalarına örnek olduğuna
C) Şehir yaşamının karmaşasını şiirlerine yansıttığına
D) Sanatını geliştirirken Türk şiir geleneğinden yararlandığına
E) Şiirlerini düzyazı havası taşıyan bir dille yazdığına
18. Öykülerimdeki insanlar yürümeli, el sıkışmalı, kavgayı göze alabilmeli, yargılamalı, isyan etmeli; ama yaşamın sihirli güzelliğinden gözlerini ayırmadan yeni sevgiler ve dostluklar da edinmeli. Kendi özeleştirisini yapabilmeli, dünyaya açık olmalı ve bütün bunları okurlarım iliklerinde hissetmeli. Yaşamdan öykülerime, öykülerimden yaşama koşmalı; varlıklarına yeni güzellikler taşımalı. Yaşamın her ayrıntısıyla bütünleşmeli, yaşamın sanat ve edebiyatla yoğrulan birer temsilcisi olmalı ve insanlığa mesaj verebilmeli.
Bu parçada yazar, öykü kişilerinin ve okurlarının hangi özelliği üzerinde durmamıştır?

A) Gerektiğinde risk alabilecekleri
B) Söyleyecek sözlerinin olduğu
C) Kendilerini sorgulamaktan çekinmedikleri
D) Yaşamla ve edebiyatla iç içe oldukları
E) Önyargılı olmaktan kaçındıkları
19. Binlerce yıldır önemli bir ticaret ve yönetim merkezi olan başkent, nedense turistik bir gezi için gelmez aklımıza. Oysa Cumhuriyet tarihinin önemli eserleri, camileri, kale içindeki tarihi evleri, eğlence için ünlü caddeleri, birbirinden popüler restoranları, parkları ve alışveriş merkezleriyle hiç de turistik açıdan hayal kırıklığı yaratacak bir şehir değil. Ayrıca çevresindeki ören yerleri Hattuşaş, Yazılıkaya, Alacahöyük ve Gordion'la da oldukça turist çekiyor. Şehre yaklaşık 100 kilometre mesafedeki Beypazarı ise son zamanlarda yaptığı atakla gezginlerin yeni duraklarından biri olmaya aday.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Son yıllarda en fazla turist çeken illerimizden biri de Ankara'dır.
B) Ankara sadece siyasetin ve diplomasinin merkezi değil, zengin kültüre sahip bir kenttir de.
C) Ankara çevresindeki ören yerleri saye¬sinde çok sayıda turistin ilgi odağıdır.
D) Siyasetin ve yönetimin merkezi olan Ankara turistik açıdan da çok zengin bir ilimizdir.
E) Ankara Cumhuriyet tarihinin şaşırtıcı terkipleriyle dolu zengin bir yönetim merkezidir.
20."Satılmıyor" gerekçesiyle şiirdizisini yayından kaldıran büyük yayınevlerine her gün yenileri ekleniyor. Sayısız şiir dergisinin çıktığı, antolojilerin, yıllıkların peş peşe sökün ettiği bir dönemde üstelik. "Bir antoloji yüz şiir kitabına bedeldir." deniyor adeta. Tadımlık olan doyumluk olanın yerine geçer oldu. Ancak, şiir kitaplarının yeterince satmıyor oluşu sadece şimdiye özgü bir durum değil. Has şiir, her zaman az satılmadı mı? Eskiden de öyleydi; ama medyatik olmak, popüler olmak bugün olduğu kadar prim yapmıyordu, göz boyamıyordu.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Yeni şiir kitaplarında okurun, aradığı tadı bulamadığına
B) Yayıncıların ticari kaygılarla şiir kitabı yayımlamak istemediğine
C) Antolojilerin, şiir kitaplarına tercih edil¬meye başlandığına
D) İyi şiirin her dönemde alıcısının az olduğuna
E) Günümüzde medyatik olana daha çok ilgi duyulduğuna

21.İnsanoğlu bir gün virgülü kaybetti ve söyledikleri birbirine karışmaya başladı. Noktayı kaybettiğinde düşünceleri uzayıp gitti, onları bir araya getiremedi. Bir gün ünlem işaretini kaybetti; sevincini, öfkesini, tüm duygularını yitirdi. Bir başka gün soru işaretini kaybetti; soru sormayı unuttu o zaman da. Derken bir gün iki noktayı kaybetti ve kimseye bir açıklama yapamaz oldu. Yaşamının sonuna geldiğinde elinde yalnızca tırnak işaretikalmıştı; içinde de başkalarının düşüncesi vardı yalnızca.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?
A) Bilgi alışverişinde, noktalama işaretlerinin önemli bir rolü vardır.
B) Doğru düşünmede noktalama işaretlerinin payı büyüktür.
C) Noktalama eksikliği, iletişimi güçleştirir.
D) Doğru bir anlatım, dilbilgisi kurallarına uymakla mümkündür.
E) Noktalama yanlışlığı anlam bulanıklığına yol açar.
22.Tarih boyunca, aşağı yukarı her kültürde seramik sanatının, toplumsal kimlikle hayati bir bağı olmuştur. Yunancadan gelen seramik sözcüğü her biçimdeki kil anlamındadır. Bu malzemenin kalitesi sayesinde, müzelerin çoğunda, tarih boyunca sanatçıların kendilerini toprakla nasıl ifade ettiklerini görebiliriz. Seramik sanatında kullanılan teknikler, tarih öncesi dönemlerden günümüze dek, değişmeden gelmiştir. Kuşkusuz bu denli köklü bir geleneğe, zengin ifade olanaklarına ve yenilik potansiyeline sahip bir başka el sanatı daha yoktur.
Bu parçada seramikle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Sanatçılara kendilerini ifade etmede geniş olanaklar sunduğuna
B) Yeniliklere açık, geleneksel bir el sanatı olduğuna
C) Toplumsal değişmelerden etkilendiğine
D) Toplumsal yapıyı yansıtıcı nitelik taşıdığına
E) Kullanılan tekniklerin her dönemde niteliğini koruduğuna
23. Klasik roman, kendi içinde dört dörtlük bir dünyadır. Onun bu kendi kendine yeterliliği, entelektüel seviyesi birbirinden farklı kitlelerce okunabilmesine olanak verir. Oysa modern roman, klasik romanın bu kendi başı-nalığını kırar. Oradaki karakterler, olaylar ya da diyaloglar salt kendilerinden kaynaklanmaz. Modem roman, birçok farklı anlatıdan esinlenir ve oralardan alınan parçalarla kendini var eder. Modern roman, dış referanslarını değersiz olmaktan çıkarıp hayati bir öneme kavuşturur. Okurundan belli bir entelektüel yoğunluk ve zihinsel çaba ister; onda bilmece çözme ve oyun oynama isteği uyandırır.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Klasik romanla modern roman arasında önemli yapısal farklılıklar olduğu
B) Klasik romanın kendi içerisinde bir bütünlüğe sahip olduğu
C) Modern romanın kendi dışındaki anlatıardan yararlanma yoluna gittiği
D) Klasik romanların daha kalıcı ve daha kolay okunur olduğu
E) Modern romanları okumanın belli bir zihinsel uğraş gerektirdiği
24. Bizim evde yazmak, defter tutmak adeta günlük yaşamın ayrılmaz bir parçasıydı. Babam inci gibi bir eski yazıile Yahya Kemal'in şiirlerini defterine yazardı, sonra da onları bize okurdu. Ağabeyim, kilitli bir hatıra defterine eski Türkçe ile anılarını yazardı. Bense ilkokul beşinci sınıfta, tarih kitabından özetler çıkarır, bunları özene bezene temize çeker ve sınıfta arkadaşlarıma, çalışmaları için ödünç verirdim. Galiba, yazma tutkusu bana, ben farkına varmadan, ailem tarafından enjekte edilmişti.
Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?
A) Yazmak size göre yaşamda bir iz bırakmak mıdır?
B) Sizde yazma düşüncesi ne zaman oluşmaya başladı?
C) Başarılı olmanızda yaşadıklarınızı yazmanızın rolü var mıdır?
D) Kendi ailenizin romanını yazmayı düşündünüz mü?
E) Anı, geçmiş yaşantıları paylaşma ihtiyacının bir ürünü müdür?
25.(I) Heykel ve heykelciliğin tarihi eski zamanlara kadar uzanır. (II) Ancak, ilk heykelin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. (III) Özellikle mermerden yapılan heykeller, günümüze kadar sanat özelliklerini korumuştur. (IV) Dünyanın çeşitli yerlerinde yapılan kazılarda mermer, ağaç, taş, pişmiş toprak, maden gibi çok çeşitli malzemeden yapılmış heykel ve heykelciklere rastlanmaktadır.(V) Bunların büyük bir kısmı, çeşitli kavimlerin ilah saydıkları varlıkları tasvir etmektedir. (VI) Bazı heykellerin de kral ailele¬rini, kahramanları ve hayvanları tasvir ettikleri görülmektedir.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
26.Şairler kitapları satılmadığı ya da az satıldığında bugün olduğu kadar gocunmuyor, yayınevleri de bunu bugün olduğu kadar şairin başına kakmıyordu. Şiir doğası gereği küçük yayınevlerinde, daha az renkli olduğu İçin az satılan dergilerde hayat buluyordu. Şairler daha mutluydu eskiden, hatta birdenbire çok satılmaya başlayanlar kendilerine kuşkuyla bakıyorlardı. Has şiirden, iyi şiirden uzak düştükleri, popüler şeyler yazmaya başladıkları vehmine kapılıyorlardı. Bugün öyle değil; ne kadar satarsan o kadar değerlisin. Şiirin doğasına aykırı olsa da böyle bu.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Yayınevlerinin, şiir kitaplarının az ya da çok satılmasını bugünkünden farklı değerlendirdiğine
B) Eski şairlerin daha başarılı ve kalıcı şiirler yazdığına
C) Günümüzde çok satmamın bir başarı ölçütü sayıldığına
D) Şiirin, küçük yayınevlerinde ve az satılan dergilerde yer almasının şiirin yapısıyla ilgili olduğuna
E) Eski şairlerin şiirin kalitesi konusunda daha duyarlı olduğuna
27.(I) Dünyanın birçok büyük kenti hayvanat bahçesi ile ünlüdür. (II) Ama bu hayvanat bahçeleri birer hayvan hapishanesinden başka bir şey değil. (III) Üstelik bu "mahkumların tek suçu hayvan olmalarıdır. (IV) Yeryüzünde sadece insanlar yaşamıyor. (V) Hayvanlar kendi doğal ortamlarında yaşa¬malı. (VI) Hayvanları kendi ortamının ev sahipliğinde ziyaret etmek ve gözlemlemek en güzeli.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense, ikinci paragrafın kaçıncı cümleyle başlaması uygun olur?
A) II. B) III. C)IV. D)V. E) VI.
28.İnsan, doğduğu saatten öleceği saate kadar severek, kavga ederek, cephelerde çarpışarak, hastalanarak yaşar. Yaşadıkları, o istese de istemese de varlığındaki derin kuyularda birikir. Birikenleri bir sonuca varmak amacıyla sıraladığında da "yaşam tarihi"nin belirdiğini görür. Bu insanlardan biri, yüreğinden yükselen fokurtularla, bu fokurtuları değerlendiren bir yeteneğin itmesiyle yazarlığa soyunursa, kuyularında birikenlere ve başkalarının biriktirdiğine uzanmak durumundadır.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) İnsan düşüncesi, doğumla ölüm arasında değişebilen bir özellik taşır.
B) Bir sanatçının yapıtlarında anlattığı şeylerin kaynağı, yaşadıklarından çok, kendi yaratma gücüdür.
C) Yaşamın zenginleşmesi, yüzyıllar boyu oluşan kültür birikimiyle gerçekleşir.
D) Her yazar yaşamdan edinilen bilgi ve birikimle beslenir.
E) Bir sanatçının başarısı, yaşadığı günlerin hakkını verebilmesine bağlıdır.
29. Edebiyat eğitimi ta başından beri yanlış yolda bizde. Yetişme çağındakileri edebiyattan soğutucu, okuma isteklerini kırıcı bir programımız var. Genelde edebiyat dersleri, edebiyat tarihibiçiminde uygulanıyor. Türkoloji bölümünde yetişen öğretmenler, Divan edebiyatı dönemine, "aruz"a takılıp takılıyor. Uygulama derslerinde, bir türlü Cumhuriyet dönemi edebiyatına gelemiyorlar...
Bu parçanın bütününde vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Okullardaki edebiyat programlarının tüm dönemleri kapsamadığı
B) Edebiyat tarihi derslerinin verimsiz ve sıkıcı geçtiği
C) Gençlerin ilgisini çekmeyen ezberci bir edebiyat eğitimi verildiği
D) Edebiyat eğitimi programlarının dar kapsamlı ve çok klasik olduğu
E) Edebiyat eğitimine gereken önemin verilmediği
30.Cemal Süreya, benim aşağı yukarı bütün öykülerimde kendi yaşadıklarımı, kendi serüvenimi anlattığımı söylüyor. Onun bu sözlerinde, bir doğrunun üzerine gidilmesinden çok öykülerimin içeriğine yöneltilmiş bir eleştiri var. Bunu da bir kusur gibi göstermek istemiştir. Oysa Tolstoy, Dostoyevski, Gorki, Steinbeck, Kazancakis ve bizden Sait Faik, Orhan Kemal, Tarık Dursun K., Demir Özlü gibi yazarlar, hem yaşadıklarını, hem de yaşamın geniş havuzunda toplanan insanlığın ortak birikiminden seçtiklerini koymuşlardır roman ve öykülerine. Şimdi bunlar kusurlu yazarlar mıdır?
Bu parçada yazar aşağıdakilerden hangisine karşı çıkmaktadır?
A) Roman ve öykünün sadece düş gücüyle oluşturulmasına
B) Yaşamı olduğu gibi ele alan yazarların hor görülmesine
C) Eleştirilerde eserden çok, kişiliğin hedef alınmasına
D) Yaşamını sanatına yansıtan yazarların küçümsenmesine
E) Edebiyat yapıtlarının içeriklerine göre değerlendirilmesine
31.12. yüzyılda, süslenecek metinin içeriğiyle uyumlu minyatürler yapılmaya başlandı. Baskı makinesinin bulunuşuna kadar Avrupa'da çok güzel ve görkemli minyatürler yapıldı. Bundan sonra minyatür daha çok madalyonların üzerine portre yapmak için kullanıldı. 17. yüzyıldan sonra fildişi üzerine yapılan minyatürler yaygınlaştı. Daha sonra minyatür sanatına karşı ilgi azalmakla birlikte, dar bir sanatçı çevresinde geleneksel bir sanat olarak sürdürüldü.
Bu parçada minyatürle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisinden söz edilmemiştir?
A) Her zaman aynı nesneler üzerine yapılmadığından
B) Nitelik değiştirerek varlığını yüzyıllarca sürdürdüğünden
C) Kendisine duyulan ilginin zamanla azaldığından
D) Yapıldığı yüzyılı farklı özellikleriyle yansıttığından
E) Bir dönem, verilen örneklerin çok etkileyici olduğundan
32.Ben, toplumsal ve bireysel yaşamlarımızdaki durumları, yaşamın gürültü patırtısını, uğultusunu, bulanık ve duru akışlarını atılgan, okuru allak bullak eden, hop oturtup hop kaldırtan bir dille anlatmayı görev edinmiş biriyim. Bu nedenle çevreme baktığımda beni izleyebilen ya da yaşamın bereketini öyküleştirmek amacıyla benim kadar didinen bir kimseyi göremiyorum. Bu yüzden bana yakın hiç kimse yoktur bizde; ama dünyada benim yakınlarında olmak istediğim yazarlar çoktur. Bunların en başlarında da Dostoyevskigelir.
Aşağıdakilerden hangisi bu sözleri söyleyen sanatçıyla ilgili bir özellik değildir?
A) Dinamik ve çarpıcı bir üslupla yazmayı ilke edinme
B) Değerinin zamanla anlaşılacağını düşünme
C) Başarılı yabancı yazarlara imrenme
D) Öykülerinde yaşamdan değişik kesitler sunma
E) Kendi alanındaki yazarların uğraşını küçümseme
33. .... Aynı zamanda roman, deneme, şiirve makalede okur. Yabancı ülkelerdeki okurlarla bizim okurlarımız arasında bir benzerlik vardır. "Okuyucu, her şeyi okur." Bütün türlerin izleyicisi, seçicisi, yaşatıcısıdır o. Ve özel olarak bir öykü okuru yetiştirilmemiştir. Ayrıca, yetiştirilebilir mi bilmiyorum. Bunu tartışmak gerek.
Düşüncenin akışına göre bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Öykü okuru, yerli ve yabancı ayrımı yapmaz.
B) Öykü okuyucusu benim öykülerime yabancı değildir.
C) Bizim okurumuz yalnızca düzyazı meraklısı değildir.
D) Bizim okurumuz sadece öykü okuyan bir okur değildir.
E) Her öykücü kendi okurunu yetiştirir.
34. Kültür yayıncılığımız, piyasa olmaktan çıkıp sektörleşme gayretleri içinde. O yüzden meta olan yayımlanıyor. Satabilecek şairler, yayınevi bulmakta zorluk çekmiyorlar. Benim durumum ayrı, ben dik başlı olduğum için cezalandırılıyorum. Benim ayarımda, hatta çok daha aşağılardaki şairlere teklif geliyor. Ama bana Allah'ın bir kulu teklifte bulunmuyor. Benim bundan yakındığım anlaşılmasın. Son yıllarda üç ülkede kitabım yayımlandı. Gerekirse entelektüel göç yaparım, yine de boyun eğmem.
Şairin bu sözlerinden, kendisiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Yayıncılık politikalarından memnun olmadığı
B) Tavır ve davranışlarından ödün vermediği
C) Kendisine yapılan haksızlıklardan şikayetçi olmadığı
D) Şiirle uğraşmayı her şeyin üstünde tuttuğu
E) Tutumundan dolayı cezalandırıldığını düşündüğü
35. Edebiyatımızın daha da gelişmesi için sanatçılar, işçinin, köylünün yaşamına daha çok katılmalı; oradan edinecekleri zengin izlenimlerle yeni yapıtlar oluşturmalı. Köy yaşamının verilmesinde son yıllarda bir ölçüde başarılı olunmuş; ancak işçi yaşamı henüz yeteri kadar ele alınmamıştır. Genç sanatçıların buna yönelmeleri çok yerinde olacaktır. Ancak, bu sorunlara eğilecek sanatçıların estetik titizliklerini artırmaları gerekiyor. Bu noktada açık verenler, ne topluma ne de edebiyata yararlı olabilirler.
Bu parçanın bütününde aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?
A) Genç sanatçıların toplumsal sorunlara duyarsız kaldıkları
B) Estetik kaygıdan yoksun eserlerin, kalıcı olamayacağı
C) Emeği anlatma amacı taşımayan eserlerin edebi değerinin olmadığı
D) Sanat değeri tartışılan eserlerin, topluma yarar sağlamayacağı
E) Edebiyatın, toplumsal sorunları gündeme tutmada önemli bir işlevi olduğu
 
 1. 1994-ÖYS
İslamiyet'in kabulünden önce Türklerin, başka hiçbir toplumun etkisinde kalmamış bir dilleri ve edebiyatları vardı. Her ilkel edebiyatta olduğu gibi bu edebiyatta da şiirle büyü birlikte yürümekte ve dinsel törenler, önemli bir yer tutmaktaydı. Bunun yanı sıra ozan, bakşı, şaman gibi adlarla anılan şairlerde olağanüstü güçler bulunduğuna inanılırdı. Çoğu ortak ve sözlü ürünlerden oluşan bu edebiyatın en önemli bölümünü destanlar oluşturmaktaydı.
Bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisi¬dir?
A) Türk dilinin en eski ürünleri
B) Eski Türk şiirinin özellikleri
C) Eski Türklerde edebiyat
D) Edebiyat ve dinsel törenler
E) Türk toplumunda şairlerin yeri
2. 1994 - ÖYS
Okuduğumuz romanlar, öyküler, şiirler; seyrettiğimiz oyunlar, filmler; dinlediğimiz müzik parçalan bizi bireysellikten kurtarıp başka insanların yaşayışları ile bütünleştiriyor. O insanların iç dünyalarını bize açarak yaşamımızı zenginleştiriyor, bizi tek boyutluluktan kurtarıyor. Diğer insanlarla, doğal ve toplumsal çevremizle kaynaştırıyor bizi.
Bu sözler, aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?
A) Neden eğlenmek, oyalanmak, hoşça vakit geçirmek isteriz?
B) Neden kitap okur, oyun seyreder, müzik dinleriz?
C) İnsanlar, başkalarının düşüncelerini, yaşamlarını neden merak ederler?
D) İnsanlar neden kendi yaşamlarından uzaklaşmak isterler?
E) Okuduğumuz romanlarda, izlediğimiz oyunlarda niçin kendimizi ararız?

3. 1994 - ÖYS
Çeviriye, yazarlığa hazırlık olsun diye başladım. Sonunda çevirinin de bir tür yaratıcılık olduğunu kavradım. Ancak yaratıcılığın, çeviri yapmak için yeterli olmadığını gördüm. Yaratıcılığın yanı sıra Türkçenin de çok iyi bilinmesi gerektiği düşüncesine vardım. Çünkü bir çevirmen, yabancı dili çok iyi bilse de, yapıtı sözcüğü sözcüğüne çevirse de Türkçenin havasını, suyunu, kokusunu bilmiyorsa yazarı dilimize nasıl buyur edebilir?
Bu parçaya göre, çeviride başarılı olmanın koşullarından biri aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yazma denemeleri yapma
B) Çeviride sınırlamadan kaçınma
C) Tıpatıp çevirinin sakıncasını bilme
D) Türkçenin inceliklerini tanıma
E) Uzun bir hazırlık dönemi yaşama

4. 1994 - ÖYS
İlk hikâyemle dört yüz hikayeci arasından birinci seçilmek bana büyük bir sorumluluk yüklemişti. Artık hep daha mükemmelini yazmak zorunluluğunu duyuyordum. Bu da benim ürün vermemi güçleştiriyordu. Hikâyelerimi çok beğenen bir sanatçı arkadaşım, bir gün bana çok seyrek yazdığım için sitem etti; beni yeni ürünler yayımlamadığım için âdeta sıkıştırdı: "Sen yaz; ne olursa olsun yaz; eskiyi düşünme. Ne yaptık ki bozulmasından korkuyoruz?" dedi. Çok hoşuma gittiği için bu sözü kitabımın başına koydum.
Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine varılabilir?
A) Yarışmalar yazarların tutumunu olumsuz yönde etkiler.
B) Her yazarın, ulaşabileceği belli bir başarı düzeyi vardır.
C) Yazarın başarısı, içinde bulunduğu ortama bağlıdır.
D) Kendisini aşmak, kusursuzu aramak isteği sanatçının verimini azaltır.
E) Kendisini hep başkalarıyla karşılaştıran bir yazar umutsuzluğa düşer.

5. 1994 - ÖYS
Kuşkusuz, biçimsel özellikleri bakımından Yaşar Kemal'in romanları epope değildir. Ancak, epopeyi, toplumun doğaya, olağanüstü güçlere, düşmana ve uğursuz sayılan varlıklara karşı yürüttüğü mücadelenin bir anlatımı olarak düşündüğümüzde onun bazı romanlarında epik özellikler bulunduğunu rahatça söyleyebiliriz.
Bu parçada, Yaşar Kemal'in yapıtları hangi nedenle epopeye benzetilmektedir?
A) Toplumun, kendi dışındaki güçlere karşı koymasını anlatması
B) İnsanın kendisi ile savaşımını konu alması
C) Doğanın anlatımına ağırlık vermesi
D) İnsanların birbirleriyle çatışmasına yer ver¬mesi
E) Toplumsal olayları anlatması
6. 1994-ÖYS
"Dünya Öykücüleri" adını taşıyan bu dizi, dünya çapında üne sahip öykücülerin eserlerinden oluşuyor. Yapıtlar, yazarlarının kendi dilleri olan İngilizce asıllarıyla birlikte verilmiştir. Her kitabın başında, yazarı ve eserleri hakkında bilgi veren bir önsöz ve yazarın ayrıntılı yaşamöyküsü yer alıyor. Bu önsöz ve yaşamöyküleri, klasik dünya edebiyatının okunması gerekli yazarlarını tüm yönleriyle tanıtmayı amaçlıyor. Öte yandan kitapların boyutları ve kapsamlarının darlığı hem taşınma hem de okunma yönünden kolaylık getiriyor.
Aşağıdakilerden hangisi parçada sözü edilen dizide yer alan kitapların bir özelliği değildir?
A) Yapıtla ilgili eleştirilere yer verme
B) Yaratıcısı hakkında bilgiler verme
C) Yapıtın asıl metnini içerme
D) Fazla uzun olmama
E) Çok tanınmış sanatçıların ürünlerini içerme

7. 1995 - OYS
Ödül, her şeyden önce, yaptığınız işin onaylan¬dığını hissettiriyor. Sizi güdülüyor, kendinize ve işinize olan güveninizi artırıyor. Mesleğinizde sürekliliğinizi sağlıyor. Bir de size büyük bir sorumluluk yüklüyor. Ancak kimi zaman da bunların tam tersi olabiliyor. Kişi ödülün mutluluğuyla sorumsuzca davranabiliyor.
Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?
A) Sizce ödülün işlevleri nelerdir?
B) Ödül almak için ne yapmak gerekir?
C) Her yıl bir ödül almayı nasıl başardınız?
D) Sizce sanatçının tek amacı ödül kazanmak mıdır?
E) Ödül almak mı yoksa alınan ödülün sorumluluğunu taşımak mı daha zordur?

8. 1995-OYS
Elbette düş kırıklıkları da yaşadım. Onları da yazıyorum; ama yayımlamıyorum. Bu bakımdan, yayımlanan günlüklerim eksik sayılır. Ben onlarda yalnız güzel ilişkilerden söz ediyorum. Çünkü düş kırıklıklarını, kırgınlıkları yazacak olursam, onların altındaki nedenleri de açıklamam gerekecek. O zaman da bazı kişileri suçlamış olurum; bu suçlamaları yayımlamak istemem.
Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olabilir?
A) Kişisel sorunlarınızı öne çıkarmamak için mi bunlara günlüklerinizde değinmediniz?
B) Günlüklerinizin yaşamınızla sıkı sıkıya bağlantılı olmadığı doğru mu?
C) Günlüklerinizde acılara, kırgınlıklara ve incinmelere yer vermeyisiniz, bunları hiç tatmamış olmanızdan mı kaynaklanıyor?
D) Yaşadıklarınızı günlüklerinizde olduğu gibi yansıtsaydınız, yazdıklarınız, okur üzerinde nasıl bir etki uyandırırdı?
E) Günlüklerinizin eksik olması sizi rahatsız ediyor mu?

9. 1995-OYS
Millî edebiyat akımının başlattığı hareketlerden biri de bize özgü masalları, destanları, halk hikâyelerini yeniden canlandırma ve değerlendirme çabası olmuştur. Ziya Gökalp, Türk masallarını yeniden işlemiş; Ömer Seyfettinmasallardan, efsanelerden konular almış; Fuat Köprülü, Nasrettin Hoca fıkralarını koşukbiçiminde yazmıştır. Daha sonraki kuşaklar da bu girişimi günümüze kadar sürdürmüşlerdir.
Bu parçada Millî edebiyat akımının hangi özelliği vurgulanmaktadır?
A) Konuşma diline yönelme
B) Halkın hoşlanacağı konuları seçme
C) Gülünç olaylara yer verme
D) Kendi kaynaklarımızdan yararlanma
E) Nesir çalışmalarına ağırlık verme
10. 1995-ÖYS
(I) Göz alabildiğine uzayıp giden tarlalar su içindeydi. (II) Ova, sanki zümrütten bir denizi andırıyordu. (III) Boyu bir karışı bulmayan ekinler, bütün ovayı kaplamıştı. (IV) Bugün nasılsa, bulutların arasından şöyle bir yüzünü gösteren güneş, ortalığa yaydığı sıcaklıkla, tarlaların ıslaklığını az da olsa almaya çalışıyordu. (V) Az ileride Büyük Menderes bulanık sularıyla şırıl şırıl akıyordu.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangilerinde ayrıntılar, birden çok duyu organı aracılığıyla seçilebilir?
A) I. ve II. B) I. ve IV. C) II. ve III. D) III. ve IV. E) IV. ve V.
11. 1996-ÖYS
Seyircilerin hepsi, kulak kesilip kendini oyuna veremiyordu. Arada bir konuşanlar, fındık fıstık yiyenler, yüksek sesle duygularını belli edenler oluyordu. Oyunun her sözcüğüne, her anına önem veren, bizim gibi "tiyatrobağnazları" bundan çok rahatsız oluyorlardı. Bütün bu engellere karşın o akşamki oyunu hayranlıkla seyrettik.
Bu parçada, sözü edilen oyunla ilgili olarak neden yakınılmaktadır?
A) İzleyicilerin izleme biçiminden
B) Konunun ilginç olmayışından
C) Eğlendirici yanının bulunmayışından
D) İzleyicinin düzeyine uygun olmayışından
E) İzleyicilerin farklı çevrelerden gelişinden

12. 1996-ÖYS
Bu soru, birçok yazara sorulmuştur. Soruyu yanıtlayanlar arasında, "Kendim için yazıyorum." diyenler de vardır. Eğer bu tür bir yanıtı benimsemiş olsaydım okurlarımı kendimle bütünleştirirdim; yani, "Onlar demek, ben demek." derdim. Oysa ben, beni anlamak için özel bir çaba gösterecek olanlara sesleniyorum.
Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?
A) Yapıtlarınızla ilgili tepkilerine göre, okurlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
B) Niçin kendinizi okurun beklentilerine bağımlı hissediyorsunuz?
C) Okurlarınızın, "sizin gibi düşünenlerden oluştuğu" görüşüne nasıl vardınız?
D) Okurlarınızın görüşlerini değerlendirmeyi doğru buluyor musunuz?
E) Yapıtlarınızı oluştururken hangi tür okuru hedefliyorsunuz?


13. 1996-ÖYS
Tanzimat edebiyatı sanatçılarının ne yaptıklarından çok, ne yapmak istedikleri önemlidir. Halk için yazmaya çalışmışlardır; ama halk kökenli değillerdir. Bir yandan divan edebiyatının estetik anlayışından zevk alır, öte yandan Batı edebiyatının ürünlerine yönelirler. Yetiştikleri ortam gereği eskiden kopamazlar; ama onu sürekli eleştirirler. Şiirlerinde aynı konuları eski biçimde işlerler.
Bu parçanın bütününde Tanzimat edebiyat sanatçıları hangi açıdan eleştirilmektedir?
A) Halkı gereği gibi tanımamaları
B) Düşünceleri ile eylemlerinin birbirini tutmaması
C) Eski anlatım biçimlerini sürdürmeleri
D) Belirli konu kalıplarının dışına çıkmamaları
E) Divan edebiyatına tutkun olmaları

14. 1997 - ÖYS
Soyut şiiri, ne kapalılıkla ne de anlamsız olmakla nitelendirebiliriz. Soyut şiir, olsa olsa, daha yazılmamış bir şiirdir. Ayrıca, yazılmış gibi görünüp de belli bir şiir düzeninde yer almamış, gelenekten kopuk, salt ozanını ilgilendiren her türlü şiir soyuttur.
Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisinin karşılığı olabilir?
A) Günümüzde soyut şiirin başarılı örnekleri var mıdır?
B) Soyut şiir kolay yazılan bir şiir midir?
C) Soyut şiirde niçin alışılmış kalıpların dışına taşılır?
D) Soyut şiir nasıl bir şiirdir?
E) Soyut şiirin insandan kopuk oluşunu neye bağlıyorsunuz?

15. 2000-OSS
Lisede öğrenciyken, elli yaşında biri ölünce, eh zamanı gelmiş de ölmüş, diye düşünürdüm. Altmışında biri ölmüşse sanki ölümü biraz gecikmiş gibi gelirdi bana. Hele yetmişindekiler... Yalnızca yirmi, otuz yaşlarında ölenlere acırdım. Bu acımasızlığım, hainliğimden gelmiyordu; öyleyse neden?
Bu parçanın son cümlesindeki sorunun yanıtı aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Ömre yönelik değerlendirmelerin yaşla birlikte değişmesinden
B) Olgun insanın, kimsenin kötülüğünü istememesinden
C) İnsanların giderek daha merhametli olmasından
D) İnsanın, yaşlanınca doğruları yanlışlarından daha iyi ayırabilmesinden
E) Yaşlandıkça düşünceleri değiştirmenin zorlaşmasından

16. 2001 - ÖSS
Bence resmin farklı bir sunuluşunun olması gerekiyor. Daha geniş çevrelerce izlenebilmesi için bugünkü koşulların düzeltilmesi, ayrıca daha sık sergiler açılması gibi öneriler geliyor aklıma.
Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı olabilir?
A) Resim piyasasında çok yüksek ücretler söz konusu; bunun nedenini açıklayabilir misiniz?
B) Sergilerde en iyi parçalar satılıyor; geriye kalanlar için nasıl bir değerlendirme yapabilirsiniz?
C) Resimlerin, ilginç olduğu ölçüde izleyici topladığı söyleniyor; sizce bu doğru mudur?
D) Bir ressamın başarılı olmasının ölçütü, resimlerinin çok satılması mıdır?
E) Günümüzde, resimlerin yalnızca müze benzeri yerlerde sergilenmesini nasıl karşılıyorsunuz?
17. 2001 - ÖSS
Öykülerimdeki anlatıcıyı ben olarak düşünmeseniz iyi olur. Bir öyküdeki sevgili, ille de yazarın sevgilisi değildir. Elbette birkaç küçük yaşantıdan, yaşanmış, gerçek anlardan da yola çıkarak öyküler, romanlar yazılabiliyor; ama yazarın çizdiği görüntülerin ille de yaşanmış olması gerekmez. Önemli olan, okuru, bu görüntülerin gerçekliğine inandırması, onu bu görüntülerin içine çekmesidir.
Bu parçaya göre, öykünün en önemli niteliği aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yazarın, başından geçenleri, başkalarının öyküsüymüş gibi anlatması
B) Yaşanmış olaylardan bir seçme yapılarak bunların anlatılması
C) Yazarın, yaşadıklarını değiştirerek vermesi
D) Gerçek olayların, gerçek olmadığı izlenimi bırakacak biçimde yansıtılması
E) Olayların, okuyucuda, yaşanmışlık duygusunu uyandıracak biçimde anlatılması

18. 2002-ÖSS
Bir yazarı, içinde yaşadığı "zaman" gibi, "mekân"ın da etkilediğine inanıyorum. Yazar, bu öğelerin ikisini de kendi merceğinden geçirdikten sonra yapıtına yansıtır. Ayrıca, yazarın yetişmesi, var olması, yalnızca içinde yaşadığı toplumla, coğrafyayla, kültürle ilgili bir sorun da değil. Yazarın, özellikle, okuyarak açıldığı dünyaların etkisiyle biçimlenmesi söz konusudur.
Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?
A) Yazarlar yapıtlarını oluştururken nelerin etkisinde kalmaktan kaçınmalıdır?
B) Yazarın bir toplumdan etkilenmesi için, o toplumda hangi nitelikler bulunmalıdır?
C) Okurlar, yazarların yapıtlarında yaşadıkları çevreyi yansıtmalarını beklerler mi?
D) Kimi kentlerin, o kentte yaşayan yazarları etkilediği görüşünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
E) Yazarların, yaşadıklarını yazması, onları başarıya götürür mü?

19. 2002-ÖSS
Ünlü yazar, genç yazara mektubunda şöyle diyordu: "Doğa betimlemelerinizde gerçek sanatçılara özgü bir çaba içindesiniz. Ancak 'deniz derin derin nefes alırken', 'ağaçlar hiç durmadan mırıldanırken' türünden betimlemeleriniz, anlatımı basmakalıplaştırıyor; bazen de anlaşılmaz durumlara sokuyor. Unutmamak gerekir ki, doğa betimlemelerinde güzellik, 'Güneş battı.', 'Yağmur başladı.' gibi cümlelerle elde edilir."
Bu parçaya göre, ünlü yazar genç yazara aşağıdakilerden hangisini önermektedir?
A) Ayrıntıları seçmede gözlemlerden yararlanmasını
B) Birbirini çağrıştıran sözcükleri kullanmasını
C) Anlatımda yalınlığa özen göstermesini
D) Varlıkları eylem içinde vermesini
E) Değişik anlatım biçimlerine yönelmesini

20. 2002-ÖSS
Bir romanı elime alıp okumaya başladığımda kendimi okyanusta kaybolmuş küçük bir balık gibi hissederim. Neredeyim? Nereye sürükleniyorum? Biraz şaşkınlık, biraz kaybolmuşlukla sözcüklerin arasında bir şeyler bulmaya çalışırım Sonra, bir anda kendimi, yazarın oltasına takılmış bulurum ve roman çok iyiyse bittiğinde hâlâ oltadayımdır. Aksi hâlde, bir yerlerde oltadan kurtulmuş, zihnim dağılmış, nerede olduğumu unutmuş, dolanmaya başlamışımdır.
Bu parçaya dayanarak aşağıdaki genellemelerden hangisine varılabilir?
A) Romanlar, okuyucuları gerçek yaşamdan uzaklaştırır.
B) Okurların bir romanı sonuna değin anlayarak okuması, o romanın değerini ve etki gücünü gösterir.
C) Her romanın kendine özgü bir okuyucu kitlesi vardır.
D) Okuru şaşırtan romanlar, anlatım gücü üstün olanlardır.
E) Güçlü romanlar, okurların duygu ve düşünce dünyasını biçimlendirir.

21. 2003-ÖSS
İstiyorum ki yazdıklarım insanlarımızın sorunlarını, özlemlerini anlatsın. Onların acılarını çektiklerini başkalarına duyurabilsin. Açıkçası, yaşamı değiştirsin, güzelleştirsin. Bu amaçla insanımızdan, ülkemizden kopmamaya çalışıyorum. Ancak yine de dergilerde yer verilmiyor şiirlerime Yayımlananlara bakıyorum, çoğu, toplum gerçeklerine kapalı; belli bir düşünceyi savunmuyor bir sorunu dile getirmiyor.
Bu parçada şair, aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?
A) Şiire özgü ilkelerin belirgin olmayışından
B) Şiirde, içerikten çok anlatımın öne çıkmasından
C) Şairlerin, ortak bir tutum izlemeyişinden
D) Yaşananları yansıtmayan şiirlerin ilgi görmesinden
E) Ozanların toplumu gereği gibi tanımlayışından

22. 2003-ÖSS
Kimi yazarlar, kendi yaratma yöntemlerini açıklarken gerçeğe her yönüyle bağlı kaldıklarını, gerçeği eksiksizce yansıtmayı yazarlığın temel ilkesi saydıklarını söylerler. Düşsellikten kaçındıklarını, söz arasında özellikle belirtmeye özen gösterirler. Yazdıklarıyla yaşananlar arasındaki ilişkiyi vurgulamaya çabalarlar. Dahası, bir romancıdan, öykücüden çok, bir tarihçi, toplumbilimci, ruhbilimci gibi davrandıklarını söyleyenler bile vardır.
Aşağıdakilerden hangisi, bu parçada belirtilen görüşle uyumludur?
A) Bir sanat yapıtında yansıtılan gerçek, gerçeğin kendisi değil, törpülenmiş, cilalanmış bir görünümüdür.
B) Bir yapıtta yansıtılan gerçekleri yaşamla öz¬deşleştirmeye çalışmak, doğru bir tutum değildir.
C) Yaşamdan alınan öğeler, yazarın yüreğinde ve kafasında yeniden biçimlendirilmezse yazınsal bir yapıta dönüşemez.
D) Düş gücüyle oluşturulmamış bir yapıt, gerçek anlamda yazınsal bir yapıt sayılamaz.
E) Yapıtların, içerik yönünden yaşama sıkı sıkıya bağlı olması gerekir.

23. 2003 -ÖSS
İnsanın kendini değerlendirebilmesi çok güç; an¬cak, önceki yapıtlarımı gözden geçirirken zaman içinde dilimin biraz daha geliştiğini anladım. Giderek bir üslup oluşturmaya başladığımı, dile daha fazla hâkim olabildiğimi gördüm.
Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?
A) İlk yapıtlarınızla bugünküler arasında ne gibi farklar görüyorsunuz?
B) Yeni öyküleri ve öykücüleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
C) Öykülerinizi oluştururken nasıl bir yol izliyorsunuz?
D) Yaşadıklarınızla yazdıklarınız arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
E) Duygu ve düşüncelerinizi yapıtlarınıza aktarırken zorluk çekiyor musunuz?

24. 2003-ÖSS
Bizde eleştiri alanında bir acelecilik var. Diyelim ki bir eleştirmen, Türk edebiyatında yeni çıkmış bir kitapla ilgili eleştiri yazacak. Bunu yaparken bırakın o yazar hakkında eskiden çıkmış yazıları derleyip toplamayı, en son çıkan yazıları bile gözden geçirmiyor. Oysa bir kitap için eleştiri yazılacaksa daha önce yazılmış eleştirilerin incelenmesi, el altında bulundurulması ve yeri geldiğinde bunlara gönderme yapılması bile gerekir.
Bu parçadaki gibi düşünen bir yazar, aşağıdakilerden hangisini söylerse kendi tutum ve düşüncesiyle çelişmiş olur?
A) Bu yapıta yönelik eleştiriler arasında özgün düşünceler içerenine rastlamadım.
B) Eleştirmenlerin bu yapıt karşısındaki tutumlarını haksız ve son derece öznel buldum.
C) Bu yapıt üzerine yazılan son eleştirilerde, farklı değerlendirme ölçütlerinin kullanıldığını gördüm.
D) Bu kitaba yönelik eleştirimi onun, üzerimde bıraktığı izlenime göre oluşturdum.
E) Bu kitapla ilgili görüşlerin, yazarın kişiliğine değil, kitaba yönelik olmasını isterdim.

25. 2003-ÖSS
Bu yazarımızın, anlattığı çevre ve kişiler hakkın¬da geniş bilgisi vardır. Ama o, bunu hiçbir zaman açıkça gözler önüne sermez. Anlattıkları, buzdağının suyun üstünde kalan kısmı gibidir. Okur, zamanla buzdağının altında kalan kısmını fark eder ve yazarın asıl kimliğinin orada saklı olduğunu anlar.
Bu parçada anlatılmak istenenle aşağıdaki yargılardan hangisi arasında anlamca yakınlık vardır?
A) Her yazarın, olayları ve kişileri algılama biçimi farklıdır.
B) Kimi yazarlar, yapıtlarında kendilerini bütünüyle açığa vurmaktan kaçınır.
C) Bir yapıtı, her okur farklı biçimlerde algılayailir.
D) Okur, beğendiği yazarların yapıtlarından her okuyuşta değişik tatlar alır.
E) Kimi yazarlar, olayların değerlendirmesini
okura bırakarak ilgi çekmeye çalışır.

26. 2004-ÖSS
Gerçekte "doğru" diye bellediğimiz düşüncelerin bir bölümü yinelene yinelene bu niteliğin yüklendiği yanlışlardır. Tek yönlü yüzeysel gözlemlerin, yanılsamaların ürünüdür bunlar. Diyelim ki yıllarca önce bir eleştirmen ya da yazın tarihçisi bir değerlendirme yapmış; kimi belirlemelere gitmiş bir yapıt üzerinde. Ardından gelenler de onun söylediklerini bir tartımdan geçirmeden benimseyip yinelemişler. Böylece yapıtlar ve yazarlar üzerinde basmakalıp, üç aşağı beş yukarı "aslının aynı" diyebileceğimiz etiket yargılar oluşturulmuştur.
Bu parçada eleştirilen yaklaşım aşağıdakilerden özellikle hangisiyle nitelendirilebilir?
A) Kişiden kişiye değiştiği için doğru olup olmadığı her zaman tartışılan
B) Yazın adamlarınca öne sürülmemiş, belirli ölçütlere uygun olup olmadığı bilinmeyen
C) Dar bir bakış açısıyla, derinliğine inilmeden oluşturulmuş, yanlış algılamaların tekrarına dayalı
D) Çok tekrarlandığı için herkesçe bilinen, özgünlüğü kalmamış
E) Daha önce ortaya konmuş, sonradan değiştirilmesi için herhangi bir neden olmayan

27. 2004-ÖSS
En güzel konuları berbat eden ressamlar olduğu gibi en sıradan konulardan şaheser yaratan ressamlar da vardır. Cezanne gibi, iki elmayı masaya koyar, resmini yaptıktan sonra kübizmin temelini atmış olursunuz. Onun için Rafael: "İyi çizilmiş bir limon resmi, kötü çizilmiş bir kadın resminden her zaman güzeldir." der. Ben, konularıma bu açıdan bakarım. Bir resmin değeri, ne konusuyla ne de yansıttığı gerçeklerle ölçülemez.
Bu sözler, aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı olabilir?
A) Resimlerinizin konularını nasıl seçiyorsunuz?
B) Bir resmin boyutuyla değeri arasında nasıl bir ilişki kurulabilir?
C) Resim sanatında hangi yollarla ün kazanılabilir?
D) Resim sanatındaki akımlar üzerine düşünceleriniz nelerdir?
E) Size göre, resimde konunun önemi nedir?

28. 2005-ÖSS
Yazdığım şiirleri sesli olarak okurum ilk önce, kulağıma hoş geliyorsa değişiklik yapmam. Ama fazla ya da kulağı tırmalayan sözcükler varsa onları atarım, değiştiririm. Çünkü şiir gereksiz sözcüğü kaldırmaz. Ayrıca, yıllar sonra yeniden okuduğumda, beni ilk günkü gibi etkileyebilecek mi. diye düşünürüm. Öyle şiirler vardır ki her gün okusanız bıkmazsınız. Yazdığım şiirlerin de böyle olması için gayret ederim.
Bu parçada anlatılanlar aşağıdaki sorularda-hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?
A) Şiirlerinizi yoğunlaştırmak, kalıcı kılmak için nelere dikkat edersiniz?
B) Eleştirmenlerin şiirlerinizi, yeterince değerlendirmemesini neye bağlıyorsunuz?
C) Şiirlerinizi yazarken okurların beklentisini göz önünde bulundurur musunuz?
D) Başka şiirlere, şairlere öykünmemek için nasıl bir yol izliyorsunuz?
E) Şiirlerinizdeki duygusal zenginliği nasıl sağlıyorsunuz?

29. 1994 - ÖYS
(I) Çağımızın önemli buluşlarından biri de kuşkusuz fotoğraftır. (II) Fotoğraf, becerinin yanı sıra teknik ve bilimsel eğitimi de gerektirir. (III) Bu eğitimin sağlıklı olması için, bilimsel araştırma ve çalışmalar yapılmalıdır. (IV) Fotoğraf günümüzde bilim, teknoloji ve kitle iletişiminin vazgeçilmez unsurudur. (V) Ayrıca fotoğrafçılığın ortak dilini oluşturmak, fotoğraf araç ve gereçlerinin kullanımlarında ve işlevlerinde ortak tanımlamalara, ortak anlatımlara varmak gerekir.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi anlatımın akışını bozmaktadır?
A)I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
30. 1994 - ÖYS
(I) Garip hareketiüç şairin adıyla anılır: Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday. (II)Bu üç şair, başlangıçta konuşmadilinin yalınlığı içinde yaşama sevincini, günlük hayatı, küçük adamın dertlerini konu edinir. (III) Garip hareketini kısa sürede yaygınlaştırır. (IV) Melih Cevdet,Oktay Rıfat yeni denemelerle kendilerine özgü bir şiire yönelirler. (V) Orhan Veli de ikinci kitabı "Vazgeçemediğim"den başlayarak şiiri değiştirir.
Yukarıdaki parçada, numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra "Ancak zamanla bu üç şairin şiir anlayışlarında bir değişme olur." cümlesi getirilirse parçanın anlam bütünlüğü bozulmaz?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
31. 1994 - ÖYS
(I) Sekiz küçük roman yayımladım. (II) Ama bunlardan biri dışında öbürleri beni hiç doyurmadı. (III) Yeniden inceleyince neden doyurmadıklarını anladım. (IV) Bunun üzerine şu kanıya vardım: Sağlam bir kültürel temele oturmayınca, iyi sanat yapılamaz. (V) Özellikle roman ve hikâye sağlam bir kültür ister.
Yukarıdaki parçada, numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra "Bilgi yönünden eksiklerim vardı."cümlesi getirilirse parçanın anlam bütünlüğü bozulmaz?
A)I. B) II. C) III. D) IV. E)V
32. 1994-ÖYS
..................Her şeyden önce, sanatçının, baş kişisi kadın olan tek romanıdır. Romanın hemen tümü, kahramanın güncesinden oluşmakta ve yaşadığı olaylar birinci tekil kişi olarak onun bakış açısından anlatılmaktadır. Ayrıca, genellikle ele aldığı kentli aydın tipleriyle tanıdığımız yazarın bu yapıtının kahramanı bir köylü kızıdır. Bu kızın köydeki yaşantısı belgesel sayılabilecek ayrıntılarla işlenmiştir.
Düşüncenin akışına göre bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Sanatçı, bu yapıtında yerellikten yola çıkarak evrenselliğe ulaşabilen bir yazar olma özelliğini korumuştur.
B) Bu roman, birçok yönüyle sanatçının öteki romanlarından oldukça farklı özellikler taşıyor.
C) Bu romanın kahramanı, gelişme çağında kentli ailelerin yanına evlatlık verilen bir köylü kızıdır.
D) Bu romanda yazar, eğitim düzeyi çok düşük bir köylü kızının konuşmasını, doğallığını bozmadan, ustalıkla işliyor.
E) Sanatçı bu romanda, kent insanıyla kırsal kökenli insanların ilişkilerindeki çelişkileri, ikiyüzlülükleri sergiliyor.
33. 1995-ÖYS
Dil, başkalarının düşüncelerini, duygularını öğrenmede temel araçlarımızdan biridir. Bu, kendi düşüncelerimiz için de geçerlidir. Çünkü düşüncelerimizi dilin toprağında oluşturur, geliştiririz. Geliştirdiğimiz düşünceleri de yine dilin yardımıyla başkalarına iletiriz. Böylece....................
Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) hiçbir dil olduğu gibi kalmaz, gelişir değişir.
B) dilin yapısı toplumsal yaşamın koşullarına göre biçimlenir.
C) duygu ve düşüncelerin iletimi kendine özgü bir dil gerektirir.
D) dilin, düşünceyi oluşturan ve taşıyıp yayan bir araç olduğu söylenebilir.
E) dillerin gelişimi toplumdan topluma değişiklik gösterir.
34.1995 - OYS
(I) Günümüzde okuryazarlık her bireyin kazanması gereken temel bir beceridir. (II) Okumayı, yazmayı öğrenen bireylerin oranı ülkeden ülkeye değişir. (III) Bu beceri bireylere eleştirici, araştırıcı düşünceye ulaşmaları için kazandırılır. (IV) Bu tür düşünceye ulaşmanın değişik yolları vardır. (V) Bu yolların başında da okuma gelir.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangisi anlatımın akışını bozmaktadır?
A)I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
35.1995 - OYS
(I) Çocukluğum Toroslardaki yaylalarda geçti. (II) Yayla hayatının kendine özgü, güzel yanları olduğu kadar sıkıntılı yönleri de vardır. (III) Sanıyorum bu yüzden, suyu da ağacı da suyla ve ağaçla haşır neşir olmayı da çok severim. (IV) İsveç'e her gidişimde bu kadar mutlu olmam da belki bundan. (V) Çünkü İsveç gerçekten suyu da ağacı da bol bir ülke.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangisi anlatımın akışını bozmaktadır?
A)I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
36. 1996-ÖYS
Dergicilik yaşamımda pek zorluk çekmedim. (I) Her zaman yanımda dostlar oldu. (II) Bu dostların çoğu da öğrencilerimdi. (III) Bana yazı getiren, işe yeni başlamış gençlerle birlikte daima bir dost çemberi oluşurdu çevremde. (IV) Bu dostluk havası içinde, karşılaşılan tüm güçlüklerin ve sıkıntıların rahatça üstesinden geldik. (V)
"Dergicilik bir bakıma gönül işi olduğu için çevremi daima gönüllüler sardı." cümlesi, yukarıdaki parçada numaralanmış yerlerden hangisine getirilirse parçanın anlam bütünlüğü bozulmaz?
A)I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
37.1996-OYS
(I) Bu yaşlı yazı ustasını herkes sever ve sayardı. (II) Aşırı ölçüde kırışmış ve yorgun izlenim uyandıran, biraz uzunca bir yüzü, derin ve zeki bakışları vardı. (III) Sanki burnunun üzerindek kelebek gözlüğü ve elindeki ufacık kurşun kalemiyle doğmuştu. (IV) Ona üstatların üstadı anlamına gelen "Şeyhü'l Muharririn" adını vermişlerdi. (V) Ne bu kalemden, ne de o gözlükten onu ayıramazdınız; bunlar onun iki özelliği idi.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A)I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
38. 1996-ÖYS
(I) Bu şairimiz başından beri hep aynı şiiri söyledi. (II) Şiir anlayışını, şiirinin temalarını, içeriğin: hiç değiştirmedi. (III) Değiştirdiği sadece şiirin biçimiydi. (IV) ilk şiirinde gördüğümüz aşk ve doğa zamanla yerini toplumsal olaylara bıraktı. (V) Önceleri ölçülü şiirler ve soneleryazarken sonraları serbest biçimleri denedi.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
39. 1996-ÖYS
(I) Her yazı ya da yazınsal yaratı, genel olarak insanoğlunun düşünce ve duygu evrenini zenginleştirmek amacıyla oluşturulur. (II) Düşüncenin bireysellikten sıyrılıp toplumsal bir boyut kazanması, söze dönüştürülebilmesine bağlıdır (III) Bunlardan kimileri bilgilendirmeyi, kimileri de yaşantı kazandırmayı amaçlar. (IV) Yapılmak istenen hangisi olursa olsun, dilsel ürünlerin amacına ulaşması için her şeyden önce doğru algılanması gerekir. (V) Bu da yazıları ve yaratıları oluşturan öğeleri işlevleriyle, özellikleriyle tanımayı gerektirir.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A)I. B) II. C) III. D) IV. E)V.
40. 1996 - OYS
Yazılarımın çatısını yaşayarak çatarım. Bu uğraş sırasında yazı oluşmaya başlar; değişik yerlerinden başlanarak yazılıp bozulur. Ortaya, bitmiş gibi görülen bir yazı çıktığında da acımasız makaslamalarla kurguya yeniden girişmem gerekir. Yazının yüzlerce yerine büyük küçük bir takım ekleme, çıkarma düzeltme işlemi uyguların. Sözün kısası...
Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilemez?
A) yazılarıma özen gösteririm
B) yazılarıma son biçimini verirken oldukça yo¬rulurum
C) ben yazılarımı böyle yazarım
D) yazılarımı bir çırpıda yazıp bitiremem
E) yazılarımı, eleştirilere göre biçimlendiririm
41. 1997 - ÖYS
(I) Evimiz dere boyundaydı. (II) Kış aylarında ve baharlarda, evin içinde, avluda dolaşırken dışarıda akan derenin sesini duyardık. (III) Derenin tahta köprülerinden biri evimizin dört - beş adım yukarısındaydı. (IV) Derenin iki yanında yükselen tepelerin sırtları, alabildiğince gür çam, meşe koruluklarıyla örtülüydü. (V) Köprüyü geçince, karşıda mahallenin fırını, fırının az ötesinde de Kurşunlu Cami vardı. (VI) Cami ile fırının yakınında tahta pancurlu, küçük pencerelerinde fesleğen, sardunya saksıları dizili, kireçle badanalanmış evler sıralıydı.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden han¬gisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
42. 1997 - ÖYS
Hemen hemen bütün yabancı yazarların Türkçeye çevrilen deneme türündeki yapıtlarını alıp okuyordum. (I) Bunun sonucunda o yazarlara özendim ve deneme yazarlığına başladım. (II) Konu olarak da "dil" alanını seçtim. (III) Yazarlığa başladığımda kitap tanıtma yazıları yazıyordum. (IV) Bu tanıtım yazılarının okur sayısını artıracağına, okuma sevgisini geliştireceğine inanıyordum. (V) Hâlâ da bu inancımı koruyorum.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler iki paragrafa bölünmek istense, ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
43. 1997-ÖYS
Yeni romanlar çoğunlukla neden - sonuç ilişkisi dışında bir çizgi izliyor. Öykü belli belirsiz. Yazarın iletisi ise satır aralarına itilmiş. Çoğu yazarın, okuruna bir iletide bulunmak gibi bir savı da yok. Gerçeğin buharını veriyor ona yalnızca. Okur, tümüyle yabancı bir ortamda buluyor kendini romanlarda. Metnin içinde kendi yolunu kendi bulmak zorunda. Çünkü
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilemez?
A) kılavuzluğuna alıştığı yazar, bu kez bilinçli olarak ne demek istediğini söylemez ona.
B) yazar, dış gerçeği olduğu gibi yansıtan ve okura ders veren bir tutumu sürdüren biri değildir artık.
C) günümüzün yazarı, okurundan, etkin olmasını, okuduğu romandan kendisinin anlam üretmesini bekliyor.
D) yeni romanları okuyanlar, kendilerine sunulan bilgileri öğrenmek ve onlardan yararlanmak istiyorlar.
E) yeni romanlar, neden - sonuç ilişkisinin yönlendirdiği bir konu çerçevesinde belirli bir ileti içermiyor.
44. 1997-ÖYS
..............Hiçbir zaman çevresinde olup bitenlere kayıtsız kalamaz; ama bu, şairin, gününün tarihçisi olduğu anlamına gelmez. Şair güllerle ilgili bir şiir yazar, biz ondan birtakım olayların olup bittiğini anlarız. Yani şairin politikayı doğrudan etkilemek, yansıtmak gibi bir görevi yoktur.
Bu parçanın başına, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Yaşanmış olayları olduğu gibi yansıtma, şairin temel görevidir.
B) Şair, çevresine yeni duygular, yeni düşünceler aşılayan kişidir.
C) Yaşanan her olay, şiirde kendine belli bir yer bulabilir.
D) Şair toplumsal yaşamın içinde, toplumsal sorunlarla iç içedir.
E) Şair gerçeklere sırt çeviren bir duygu adamıdır.
45. 1997-ÖYS
(I) Toplumsal gerçekleri sanatın imbiğinden geçirmeden, giydirip kuşatmadan yansıtmak, sanat değildir. (II) Bunu söylemeye bile gerek yok. (III) Sanatın aynasını, insanlar üzerine tutmak, toplumsal gerçekler üzerine tutmak benim için bir insanlık borcudur. (IV) Bu, aynı zamanda görevim hatta var oluş nedenimdir. (V) Sanatçı aynasını, kendisini bugünlere getiren toplumun üzerine tutmayıp da neyin, kimin üzerine tutacak?
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangisinin yerine "Bu bilinen bir gerçek."cümlesi getirilirse parçanın anlam akışı değişmez?
A)I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
46. 1997-ÖYS
O, kendine özgü dilanlayışı olan bir yazardır. Yöresel sözcükleri, deyimleri sere serpe kullanmasının yanında yeni yeni yaratımlara da başvurur. İkilemelere, pekiştirmelere, çağrışım gücü zengin sözcüklere sıkça yer vermesi............
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilemez?
A) dilinin zenginliğini, anlatımının renkliliğini ve çeşitliliğini belirtir.
B) onun, anlatımında Türkçenin söz varlığından nasıl yararlandığını gösterir.
C) anlatımını tekdüzelikten kurtarır, ona akıcılık ve hareket kazandırır.
D) Türkçenin sunduğu birçok olanaktan yararlandığını gösterir.
E) dille birlikte, ele aldığı sorunlar üzerinde de yoğunlaştığını gösterir.
47. 1997-ÖYS
Yazarın, o yıllardaki toplumsal değişimleri, dönüşümleri yazmak gibi bir amacı yok. Öyküsünü yazarken yaşadığı yılların renklerinden, çizgilerinden, havasından çocukluk ve ilk gençlik yıllarına duyduğu özlemle söz ediyor. Çizdiği bu eski zaman tablosunda, yukarıda sözünü ettiğim değişimin izleri kendiliğinden yer alıyor.
Bu parça, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisiyle sürdürülebilir?
A) Böylece örnek aldığı yazarlar arasındaki yerini alıyor.
B) Yaşadıklarını yansıtarak, okuyucuyu buna ma yanılgısına düşmüyor.
C) Biz de bunlardan düne, yani geçmişe yöne bilgiler ediniyoruz.
D) Sonuç olarak, yaşadığı toplumu aydınlatma amaçladığını göstermiş uluyor.
E) Böylece bugünün, geçmişten fazla farkı olmadığını bir kez daha belirtmiş oluyor.
48. 1998-ÖYS
(I) Posta işletmesi tarafından yeni bir grup pul piyasaya çıkarıldı. (II) Bu pullar, çeşitli konular içeriyor. (III) Bunlar arasında, az bulunan doğa varlıklarımızdan olan Van kedisinin tanıtımı türünün korunmasına yönelik çabaları kamuoyuna duyurmak amacıyla çıkarılan pullar da bulunuyor. (IV) Van kedisinin dünyadaki kedi ırklaarasında özel bir yeri var. (V) Bu değerli kedi türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. (VI) 5. nedenle Yüzüncü Yıl Üniversitesi Van Araştırma Merkezi tarafından bu konuda bilimse çalışmalar yapılıyor.
Yukarıdaki parçayı iki paragrafa bölmek gerekse ikinci paragraf kaçıncı cümleyle başlar?
A) II. B) III. C)IV D)V. E) VI.
49. 1998-ÖYS
Bir dönemde "Çalıkuşu kuşağı" vardı. "Çeviri roman okuyucusu" vardı. Yani okurların sayısı kendi içlerinde sınıflara ayrılabilecek kadar fazlaydı. Ne var ki bu kuşağın ardından; ilgi, kitap sayfasından görselliğe kaydı. Bu nedenle,
Bu sözler, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanabilir?
A) edebiyatımızın temel taşı sayılabilecek yaptılar hak ettiği değeri bulmuş oldu.
B) her sınıftan okuyucuya seslenen yapıtlar piyasaya çıkarıldı.
C) yeni okur kitlesine uygun gelecek yapıtlar verilmesi için beklemek gerekti.
D) sözünü ettiğimiz kuşak, düşünsel bir gelişim sağlayamadı.
E) kitap okuma alışkanlığı bir sonraki kuşağa aktarılamadı.
50. 1998-ÖYS
(I) Bir heykeltraş bitirdiği heykeline bir daha keski ya da çekiç vuramaz. (II) Bir ressam, tamamladığı tablosuna fazla rötuş yapamaz. (III) Oysa yazarların durumu farklıdır; onların malzemesi dildir. (IV) Yaratma yöntemi sanatçıdan sanatçıya değişir. (V) Onlar, yapıtlarını her an gözden geçirme ve değiştirme gibi bir ayrıcalığa sahiptir.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A)I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
51. 1998-ÖYS
Sanatımda olgunlaşmaya başladığımı kendim de hissediyorum. Son zamanlarda yazdığım şiirlerde, sanatımdaki sıçramayı görmek mümkündür. Bunlar sık aralıklarla, üzerinde hiç oynanmadan yazılmış, o haliyle yayımlanmış olmasına karşın çok beğenilmiş şiirlerdi. Biri bittiği anda bir başkası ortaya çıkıyordu. Bastırılması güç, hatta olanaksız bir kaynağın fışkırması gibiydi. Bana büyük bir mutluluk veriyordu; ama daha sonra şiir yaşamımı çok engelledi bu şiirler. Çünkü...........
Bu parça aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanırsa sözü edilen sanatçının yeni şiirler yazmada zorlanmasının nedenini belirtir?
A) bir süre hiçbir şey yazamaz hiçbir şey yaratamaz oldum.
B) kendimi çağdaşım olan şairlerden çok farklı görüyordum.
C) nitelikli ürünler yaratabilmenin özel yetenek istediğini biliyorum.
D) yapıtlarımın daha iyisini yapabilmek için ince eleyip sık dokuyordum.
E) etkisinde kaldığım sanatçılardan daha iyi şiirler yazıyordum.
52. 1998-ÖYS
Öykü yazarken, okurun ilgisini kamçılamak, düşünmesini sağlamak gibi bir kaygım yok. Bu nedenle, onun merakını sürekli diri tutmak için, kurmaca izlenimi veren yöntemleri kullanmaktan da özellikle kaçınıyorum. Aslında bunların, anlattıklarımın içinde, kendiliğinden var olduğuna inanıyordum. Şu da var ki okur, merak öğesini diri tutma amacıyla oluşturulan yapay bir kurguyu hemen anlar.......
Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına gö¬re aşağıdaki cümlelerden hangisi getirilebilir?
A) Bunun da öyküden alınacak zevki öldürece¬ğini düşünüyorum.
B) İçtenlikle söylemek gerekirse, aslında öykücülükte iddialı bir yazar değilim.
C) Çünkü ben anlatımda içtenliği ön plana çıkaran bir sanatçıyım.
D) Alışkanlıktan olsa gerek, bütün öykülerimde merak uyandıracak öğelere yer verdiğimi fark ettim.
E) Bu nedenle bütün gücümü ilginç öyküler yazmak için harcıyorum.
53. 2000-ÖSS
İnsanın doğayla savaşmasında korkunun rolü yadsınamaz. Önemli olan, bu insanca duyguyu iyi değerlendirebilmektir. Nasıl ki kullanılması bilinmeyen bir silah bazen geri tepip büyük zararlara yol açabiliyorsa, korku da denetim altında tutulmayıp kendi başına bırakılırsa sonuç hiç kimse için iyi olmaz. Korkalım; ama neden, niçin korktuğumuzu bilelim. Korkuya yenilme kaygısının tutsağı olmayalım.
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilemez?
A) Korkuyla birlikte yaşamayı öğrenelim.
B) Korkudan, uygun biçimde yararlanmaya çalışalım.
C) Korkunun, toplumu değişik yönlerden etkile¬diğini unutmayalım.
D) Korkuyu bir engel değil, bir araç olarak görelim.
E) Korkumuzun nedenini öğrenip ona göre davranalım.
54. 2000-ÖSS
(I) Rize'nin Pazar ilçesinde, Verçenik Yaylası'na gidecek minibüse bindiğimizde, uzun süren otobüs yolculuğunun yorgunluğunu unutmuştuk. (II) Yaklaşık beş saat süren minibüs yolculuğundan sonra, kararlaştırılan buluşma noktasına ulaştık. (III) Oradakilerle hoşbeşten sonra çadırları kurduk; sırt çantalarımızı boşalttık. (IV) İlk günler için getirilen taze yiyeceklerle, hemen küçük bir ziyafet sofrası kurduk kendimize. (V) Geceleri fark ettik ki, gökyüzü burada her zaman yıldızlarla doluydu. (VI) Hemen her gece yıldızlara bakarak düşler kuruyorduk.
Yukarıdaki parça iki paragrafa bölünmek istense, ikinci paragrafın kaçıncı cümleyle başlaması uygun olur?
A) II. B) III. C) IV D) V. E) VI.
55. 2000-ÖSS
(I) Umarım siz benden çok daha fazla yaşarsınız; ama bu yaşlara gelince insanda yaşlılığın farklı bir etkisi oluyor. (II) Yeni bir işe başlarken endişeleniyorsunuz, bitirebilir miyim diye. (III) itiraf edeyim ki "Köleler ve Tutkular"a başlarken bu endişeyi yaşadım. (IV) Romanda her konu, yazılış süresini kendi belirliyor. (V) Hiçbir kitabımın üzerinde bu kadar yoğun çalıştığımı söyleyemem. (VI) Tam bir ağır işçi gibi sabah saat 8.30'dan akşam 20.00'ye kadar... (VII) Böylesine yoğun çalışmama karşın, kitabı tamamlamam iki yılımı aldı.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
56. 2001 - ÖSS
Yazın değeri taşıyan bir roman, bir öykü, bir oyun, yaşam çevremizi genişletir; içinde bulunduğumuz gerçek dünyanın dışına çıkarır bizi. Tam tersine gerçekleri değişik bir gözle görmemizi, olaylara farklı açılardan bakmamızı sağlar.
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Bu elbette, bir kaçış ya da kendi gerçeklerimizden kopuş değildir.
B) İç gerilimlerimizden, sıkıntı ve bunalımlarımızdan büyük ölçüde kurtarır.
C) Okuma, insanı her türlü tutkudan kurtararak özgürleştirir.
D) Okuyan bir kişi, bütün bilgi eksiklerini giderebilir.
E) Okunan her kitap, iç zenginliğini artırır, duyguları harekete geçirir.
57. 2001 - ÖSS
(I) O, yaşamı yaşayarak öğrenmiş bir yazar. (II) Deneyimlerini ve gözlemlerini herkesle paylaş¬mış. (III) Kendi kendine öğrendiği üç yabancı dili de iyi derecede konuşabilecek düzeye erişmiş. (IV) Öğretmenlik yapmış, siyasetle uğraşmış, yurtiçi ve yurtdışında birçok yeri görmüş. (V) Kimi roman ve öyküleri ancak ölümünden sonra yayımlanabilmiş. (VI) Gezdiği, gördüğü yerlerin yöresel renklerini büyük bir ustalıkla yapıtlarına yansıtmış.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
58. 2001 - ÖSS
(I) Mektupon altıncı yüzyıla kadar salt haberleşme amacıyla kullanılıyor, bu anlamda bir tür gazete görevi de yapılıyordu. (II) On altıncı yüzyıl dan sonra ise söz konusu görevinin yanı sır duygu ve düşünceler de mektuplar aracılığla paylaşılmaya başlandı. (III) Goethe'nin ciltler dolusu özel mektupları, Schiller'in yazışmaları. Gogol, Puşkin, Byron'ın unutulmaz mektupları bunlar arasında sayılmaya değer niteliktedir. (IV) Candide yazarı Voltaire'in yazdığı mektuplar bilgi vermek, danışmak, bilgi almak, yapıtlarını taramak gibi değişik amaçlar içerir. (V) Bu büyük ustanın en başarılı mektuplarıysa, duygularını paylaşmak için yazdığı mektuplardır. (VI) Bunlar, özentiye kaçmadan, yapaylığa düşmeden, içten geldiği gibi yazılmış mektuplardır.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragrafın kaçıncı cümleyle başlaması uygun olur?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
59. 2002-ÖSS
.................Onlardan hep ağır, oturaklı kişiler olmaları istenmiştir. Sanki öyle davranınca saygın olunacakmış gibi! Bir çocuk, öğreniminin ancak ilk yıllarında gülebilir. Daha büyük sınıflarda hiç gülebilir mi? Adı hemen "sırıtık"a çıkar. İş yaşamında müdür memura gülmez; memur vatandaşa gülmez. Neden bu asık yüzlülük? Nereden kaynaklanıyor bu gülme korkusu?
Bu parçanın başına, düşüncenin akışına aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Kimileri, beğenilen insanların, az gülen insanlar arasından çıktığı görüşünü benimser.
B) Büyükler, küçükleri eleştirip onlardan kendileriri gibi düşünmelerini beklerler.
C) Çok gülenlerin, kimi zaman çevresinde rahatsız edebileceklerini düşünmeleri gerek.
D) İnsanlarımızın gülmeye yatkınlığı vardır; at buna sürekli engel olunmuştur.
E) Toplumumuzda, genellikle, ağırbaşlı öne çıkmıştır.
60.2002 - OSS
insanların beğenileri birbirine uymaz. Belki o kırmızıdan hoşlanıyor, siz yeşili seviyorsunuzdur. Belki o, VVagner'in müziğini beğeniyor, siz Mozart'ı yeğliyorsunuzdur. ...............Gördüklerinden ve dinlediklerinden aldığı tat sizinkine uymuyor diye karşınızdakini zevksizlikle, kabalıkla suçlamaya hakkınız yoktur.
Parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Kimi zaman beğenilerinizin bağdaştığı da olur.
B) Öteki sanat dallarında da böyledir bu.
C) Öyleyse nelerden hoşlandığınızı bilmeniz gerekir.
D) Çünkü, insanların beğenileriyle davranışları arasında ilişki vardır.
E) Değerlendirmeleri belirli ölçütlere göre yapmak gerekir.
61.2002 - ÖSS
Okurlarını bilgilendirmekle birlikte onları kendi düşüncelerine göre yönlendirmekten kaçınan bir eleştirmendir. Ele aldığı kitabın niteliklerini sıralar fakat onunla ilgili öznel yorumlardan kaçınır. Dana doğrusu, yapıtla ilgili kesin bir yargıya varmayı okurlarına bırakır. Bu tutum................
Bu parçanın son cümlesi, düşüncenin akışı¬na göre aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanabilir?
A) bilinçli bir okur kitlesinin oluşmasını sağlar.
B) onun, bilgilerine güvenmediğini gösterir.
C) yazarın, geniş okur kitlelerince anlaşamamasına neden olur.
D) okurun, okuma zevkini köreltir.
E) onun, kişiliğine olan saygıyı azaltır.
62.2002 - ÖSS
(I) Havasından mı, suyundan mı, bilmem; ama aşkadır bu yörenin insanları. (II) Sıcacık yürek, gülümseyen yüzler, içten yaklaşımlar... (III) Yardımsever, konuksever tavırlar ve yoğun bir insan sevgisi... (IV) Çoğu kişiye zaman kaybı gibi gelir insanlarla ilgilenmek. (V) Bu insanlarda sonradan öğrenilen değil, içten gelen bir yaşama sevinci vardır. (VI) Güldüler mi içten gülerler, gözlerinin derinliklerinde yakalarsınız tebessümlerini.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V E) VI.
63. 2003-ÖSS
(I) Dünya edebiyatında ve Türk edebiyatında yazarlara ve öteki sanatçılara ait önemli mektuplar var. (II) Yazınsal değer taşıyan bu mektuplar, o yazarların gizli dünyalarını da açar bize. (III) Bunlar, okuyana her dönemde yeni yeni tatlar verir. (IV) Sanatçıların ya da yazarların birbirlerine yazdıkları mektuplar kitaplaşınca artık onların malı olmaktan çıkar. (V) Kişisellikten kurtulur, toplumsal işlev yüklenmeye başlar. (VI) İki sanatçının özel, gizli ürünleri olma niteliğini yitirir, kitlelerin ortak malı olur. (VII) Yığınlara seslenir, iletilerini yüksek sesle dile getirir.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
64. 2003-ÖSS
Yazma işinde insanın başarıya ulaşması için verilecek reçetelerin, tek başına hiçbir yarar sağlamayacağını düşünen bir yazar şöyle diyor: "Yüzde doksan dokuz yetenek, yüzde doksan dokuz disiplin, yüzde doksan dokuz çalışma..." Yaptığı ile hiçbir zaman yetinmemeli yazar. Yaptığı ne kadar iyi olursa olsun gene de yapılabileceğinden iyi değildir. Sanatçılar, çağdaşlarından ya da öncekilerden daha iyi olmakla yetinmemeli. Kısacası bütün sorun------------------
Bu parçadan boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) özgün bir yapıt ortaya koyabilmekte.
B) başka sanatçıların yaptıklarını izleyebilmekte.
C) insanın kendisini yenileyip aşmasında.
D) daha önce ele aldığı konulara değinmemekte.
E) değişik türlere yönelmekte.
65. 2003-ÖSS
Gözlemlerden, yaşantılardan yola çıkıp çok başarılı olmuş sanatçılar vardır; ama aynı yöntemle yazmasına karşın başarılı olamamış, hiçbir iz bırakmamış sanatçılar da çoktur. Örneğin Balzac, hiç evlenmemiş, babalık yapmamış; ama dünyanın en canlı babası Goriot Baba'yı yaratmıştır. Öte yandan bütün yapıtlarını okuduğum Panait İstrati, yaşantısından, gözlemlerinden yola çıktığı hâlde çoktan eskimiştir. Bu örneklerden çıkarılacak sonuç,..................
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) edebiyatçının anlattıklarını yaşamış olmasının değil, okura yaşatmasının önemli olduğudur.
B) başarılı romanlar yazabilmenin ilk koşulu, yazarın, anlattıklarına tanık olmasıdır.
C) her romanın, konusuna özgü bir yazma yöntemi gerektirdiğidir.
D) romandaki başarının sanatçının kişilik yapısına bağlı olduğudur.
E) kimi romanlardaki başarısızlığın birçok nedene bağlanabileceğidir.
66. 2003-ÖSS
Okumaya nereden başlasam? Hangi türden kitaplar okusam? Böyle soruları yanıtlamada zorlanmışımdır hep. Bilirim ki söyleyeceklerimin yönlendirici bir işlevi olmayacaktır. Çünkü her kitabın etkisi, okurun okurluk yaşantısına, birikimine göre değişiklik gösterir. Birinin yüreğinde titresimler yaratan bir kitap, bir başkasının ruhunu kurtarır; esnetir, ağırlığı altında ezer onu. Birine çarpıcı, renkli yaşantılar sunan bir kitap, ötekine bayağı, sıradan gelebilir..................
Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Görüldüğü gibi okuma çok yönlü bir etkinliktir.
B) Sözün kısası bir kitabın herkes üzerinde aynı etkiyi bıraktığı söylenemez.
C) Ne var ki iyi bir okur, hangi amaçla okuduğunun bilincindedir.
D) Bu nedenle okuma, okurun kimi bilgi ve becerilerle donanmış olmasını gerektirir.
E) Aslında okurun, okuduklarını bir zihinsel süzgeçten geçirmesi gerekir.
67. 2003-ÖSS
...............Ozanlarda yazarlarda yaşantı işçisidir bir bakıma. Gerçek yaşamdan, nesnel dünyadan kazandıkları yaşantıyı yeniden üretirler. Bu yeniden üretme ya da yaratma süreci içinde estetik bir tat katarlar ona; coşku ve düşünceyle beslenen bir özle yoğururlar onu. Yoğurdukları özü, okura ulaştıracak uygun yollar, uygun biçimler ararlar. Şiir, öykü, roman, oyungibi türlere özgü yasaların içinde yeni konumlar kazandırırlar yaşantıya.
Bu parçanın başına, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Yazınsal yaratının gücü, okurda düşünsel bir değişme yaratmasına bağlıdır.
B) Okur, romanda, şiirde ya da öyküde karşılaştığı yaşamı, düş dünyasında değiştirerek geliştirir.
C) Kimi sanatçılara göre yazınsal yapıtlar, okurun yaşamı algılama gücünü artırmalıdır.
D) Gerçekte türü ne olursa olsun, her yazınsa yaratının malzemesi yaşantıdır.
E) Şiirler, romanlar, öyküler, okurun yüreğine yeni duygular uyandırmayı amaçlar.
68. 2003-ÖSS
Klasik öyküyü çok seviyordum. Bu biçimi, özelikle ilk kitabım için, bilinçli olarak seçtim. Bu tür kitapları ilk okuyuşumda, beğendiğim cümlelerin altını çizer, sonra onları bir deftere yazar ve tekrar tekrar okurdum; bundan da çok zevk alırdım Sonra bir gün Knut Hamsun'un Açlık adlı yapıtnı okudum. Altı çizilecek tek bir satır bile bulamadım. Oysa kitabı çok beğenmiştim; beğenmek de ne kelime, çarpmıştı kitap beni. "Nerede bunaltı çizilecek satırları?" diye düşündüm. Aynı şeyi, sevdiğim öteki yazarların yapıtlarında da gördüm...............Şimdi niyetim, altı çizilecek tek satırı bile olmayan bir kitap yazmak.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Demek ki ben, kimsenin başaramadığını başarmıştım.
B) Artık, okurken kitabın sonuna kadar dikkatimi canlı tutamıyordum.
C) Sanatta ulaşmak istediğim özgünlüğü yakaladığımı o zaman fark ettim.
D) Sonunda, özlü sözlerden çok, yalın anlatıma değer verilmesi gerektiğini anladım.
E) Söylenenlerin tersine, çağa ayak uyduramamıştım
69. 2004 - ÖSS
Anlatımı güzelleştiren ya da çirkinleştiren etkenler çok yönlüdür. Dil konusunda çalışmayı yapanlar ayrı ayrı adlar altında ele alırlar bu etkenleri. ................Doğrudur da. Çünkü duygu, düşünce, olay ve olguları sözcüklere dökmedir anlatım. Anlatımın gücü, sözcüklerin kullanımında, onların birbirleriyle oluşturduğu bağıntılardadır.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Bununla birlikte, yazınsal söylemle bilgilendirme amaçlı söylemin farklı olduğunu bilirler.
B) Dilin sunduğu olanaklardan yararlanarak değişik cümle türlerine başvururlar.
C) Ne var ki bunlardan her birinin eninde sonunda gelip sözcüklerin seçimine ve kullanımına dayandığını vurgularlar.
D) Sözgelimi, görüntüler yaratacak, daha doğrusu düşünsel resimler oluşturacak sözcükler seçerler.
E) Sözcüklerin, kişilerin deneyim ve yaşantısına göre değişen anlamlarına çağrışımsal anlam derler.
70.2004 - ÖSS
Babalarla, çocukların birbirini anlayamadığı kimi dönemler vardır. Böyle bir dönemden ben de geçtim. Bugün artık hayatta olmayan babamla ilişkilerim, yaşamımdaki en büyük üzüntülerden biridir. Çünkü o zamanlar, dünya görüşüyle benim karşımda yer almıştı; ama hiçbir zaman beni reddetmedi tersine anlamaya çalıştı. Bense onun o görüşte olmasını kabul edemedim.
Bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilirse konuşan kişinin "pişman" olduğu anlaşılır?
A) Aslında, farklı düşünse de hoşgörülü olabilirmiş insan.
B) Bunda çevremin de etili olduğunu anladım.
C) Babamın öyle biri olması, beni ondan uzaklaştırıyordu.
D) Çünkü ben gençtim ve doğruları yalnız ben görebiliyordum.
E) Her sorunun, kendine özgü bir çözümü vardır.
71. 2004-ÖSS
Dilleri, zengin yoksul, eksikli, yetkin gibi sözcüklerle nitelendirmek bilimsel gerçeklerle bağdaşmaz. Her dil, olayları, durumları, varlıkları, evreni, kendince adlandırıp yansıtır. Bir başka deyişle, o dili kullanan toplumun yaşama biçimiyle ilgilidir bu. Örneğin, Türkçede dört ayrı sözcükle anlatılan "baldız, elti, görümce, yenge" için, İngilizcede yalnızca "sister - in - law", Almancada ise "Schâgerin" karşılıkları vardır. Bunun gibi Türkçede "kayınbirader, enişte, bacanak" ilişkisi, İngilizcede "brother - in - law", Almancada ise "Schvvager" sözcüğüyle belirtilir.
Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisiyle sürdürülebilir?
A) Böyle olduğu işin, Türkçe işlenmiş, gelişmiş kültür dili sayılan bu dillerden daha zengindir diyebiliriz.
B) Bu durumda Türkçenin insanoğlunun acılarını, tutkularını, düşlerini doğadaki varlıklardan yararlanarak anlatan, olanakları geniş bir dil olduğu görülür.
C) Bu bizim, olsa olsa Türk toplumunda aile ve akrabalık ilişkilerinin ayrıntılı olarak yer aldığını, bunun da söz varlığımıza yansıdığını gösterir.
D) Oysa Türkçede bir nesne ya da varlığı anlatabilmek için doğadaki bir başka nesne ya da varlıktan yararlanma söz konusudur.
E) Daha doğrusu, "İstenirse Türkçeyle anlatılamayacak hiçbir kavram yoktur." düşüncesini yaygınlaştırmak gerekir.
72. 2004-ÖSS
Bilmiyorum eski dergileri gözden geçiriyor mu¬sun? Bunların kimilerinde, okurlara özel bir sayfa ayrılırdı. Bu sayfada, dergiye gelen mektuplardan parçalar yer alırdı. Bunların büyük bölümünde, şimdi senin yönelttiğin türden sorular ve yakındığına benzer sorunlar dile getirilirdi. -----------Dün de böyleydi yarın da böyle olacak belki.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Sana önerim, kendi sorunlarını kendin çözmendir.
B) Dergilerin yanlış bir tutumudur bu.
C) Şiir yazmayı sürdürürsen, zamanla, bu türden sorulara cevaplar bulabilirsin.
D) Diyeceğim o ki gerçekte yeni bir durum değil bu.
E) Bence her durum, ötekinden farklı özellikler taşır.
73. 2005-ÖSS
(I) Romanlar vardır, daha ilk sayfasında olay örgüsünün çekim alanı içine alır okurunu. (II) Kan basıncını yükselten heyecanlar yaratır okurda. (III) Kimi romanlar da vardır, dilsel örüntüsüyle okurun aklına olduğu kadar yüreğine de seslenme yolunu seçer. (IV) Romanda özgünlük, derinlik çok yönlülük aranır. (V) Daha doğrusu, okurun, okuma eylemine tüm varlığıyla katılımını sağlar. (VI) En yüksek coşkuları, estetik tutkulara dönüştürür.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
74. 2005-ÖSS
(I) Resim ve heykel sanatçıları insan elleri üzerinde çok durmuşlardır. (II) Ortaçağdan bu yana, ressamların yaptığı portrelere baktığınızda gözlerden çok, ellerin öne çıktığını görürsünüz. (III) Gergef üzerinde dolaşan, çenesini avuçları içine alan, vücut boyunca sarkan eller... (IV) Mutluluğun parıltısını, kaygıların kaynaşmasını, yaşamaktan usanışı hep bu ellerde görürsünüz. (V) Bundan on binlerce yıl önce insan daha kafasıyla düşünemezken elleriyle düşünmüş. (VI) İnsan geometri bilmeden su bentleri yapmış, matematik bilmeden parmaklarıyla saymış, sanat ve güzellik üzerine hiçbir bilgisi yokken mağara duvarlarını, bugün usta ressamların bile yapamayacağı resimlerle donatmış. (VII) Bilimsel ve sanatsal yaratılar konusunda övündüğümüz ne varsa hepsini, insan elinin çağlar boyunca yaptığı hareketlere borçluyuz.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
75. 2005-ÖSS
Konuşurken yeterince düşünüp en uygun sözü ve söyleyişi bulmaya zaman yoktur. Ama yazdığımız bir yazıyı her okuyuşta, o yazıdaki, dalgınlıktan, dikkatsizlikten doğan yanlışları görüp düzeltme; düşünme ve araştırma eksikliklerini tamamlama, gereksiz bölümleri atma olanağı vardır.----------------
Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına gi re aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Kısacası her yazarın en çok önem verdiği nokta, sözcük seçimi olmalıdır.
B) Bunun için yazar, araştırmayı zorunlu konuları işlemelidir.
C) Sözün kısası yazar, tümcelerini ayrıntılarla doldurmaktan kaçınmalıdır.
D) Bu nedenle her yazar, yazısını gün ışığına karmadan önce döne döne denetlemelidir.
E) Açıkçası yazar, konuşma dilini değil, yazı dilini kullanmalıdır.
76. 2005-ÖSS
Edebiyatta olup bitenleri, edebiyatın canlılığını yazarın verimliliğini hatta yapıtlarının basan: ya da başarısızlığını kuşaklarla, yaşla değerlendirmek çoğu zaman bizi yanlışlığa götürür. Dostoyevskien büyük iki yapıtından birini, "Karamazof Kardeşler"i ölmeden hemen önce bitirdi, Thomas Mann ise gene en büyük iki yapıtından olan, "Buddenbrook Ailesi"ni bitirdiğinde yirmi altı yaşındaydı. Bu iki yazar da ömürlerinin erken ve geç dönemlerinde başka birçok kitap yazdılar. Bu örnekler bize-------------------
Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına re aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) yazarların, yeni dünyalar kurma çabasıyla sürekli bir arayış içinde olduklarını gösteriyor.
B) bir yazarın yapıtlarının hep birbirine be meşinin yaratabileceği güçlükleri hatırlatıyor.
C) yazarların, yazma ve yaratma gücünün yaşla açıklanmayacak bir olgu olduğunu gösteriyor.
D) yazarların kimi dönemlerde kalıcı ürünler verdiğini; ancak bunu sürdürmenin güç olduğunu kanıtlıyor.
E) yazarların, yeni konular bulduklarından çok çalışmaları gerektiğini yansıtıyor.
77.2005 - ÖSS
Başarılı şairlerin hepsi, kendilerinden önceki şairlerin şiirlerini okuyarak öğrenmişlerdir şiir yazmayı. Kendi başınıza da olsa, bir ustanın denetiminde de olsa, şiir yazmayı öğrenmek için ne yapmanız gerektiği bellidir: Beğenilen şiirleri teker teker okuyacak, değerlendirecek, işin sırrına varmaya çalışacaksınız. Şöyle bir okuyup geçmekte değil işin sırrı. Her şairi, her şiiri ayrı ayrı, titizlikle irdeleyeceksiniz. Sözcükleri nasıl seçmiş, nasıl birbirine bağlamış? Dizeleri nasıl kurmuş? Bu türden birçok sorunun yanıtını ararken bütün emeğiniz boşa da gidebilir. Bu nedenle,--------------
Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) şairliğe özenen bir insanın şiiri zevk almadan okuması düşünülemez.
B) şiir yazanlar, kimi sıkıntılara katlanmanın yanı sıra amacına ulaşamamayı da göze almalıdır.
C) şiir yazabilmenin ilk koşulu, iyi şiiri kötüden ayırabilmektir.
D) kötü şiirler, üzerinde uzun uzun çalışılmadan, değişik denemeler yapılmadan yazılanlardır.
E) şiirin yapısını, doğasını kavramamış insanlar,kendilerini şair sanıyorlar.
78.2005 - ÖSS
----------------Bir sözcük tek basınayken ses ve anlam yönünden etkileyici özellikler taşımayabilir. Ancak aynı sözcük cümlede öteki sözcüklerle yan yana geldiği zaman etkileyici nitelikler kazanır. Kısaca şunu demek istiyorum: Bir yapıtta anlatımın sağlamlığı, sözcüklerin seçimine ve bunların yerli yerinde kullanılmasına bağlıdır.
Bu parçanın başına, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Bir yazıya başlarken akla ilk gelen sözcük en uygun sözcüktür.
B) Dillerin söz dağarcığı birbirinden farklıdır.
C) Sözcüklerin gücünü kullanımları belirler.
D) Düşünceleri, gelişigüzel söylemekten kaçınmak gerekir.
E) Süslü ve özentili anlatım iyi düşünememekten kaynaklanır.
79. 2005-ÖSS
Ünlü eleştirmenlerimizden biri: "Deneme yazıyorsanız belli bir birikiminiz, söyleyecek sözünüz olmalı." diyor.------------Çünkü onun hem engin bir bilgi birikimi hem de söyleyecek pek çok sözü var.
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Kendisi de öyle bir eleştirmen olmak istiyor.
B) Bu söz o yazarımıza çok uyuyor.
C) Kimileri onun bu görüşüne katılmıyor.
D) Bu nitelikleri taşıyan pek çok sanatçımız var.
E) Bu niteliklerden yoksunsanız eleştirmen sayılmazsınız.
80. 2005-ÖSS
Yazdıklarımın herkesçe okunmasını istiyorum. Beni okuyanların, kitaplarımda kendinden bir parça bulabilmesini, yüreğine seslenen bir şeyler yakalayabilmesini istiyorum. Çünkü önemli olan, okurun, kitapla ve yazarla sıcak bir bağ kurabilmesidir. Bu nedenle olabildiğince duru bir dil, yalın bir anlatımyeğliyorum. Kimi zaman kısa cümlelerim yadırganıyor; ama ben bunu bilinçli olarak yapıyorum.--------------; ancak benim seçimim yalınlıktan yana. Bu sadelik içinde okurun yüreğine ve beynine ulaşabiliyorsam ne mutlu bana.
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Ben de bilirim yarım sayfa süren tümceler kurmayı, süslü ve ağdalı bir dil kullanmayı
B) Zaten her konu kendi biçim ve biçemini birlikte getiriyor
C) Ben, sanat yapmak adına anlaşılmaz olmayı seçenlerden değilim
D) Her yazarın anlatımını renklendiren ilginç söz buluşlarından yararlanırım
E) Yazarken, sözcükleri seçmede ince eleyip sık dokuyorum
 Kaynak: http://www.turkceciler.com/index.html

Google+ WhatsApp